Yeniden Bağlanmak: İnsan Kaynaklı Afetlere Bağlı Zorunlu Göçler Sonrası Eve Dönüş Sürecine Kültür Mirasının Katkısı

Giriş

21. yüzyıl  yüzyıl dönümünde dünyanın farklı coğrafyalarında devam etmekte olan yeni nesil savaşlar olarak anılan çatışmalar, kültür varlıklarının ve kullanıcılarının da varlığını tehdit etmekte, telafisi mümkün olmayan zararlar vermektedir. Yüzyıllardır kültürlerini şekillendirdikleri ve korudukları, günlük hayatlarının bir parçası olan kültür varlıklarının sahibi ve kullanıcısı olan toplulukların bu alanlardan zorunlu olarak toplu göç etmek zorunda kalmaları hem alanların özgün kullanıcılarının değişimine hem de mekân ve eylem ilişkisine bağlı gelişen kolektif hafızanın göçüne sebep olmaktadır.

Birleşmiş Milletler Afet Riskinin Azaltımı Ofisi (United Nations International Strategy for Disaster Reduction-UNISDR) gelecek yıllarda güvenlik kaynaklı sorunlara bağlı olarak gerçekleşen zorunlu göçlerin afetlerin zarar görebilirlik değerleri üzerindeki negatif etkisinin artarak devam edeceğini belirtmektedir (UNISDR, 2015, s. 108). Kültür varlıklarının karşı karşıya kaldığı bu risk durumu göz önüne alındığında, göç eden toplulukların savaş/çatışma sonrası eve dönüş sürecinin hızlanmasının toplum ve çevrenin sağlıklı bir rehabilitasyon süreci için birincil öncelik taşırken kültür varlıklarının sürdürülebilir şekilde korunmasının sağlanabilmesi için de temel gereklilik olarak görülmektedir.

Özellikle çatışmaların meydana geldiği ülkelere komşu olan ve göç edenlere ev sahipliği yapan ülkelerin, stabil güvenli ortamın sağlanmasından sonra gerçekleşecek olan eve dönüş sürecinin planlanmasında da üzerine düşen görevleri ve sorumlukları bulunmaktadır.

2019 yılında tamamlanan bu doktora çalışması “savaş-göç-kültür mirasının korunması” arasındaki ilişkiyi Suriye örneği üzerinden incelemektedir. Tez kapsamında yapılan araştırmalarda zorunlu toplu göçlerin sonrasında eve dönüşün sağlıklı bir şekilde planlanmasında kültür mirasının oynayacağı rolün tanımlanabilmesi için uluslararası anlaşmalardan, örnek olay araştırmalarından, ülkemizde yaşayan ve çoğu mimarlık ve mühendislik eğitimi almakta olan Suriyeli üniversite öğrencileri ile yapılan etki-değerlendirme çalışmalarından faydalanılmıştır. Elde edilen veriler, zorunlu toplu göçler sonrasında eve dönüşün planlanmasında kültür mirasının oynayacağı rolün niteliğini tanımlama bağlamında değerlendirilmiştir.

Çatışma, Göç ve Kültür Mirası İlişkisi
Bu çalışma, genelde çatışma bölgelerinde birbirinden bağımsız olarak ele alınan risk yönetimi, somut ve somut olmayan kültür mirasının koruma süreçleri ve zorunlu toplu göçler sonrasında toplulukların ve dönüş süreçlerini travma sonrası sürdürülebilir koruma ve rehabilitasyon kapsamında ele alan bütünleşik bir sistem oluşturmayı hedeflemiştir.

Heilderberg Uluslararası Çatışma Enstitüsü (HIIK) günümüzde, çatışma sürecinde gerçekleşen yıkımın miktarını, altyapı, barınma, ekonomi ve kültür boyutu ile değerlendirirken; çatışmanın yoğunluk derecesini yaşanan çatışmalar sürecinde toplam etkilenen (ölen, yaralanan, kayıp, zarar gören, mülteci ve yerinden edilen) kişi sayısı ile belirlemektedir (URL 1, s. 9). Yıkım miktarı ve yoğunluk derecesi çatışma değerlendirmesindeki en etkin ölçütler olarak görülmektedir.

Uluslararası kuruluşların 1990 sonrası yayınlamış olduğu savaş ve çatışmalarla ilgili sayısal veriler analiz edildiğinde zaman içinde farklılaşan afet verileriyle birlikte, çatışma ve savaşların kültür mirası üzerinde çok farklı ölçeklerde ve niteliklerde yeni riskler ve bozulma kaynakları oluşturduğu görülmektedir.

Savaş ve çatışma durumlarında kültür mirası gerek hedefli yıkımın gerekse genel yıkımın bir parçası olarak (tarihi çevre, doğal miras alanlarının çevre dengesi, arkeolojik alanlar, varlığın üstün evrensel değeri, yerel kaynaklar) zarar görmektedir. Bunların yanında, çatışma ortamının yarattığı yönetsel sorunlar ve yeni güvenlik açıklarına da bağlı olarak dolaylı yoldan, bakım onarım eksikliği, kullanıcı kaybına bağlı fonksiyon yitimi, yasadışı kazılar ve eski eserler kaçakçılığı gibi konular da kültür varlıklarının korunması açısından önemli tehditler oluşturmaktadır.

Tarihi çevrede gerçekleşen savaş/ çatışmalar sonucu meydana gelen toplu göçler ise hem varılan yerde yerleşimi hem de terk edilen yerde (anayurtta) somut ve somut olmayan kültür mirasının varlığını sürdürmesi konusunda önemli bir tehdit unsuru olmaktadır. Toplu göçlerde; göç eden insanlarla birlikte topluluk olmanın en önemli parçalarından biri olan geleneksel törenler, ritüeller, mekâna bağlı geleneksel üretimler, mekânla ilişkili olan kültürel değerler ve bunların sürdürülmesini sağlayan insanların göçü ve farklı konumlara dağılması nedeniyle hem süreklilik olgusu kesintiye uğramakta hem de göç edilen çevrenin uzun süre fonksiyonsuz kalması ve gerekli bakım onarımın sağlanamaması nedeniyle hasar ve yok olma riski artmaktadır.

