“Multaka Projesi”: Müze Ziyaretlerine ve Kültür Mirasının Kullanımına Yeni Bir Yaklaşım

Bu makalede, “Multaka: Museum as Meeting Point - Refugees as Guides in Berlin Museums” (“Multaka: Bir Buluşma Mekânı olarak Müze - Berlin Müzelerinde Rehber Mülteciler”) başlıklı projeyi tanıtmayı amaçlıyorum. Multaka[1], Berlin’de bulunan[2] Museum für Islamische Kunst (İslam Eserleri Müzesi), Vorderasiatisches Museum (Antik Yakın Doğu Müzesi), Skulpturensammlung, Museum für Byzantinische Kunst (Heykel Koleksiyonu ve Bizans Sanatı Müzesi) ve Deutsches Historisches Museum (Alman Tarih Müzesi) isimli müzelerin ortak girişimi olarak hayata geçirilmiştir (“Project”, 2019). Alman devletinin verdiği destekle 2015 yılı sonlarında başlayan bu projenin adı, Arapçada “buluşma yeri” anlamına gelir (“Project”, 2019). Bu değerlendirmede, Multaka hakkında bilgi vermenin ötesinde, bu projenin kültür ve kültür mirası alanında işbirliğine dayalı bir girişim olması açısından önemini vurgulamak istiyorum. Ayrıca, Multaka’nın; mültecilerin kendilerini ifade etmeleri ve bu insanlara dayatılan “kimliksizlik” ve “sessizlik” yaftalarıyla mücadeleyi mümkün kılması açısından sahip olduğu önemin de altını çizmeyi arzu ediyorum.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) göre, dünya üzerinde ülkesini terk etmek zorunda bırakılan 68,5 milyon insan bulunmaktadır (“Figures at a Glance,” 2019). Bunun 40 milyonunu “kendi ülkeleri içinde yerinden edinmiş olanlar,” 25,4 milyonunu “mülteciler” ve 3,1 milyonunu da “sığınmacılar” oluşturmaktadır.[3] BMMYK’dan edinilen bu veriler, günümüzde dünya çapında rekor sayıda mülteci bulunduğunun ve “zorunlu göç” nedeniyle pek çok insanın toplumuyla, yerelliğiyle ve kimliğiyle olan bağlarını kaybettiğinin bir göstergesidir.[4] Esasen zorunlu göç, göç etmek zorunda kalan insanları, zaman içerisinde edindikleri tüm sosyal ve kültürel birikimleri ellerinden zorla alarak sessizliğe mahkum eder. Temel insan haklarına yönelik, daha önce eşi benzeri görülmemiş bu yıkıcı şiddet, hem sanata ve kültür mirasına hem de kültürel haklara ve söylemlere yansımıştır. İnanıyorum ki, hâl böyleyken, insan-merkezli bir yaklaşıma sahip olmak ve sanat, kültür ve en önemlisi kültür mirasından istifade ederek çok çeşitli kayıplar vermiş olan insanların ortak anlatısını ve üzerinde durabilecekleri zemini yeniden inşa etmek; zorunlu göç mağdurlarının kimliklerini ve kaybettikleri seslerini yeniden bulmaları açısından fevkalade büyük bir önem taşımaktadır.       

