Hikâyemiz, amma hikâye… Hakawati Projesinden Paylaşılan Deneyimler

Arka Plan

Ocak 2014’te, İsveç’teki Sınır Tanımayan Kültürel Miras (Cultural Heritage without Borders - CHwB[1]) kurumu Suriye halk masallarının korunması ve aktarılmasına yönelik işbirliğine dayalı bir proje oluşturmak üzere İsveç Postakodu Piyangosu’ndan fon aldı. CHwB çatışma sonrası ortamlarda toplumların yeniden inşa edilmesi ve insanlar arasında yeniden bağlar kurulmasında etkin bir kuvvet olarak kültürel mirasla çalışma konusunda sağlam bir deneyime sahipti. 1995’ten beri Balkanlar’ın batısında yerel cemaatlerle yakın işbirliği içinde yöntemler ve öncelikler geliştirilmişti.  Ne var ki yeni bir ortam ve farklı tipte bir miras söz konusuydu, CHwB’nin halk masalları ve hikâye anlatımına ilişkin bilgilerini paylaşabilecek ortaklar bulması gerekiyordu. İsveçli profesyonel hikâye anlatıcılardan kurulu bir şirket olan Fabula Storytelling ve Hakaya ağından[2] üç ortak daha, Arap Eğitim Forumu[3], merkezi Ürdün’de bulunan Al Balad tiyatrosu[4] ve merkezi Lübnan’da bulunan ARCPA[5] da bu projeye katılmayı kabul ettiler. Suriyelilerden Hikâyeler (Stories from Syrians) olarak da bilinen Hakawati projesi, işte böyle gelişti.

Ürdün ve Lübnan’daki Suriyeli mültecilerden halk hikâyeleri toplamak gibi temel bir fikirden hareket eden proje, yavaş yavaş savaş ve çatışma dönemlerinin yanı sıra barış zamanlarında da hikâye ve hikâye anlatmanın önemiyle ilgili düşüncelerin paylaşıldığı, işbirliklerinin yapıldığı bir platform dönüştü.

Hakaya ağı 2006’dan beri toplu olarak (en az yirmi yıl öncesinden beri bireysel olarak) hikâyelerin öğrenme, sanat ve hayat açısından merkezi önemini geri kazanması için çalışıyor. Projenin iki ortağı da (Hakaya ağı ve CHwB) gerek aile mensuplarınca gerek profesyonel hikâye anlatıcılar Hakawati’ler tarafından anlatılmış olsun hikâyelerin de tehdit altında bir kültürel miras olduğu kanısında. Suriye’de 2011’den beri yaşanan şiddet, terror ve göçü dikkate alarak savaş sonucu yerlerinden edilmiş sıradan insanlardan halk masalları toplayıp bunları aktarmaya odaklanmanın acil bir ihtiyaç olduğunu hissettik. Nineler ve dedelerin aileyle kendiliğinden paylaştığı ya da bir topluluğun ozanlarınca yörede paylaşılan hikâyeleri toplamak istedik. Yüzbinlerce Suriyelinin evlerini ve ülkelerini terk etmek zorunda kaldığı bir ortamda, insanlar yerlerinden edilirken, aileler parçalanırken bu hikâyelerin kaybolmalarını önlemek, ayrıca dünyanın yıllardır duymazdan geldiği bir halkın sesine kamusal bir platform kazandırmak hiç olmadığı kadar önemliydi. Halk hikâyelerine odaklanma tercihinin, zor bir durumda olan insanlara yaklaşmanın, kendilerinin dışında olup bir şekilde varoluşlarıyla son derece ilgili bir hal alan bir projeye katkıda bulunmalarını rica etmeyi mümkün kılmanın daha yumuşak bir yolu olduğu anlaşıldı.

Mültecilerden Anlatıcılara: Hikâyelerin Toplanması

Hikâyelerin toplanması ARCPA tarafından koordine edilip Paul Mattar tarafından yönetildi. Mattar’ın gözetiminde altı genç Suriyeli kadın ve erkekten oluşan bir grup insanlardan kendi toplulukları içinde nasıl hikâye toplanacağı konusunda eğitim aldı. Hikâyelerin nasıl kaydedileceğini (video ve audio formatlarında) ve arşivin bir parçası olarak bu hikâyelerin özünü yakalayan özgeçmişlerin nasıl yazılacağını öğrendiler.

Hikâye toplamaya başlamadan önce, iyi hikâyeleri olan insanları nerede bulacağımızı, onları hikâyeleriyle projeye katkıda bulunmaya nasıl ikna edeceğimizi bilmiyorduk. Doğru insanları bulduğumuzda zihnen hikâyelerini paylaşacak durumda olacaklarından da emin değildik, zira büyük ihtimalle mülteci olarak gündelik hayatlarında çok cetin koşullardan mustarip olsalar gerekti. Kişisel güvenliğiniz söz konusuyken sözlü tarih hâlâ önemli olabilir mi?

Projenin hikâye toplama aşaması beklenenden daha önemli oldu. Öyle görünüyordu ki, içinde yaşadıkları gerçekliğin betimlenemeyecek kadar sert, geçmişin tartışılamayacak kadar zor olduğu bir dönemde anlatıcıların bu kurgusal masalları paylaşmaları farkında olmaksızın insani iletişimin aklı başındalığını korumalarını sağlamıştı. Hikâyeleri paylaşmak anlatıcıları savaş öncesi bir ana, bu hikâyelerin anlatıldığı yerler ve bağlamlara da götürmüştü. Bunlar anlatıcılarnı genellikle evlerinde aileleri ve dostlarıyla çevrili bir halde güvende ve rahat hissettikleri yerlerdi. Anlatıcılar bize çocukken ninelerinin kucağına oturduklarını anlatıyor ya da doğdukları, büyüdükleri köyle ilgili hatıralarını bizimle paylaşıyorlardı.