Diğer yandan çatışma ve savaşların devam ettiği ve “sıcak dönem” olarak anılan dönemin sonlanması ile başlayan geri dönüşlerde sağlıklı ve sürdürülebilir çözümlerin üretilememesi ve eve dönüşün gecikmesi de kültür varlıklarının korunması bağlamında yeni riskleri de beraberinde getirmektedir. Ayrıca zorunlu toplu göçlerle birlikte hasar gören yapıların artması, onarımlarının/ geri dönüşümlerinin zorlaşması, yakın çevreye dağılan parçaların zamanla yok olması, bozulma hızının artması, belge değerinin kaybolmaya başlaması, uzman sıkıntısının oluşması, bilimsel kaynakların azalması, geleneksel/ yerel yapı bilgisi, geleneksel/ yerel uygulamaların kaybının hızlanması, malzeme-uygulama eksikliğinin artması, demografik yapının farklılaşması gibi durumlar beklenen sonuçlar olmaktadır.

Özellikle zorunlu toplu göçler ani meydana gelmesi ve geniş kitlelerin hareket etmesi ile sonuçlanması nedeniyle hazırlıksız gerçekleşen bu süreç hem göç alan hem de göç veren yerler üzerinde büyük negatif etkiler yaratmaktadır. Bu sebeple iki yerdeki etkilerin ayrı ayrı detaylı olarak ele alınması ve aralarındaki doğrusal sebep-sonuç ilişkilerinin de incelenmesi gereklidir. 

Özellikle 21. yüzyıl dönümünde göç olgusunun farklı bir boyut kazandığı ve niteliğinin de değiştiği görülmektedir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (The United Nations Refugee Agency-UNHCR) verileri (2015), mülteci nüfus yoğunluğunun bulunduğu bölgelerin değiştiğini göçlerin Orta Doğu ve Kuzey Afrika merkezli olduğunu göstermektedir. Ayrıca göç eden kişi sayısı da İkinci Dünya Savaşı’ndan beri şimdiye kadar kaydedilen en üst seviye ulaşmıştır.

Kültür – Mekân – Kullanıcı İlişkisi ve Mirasın Yere Bağlayıcılığına Dair

İnsan eliyle yaratılan mekanlar, bu mekanların zaman içinde tekrarı ve gelişimiyle oluşan geleneksel nitelikler ve bu mekanlar içinde gerçekleşen ve tekrar ederek gelenekselleşen eylemler bir bütündür. Mekânın sadece geometrik bir nesne olarak tanımlanması, orada yaşanılmış olan deneyimlerin göz ardı edilmesine sebep olur (Tümertekin ve Özgüç, 1998, s. 59). Diğer yandan mekân kültürü somutlaştıran bir alandır ve her insan, kendisini belli bir yöreye ait hisseder (Bağlı, 2006, s. 225). Mirasın, kentlerin mekânsal ve sosyal özelliklerinde oynadığı rolün yanı sıra bu rolün tamamlayıcısı olarak insan faktörü, kültürün doğmasında ve sürdürülebilirliği içinde zorunludur.

Riedlmayer (1995), Bosna-Hersek’te savaş sürecinde kültür mirasına karşı gerçekleşen hedefli yıkımı şu şekilde ifade etmektedir “…Bütün Bosna’daki kütüphanelerin, arşiv, müze ve kültürel kuruluşların yok edilmek üzere hedef alınmasının gayesi, gelecek kuşaklara, bir zamanlar Bosna’da ortak bir mirası paylaşan farklı etnik ve dini geleneklere sahip insanların birlikte yaşadığını hatırlatabilecek kitap, belge ve sanat eseri gibi maddi tanıkları ortadan kaldırmaktır…” (Riedlmayer, 1995, s. 338).

Kültür varlıkları kentin ve kentlinin hafızasının somutlaşmış biçimidir ancak uğradıkları değişim, dönüşüm veya yok oluş süreçleri, kente ait değerleri de dönüştürmekte, yok etmekte, kent kimliğini oluşturan bileşenleri tehlikeye atmaktadır (Önge, 2012, s. 402). Oysaki bu kent bileşenleri bir arada tarihi kentin mekânlarını tanımlamaktadır (Önge, 2012, s. 404). Bunun yanında kültürel mekân, somut olmayan kültür mirasını da doğal bağlamında koruma özelliğine sahiptir (Öcal, 2007, s. 30). Ancak somut kültür mirasını oluşturan fiziksel mekânlar özgün kullanıcısıyla birlikte korunduğu zaman dolaylı olarak somut olmayan kültür mirası da korunabilmektedir. Mekân ve insan birbirinden ayrı düşünülmemesi gereken, paylaşım ve etkileşimin olduğu birlikteliktir.

Öcal’ın (2007) ifade ettiği kültürel mekânın içinde barındırdığı somut olmayan kültür mirası: uygulama, temsil, ifade, bilgi, beceri ve araçlar, nesneler, eserler ayrıca bunlarla ilişkili kültür alanları, topluluklar, gruplar ve bazı durumlarda bireylerin kültür mirasının bir parçası olarak görülmesi anlamında” tanımlanmaktadır.

Kültür mirası yer, zaman ve insanın üretimidir. Bunlar sürekli güncellenen ve çeşitli durumlara göre cevabı değişen ve devam eden bir evrim süreci altındadır. Burada üzerinde daha fazla çalışmamızı gerektirecek konu “insan boyutu”nun sürdürülebilir gelişmeyi sağlayacak olduğudur (ICOMOS-ICORP, 2015, s. 2-3). Bu sebeple kültür statik değil, sürekli gelişen dinamik bir olgudur.

Ancak, kültür mirası, insanlara onların yaratıcılıklarını hatırlatmakta ve umut aşılayan güce sahiptir (Kreimer A., 1998, s. 32). Bir kişinin öldürülmesi bireysel bir belleği yok ederken kültür mirasının imhası bir insanın/ insanların anısını silmektedir (Riedlmayer, 2002). İnsanlar geçmişlerini, anılarını ve varlıklarını, maddi kültür mirasına sahip olan yere bağlamakta ve kültür mirasının birleştirici gücüyle yaşamaktadırlar. Bu durumun sekteye uğraması durumunda insanların köklerinin ve kökenlerin sembolleri kaybolduğu için kişilerin alana bağlanma duygusu yavaş yavaş azalmaktadır.

Kentler sayısız tarihsel katmanların ürünüdürler, “kent belleği” bir kolektif formun oluşumudur. Bu sebeple tarihi katmanların birliktelik konsepti değerlidir. Savaş travmasını deneyimleyenlerin çoğunun, savaş öncesine ait geçmişin kayıp ürünlerine karşı güçlü bir özlemi vardır. Kentlerin içerdikleri geçmiş “katmanlar” ve “hikâyeler” yeni kentin geleceğini zenginleştiren somut kanıtlardır (Gavin ve Maluf, 1996, s. 29). Bu bağlamda mekânın kültür aktarımındaki önemi, mekânın kültür taşıyıcıları ile (kültürü sürdüren topluluk, grup ve birey) birlikte korunabildiğinde gerçek koruma düşüncesine ulaşılacaktır.