2015 yılında, yukarıda anılan üç diğer müzeyle işbirliği yapan İslam Eserleri Müzesi’nin öncülüğünde hayata geçirilen Multaka projesi, bu tür girişimlerin nitelikli bir örneğidir. Proje kapsamında, “Suriye ve Irak kökenli mültecilere ve sığınmacılara müze rehberliği eğitimi verilmiştir” (Weber, 2019). Başladığı tarihten bu yana Multaka’nın “amacı hiçbir zaman müzeye daha çok ziyaretçi çekmek olmamıştır. Bergama Müzesi bünyesindeki İslam Eserleri Müzesi, hâlihazırda her yıl yüz binlerce insan tarafından ziyaret edilmektedir ve restorasyon çalışmalarından ötürü müzeye erişim zaten sınırlıdır” (Weber, 2019). Multaka’yı, ziyaretçi sayısını ve dolayısıyla da müze gelirlerini artırmayı hedefleyen benzeri girişimlerden ayıran işte bu yaklaşımdır. Bu bağlamda, Berlin’de bulunan İslam Eserleri Müzesi’nin Müdürü Prof. Dr. Stefan Weber, projenin temel hedeflerini belirlerken kendilerine temelde şu iki soruyu sorduklarını ifade eder: “Geç Antik Dönem’den Erken Modern Dönem’e (17. yüzyıl) uzanan tarihsel sürece ait eserlerin sergilendiği bir müze olarak geçmişi nasıl şimdiki zamana taşıyabiliriz?” ve “İslam kültürü konusundaki uzmanlığımızla, toplumsal dönüşümün beraberinde getirdiği sorunların çözümüne nasıl katkıda bulunabiliriz?” (Weber, 2019). Sonuçta, müzenin hâlihazırdaki bağlantıları ve içerisinde bulunduğu iletişim ağı, Multaka açısından oldukça faydalı olmuştur. Museum für Islamische Kunst (İslam Eserleri Müzesi) ve Deutsches Archäologisches Institut (Alman Arkeoloji Enstitüsü) 2013 yılında, Suriye’nin dijital kültür mirası listesinin hazırlanması amacıyla Suriye Mirası Arşivi adlı projeyi başlattı (“Background,” 2013).[5] Mulkata’yı önceleyen bu proje ve ürettiği katma değer, hem deneyim hem de oluşturduğu beşeri sermaye açısından Multaka için iyi bir başlangıç noktası oluşturdu, çünkü iki projenin odağında da “farklı bakış açıları” bulunuyordu (Weber, 2019). Multaka, bu ilk dönemlerinde pek çok farklı fonun yanı sıra kurumlar tarafından da finanse edildi.[6] Multaka’yı benzerlerinden ayıran bir diğer özelliği de yönetilme biçimine ilişkindir. Dr. Weber bu konuda şunları söylemektedir: “Proje, katılımcılık ilkesine ve süreçlerine güçlü bir sadakat göstermektedir. Proje fikri Suriyeli katılımcılarla birlikte geliştirildiği gibi, Suriyeler proje idare ekibinde de yer almaktadır. Ayrıca süreci, Suriye ve Irak bağlantılarımızla yakın temas hâlinde ilerletiyoruz” (Weber, 2019). Bu durum, ekibin geneli açısından son derece özgün bir çalışma yaklaşımını beraberinde getirmiştir. Kimi mensupları “daha önceki mesleki yaşamlarında ekip çalışması deneyimi olmayan” (Weber, 2019) ekibin  çalışma sürecinde, farklı kültür ve pratikler arasında bir köprü oluşturulması yine bu sayede mümkün olmuştur. Bu nedenle, Multaka rehberlerinden Hussam Zahim Mohammed, “Multaka kültürlerin arasında bir bağlantı noktasıdır” demekte haklıdır (“Team,” 2019). Öte yandan, Zoya Masoud ekipteki kültürel çeşitlilik ve yaratıcılığa şu şekilde dikkat çeker: “Multaka,  sürgün Suriyeliler ve Iraklılarla farklı kültürel arka planlardan gelen Berlinlilerin buluşma noktası olduğu gibi, müze turları ve atölye çalışmaları esnasında gerçekleşen diyaloglar yoluyla kültürel çeşitlilik, yaratıcılık ve demokratik pratiklerin coşkuyla deneyimlenmesine olanak vermektedir” (“Team,” 2019).    