Bir başka deneyimimiz ise şu oldu: Birçok anlatıcının gündelik hayatlarında zor koşullar yaşıyor olmalarına rağmen hikâyelerini hatırlamaya ve paylaşmaya can atmaları bizi şaşırttı. Sanki onlarla görüşme yapan Suriyeli araştırmacılar sayesinde kolektif geleceklerine, kendilerinden daha büyük bir şeye katkıda bulundukları hissini geliştiriyorlardı yavaş yavaş. Kendi somut olmayan miraslarının korunmasına ve aktarılmasına katkıda bulunuyorlardı.  Hikâyelerin toplanması da bir şekilde aynı topluluk içinde yer alan insanlara farklı bir biçimde buluşup hikâyelerini birbirleriyle paylaşma, birbirlerini dinleme fırsatı sunmuştu. Bu hikâyeleri toplayan genç Suriyeliler kendi kültürleriyle yeni bir deneyim yaşamış, kendi topluluklarından başka türlü hiç karşılaşmayabilecekleri insanlarla karşılaşmışlardı. Bu özellikle de mülteci topluluklarında yaşayan, yeni insanlarla tanışan ve yakınlarında yeni ağlar kuran insanlar için geçerliydi.

Hikâyelerin toplanması hemen bir aktarım süreci de başlatmıştı, zira bazı genç anlatıcılar mülteci kampındaki ninelerine koşup hikâye anlatmalarını istemişti. Filme çekilme fikri ya da bir şekilde seslerini duyurma imkânı katkıda bulunma isteklerini tetiklemişti. Anlatıcıların çoğunluğu 30-50 yaş grubundaydı. Bu hikâyeleri çocukken dinlemişlerdi ve kendilerini geçmiş ile gelecek arasındaki bağı oluşturan meşru yerel kültür aktarımcıları olarak görüyorlardı. Hikâye toplama ekibi birkaç ay içinde proje için 260 hikâye topladı.6 Araştırmacılar hikâyenin birleştirme, iyileştirme, eğitme ve nereden geldiğimizi, kendimizi çok kaybolmuş hissettiğimiz bir ortamda nasıl davranacağımızı öğretme yolunda neredeyse somut içkin bir gücü olduğunu deneyimlediklerini bildiriyordu. Hikâyeler kim olduğumuzla, bizi yapan şeylerle aramızda kurduğumuz bağlardı. Projenin ilk aşamasına hikâyelerle katkıda bulunanlardan bazıları, insanın kişisel hikâyesinden ziyade kurgusal bir hikâyeyle katılmanın daha kolay olduğunu söylemişlerdi. Bu kurgusal hikâyeyi anlatma eylemi de kendi tarihlerinin bir parçasıydı ve bu sayede geçmişte bir zamanla kendilerini güvenli ve mutlu hissetmelerini, aynı zamanda içlerinde taşıdıkları hikâyelerin zenginliğinden (ille de farkında olmasalar da) gurur duymalarını sağlayan bir bağlantı kurmuşlardı. Başka birçok maddi şey kaybetmelerine rağmen kendilerinde taşıdıkları somut olmayan bu hazinenin farkına varmışlardı.

Hiç kimse kalplerinde ve zihinlerinde taşıdıkları hikâyeleri alamayacaktı. Bu hikâyelerden birini her paylaştıklarında kendi miraslarının ve kişisel tarihlerinin bir parçasını aktarıyor olacaklardı. Hikâye toplama süreci kimi zaman acılı olmuş, zihinlerdeki yaraları açarak travmatik hatıraları canlandırmıştı. İnsanlara bu hatıralarla bağlarını koparıp hikâyeleri çıkarmaları için gerekli zamanın tanınması gerekiyordu. Zor ve kişisel hikâyeler sıklıkla zihnin derinlerine gömülmüştür. Kimi zaman zihinlerimizin kapısını açıp daha zor hikâyelerin dışarı çıkmasını sağlamak için kurgusal bir hikâye dinlememiz gerekir. Söylemeniz gereken şeyin diğer insanlar için önemli olduğu, birilerinin dinlediği, sizin değerlerinizi önemsediği ve paylaştığı hissi bireyleri güçlendiren, hikâyelerini paylaşma ve sonuçta sürgünde kendi topluluklarının inşasına faal olarak katılma cesaretini toplamalarını sağlayan unsurlardır.

Hikâyelerin Toplanmasından Yayınlanmasına: Hikâye Seçimi ve Metodoloji
Projede toplanan hikâyeler genellikle halk masallarında bulunan çeşitli temalar ve özelliklerin birçoğunu temsil ediyordu. Bunlar kralların, kraliçeler ve prenslerin, cinlerin, büyülenmiş hayvanlar ve canavarların hikâyeleriydi, ama olağanüstü durumlarla karşılaşmış birçok sıradan hikâyesinin de anlatıldığı masallardı. Bilgelik ve yetkinliği, büyücülüğü, iyilik ve kötülüğü, yerel (neredeyse etnografik) görenekleri konu alan masallar, fıkralar, bilmeceler ve şiirler de vardı aralarında. Ne var ki dikkat çekici bir şey vardı, o da hikâyelerin çoğunun yeni olması, bölgede işitilmiş diğer hikâyeleri yansıtmamasıydı. Bu masalların benzersizliği sadece Suriyelilerin değil, bölgeden profesyonel hikâye anlatıcılar ve dinleyicilerin projesi olarak projeye bir katmadeğer ekliyordu. Bugüne dek hikâyelerle ilgili derinlemesine bir analiz yapılmamıştır, ama birçok halk masalında olduğu gibi, sonuçlar ahlaki bir ders vermeden evvel korku, üzüntü, acı ve neşe duygularını aktaran ortak bir örgüleri vardı.

Bu noktada araştırmacılardan “profesyonel hikâye anlatıcılar” aramalarının istenmediğini, çocukluklarında anlatılmış bazı hikâyeleri hatırlayabilecek sıradan insanlar bulmalarının istendiğini belirtmek gerekir, o nedenle 260 hikâyenin hepsinin de orijinal ya da eksiksiz hikâyeler olmamaları hiç de şaşırtıcı değildir. Bazı hikâyeler basitçe bir hikâyenin “özetiydi” ya da bazı bölümleri kayıptı. Ne var ki çok sayıda hikâyenin toplandığı dikkate alınırsa en eksiksiz ve ilginç hikâyeleri seçme özgürlüğüne sahiptik. Baş araştırmacı en başta 55 hikâyeyi yayınlanması için seçti. Hiç de kolay bir iş değildi bu, çünkü hikâye tipleri, kökenleri arasında bir denge tutturması, bir yandan da konu ile özellik çeşitliğini gözetmesi gerekiyordu. Baş araştırmacının başlıca kaygısı “iyi hikâyeler”, okurken ve dinlerken heyecan duyduğumuz, kendi kuvvetleriyle ya da yabani bir hayalgücünün yardımıyla, profesyonel hikâye anlatıcılarının belagatli diliyle sürekli aktarılma şansını yüksek gördüğümüz hikâyeler seçmekti. “İyi hikâye”yi belirleyen bir diğer ölçütse, birçok katmanı olması ve birçok kuşağa hitap etmesiydi.