Toplu Zorunlu Göçler Sonrası Eve Dönüş ve Sürdürülebilir Kalkınmaya Katkısı
Uluslararası göç kavramı, geri dönüş kavramının da yeniden sorgulanmasını, iki kavramın beraber ele alınmasını, oluşturdukları risklerin yönetiminde ve azaltılmasında her ikisiyle ilgili çözümler üretilmesini gerektirmektedir.

Göç sonrası geri dönüş; geri göç, yeniden göç, geri akış göçü, geri dönüş akını, karşı akın ve vatana dönüş vb. birçok tanım altında ele alınmaktadır (Öner, 2012, s. 265). Göç ve geriye dönüş kavramı dönülen “yerin varlığı”nın anlamlı olmasını sağlamakta ve yerin tüm parametreleri önem kazanmaktadır. Bu yüzden yer kavramı, yerel kullanıcı ve geri dönüşü bir arada düşündürtmektedir.

Kent üzerine yapılan araştırmalarda küçük kentlerde konutların sahiplerinin genellikle kullanıcıların olması katılım katkısının artmasını sağlamıştır. Aygen, (1992, s. 84-85) bu durumu “kuşaklar boyunca aynı yerde yaşamakta olan kullanıcıların yaşadıkları mekanlara kullanım değerinin ötesinde duygusal değerlerle bağlanmış olmaları” ile açıklamaktadır. Hızlı göçlerin yarattığı geleneksel/yerel kültür kayıpları; gelenek/yerel taşıyıcıları ve onların yarattığı kültürü, kültürün sahiplerinin mülkiyet haklarının korunmasını, kültürü sürdüren topluluk, grup ve bireyin önemini artırmaktadır.

Göç üzerine çalışan uluslararası kuruluşların 21. yüzyıl dönümünde gerçekleşen çatışma/ savaş sebebiyle oluşan göçlerde, göç eden ve geriye dönen nüfus bilgisi sentezlendiğinde ülke nüfusunun genelde ancak yarısının geri dönebildiğini ve bu durumun oluşturduğu yeni riskin, kültür mirasının korunması sürecinde yerelin katılımının sağlanması aracılığıyla fırsata dönüştürülebileceği yönündedir.

Şirin bu durumu “Mültecilerin ülkelerine geri dönüşü, savaştan yeni çıkmış toplumların iyileşmesinde birincil öneme sahip bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır” şeklinde tanımlayarak geri dönüşün itici gücünü vurgulamaktadır (Şirin, 2008)

İnsanlar içgüdüsel olarak da geleneklerini ve gündelik yaşamlarının rutinini koruma eğilimindedir ve bu nedenle de afetler sonrası rehabilitasyon sürecinde en doğru müdahale afete uğrayan toplulukları tarafından, yerelin katılımıyla gerçekleştirilen müdahaleler olarak tanımlanmaktadır. Yerel topluluğun afetler karşısında davranışları ve müdahale biçimleri kültür mirasının korunması konusunda eşsiz bilgiler içermektedir (Vatan, 2015). Afet sonrası insanların gündelik yaşama en hızlı şekilde geri dönebilmesinde geleneksel hale gelmiş olan hayatın gündelik rutininin tekrardan yaşanabilmesi için kültür mirasının korunması gerekliliğinin, geri dönüşle çok daha kolay ve hızlı sağlanabileceğini bir kez daha ispatlamaktadır.

Kültür mirasının sürdürülebilirliğinin devamlılığı için sosyal çevrenin yapı taşı olan kullanıcıların değişmemesinin, bütünlüğün bozulmamasının, önemi daha da artmaktadır.

Yüzyıl dönümünde savaş, çatışma süreçlerinde ve sonrasında gerçekleşen göçler, geri döndürülemez boyutlara ulaşan kültür mirası kayıpları, geri dönüşler, kültür mirasını koruma sorunları, çıkarılan ulusal/uluslararası yasalar/yönetmelikler, özgün kullanıcının geriye dönmesi ancak bütüncül sürdürülebilir bir gelişme sağlanamaması karşılaşılan önemli sorunlar olarak görünmektedir. Geri dönüş barışın gelişimi için tek başına yeterli olmamaktadır. Başarılı bir sürdürülebilirlik sağlanması için ülkeyi sürdürülebilir bir geri dönüşe hazırlamak gerekmektedir. Burada mevcut olan risk durumunu fırsata çevirmek, kültür mirasının korunmasını itici güç olarak kullanmak sürdürülebilir bir çalışmanın temelini oluşturmaktadır.

Uzun süreli sürdürülebilir kalkınmanın afete maruz kalan ülkenin kendi kaynakları, geleneksel/yerel yapı üretim bilgisi, özgün kullanıcı katılımı birlikteliği ile başarılı bir sürdürülebilirlik sağlamakta ve sürdürülebilir bir geri dönüşe hazırlama gerekliliğini kanıtlamaktadır.

Kültür mirası sosyal bağlılık, sürdürülebilir gelişme ve psikolojik refaha; ekonomik, sosyal ve çevresel boyutlara karşın sürdürülebilir kalkınmaya doğrudan ve önemli bir katkı yapmaktadır. Bütünlüğün bozulmaması, kültür mirasının sürdürülebilirliğinin devamlılığı için sosyal çevrenin yapı taşı olan kullanıcıların değişmemesi önem kazanmaktadır.

UNESCO usta insanların kültürün aktarılmasındaki rolüne dikkat çekmekte, kültürü üreten ve gelecek kuşaklara aktarmakta olan usta kişileri, insan hazineleri olarak adlandırılmakta ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerine zarar vermeden kültürün korunmasına ve gelecek kuşaklara aktarılmasına yapacakları katkıya vurgu yapmaktadır (Öcal, 2013, s. 39). Savaş sebebiyle ölen ve göç eden kişilere bağlı olarak ülke nüfusları azalmaktadır. Uzayan savaş süresi sırası ile ölen kişi sayısının artmasına ve geri dönüşlerin zorlaşmasına sebep olmakta ve bölgeye ait mevcut geleneksel yapı üretimi ve geleneksel malzeme kullanımı bilgisi kaynaklarda ve kullanıcıda mevcuttur. Bu sebeple geri dönüş konusu sürdürülebilirliğin sağlanması için önemlidir. Ekonomik ve sosyal gelişme, savaştan sürdürülebilir barışa geçiş için bir bütünün ayrılmaz parçası ve bir önkoşul olarak görülmektedir (Kreimer, 1998, s. 32).