Multaka, yola “bu iş gerekli zamanı ayırmaya bizzat karar veren” adanmış bir ekip ve üç farklı müzeden uzmanlarla çıktı (Weber, 2019). Projenin ilk adımı olarak, “Staatliche Museen’e (Devlet Müzeleri) bağlı Eğitim, Sosyal Yardım ve Ziyaretçi Hizmetleri departmanı ile Alman Tarih Müzesi’nin Eğitim ve Sosyal Yardım departmanın sunduğu katkılarla bir rehberlik eğitimi programı hazırlandı. Bu eğitim programı, müzeciliğin yanı sıra pedagoji ve metodoloji de göz önünde bulundurularak şekillendirildi” (“Project,” 2019). Multaka projesi, “çeşitli kültürel ve tarihsel deneyimlerin paylaşımını kolaylaştırmayı amaçlamaktadır” (Weber, 2019). Alaa Alkasir, bu tür bir paylaşımın, projeye katkı sunanların ortak hedefi olduğunu şu sözlerle ifade eder: “Müze ziyaretçilerine rehberlik yaparken, beni memleketimle ve bugünle bağlayan bir köprüyü geçiyor gibi hissediyorum. Köprüyü geçerek, hayalimdeki geleceğe doğru giden yola çıkıyorum” (“Team,” 2019). Bundan daha da önemlisi –ki bunu Multaka’yı diğer benzer projelerden ayıran temel nokta olarak görüyorum— Multaka aynı zamanda “kültür kurumlarının benimsenilmesi olarak ifade edilebilecek aktif bir kültürel katılımı hedeflemektedir” (Weber, 2019) . Bu aktif kültürel katılım, katılımcıların farklı rolleri deneyimlemelerini olanaklı kılmaktadır. Kefah Ali Deeb’in aktardığı bir anı, bunu açıkça ortaya koyar: ‘Rehberlik yaptığım turlardan birinin sonlarına doğru, ziyaretçilerden biri defterime şu sözleri yazdı: ‘Bugün harika bir gündü. Bugün mülteci ya da savaş mağdurları değil, turistlerdik! Ayrıca, Multaka sayesinde medeniyetimiz hakkında çok şey öğrendik ve bu medeniyetin mensupları olduğumuz için onur duyduk.’’ Mutlaka işte tam olarak budur: İçerisinde bulunmaktan onur duyduğumuz bir mekân[7] (“Team,” 2019).   

Multaka aynı zamanda katılımcıların (rehberlerin ve ziyaretçilerin) birbirleriyle, kurumlarla ve kültürle temas etmesini de mümkün kılar. Prof. Dr. Stefan Weber bu bağlamda şunları söyler: “Mültecilerin, müzenin kendi memleketlerine ait kültürel eserlere verdiği değeri deneyimlemelerini, bu sayede özgüven kazanmalarını ve kültürel kurumlarımızla güvene dayalı, yapıcı bir bağ kurmalarını ümit ediyoruz” (Weber, 2019). Projenin mülteci rehberlerinden Ishtar Samir Dhahir, Weber’in tarif ettiği doğrultudaki deneyimini şu sözlerle ifade eder: “Multaka sayesinde geçmişe bakıyor ve şimdiki zamanla geleceği birleştiriyoruz” (“Team,” 2019). Bir başka mülteci rehber olan Mariam Bachich de deneyimini benzer sözcüklerle ifade eder: “Şimdi, geçmişle gelecek arasındaki köprü; müze anılarımızın yeni hikâyelerle iç içe geçtiği yer; zaman ve mekân ise insanlarla bağlantılı olmadıkları takdirde anlamı olmayan kavramlardır. Multaka, bizim nezdimizde, bugünkü hikayelerimizi paylaşmamızı ve zamanla mekâna anlam kazandırmamızı mümkün kılan bir geçmişin var olduğu, potansiyel bir forumdur![8]“ (“Team,” 2019). 