Hikâye toplama sürecinde hikâyelerin arşivlenip rafa kaldırılması değil, bir ulusun ve bir ülkenin tarihinin “canlı” bir ifadesi olarak kalmaları amaçlandı. Bu nedenle de bir sonraki adım bu hikâyelerin yaş, toplumsal cinsiyet, milliyet ya da profesyonellik gözetilmeksizin hikâye anlatıcılara açık hale getirilmesiydi. Arap Eğitim Forumu, Al Balad tiyatrosu ve Fabula Storytelling bu amaçla, Ürdün’deki yedinci Hakaya festivalinde Arap dünyasının çeşitli bölgelerinden profesyonel hikâye anlatıcıların katıldığı, onlarla birlikte hikâyelerin üstünden geçip kendilerinin ve dinleyicilerinin hangi hikâyeleri cazip bulacağıyla ilgili görüşlerini paylaştığı bir haftalık bir çalışma düzenledi. Profesyonel hikâye anlatıcıların tercihlerine gore 55 hikâye arasında 34 tanesi seçildi ve Suriye kökenli deneyimli bir Ürdünlü yazar olan editöre verildi. Editör 34 hikâye arasından 28 tanesini seçti, ekip proje koordinatörü Serene Huleileh, Suriyeli aktörler ve hikâye anlatıcıları May Skaff ve Nemer Salamun’la birlikte çalışarak 28 hikâyeden 21’ini kitapta yayınlamak üzere seçti, Skaff ve Salamun daha sonra yayınlanması amacıyla hikâyeleri Suriye ağzıyla okuyarak kaydetti.[6] Hikâyeler klasik Arapça ve gündelik Arapçanın yanı sıra İngilizce olarak da yayına hazırlanıp Timeless Tales [Arapçası Hakayatna Hakaya (Our story is quite a story)][7] adlı antolojide yayınlandı. Bu antolojinin amacı, bu hikâyeleri yazıya geçirmek ya da bir arşiv oluşturmak değil, Suriye halkının sesinin duyulmaya, hikâyelerinin aktarılmaya devam edeceğini, terör ve yıkıma rağmen bunun birçok kişinin gerçekliği olduğunu, ortak bir kültürel ve insane hafızanın, hikâyelerin tadına varma ve onları paylaşma becerisinin varlığını sürdürdüğünü gösteren bir platform inşa etmekti. Antolojiler dinleyen insanlara daha fazlasını okuyup dinleme esini vermeyi amaçlayan canlı hikâye anlatma performanslarıyla bağlantılı olarak dağıtıldı. Bu adımların her birinde ya editor ya çevirmen ya da profesyonel hikâye anlatıcılar, hatta sanatsal ortamın kendisi tarafından hikâyelere yeni bir katman eklendi.

Kitaba gündelik Arapçayı dâhil etme tercihi, hikâyeler ile anlatıcının geldiği yer arasında bağlantı kurmanın önemine dayanıyordu. Antolojinin editörü, hikâyeleriyle katkıda bulunan kişilerin Suriye’de nereden geldiklerinin açıkça belirlenmesini sağladı, zira bu kişiler bu projede aktarılan mirasın bir parçasıydı. Ne var ki Soundcloud’da bulunabilecek kaydın yanı sıra kitapta kullanılan ağız da Şam bölgesine aittir ve hikâyeleri kaydeden profesyonel hikâye anlatıcıların ağzını yansıtır.[8] Hikâyeleri kendi ağızlarında anlatan anlatıcıların orijinal kayıtları da gelecekte ağızlarla ilgili araştırmalar yapacak olanlara araştırma malzemesi sunmaktadır.[9]

Antoloji büyük bir beğeni topladı; Ürdün, Lübnan ve İsveç’te gayet iyi karşılandı, Ürdün’deki mülteci kamplarında düzenlenen performanslarda ya da Lübnan’da marjinalleşmiş topluluklarda dağıtıldı. Ayrıca İsveç büyükelçiliklerinde İsveç’e gitmek için vize başvurusunda bulunan Suriyelilere de dağıtıldı. Daha sonra fon başvurusunda bulunan CHwB ekibi tarafından da İsveçce’ye çevrildi ve bu versiyon 2015’te yayınlandı.[10]

Kendiliğinden Anlatılan Hikâyeleri Sanatsal İfadelere Dönüştürmek
Seçilmiş hikâyeler bu kitapla korunmuş ve aktarılmış olsalar da bir halk masalının bütün özü, canlı bir performansla aktarıldığında ortaya çıkan yaratıcı dönüştürme gücünde yatar. Hikâye anlatıcılar bu hikâyeleri kendi bağlamlarına uyarlamaya, amaçlarına uygun parçaları ekleyip çıkarmaya, kendi dillerini/ağızlarını kullanmaya teşvik edildiler. Burada önemli olan hikâyenin hikâye anlatıcıları ilgilendirmesi, anlatıcıların bu ilgiyi dinleyicilere aktarmalarıdır.

Ürdün’da Arap hikâye anlatıcılarla birlikte düzenlenen çalışmanın (yukarıya bkz.) ikili bir amacı vardı: Antoloji için hikâyelerin seçilmesine yardımcı olmak ve bu hikâyelerin bazılarını kendi hafızaları ve kültürlerinin ayrılmaz bir parçası olarak profesyonel hikâye anlatıcıların repertuvarına katılmasını sağlamak. Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye ve İsveç’ten on iki profesyonel hikâye anlatıcı farklı biçimlerde kendilerini bu hikâyelerde denediler ve bazılarını çalışma haftasının hemen ardından düzenlenen festivalde icra ettiler. Bu hikâyeler onların sesi ve kitap sayesinde Suriyelilerin, bölgedeki ve dünyanın başka yerlerindeki ev sahibi nüfusların kalplerinde, zihinlerinde ve geleneklerinde bugüne dek yaşamaya devam etti.