Uluslararası Antlaşmalarda Katılımcı Politikalar ve Sürdürülebilir Kalkınmaya Dair
Başlangıçta savaş/ çatışma durumlarda fiziksel çevrenin korunması ve rehabilitasyonu konusu genel bir çerçevede ele alınırken 1990 sonrası yapılan toplantılar, konferanslar, yayınlar öncelikle Dünya Miras Alanları ve dini yapılara ardından da 2000’li yıllara gelindiğinde somut olmayan kültürel değerlerin toplumsal etkisi/ katkısı ve yerin ruhunu dikkate alan, yerel katılımcının önemini vurgulayan çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.

Kültür mirasının sahip olduğu bu önemli değerlerin büyük ve tahrip gücü yüksek yıkımların gerçekleştiği çatışma ortamlarında dolaylı veya doğrudan zarar görmesi onu korumaya iten en önemli gerekliliklerden biri olmuştur. Ülkelerin kültür mirasını koruma öncelikleri, onlara atfettikleri değerler birbirinden farklıdır. Bu yüzden uluslararası yasal düzenlemelere ihtiyaç vardır (Kocalar, 2012, s. 280). Ayrıca mirasın korunması ve gelecek kuşaklara iletilebilmesi için afetlere karşı da korunması konusunun koruma politikaları içinde daha geniş kapsamlı olarak yerini alması gerekmektedir. Çizelge 1’de çalışılan konu ile ilgili olarak son zamanlarda yapılan bazı toplantılar ve konu üzerine değinilen alt başlıklar görülmektedir.

 

Çizelge 1. Uluslararası sözleşmelerde/ toplantılarda 2010 yılı sonrası çatışma, göç, geri dönüş, kültür mirası, yerel katılım ve sürdürülebilir kalkınma konuları üzerine yapılan vurgular

Mirasın korunması çatışma sonrası rehabilitasyonda kilit bir öneme sahip olup kültür mirasının rehabilitasyonu da yerel toplulukların iyileşmesi için gerekli bir kaynak haline gelmektedir. Barışın inşası süreçleri, mirasın çoklu yorumlanması düşüncesini de içermektedir. İlgili tüm kişilerin katılımı ve kültür mirası ile ilgili kültürlerarası diyaloğun teşvik edilmesi bu bağlamda son derece önemlidir (URL 2, s. 5).

Kültürel İfadelerin Çeşitliliğinin Korunması ve Geliştirilmesi Sözleşmesi (Paris, 2005) ve Avrupa Konseyi Toplum İçin Kültür Mirası Değeri Çerçeve Sözleşmesi (Faro, 2005) “bütünsel koruma ve sürdürülebilir kalkınmayı” destekleyen diğer önemli sözleşmelerdir.

Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi - SDG Hedef 11.4, mirasın korunmasının sürdürülebilir kentsel dönüşüm oranını artırabileceği öncülüyle başlamaktadır. Sürdürülebilir gelişmenin bölünemez olan sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarını, sivil katılım ve sorumluluğa özel bir odaklanma olsa da kültür mirasının sosyal yönlerini konuşmaktadır. Ardından 2016 yılında Habitat III Konferansı toplantısı ve İstanbul’da gerçekleşen ICOMOS AGA&ADCOM “Afet Sonrası Rekonstrüksiyon” konulu toplantı da afet sonrası yeniden yapılandırma sürecinde hem somut hem de somut olmayan değerlerin bir arada korunması gerektiğini, sürdürülebilir bir kalkınmanın ise mekânın, hatıraların, yerel katılımcıların, geleneksel yöntemlerin korunarak sağlanabileceği aktarılmıştır.

Konunun Suriye Örneği Üzerinden Değerlendirilmesi
Ortadoğu bölgesinde 2010 yılında başlayan karışıklıklar büyük can kayıplarının yanında bölgenin sahip olduğu zengin tarihin belgeleri olan çok sayıda kültür varlığı alanın ve bu alanlar ile bağlantısı kopan somut olmayan miras değerlerinin yok olmasına ya da yok olma riski altına girmesine neden olmuştur.  2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaşta Dünya Mirası listesinde yer alan Bosra Antik Kenti, Şam Antik Kenti, Antik Halep kenti, the Crac des Chevaliers Haçlı Kalesi ve Antik Kuzey Kasabaları, Antik şehir Palmira ve daha birçok kültür varlığı saldırılar sonucunda hasar görmüştür. Bu dünya miras alanları 2013 yılında Tehlike Altındaki Dünya Miras Listesine alınmışlardır. UNESCO, bu alandaki kültür varlıklarının ile ilgili olarak 2015 yılımda ayrı bir birim oluşturmuştur[1].

Nisan 2011’de Suriye’de başlayan iç karışıklıklar özellikle güvenlik sorunları nedeniyle 3 milyonun üzerinde Suriye vatandaşını öncelikle Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’a göç etmek zorunda bırakmıştır. 2019 yılına gelindiğinde Suriye’den ayrılanların göç ettikleri ülke sayısı hızla artmış, buna bağlı olarak göç eden toplulukların dağılması “ortak bellek/ kolektif hafıza”nın da kaybolma hızını da artırmıştır.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 2015 raporuna göre, Suriyeli mülteciler, UNHCR’nin yetki alanındaki bugüne kadarki en büyük mülteci nüfusu olmuştur (UNHCR, 2015). Suriye’de iç savaş öncesi toplam nüfusun yaklaşık 23 milyon olduğu kaynaklarda belirtilmektedir (URL 3), Stephen O’Brien (2016) raporlarına göre ülkede kalan nüfustan çok daha fazlası olan toplam 13,5 milyon insanın, şiddetli bir şekilde insani yardıma ihtiyaç duyduğu belirtilmiştir (URL 4).  Göç eden Suriyeli nüfusun, bazı göç edilen ülkelerin veya bazı kentlerin mevcut nüfuslarına oranının neredeyse 3’te 1’e ulaştığı görülmektedir.