2019 yılı Haziran ayı itibarıyla Multaka’nın Berlin’de bulunan dört farklı müzede çalışan 22 eğitimli rehberden oluşan bir ekibi vardır[9] (“Team,” 2019). Proje kapsamında rehber olmak için müracaat edenlere çalışmak istedikleri müzeyi seçme fırsatı verilir. Projeye katkıda bulunan rehberlerin büyük bir bölümünün başlangıçta Alman Tarih Müzesi’nde, özellikle de İkinci Dünya Savaşı’nı takip eden ve “yeniden inşa” dönemiyle ilgili, oldukça popüler olan bölümde çalışmayı tercih ettikleri görülmektedir (“Project,” 2019). Projenin internet sitesinde bu tercihin gerekçesi şu şekilde açıklanır: “Alman Tarih Müzesi’ndeki [rehberli] turlar bu kültürel deneyimleri [mültecilerin] yeni yurtlarıyla temasa geçirir. […] Müzeler, bu tür ortaklıkları betimlemek ve bunları daha geniş bir kültürel, tarihsel ve hatta tarihsel dönemleri de aşan bir anlatıya dâhil etmek yoluyla mültecilerin geldikleri ülkeler ile onlara ev sahipliği yapan yeni ülkeleri arasında bir bağ işlevi görmek ve bu sayede mültecilerin geldikleri ülkelerdeki yaşamlarına dair anlamlı bir bağlam oluşturmak gibi büyük bir potansiyele sahiptir.” (“Project,” 2019).

Bu ifadedeki “yeni ev sahibi ülke” vurgusu da dikkate değerdir. Multaka projesi, “sessiz” olanlara [mültecilere ve zorunlu göçe maruz kalan insanlara] seslerini geri vermeyi, yani bu insanları “onlara ev sahipliği yapan yeni ülkelerinde” daha güçlü kılmayı amaçlar. Bu amaca ulaşılmasını mümkün kılan ise müzelerdir. Proje, müzelere iki önemli işlev yükler: “ortak bir geçmişin anıldığı mekânlar olmak” ve “kültürlerarası diyaloğun gerçekleştirildiği mekânlar olmak” (“Project,” 2019). Burada ortak geçmişe ve kültürlerarası diyaloğa yapılan vurgu, bana kalırsa, bu projeyi bugüne değin başarılı kılan en önemli etkendir. Günümüzde sosyal içermeye yönelik çok çeşitli projelerin ve girişimlerin “tolerans” kavramı çerçevesinde yürütülmekte olduğu görülür. Kökeni Latincede “dayanma ve katlanma” anlamlarına gelen “tolerantia” sözcüğüne dayanan ve esasen bir acı, zorluk, vs. karşısında “dayanma gücü”ne ve “metanet”e işaret eden “tolerans” sözcüğü (“tolerance”, 2019), aynı zamanda “otorite tarafından verilen izin, ruhsat” ve “bir şeyi tolere etmek” anlamlarına gelen “toleration” sözcüğüyle akrabadır (“toleration (n.),” 2019). Multaka projesi, kendini bu kavramdan ve kavramın anlamsal içerim ve sınırlamalarından [insanların bir şeyi yapmasına müsaade etmek ve bu eylemi tolere etmek gibi] uzak tutarak farklı bir yaklaşım benimsemiştir. “Tolerans”ın, sözcüğü kullananların niyeti ne kadar iyi olursa olsun zehirli olmasının nedeni, bu sözcüğe içkin olan hegemonik anlamdır: Bir insanın bir başkasını, yaptığı bir şeyden dolayı tolere etmesi, bu kişinin tolere ettiği kişi üzerindeki üstünlüğünü beyan etmesi anlamına gelir, zira onun yaptığı şeyi, egemen taraf olan kendisinin tanımladığı bir bağlamda yapmasına müsaade etmektedir. Buna karşın, Multaka mültecilerin bulunduğu ülkeyi onlara “ev sahipliği yapan yeni ülkeleri” olarak adlandırmak yoluyla “tolerans” kavramının içerdiği hegemonik bakışı yerle bir eder (“Project,” 2019).