Bunu takiben performanslar geliştirildi ve Ürdün’de AEF ile Al Balad tiyatrosuna bağlı profesyonel hikâye anlatıcıların dolaştıkları mülteci kamplarında ve ev sahibi topluluklarda icra edildi. Lübnan’da ARCPA Al-Jana bahar festivali sırasında marjinalleşmiş topluluklarda performanslar düzenledi. Bu performanslar hem İsveç’te, hem Ürdün ve Lübnan’daki ev sahibi topluluklarda Suriyelilerin mirasıyla ilgili daha olumlu bir bakış açısının benimsenmesine katkıda bulundu; daha da önemlisi neredeyseler bu performanslara gelip dinleyen anlatıcılar ile Suriyelilerin güçlenmesine de katkıda bulundu. Kitabın performansla bağlantılı olarak dağıtılması da performansın onu görenler dışındakilere yayılmasını sağladı.

Performanslar Ürdün ve Lübnan’da başka amaçlara da hizmet etti. Örneğin kamplarda yaşayan her yaştan Suriyeli mülteciye bir eğlence fırsatı, gündelik rutinlerinden bir kaçış fırsatı sundu. Onlara ayrıca ülkeleriyle bir bağ kurma fırsatı verdi, bazı durumlarda bu ve başka hikâyeleri kendi kendilerine anlatmayı sürdürmelerine esin kaynağı oldu. Bir hikâye her anlatıldığında hikâye anlatıcıların ruh haline, dinleyicilerle etkileşimine bağlı olarak farklı olacaktır.

İsveç’te İsveççe konuşan bir hikâye anlatıcı ile Arapça konuşan profesyonel bir hikâye anlatıcı arasında yaşanan etkileşim, kültür ve dilin sınırlarını, yaşla gelen ayrımları aşan etkileşime dayalı bir aracın somut bir örneğini teşkil ediyordu. Bu İsveççe ve Arapça konuşan çocukların performansa birlikte katıldıkları okullarda özellikle belirgin bir gözlemdi. Ayrıca alt yazı yerine iki dilin peş peşe kullanılması büyük bir ilgi uyandırmış, başka birçok bağlamda nasıl kullanılabileceklerine ilişkin fikirler vermişti.

Arapça dilinin özellikle Suriye krizi sonrasında giderek şiddet ve terör önyargılarıyla ilişkilendirildiği bir ortamda bu çift dillilik İsveçli dinleyicileri de olumlu etkilemiş, onlara Arapçayı farklı, daha hafif bir bağlamda dinleme fırsatı sunmuştu. Performansların sonuçları sözlü aktarımın insanlar arasında anında ve belirgin sonuçlar doğuran en canlı ve doğrudan iletişim ortamı olduğunu gösteriyordu. Lübnan, Ürdün ve İsveç’teki performanslar bu hikâyelerin tavırları ve önyargıları değiştirme, bu farklı bağlamlarda yeni iletişim olasılıkları açma gücüne sahip olduklarını da göstermişti.

Sözlü tarih araştırma yöntemleri ile profesyonel hikâye anlatıcılarıyla çalışmanın birleşmesi büyük bir başarı oldu, çünkü hikâyeler sadece Ürdün, Lübnan ve İsveç’te değil (kitabın dağıtıldığı ve faaliyetlerin düzenlendiği üç ülke) profesyonel hikâye anlatıcıların hikâye kitabını edinip bunları Soundcloud’da dinlediği ve repertuvarlarına dâhil etmeye başladığı başka ülkelerin yanı sıra Mısır, Tunus, Fas ve Filistin’de de yaşamaya devam etti. “Jaradeh w Asfour” birçok yerde yüzlerce kez anlatıldı, her gün yeni bir hikâye anlatıcının bu hikâyeyi kendi üslubunca yeni baştan anlattığını işitiyoruz. Ayrıca kitabın yayınlandığı tarihten beri, Fransızca, Almanca ve başka dillere çevrilmesi için de birçok talep aldık, ayrıca araştırmacılardan da arşivin yanı sıra daha fazla hikâye talebi geliyor. Kitabın yanı sıra kayıtlar da internet üzerinden indirilebiliyor[11], bu da hikâyelerin olabildiğince fazla yaygınlaşmasını sağladı.

Kitabı edinenlerin ve hikâyeleri dinleyenlerin aldıkları asıl mesaj şuydu: Suriyeli mültecilerin ev sahibi topluluklara katkıda bulunabilecekleri, tanınması ve takdir edilmesi gereken zengin bir mirasa sahip. Ev sahibi topluluklarda, hem Arap dünyasında hem Avrupa’da ırkçılığın ve mültecilere karşı ayrımcılığın arttığı düşünülürse böyle bir mesaj hafife alınamaz. Ev sahibi topluluklarda Suriyeli mültecilerin yerlilerden bir şeyler aldığı propagandası yayılmaktadır: iş fırsatları, kaynaklar, fırsatlar. Buna ancak bu tür hikâyeleri yaygınlaştırarak karşı konabilir.

Bu projenin yaygın bir başarı göstermesini sağlayan bir başka benzersiz yönü de sadece kütüphaneler, kitabevleri ve okullara yönelik bir yayın olmamasıdır: Profesyonel hikâye anlatıcıları ve doğrudan pay sahiplerinin katkılarıyla canlı bir projedir. Suriyeli mülteciler bize sevdikleri, hatırladıkları hikâyeleri verdiler; profesyonel hikâye anlatıcılar bugünle ilgili olduğunu düşündükleri hikâyeleri seçtiler; yazarlar/editörler metinlerin ince ayarı üzerinde çalışıp onları iki versiyon haline getirmeye çalıştılar: Klasik (herkesin okuyabileceği) ve konuşma dilinde (hikâyeleri orijinale olabildiğince yakın bir aksanla anlatmak isteyenler için) ve ayrıca İngilizce (tüm dünyanın erişebilmesi için). Kitabın çıkarılmasına eşlik eden performansların program, ayrıca profesyonel hikâye anlatıcılarla kitabın çıkarılması öncesinde ve sonrasında düzenlenen çalışmalar bu hikâyelerin onları anlatmış ve hâlâ anlatan profesyonel hikâye anlatıcılar sayesinde tekrar hayat bulmasını sağladı.