Oluşacak potansiyel kayıplar olarak tanımlanan risk olgusuna göre değerlendirildiğinde Suriye’de yaşanan savaş, silahlı çatışma sonrası nüfusun yarısından fazlasının göç etmesi, savaş sebebiyle çevrenin zarar görmüş olması sonucunda “oluşacak olan somut ve somut olmayan kültür mirası kayıpları” yeni bir risk meydana getirmektedir. Zengin kültür mirasına sahip olan Suriye’de insan kaynaklı olarak gerçekleşen silahlı çatışmanın verdiği zararın yanında, iç ve dış göçler sebebiyle gerçekleşen kullanıcı değişikliğinin mekân-kullanıcı-eylem ilişkisini koparması ayrı bir risk oluşturmakta, kültür mirasının kaybını hızlandırmaktadır.

Türkiye’de Nisan 2013’te çıkarılan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, Nisan 2014’te yürürlüğe girmiş, Ekim 2014’te kanuna dayalı “Geçici Koruma Yönetmeliği” çıkarılmıştır. Bu uygulamalar Türkiye’de bulunan mültecilerin hukuki statüsünü açıklığa kavuşturacak bazı maddeler içermektedir. Yönetmelik “geçici koruma statüsü” altındakilerin yasal haklarına düzenleme getirmiştir (Kirişci ve Salooja, 2014).

UNESCO Türkiye Milli komisyonu Suriye’deki süreç ile ilgili olarak “…savaşlar ve çatışmalar insanlığı, kültür miraslarının tahrip edilmesi, yerlerinden edilmesi ve miras taşıyıcılarının göçler ve ölümlerle yok olması gibi acı sonuçlarla karşı karşıya bırakmıştır”, “...kültür mirasının korunması konusunda uluslararası toplumun daha duyarlı olmasını gerektirecek boyutlara gelmiştir” diyerek konunun kültür varlıkları açısından önemine dikkat çekmiştir [URL 5].

Suriye’de risk altındaki kültür mirasının korunması konusunda ICOMOS-ICCROM tarafından 2012 ve 2013’de, UNESCO ile koordine olarak Eski Eserler ve Müzeler (DGAM) Genel Müdürlüğü, ICCROM ve ICOMOS ICORP ortaklığında ve internet üzerinden düzenlenen kurs ve benzeri çalışmalar bu konudaki uluslararası çok sayıdaki çalışmalardan sadece birisidir.

Bu veriler bize yakın dönemde Suriye’de yaşanan ve/ veya benzer şekilde başka bir yerde yaşanılabilecek olan çatışmalarda/ savaşlarda yukarıda anlatılan risklere yönelik çözüm üretilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu bağlamda göçmenleri misafir eden ülkelere de bazı görev ve sorumluklar düştüğünü göstermektedir.

2011 Sonrası Türkiye’ye Göç Eden Suriyeli Misafirlerle Yapılan Etki Değerlendirme Çalışması
Kente ait işaret ögelerini, tanımlarını incelediğimizde bunların çoğunlukla insanların bir araya toplanarak etkinlikte bulunduğu veya tarihsel çevrede yer alan mekanların olduğu dikkatimizi çekmektedir. Kültürel yapılar çoğunlukla günlük hayatımızda referans aldığımız yapılardır. Savaş, çatışma afetleri gibi büyük afetlerde yere bağlılık çok hızlı bir şekilde kopmaktadır. Çoğu zaman bu süreç yerden ayrılmayı zorunlu kılmaktadır.

Etki değerlendirme çalışmasıyla savaş/çatışma sonrasında göç eden insanların ana vatanlarındaki yaşam koşullarına dair bilgiler, kültürel değerlerin yerle olan bağlantıları, geleneksel etkinliklerde mekanların önemi, değerleri tespit edilmeye çalışılmıştır.

Etki değerlendirme çalışması soruları[2] 5 kategoride sınıflandırılarak düzenlenmiştir. Bunlar: kullanıcıya ilişkin genel durumu, mimari kurgu ve çevre ilişkisini (fizik mekânı anlamak için), mekân ve eylem ilişkisini tanımlayan (günlük yaşam biçimleri), geldikleri bölgenin savaş öncesi korunmuşluk durumu, fiziki mekânda savaşla birlikte gerçekleşen değişimleri, yeni evlerindeki yaşamı (varılan yer), savaş sonrası Suriye üzerine düşündüklerini anlatabilecekleri sorulardır.

Türkiye Yükseköğretim Kurulu verilerine göre üniversitelerde öğrenim gören Suriyeli öğrenci sayısı 2016-2017 akademik yılı itibariyle 15 bine yakındır. Bunların yaklaşık 5 bini kız öğrencidir. Önceki yıllardaki öğrenci sayısı gözden geçirildiğinde bu sayının giderek arttığı görülmektedir.

Bu etki değerlendirmesi; Haziran 2016’da Karabük Üniversitesi’nde ve Nisan 2018’de Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde okuyan Türkiye’ye göç etmiş olan Suriyeli üniversite öğrencileri ile yapılmıştır. Öncelikle şehirlerin göç idarelerinden izin alınıp üniversitelere dilekçe yazılmıştır. Üniversitelerden elde edilen bu öğrencilerin kayıt listelerinden mimarlık ve inşaat mühendisliği bölümünde okuyan öğrencilerle küçük gruplar şeklinde yüz yüze buluşulmuş, öğrenciler anketleri gönüllü olarak cevaplandırmıştır. Çalışmaya 100 üniversite öğrencisi katılmıştır. Öğrencilerin yaşları 20-26 arasındadır. Görüşülenlerin %12’si kız öğrencidir. Türkiye’deki Suriyeli üniversite öğrenci nüfusuna bakıldığında da çoğunluk erkek öğrencilerden oluşmaktadır.

Çalışma için seçilen kişilerin profili kontrol edilmiştir. Katılımcıların üniversite öğrencilerinden ve inşaat mühendisliği/mimarlık bölümlerinden seçilmesinde çevreye bakma eğilimine sahip olmalarının önemi büyüktür. Öğrencilerin barış sürecinde ülkelerine döndükten sonra meslek insanları olarak, karar ve uygulama mekanizmalarında bulunacakları hem de yaşadıkları çevreyi tanıyıp, değerlendirebilecek olmaları bir gerçektir. Ayrıca kendi ülkelerindeki kültürel eserlerin değerini hatırlatmak ve kültür mirasına önem verildiğini hissettirmek de önemli bir nokta olmuştur.

Aşağıda yer alan Çizelge 2’de hem soruların kategorilerinden hem sorulan sorulardan hem de sorulan soruları değerlendirme şekillerinden örnekler görülmektedir. Çizelge 2’nin ardından bu çalışmanın değerlendirmesi yer almaktadır.


Çizelge 2. Etki değerlendirme çalışmasına dair sorulardan örnekler

Bu çalışmanın değerlendirilmesinde istatistiksel değerlendirmenin yer almasının yanı sıra ağırlık olarak niteliksel (qualitative) değerlendirmelere yer verilmiştir. Çalışma bağlamında cevaplara bakıldığında: çatışmaya bağlı olarak gelişen göç olayının en çok etkilendikleri olaylardan birisi olduğunu, geride bir yakınlarını bıraktıklarını, çok büyük bir bölümünün eski evine geri dönmek istediklerini ve geri dönüşte ülkenin/ tarihi mekanlarının/ yıkılan evlerinin yeniden inşasına katkıda bulunmak istediklerini belirtmişlerdir.

Etki değerlendirme sorularında bilinçli bir şekilde kültür mirası kavramından bahsedilmediği herhangi bir yönlendirme yapılmadığı halde katılanların verdiği cevaplarda, farklı birçok soruda tarihi mekân/ yer isimleri yer almıştır. Örneğin: Tarihi Halep Kalesi, Deyrizor Asma Köprüsü, Halep’teki Emevi Camii, Palmyra Antik kenti, kaleler ve tarihi mekanlar, Şam Meydanı vb. gibi.

Sorulara verilen cevaplara göre savaşın başlaması ile geleneksel faaliyetleri hiç devam ettiremediklerini belirtmeleri mekân-eylem bağlantısının kopuşunu da net tanımlamaktadır. Barınma/ konut birimlerinin yerel malzeme kullanılarak yapılmış ve de kendilerine ait olması birçok çözümü de içinde barındırmaktadır. Yerel malzemenin mevcut olması ve yerel ustalar tarafından kullanılması geri dönüş sürecinde kullanıcı katılımını, usta gereksinimini karşılamayı hem de yerel kaynakların kullanımını sağlayacağını göstermektedir.

Etki değerlendirme çalışmasının son 3 sorusunda Suriye’de çatışma öncesi kentin durumuna ait görseller üzerinden olmuştur. Katılımcılar tarafından gösterilen fotoğrafların mekân olarak tanınması, duygusal olarak birçok hatıralarını canlandırması, sahip oldukları kültür mirası değerlerine karşı bağlılıklarını yazmaları kültür mirasının toplumsal belleğinin bir parçası olduğunu göstermektedir. Tüm bu veriler geri dönüşü pozitif yönde etkileyeceğini ve önemli bir gerekçe olarak ve geri dönüş sürecinde daha verimli bir ortam oluşmasını sağlayacağını göstermektedir.

Yere bağlılık toplumların sahip oldukları birçok değere; konutlara, geleneklere, sembollere, hatıralara göre değerlendirilmektedir. Yerden ayrılmak zorunda kalınması/ göç edilmesi, toplumların eski yaşamlarını sürdürebilmelerini zorlaştırmaktadır (Rennick, 2003). Toplumlar birbirlerine ortak toplumsal tarihlerinin sağladığı iletişim gücünün etkisiyle ve gelenekleriyle bağlanabilmektedir (Arslan, 2009, s. 15).

 Afet Risklerinin Yönetimi ve Tarihi Çevre İlişkileri
Afet riskinin azaltımı; insanları, köyleri, şehirleri ve ülkeleri tehlikelere karşı daha dirençli hale getiren, riski ve afetlere karşı hassasiyeti azaltan tüm politikaları, stratejileri ve önlemleri içermektedir (Chris, 2012, s. 16).

Afet yönetimi konusunda yapılan araştırmalar sivil savunma merkezli olup olayın olması ile başlayan ve afet anında yapılan reaktif müdahale olarak anılan yaklaşımdan risk yönetimi/ azaltımı hedefli proaktif yaklaşıma doğru yönelmesi anlayışına doğru hareketin sistematik olarak değerlendirilmesinin 1989 IDNDR Bildirgesinin ardından başladığını göstermektedir. Birleşmiş Milletler afet riski azaltımı konusunda Uluslararası Stratejik Afet Risk Azaltımı (UNISDR) birimini kurmuştur. UNESCO ise “Uluslararası Stratejik Afet Risk Azaltımı” için BM ajanslarını, hükümetler arası grupları, sivil toplum organizasyonlarını bir ağın parçaları olarak takım haline getirmiştir.

Yüzyıl dönümünde meydana gelen yeni nesil savaşlarda gerçekleşen göçler her seferinde milyonları aşmıştır. Savaş süresi uzayıp huzur ortamına ulaşma süresi arttığında ise geriye dönüş zorlaşmakta, zarar görebilirlik ve olası hasarların derecesi artmaktadır. Riske yol açan tehlike ve zarar görebilirliğin yönetilebilmesi önem kazanmaktadır. Afet risk yönetimi çerçevesinde korumanın ve geri dönüşün planlanabilmesi oluşabilecek yeni tehlikelerin önüne geçebilmemizi, riskleri azaltabilmemizi sağlayacaktır. Bu ve benzeri sebeplerden ötürü çatışma/ savaş öncesinde ve sırasında yapılacak olan çalışmalar birçok konuda oluşabilecek kayıpları azaltacak, somut ve somut olmayan değerlerle ilgili belgelemeyi güçlendirecektir.

Hyogo çerçevesinin 5 eylem önceliğine bakıldığında risklerin tanımlanması, azaltılması, farkındalık ve harekete geçme son süreçte yaşanan savaş ve çatışma afetlerinin gelecekte birçok bölge için de risk oluşturabileceğini, kültür mirasına vermiş olduğu geri döndürülemez zararlardan ötürü bu riski daha iyi tanımlamamızı, farkındalığın artırılmasını ve hazırlıklı olmanın gerekliliğini bize hatırlatmaktadır.

Afet riskinin değerlendirmesinde bilimsel bilgileri tamamlayıcı olarak geleneksel/yöresel, yerel yapı üretim bilgisi ve uygulamalarının kullanılması, geliştirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Bu yüzden çatışma sonrası belirlenen vizyonda, rehabilitasyon çalışmalarında tarihi çevrede yerelin bilgisi ve katkısı önemsenmelidir. Risk yönetimi planlarında yerel katılımcının eve dönüş sürecine bu sürecin daha hazırlık aşamasındayken dahil edilmesinin sağlanması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesinde kültür mirasının korunması, itici gücü oluşturmaktadır.