Kişisel Hikâyelere Yönelmek
Bu projenin birinci aşaması son bulduğunda, Kasım 2015’te CHwB İsveç’te kısa bir süreliğine çok sayıda mülteciye ev sahipliği yapmış bir köyde, küçük bir grup mülteci ve yerel belediyeden temsilcilerle bir atölye çalışması düzenledi. Bu performans insanların zihinlerinde kişisel hikâyelerini paylaşmalarını sağlayacak kapılar açtı. Bunlar göçle, memleketlerinden ayrılmalarının gerekçeleriyle, asla iyileşmeyecek duygusal yaralarla, korku ve suçluluk duygularıyla, mahpuslukla, geleneklere uygun düşmeyen aşklarla, yakın birini kaybetmekle, soğuk ve hasmane bir ortamda sonunda güçsüzce ilticayı beklemeye teslim olmakla ilgili hikâyelerdi.

Öte yandan Ürdün’de, Amman’da kitabın çıkışı vesilesiyle düzenlenen toplantıda dinleyicilerden biri hikâyelerin Suriyeli mültecilerin “kişisel” hikâyeleri olmamasından ötürü hayal kırıklığı duyduğunu ifade etti. “Suriyeli mültecilerin anlattığı halk masalları” başlığının gayet açık olduğunu, o sıralarda mültecilerden kendi kişisel hikâyelerini anlatmalarını istemenin en başta misilleme korkusu gerekçesiyle, ama bir yandan da projenin zaman çerçevesi kısıtlayıcı olduğundan da zor olduğunu açıkladık. Halk masalları “tarafsızdı” ya da en azından öyle görülüyorlardı, bir kuşaktan diğerine aktarıldıkları için de “siyasi” görülmüyorlardı ya da en azından siyasi yorumları hali hazırda Suriye’nin egemenliği için çekişen güçlerin hiçbiriyle bağlantılı görünmüyordu.

CHwB özellikle sağcı partilerin ve “öteki” korkusunun yükselmekte olduğu İsveç bağlamında anlatılması ihtiyacını kabul ediyordu. Ne var ki finansman yetersizliği nedeniyle projeyi sürdüremediler. Yine de bu yorum Arap Eğitim Forumu’nda yankı buldu; Lübnan’daki Arap Tiyatrosu Eğitim Merkezi başkanlığında Sida’nın desteklediği “Memleket Sanatları Memlekete Geliyor” (“Home Arts Homecoming”) projesi sayesinde fırsat doğunca, projenin ikinci aşamasına “Timeless Tales” dizisinden iki kitapla devam etmek için gerekli fonları temin ettiler. Bu sefer hem halk masallarının hem kişisel hikâyelerin derlenmesi kararlaştırıldı. Ne var ki bu düşündüğümüz kadar kolay ya da doğrudan bir iş değildi.

Kişisel hikâyelere yönelmek insanların hayatlarında tecrübe ettikleri şeyleri takdir etmenin bir yoluydu. Sözlü tarih ve yerlerinden edilmiş bireylerin, mültecilerin ifadeleri son yirmi-otuz yılda sadece kazananın bakış açısını, halka mal olmuş kişilikleri ve önemli olayları ifade eden genel geçer tarihsel olay anlatıları dışında alternative bir tarih anlatmanın aracı olarak kullanılmıştır. Ne var ki sıradan insanların hikâyeleri asla tarih olarak yazılmamıştır, bu nedenle de bu anlatıların ne kadar nesnel olmaya çalışırlarsa çalışsınlar aslında tarihin herhangi bir zamanında gerçekte ne olduğunu yansıttıklarını söyleyemeyiz. Filistin meselesi örnek bir vakadır ve geçen 40 yılda bazı bireyler ile örgütlerin 1948’de Nakba’yı, 1967’de Naksa’yı ve ikisi arasında olup biten her şeyi yaşamış Filistinlilerden kişisel hikâyeler ve anlatılar derlemeyi amaç edinmiş olmalarının nedeni de budur. Yazılı ya da görsel-işitsel bir arşive kaldırılan bu hikâyelere çoğunlukla sadece araştırmacılar erişebiliyordu. Hakaya ağı 2016’da anlatıcıları halk içinde anlatmayı istemiyorlarsa ya da maalesef hayatta değillerse bile bu hikâyelerin hayata nasıl döndürülebileceğini incelemeye başladılar. Hepsi de Filistinli olan ama ya Filistin’de ya da Ürdün’de oturan bir müzisyen ve şarkıcıyla birlikte iki hikâye anlatıcı iki Filistinli mültecinin yolculuğunu anlatan bir sözlü tarih anlatısını, bir hikâye anlatma ve müzik performansına dönüştürmeyi denedi. “KheiryaTeir” ilk olarak 2017’deki Hakaya festivalinde icra edildi, daha sonra Filistin ve Bahreyn’de turne yaptı. Araştırmacı Dr. Faiha Abdulhadi’nin yayınladığı bir kitaba dayanan bu performansta sanatçılar, kişinin hikâyesinin olduğu gibi anlatılması hakkını ihlal etmeksizin ya da böyle bir performansın amacını gerçekleştirmeyen bir üzüntü ve apati atmosferi yaratmaksızın bu hikâyenin farklı biçimlerde nasıl anlatılabileceğiyle ilgili denemeler yaptılar. Performansın amacı hikâyenin ve davanın insanların zihinlerinde ve kalplerinde ortalama insanın deneyimleri sayesinde canlı tutulması ve bir mültecinin yolculuğunun ne anlama geldiğinin anlaşılmasıydı.