Bu tez kapsamında oluşturulan “İnsan Kaynaklı Afetlere Bağlı Gelişen Zorunlu Göçlerde Kültür Mirasına Yönelik Afet Risklerinin Yönetimi" planlaması 3 evreden oluşmaktadır.

1- Çatışma/ Savaş Öncesi “Risk Azaltma ve Hazırlık Evresi”

2- Çatışmanın/ Savaşın Başlaması- Yayılması Sürecinde ve Çatışma/ Savaş Sırasında “İzleme ve Kapasite Koruma Evresi”

3- Çatışma/ Savaş Sonrasında Rehabilitasyon Evresi “Eve Dönüş ve Tarihi Doku Rehabilitasyon Sürecinin Planlanması”

Risk azaltma sürecinde; kültür değerlerinin mevcut durumunun tespit edilmesi, kültür değerleri- kullanıcı ilişkisini tanımlayan verilerin toplanması, verilerin saklanacağı birden fazla fiziki noktada konumlanmış güvenlikli (Secure Network) bilgi sisteminin oluşturulması gereklidir.

Koruma çalışmalarında bir eserin/ kültürel değerin korunmasında öncelikle yapılması gereken, çalışmanın kavramsal çerçevesini/ çatkısını oluşturmaktır. Afet sonrası uygulamalar sürecinde kavramsal çerçeveyi oluşturan “topluluk katılımı, kapasite geliştirme, sürdürülebilir kalkınma, vizyon, güvenlik, eşitlik, yeniden yapılandırma, uzlaşma” kavramlarının çözüm olarak vurguladığı asıl ortak kilit nokta “kullanıcı”dır. Bunun yanısıra savaş/ çatışmadan çıkmış olan ülkenin her bağlamda sürdürülebilir geri dönüşe hazırlanması ve de göçmenleri misafir eden ülkelerin barış sağlandığı zaman geri dönüş sürecinde kademeli geri dönüşe yardımcı olması gerekmektedir.

 Sonuç
Yüzyıl sonu 21. yüzyıl başında dünyanın farklı coğrafyalarında meydana gelen savaşlar ve çatışmalar; Bosna-Hersek, Kosova, Irak, Afganistan, Sırbistan, Hırvatistan, Sudan, Lübnan, Kuzey Mali, Suriye ve Yemen gibi birçok ülkede kültür mirasına geri döndürülemeyecek zararlar vermiştir. Dünyanın farklı coğrafyalarında meydana gelen çatışmalarda özellikle kültür varlıklarını hedef alan saldırılarda amaç; toplumun tüm kültürel değerlerine zarar vermek, bireylerin ve grupların kimliğini yok etmek, yer ile olan bağlantılarını keserek toplum olarak onları birleştiren bağlarını kırmaktır.

Dünyada savaş ve çatışmaların gerçekleşme etki alanları büyümekte, sıklıkları ve tarihi çevrelere verdiği yıkıcılıkta artmaktadır. Sorunların çözülebilmesi için uluslararası dayanışma şarttır. Kültür mirası tüm insanlığın değeri olarak kabul gördüğünden yok olan değerlerde tüm insanlığın değerleridir. Bu yüzden savaş/ çatışma/ güvenlik sorunu durumlarında, olayların afetlere dönüşmesi riskine karşı uluslararası platformlarda sözleşme/ yönetmelik/ yasalarda yeni gelişen risklere paralel olarak önlemler üretebilecek yeni maddeler eklenerek, mevcut mevzuatlar üzerinde değişiklikler yaparak, uluslararası politikaları geliştirerek, toplumları eğiterek, kültür varlıklarını ve kullanıcılarını bu yıkımın etkilerine karşı daha dayanıklı hale getirerek çözümlerin üretilmesi gerekmektedir.

Toplumun rehabilitasyonunun, kültür mirasının rehabilitasyonunun ve sistemin rehabilitasyonunun bütünleştirilmesi rekonstrüksiyon sürecini tanımlamaktadır. Bu süreç doğrudan sadece tarihi yapıların ve anıtsal yapıların yeniden inşası olarak anlaşılmamalıdır. Bu sürecin kullanıcılarla birlikte tanımlanması zorunlu olan bir süreçtir. Rekonstrüksiyonun ithal edilmiş beceriler ve fonlar yerine, fonları yükseltilmiş yerel becerilerle tamamlanması, eve dönüş sürecinin hızlanmasında bu sürecin hızlandırıcısı olarak toplulukların finansal açıdan güçlendirilmesi en önemli dayanak olacaktır. Sonuçta kültür varlıklarına erişim, kullanım ve kimliğin bir parçası olarak günlük hayatın içinde devamlılığının sağlanması temel bir insan hakkıdır.

*Bu doktora çalışması Yıldız Teknik Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğü tarafından desteklenmiştir. Proje No: 2016-03-01-DOP01

Kaynakça

Arslan, H. (2009). “Afet Sonrası Yeniden Yapılanma Sürecinin Yere Bağlılık, Yer Değiştirme ve Bilişsel Haritalama Olguları Açısından İrdelenmesi”, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Istanbul.

Aygen, Z. (1992), “Koruma ve Kullanıcı Katkısı Tarihsel Temeller ve Günümüzdeki Olanaklar”, Doctoral Dissertation, Istanbul Technical University, Graduate School of Science Engineering and Technology, Istanbul.

Bağlı, M. (2006). “Türkiye’de Göç ve Kentleşme: Toplumsal Dönüşümün Mekânsal Boyutu”, International Migration Symposium, 8- 11 November 2006, Istanbul, s. 215-226.

Chris, D. (2012). “Disaster Through a Different Lens: Behind Every Effect, there is a Cause”, 1st Edition, UNISDR, a guide for journalists covering disaster risk reduction, Geneva.

Gavin, A., & Maluf, R. (1996). Beirut Reborn the Restoration and Development of The Central District. Londra: Academy Editions.

ICOMOS-ICORP, 2015, “Overview Report of the Nepal Cultural Emergency Crowdmap Initiative”, 19 Mayıs 2015, ICCROM and ICOMOS-ICORP Report.