Arap Eğitim Forumu bu deneyime ve Timeless Tales projesinin ilk aşamasında sorulmuş soruya dayanarak Suriyeli mültecilerin kişisel hikâyelerinin bir kitapta toplanmasına karar verdi. Ne var ki kitabın çapının çok geniş olması gerektiği açıktı: Hangi mültecilerle söyleşi yapılacaktı? Ne tür hikâyeler arıyorduk? Bu, çatışmada taraf tuttuğumuz anlamına geliyor muydu? Seçtiklerimize ve/veya söyleşilere dayanmak zorunda kalacak mıydık? Al-Jana’nın derlediği ilk hikâye grubu bu sorunun yanı sıra ilgili bir başka soruyu da aydınlattı: Yalın olmak, savaş ve göçebeliğin yol açtığı, zaten aşikar olan kıyımlara mı bakmak istiyoruz yoksa esin kaynağı olacak hikâyeler mi istiyoruz? Konuyla ilgili birçok tartışmanın ardından AEF, iki gerekçeyle Suriyeli performans sanatçılarına odaklanmaya karar verdi: Birincisi, Suriyeli mültecilerin izlediği mültecilik yolculuğu benzersiz ve hem üzücü hem mutlu ilham verici hikâyelerle dolu olmaya yazgılıydı; ikincisi Timeless Tales’in ikinci ve üçüncü kitaplarının yayınlanacağı genel proje Suriye kökenli icra sanatları ve sanatçılarının zorlukları yenme gücünü artırmayı amaçlıyordu.

Lübnan’da Paul Mattar gözetiminde çalışan Al Jana tarafından altı araştırmacı seçildi, Paris’te Faiha Abdulhadi gözetiminde çalışan bir araştırmacıyla[12] temas kuruldu, Abdulhadi bütün araştırmacıları sözlü tarih araştırma teknikleri konusunda eğitti. Araştırmacılar geçen sekiz yıl içinde bir dönemde savaştan kaçmış Suriyeli sanatçılardan 30 hikâye derlediler. Söyleşilerin en zor kısmı sanatçılara kendi hikâyelerini anlattırmayı ve sözlerine bağlı kalmayı kabul ettirmekti (bazı sanatçılar en başta kabul etseler de sonra fikir değiştirdiler). Geleneksel sözlü tarih projelerinin tersine anlatıcının sadece belgelerde değil, ilerde yapılacak yayınlarda da gizli tutulacağı en başından açıkça belirtildi. 30 söyleşiden sonra açıklık kazanan şey şu oldu (11 söyleşi Fransa’da, 19 söyleşi Lübnan’da): Birinin bir soru sorup sonra da dinlemeye zaman ayırması, anlatıcıya söyleyeceklerinin başka insanlar için önemli olduğu hissi yaşatıyor. Hikâyelerinin ister kurgusal ister olsun bir başkası için ilginç olması anlatıcıda bir güçlenme süreci başlatıyor. Bu “Bir fark yaratabilirim” ve “Söyleyeceğim şey önemli” hissi uzun vadede toplumsal bütünlüğü ve barış inşasını teşvik etme potansiyeline de sahip.

Hikâyeler, Somut Olmayan Bir Miras
Hem kurgusal hem olgusal hikâyelerin aktarılması, somut olmayan miras çerçevesinde yer alır. Suriye gibi zor bir bağlamda paylaşıldığında bu somut olmayan miras toplumlar ve insanlar arasında yeniden bağlar kurmayı sağlayacak çok daha önemli bir aygıta dönüşür. Bazı koşullarda, özellikle de mülteci kamplarında bu somut olmayan kültürel mirası aktaran profesyonel hikâye anlatıcılar ve dinleyicileri bu yeni ve zor koşullara kültürel kimliklerini getirmişlerdir.

Aslına bakılırsa mülteciler için memleketlerinden hatırladıkları hikâyeleri işitmek ve paylaşmak onların kendi tarihleri ve kimliklerinin bilincine varmalarını sağlamıştır. Koşullar yeni olsa da kimliklerinin değişmediğini fark etmelerini sağlamıştır. Sözlü aktarımla ve (kurgusal ya da olgusal) hikâye anlatımının kullanılması sayesinde canlandırılabilir ve doğrulanabilir. Hikâyelerin icra edildiği ev sahibi toplulukların bazılarında, insanların performans sonrasında Suriyelilere karşı daha olumlu bir tutum geliştirdikleri fark edilebiliyordu. Bu bağlamda Suriyeli mültecilerin, komşu ülkelere bazı durumlarda kaybolmuş, artık kullanılmayan hatıralar ve gelenekler getirdiklerini belirtmek de önemlidir. Bu sadece hikâyelerle değil, zanaatler ve tarımsal pratiklerle de ilgilidir. Bu bilgi ev sahibi ülkelerdeki insanlar için önemli bir varlık olabilir.

Suriyeli mültecilerin hayat koşullarını iyileştirmek için tutumlar değişiyorsa, kanunlar ve uygulamalar da değiştirilebilir. Somut olmayan kültürel mirasın aktarılması ve korunmasında insanlar merkezi önem taşır, bu miras ancak ve ancak onu aktaran insanların güçlendirilmesi sayesinde hayatta kalabilir. Suriye krizi çerçevesinde somut olmayan mirasla ilgili 2017’de yazılmış bir rapora değinmek bu bağlamda ilginç olabilir. Raporda “Suriye’deki mevcut durum, Suriye kültür mirasına toplumsal ve etnik kapsayıcılığı olan yeni bir tanım getirmekle kalmayıp, onun korunmasına dair marjinal veya tabana ait girişimler de geliştirecektir.” deniyordu (Châtelard, 2017).  Ne var ki mevcut durumda böyle bir yeniden tanımın sürgünde gerçekleşmek zorunda olması ihtimali son derece yüksektir.

Sürdürülebilirlik Meselesi: Kurumsal ve Bireysel
Somut olmayan miras, topluluk düzeyinde başka bireyler, gruplarla, ayrıca geçmiş, şimdi ve gelecekle etkileşim kuran bireylerin ürünü olsa da bu mirasın devam eden hayat döngüsünün korunmasının sağlanmasında “destekleyici örgütlere” düşen önemli bir rol vardır. Ne var ki bu rolün önemi ölçüsünde bağışçılar ve destekleyici örgütler kimi zaman sahadaki faaliyetlerin yönünü etkileme gücüne sahip olur ve taban oluşumları bazen projeleri ve faaliyetlerini bağışçıların stratejilerine uydurmak zorunda kalabilir. Örneğin bağışçıların çatışma durumlarında somut mirasın korunmasına yönelik projeler için gerçekçilikten uzak takvimler belirlemeleri sıra dışı bir durum değildir, güvenilmez olmayan bağlamlar da sıklıkla ertelemeler ve sürprizler olacağı anlamına gelir.

Geçen birkaç yıl içinde bağışçılar ve uluslararası hükümet dışı örgütler hikâye anlatıcılığına ve somut olmayan kültürel mirasa daha fazla ilgi gösterir olmuş, bu da hikâye anlatıcılığı üzerine çalışan kurumlar için daha fazla finansman fırsatı doğurmuştur.[13] Bu ileriye doğru atılmış iyi bir adımdır, zira iyi tasarlanmış bir metodoloji çerçevesinde sorumlulukla derlenip kullanıldıklarında hikâyelerin bireyler ve topluluklar üzerinde iyileştirici bir etkisi olur. Gelgelelim bu, bazı örgütlerin gerekli becerileri gösteremeyeceği bir sorumluluk gerektirir, ayrıca en başta bu hikâyelerin derlenme gerekçesiyle ilgili çok açık fikir sahibi olmak gerekir.

Örgütlerin hikâye derlemekle sorumlu kişilerin çok iyi hazırlanmış olmalarını, bağlamı, sorumluluklarını, anlatıcılara özen göstermekle yükümlü olduklarını açıkça anlamış olmalarını sağlamaları gerekir. Anlatıcılar için güvenli bir alanın nasıl yaratılacağını, iyi gelecek yerde zarar vermekten kaçınmak için anlatıcının (ve kendilerinin) tepkilerini nasıl idare edeceklerini öğrenmelidirler. Bu özellikle de kişisel hikâyelerin derlenmesi açısından geçerlidir, zira bu hikâyeleni paylaşmak genellikle kurgusal bir halk masalını paylaşmaktan daha zordur. Öte yandan hikâye paylaşan bir insanın bu hikâyelerin uyandırabileceği hislere nasıl tepki vereceğini bilemeyiz.

Taban bağlamında çalışan anlatıcılar ve örgütler “özenli olma yükümlülüğü”nün eksikliğiyle ilgili eleştirilerde bulunmuşlardır. Uluslararası örgütler bir saha görevindeyken genellikle acele içinde olduklarından hikâyeleri aceleyle derledikleri, anlatıcıları sıklıkla zor bir hikâyenin paylaşılması sonrasında açılmış yaralarla başa çıkacak destekten yoksun bırakıp gittikleri olmuştur. Ayrıca ilk hikâyeler anlatıldıktan sonra, genellikle ikinci katmandan gelen hikâyeleri derleyecek hiç kimse olmamıştır. Bu gibi durumlarda hikâyelerin derlenmesi iyi gelmekten çok zarar verir ve sıklıkla anlatıcıların yakınındaki kişiler iyileşme süreciyle başa çıkmak zorunda kalır. Bu gibi görevler, anlatıcıların zihinlerinde derinlerde yatan hikâyeleri, hem bireysel düzeyde hem topluluk düzeyinde olumlu bir sürecin işlemesi için önemli olabilecek hikâyeleri de gözden kaçırır.

Ele alınması gereken bir başka mesele de derlendikten sonra hikâyelerin ne yapılacağıdır. Arşivlerin açılması gerekir mi ve kimlere açılması gerekir? Anlatıcıları nasıl koruruz? Farklı kurumlar bazı temalar ve konularla ilişkili hikâyeler ya da ifadelerin derlenmesinde farklı amaçlar da güderler. Bu temalar ya da konulara uygun olmayan hikâyelere ne olduğu belli olmadığından bu da sorunlu bir meseledir. Söz gelimi Suriyeli mültecilerden derlenmiş hikâyeler üzerinde çalışan örgütlerin, yukarıda belirtilen süreçlerin iyileştirilmesi için birlikte çalışmaları bu açıdan olumlu bir eylem olabilirdi.

Kültürel miras projeleri için kaynak bulmaya yönelik modellerin genellikle güven verici olmaması hikâyelerin kalitesini de etkiler; örneğin Hakawati projesi örneğinde ayrıntılı bir araştırma ve/veya takip süreci gerçekleştirmek için yeterince zaman olmadığından, proje kapsamına dahil edilemeyen insanlar ve hikâyeler olmuştu. Karmaşık çatışma bağlamlarında, hem insanlar hem altyapı hasar gördüğünden, her zaman zamanında gelmeleri beklenemeyeceğinden zaman da her zaman bir meseledir. Örneğin halk masallarının direniş alegorileri olarak kullanılabileceklerini biliyoruz. Bu projede şimdiye dek bununla ilgili bir analiz yapılmamıştır. İlerde incelemesi ilginç bir alan olabilir. Derlediklerimiz arasında böyle masallar var mıdır? Bu tür masallar arayabilir miyiz? Bu masallar zorlu geçmişleri iyileştirmek, onlarla başa çıkmakta güvenli alanlar yaratmanın da önemli bir parçası olabilir.

Finansmanın sürdürülebilir olmaması, arşivlerin kalitesini özellikle etkiler, zira derleyicilere derlenmiş malzemenin sınıflandırılması ve arşivlenmesi için sürdürülebilir ve uygun çözümler bulacağı yeterli zamanı tanımaz. Ayrıca arşivleme sıklıkla, hikâyeler derleyen kurumlar arasında görülen en zayıf beceridir, bu kurumların gelecekte sürdürülebilir ve erişilebilir bir çözüm bulması için kendi aralarında örgütlenmeleri yararlı olabilir. Somut olmayan mirasla ilgili bilgiyi koruma ve aktarma işinin gelişebilmesi, serpilebilmesi için uzun vadede sürdürülebilir daha fazla desteğe ihtiyacı vardır. Hayallerimiz ve misyonlarımızın finansman kaynakları konusunda yeni eğilimler, politikalar ve stratejilere uyup uymadığı sorusuna bel bağladığımız sürece bir projeden fazlasını planlamak ya da düşünmek zor olacaktır. Her seferinde yeni proje ekibinin yetkinliğini geliştiririz, sıklıkla özleri itibarıyla aynı kalan projelerin formülasyonunu yeniden düşünmemiz gerekir. Sürdürülebilirlik proje içeriğinden çok, teklif yazarlarının yazı becerilerine bağlıdır.