Kirişci K. & Salooja, R. (2014). “Northern Exodus: How Turkey Can Integrate Syrian Refugees”, Foreign Affairs Magazine. Retrieved on April 19, 2014 from  https://www.foreignaffairs.com/articles/turkey/2014-04-15/northern-exodus

Kocalar, A. C. (2012). “Taşınmaz Kültürel ve Doğal Varlıklarını Koruma- Risk Yönetim Modeli (TKDVK-RYM) ve Önleyici Koruma Politikalarına Yönelik Disiplinler Arası Sistematik Bütüncül Yaklaşımlar”, Cultural Heritage Protection in Times of Risk Challenges and Opportunities, 15‐ 17 November 2012, Istanbul.

Kreimer, A., Eriksson, J., Muscat, R., Arnold, M. & Scott C. (1998). The World Bank’s Experience with Post-Conflict Reconstruction, World Bank Operations Evaluation Department, The World Bank Washington, D. C.

Öcal, O. M. (2007). “Folklor ve Kültürel Mekân”, Millî Folklor, 19 (76), 30–32.

Öcal, O. M. (2013). Somut Olmayan Kültürel Miras Nedir, 2. Baskı, Geleneksel Yayıncılık, Ankara.

Öner, A. Ş. (2012). Son mu Başlangıç mı? Göç Çalışmalarında Sosyal Bir Olgu Olarak Geri Dönüş. In Küreselleşme Çağında Göç Kavramlar, Tartışmalar (pp. 263-285), İstanbul: İletişim.

Önge, M. (2012). “Tarihi Kentleri Tehdit Eden Bir Risk Unsuru: Bellek Yitimi”, Cultural Heritage Protection in Times of Risk Challenges and Opportunities, 15‐17 November 2012, Istanbul.

Rennick, K. L. (2003). “Process: A Strategy for Developing Community Life and Place Attachment”, Masters Dissertation, Virginia Polytechnic Institute, Graduate School of Science and Engineering, USA.

Riedlmayer, A., (1995). “Maziyi silmek: Bosna-Hersek’teki kütüphanelerin ve arşivlerin tahribi”, Turkish Librarianship, 9, 337–341.

Riedlmayer, A. J. (2002). “Destruction of cultural heritage in Bosnia-Hercegovina, 1992–1996: A Post-War Survey of Selected Municipalities,” Bosnia-Herzegovina Cultural Heritage Report, Massachusetts USA, Cambridge.

Şirin, N. A. (2008). “Back home?: The Reality of Return in Bosnia-Herzegovina and the Role of the European Union in the Return Process”, Doctoral Dissertation, Marmara University, Institute of Europian Union, Istanbul.

Tümertekin, E. & Özgüç, N., (1998). Beşeri Coğrafya, İnsan, Kültür, Mekan, Çantay Kitabevi, Istanbul.

UNHCR, (2015). Mid-Year Trends 2014, 2015 United Nations High Commissioner for Refugees, UNHCR statistic website, http://www.unhcr.org/statistics, 30 November 2015.

UNISDR, (2015). “Global Assessment Report on Disaster Risk Reduction 2015, The Pocket GAR 2015 Making Development Sustainable: The Future of Disaster Risk Management”, Editing: Christopher J. Anderson, United Nations, Printing Imprimerie Gonnet, Belley, Fransa.

Ünal, Z. G. (2012). “Remarks About Disaster Risk Management of Cultural Heritage”, IRCICA Art and Culture Publication, 2012.

Ünal, Z. G. (2015). “Tarihi Çevrede Afet Risklerinin Yönetimi: Gri Bölgeleri Azaltmak”, Mimar İst, 15(54).

Vatan, M. (2015). “Nepal Depremi Sonrası Kültür Mirasının Korunması”, Mimarlık Dergisi, 5(385), 1–9.

URL 1- Heidelberg Institute for International Conflict Research (HIIK) Methodology of the Conflict Barometer,

https://www.hiik.de/en/methodik/

URL 2- Habitat III Issue Papers, 4 – Urban Culture and Heritage, New York, 31 Mayıs 2015 (Not Edited Version 2.0), http://www.unesco.org/fileadmin/MULTIMEDIA/HQ/CLT/pdf/ISSUE-Paper-En.pdf

URL 3- Hyogo, GAR Reports Syria,

http://www.preventionweb.net/english/hyogo/gar/2015/en/home/data.php?iso=SYR

URL 4- United Nations, Office For The Coordination Of Humanitarian Affairs, Under Secretary-General For Humanitarian Affairs And Emergency Relief Coordinator, Stephen O’Brien, Remarks At Syria Conference Plenary Session London, 4 Şubat 2016, https://docs.unocha.org/sites/dms/Documents/ERC%20Stephen%20OBrien%20LondonSyriaConference%20opening%20remarks%20CAD%204Feb2016.pdf

URL 5- Treaties on the Protection of Cultural Heritage and Syria,

http://www.unesco.org.tr/dokumanlar/bas%C4%B1n_aciklamasi/suriye.pdf

[1] UNESCO’nun Suriye’de Koruma Durumu Raporu (SOC), 12 Şubat 2015 tarihinde, Suriye Kültür Miras Alanları Taraf Devlet Raporu (State Party Report), Suriye’deki kültür mirası alanlarını koruma durumu üzerine (state of conservation- SOC), raporlar Suriyeli yetkililerden resmi bir açıklamayı temsilen ve Eski Eserler ve Müzeler (DGAM) Genel Müdürlüğü şubelerinden ve sosyal medyadan mevcut bilgilerini harmanlamaktadır. Ancak, Taraf Devlet Suriye'de zemin erişiminin miras uzmanları için son derece sınırlı olduğunu not etmekte ve Dünya Miras alanlarının zararları tam ölçüde ayrıntılı olarak değerlendirilememektedir. Bu nedenle raporları oluşturanların çoğu alan için birinci elden bilgi sağlayamamaktadır. Dünya Miras Komitesi için resmi verilere ek olarak sivil toplum organizasyonlarından, uluslararası organizasyonlardan, yerel uzmanlardan ve medyadan yardım alarak koruma raporu hazırlamışlardır. Taraf Devlet Eski Eserler ve (DGAM) Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmaları; zor koşullara rağmen kültür mirası ve Dünya Mirası özelliklerini izleme, hasar değerlendirmesi, acil koruma yürütmesi, mümkün olduğunca risk azaltma tedbirleri ve yapı ve taşınır miras envanterini rapor etmiştir.

[2] Doç. Dr. Nilgün Çolpan Erkan ve Öğr. Gör. Mahmud Zin Alabadin ile ayrı ayrı anket düzenleme ve soruların içeriği konusunda etki değerlendirme çalışması soruları hazırlanırken ve değerlendirilirken görüşülmüştür.