Sonuç
Bugün Suriye bağlamında sivil toplumun alanının daralması, hükümete ait bölgelerle muhalefete ait bölgeler arasındaki ikilik, bu açıdan bağışçıların izlediği politikalar gelecekte izlenecek çıkarlar açısından karmaşık sorunlar doğurmaktadır. Somut olmayan kültür mirasıyla ilgili çalışmalar yapan kurumlar genellikle kendi başlarına finansman başvurusunda bulunamayacak kadar küçük olduklarından, neredeyse her zaman büyük bir şemsiye ya da ağ altında bütünleşmeleri gerekir. MENA bölgesinde, Tumasi gibi bu tür ağlar mevcuttur, Hakaya’nın bazı ortakları da bu ağda yer alır.9 Ne var ki somut olmayan kültürel mirası finanse etmeye değer bulan bağışçıların sayısı pek az olduğundan fırsatlar da nadirdir.

Proje insanları birkaç düzeyde güçlendirdi, genç araştırmacılar kendi topluluklarını daha iyi anladılar ve insanlarla yeni bağlantılar kurmayı başardılar. Ayrıca gelecekte kullanabilecekleri bir beceri edindiler ve bu hikâyelerin toplanması konusunda bir fark yarattılar, onların aktarılmasını, dolayısıyla devam etmesini sağladılar. Anlatıcılar hikâyelerinin bir fark yarattığını, Suriye mirasının korunması ve aktarılması açısından önemli olduğunu hissetti. Profesyonel hikâye anlatıcılar hikâyelerinin bir kısmını Suriyeli mültecilere ve ev sahibi topluluklarına aktardılar, antolojiyi de. Bu profesyonel hikâye anlatıcılar Suriye sözlü geleneklerinin performansların ötesinde, kendi kökenlerinden bağımsız olarak korunması sürecinde, insanlar olarak hikâyelerin geleceğe aktarılmasına bağlı kalarak etkin bir rol oynadılar.

Geri kalan meselelerden biri yayınlanmamış hikâyeler arşividir. Bunlara CHwB, Arap Eğitim Forumu ve ARCPA/al-JANA üzerinden ulaşılabilir. Bütün hikâyeler yayınlanmaya uygun değildir, ama aktarılmalarına ve kullanılmalarına imkân tanınmalıdır. Gelecekte bu hikâye arşivinin ve Suriyelilerle diğerlerinden derlenen başka hikâyelerin arşivinin nasıl kullanılacağıyla ilgili daha fazla çalışma yapılabilir. Bir başka önemli görev de bu mirasla ilgili bilginin hem eğitsel malzemelerde, hem araştırma kurumlarında aktarılmasıdır, ama daha da önemlisi hem halk masallarının hem olgusal hikâyelerin canlı aktarımının sürdürülmesidir.

“Sözlü geleneklerin korunması sayesinde, insanlığımızı korumayı amaçlıyoruz.”
Çeviren: Ebru Kılıç

Kaynakça
Châtelard, G. (2017, Kasım). Survey Report, Intangible Cultural Heritage of Displaced. UNESCO: Intangible Cultural Heritage Section.

Hakaya (tarihsiz). “Timeless Tales”, Soundcloud. Erişim: https://soundcloud.com/hakaya-2

Magnusson, A., Boqvist, M.  Kayed, H., Mattar, P., Huleileh S. & Mais Irqsusi M. (2015, Ocak). Timeless Tales. Stokholm: Cultural Heritage without Borders Sweden Kulturarv utan Gränser. Erişim http://chwb.org/wp-content/uploads/2015/02/CHwB_SyriskAntologi_eng_low.pdf

Timeless Tales/Hakayatna Hakaya (2014). “Stories of Syrian Refugees”,

UNESCO Konvansiyonu. Erişim: https://ich.unesco.org/en/kit

[1] Cultural Heritage without Borders (Sınır Tanımayan Kültür Mirası) çatışmalar, ihmal ya da insani ve doğal felaketlerden etkilenen kültür mirasını kurtarmaya ve korumaya yönelik bağımsız bir hükümet dışı kurumdur.

[2] Bkz. www.hakaya.org

[3] Bkz. www.almoultaqa.com

[4] Bkz. www.al-balad.org

[5] Bkz. www.al-jana.org

[6] Bkz. https://soundcloud.com/hakaya-2. Kayıtlar Fabula Storytelling’in SI-projesi ”Living Stories II” çerçevesinde bu şirket tarafından finanse edildi.

[7] Hikâyeler klasik Arapça ve gündelik Arapçada Zuleikha Abu Risha tarafından yayına hazırlandı, Nemer Salamun tarafından control edildi, İngilizceye Serene Huleileh tarafından çevrildi ve İrlandalı hikâye anlatıcısı Jack Lynch tarafından yayına hazırlandı, CHwB Sweden’la işbirliği içinde gözden geçirildi.

[8] Nemer Salamun ve May Skaff.

[9] Orijinal kayıtlar Lübnan’da ARCPA/Al-JANA’da bulunabilir. Daha fazla bilgi için şu adrese yazınız: [email protected].

[10] Proje Jacob Wallenbergs Stiftelse, Särskilda Fonden tarafından finanse edildi.

[11] Bkz. http://chwb.org/wp-content/uploads/2015/02/CHwB_SyriskAntologi_eng_low.pdf

[12] Hadeel Karkar, Paris’te yaşayan Filistinli doktora öğrencisi.

[13] Syria Untold (https://syriauntold.com/category/testimonies/), Qisetna (https://www.qisetna.com), Syrian Oral History Project (Suriye Sözlü Tarih Projesi) (https://www.sitesofconscience.org/en/what-we-do/connecting/special-projects/syrian-oral-history-project/), Syrian Oral History Archive (Suriye Sözlü Tarih Arşivi), Syrian Women Oral History Archive (Suriyeli Kadınlar Sözlü Tarih Arşivi), Özlem Eser’in Suriyeli kadın mülteciler hakkındaki yazıları.