Proje kapsamında —yukarıda değinildiği gibi mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerde iki önemli işleve sahip olan— müzelerde göç, ortak miras, tarihteki ortaklıklar, temas alanları ve kimlik gibi bazı anahtar örüntüleri içeren anlatılar benimsenmiştir (“Concept,” 2019). Bu anlatıların amacı, müzelerinin öneminin, proje çerçevesindeki görevlerinin ve o ana kadar sessizliğe mahkum edilmiş olan insanların kendilerine ev sahipliği yapan ülkelerde yeniden anlam yaratma ve ortak bir gelecek inşa etme pratiğinin altını çizmektir. Bu bağlamda her bir anlatı, sessiz insanların geldikleri ülkelerden beraberlerinde getirdikleri kültürün, kültür mirasının ve bunların, kuşatıcı bir üst anlatı oluşturmak üzere ev sahibi ülkenin kültürü ve kültür mirası ile harmanlanmasının önemini vurgular, çünkü bu projede toleransa ve içerdiği hegemonik anlamlara yer yoktur. Multaka, bu şemsiye anlatıda kültürel çoğulculuğa dikkat çeker: “toplumsal belirsizliğin ve artan kültürel dışlayıcılığın söz konusu olduğu dönemlerde, kültürel çoğulculuk olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Geçmişe ait nesneler, bu süreçte insanları düşünmeye sevk etme işlevi görürler ve ortak kimlikler üzerine müzakere edilmesini mümkün kılarlar” (“Concept,” 2019). Popülizme ve giderek artan kutuplaşmaya maruz kaldığımız bir dünyada, kültürel çoğulculuk, hepimizin hayatımızda fiiliyata geçirmemiz gereken anahtar bir kavramdır.

Bu bakımdan Multaka, şu ana kadar hayli olumlu bir profil çizmiş ve müze ziyaretlerine ve kültür mirasından istifade edilmesine ilişkin yeni bir yaklaşım ortaya koymuştur. Önemli bir başarıya imza atan Multaka, Almanya’da ve yurtdışında çok sayıda ulusal ve uluslararası ödüle layık görülmüştür[10]. Basında da oldukça geniş yer alan bu proje, aynı zamanda “benzer uygulamaları hayata geçirmek isteyen çeşitli müze, kurum ve akademisyenlerin” yoğun ilgisine de mazhar olmuştur (Weber, 2019). İnsan odaklı bir yaklaşımı benimseyen ve tüm katılımcılarla birlikte —söz konusu katılımcılar ister Alman vatandaşı ister mülteci, isterse sığınmacı olsun— ortak bir yaratıcılık alanı oluşturmayı hedefleyen Multaka, bu süreçte proje katılımcılarını gerçekten de daha güçlü kılmıştır. Tolerans kavramından azade olan bu yöntem, kültürün ve kültür mirasının sahiplenilmesi yoluyla aktif kültürel katılımı temin etmiştir. Bu pratik, sessizliğe mahkum edilen kalabalıkların kimliğini vurgulayarak seslerini ve özgüvenlerini yeniden elde etmelerini sağlamıştır. Multaka, henüz erken safhalarında olan ve gelişmeye devam eden bir proje olduğu için, bu projeye dair kesin yargılarda bulunmak zor olsa da, şu ana değin projenin benzer hedefleri olan fakat yanlış uygulamalar, hatalı kavramsallaştırmalar ve farklı yaklaşımlara sahip diğer birçok proje arasında sivrildiği söylenebilir. Multaka, bize katılımcı yaklaşımı ve yönetim anlayışı kadar kültür mirasından istifade etme biçimiyle de —bu süreçte, elbette kültür mirasının kaynağı olan ülkelerden gelen ve büyük kayıplar vererek onulmaz acılar yaşayan insanların desteği belirleyici olmuştur— müze deneyimine ilişkin yeni bir yöntemin olanaklı olduğunu göstermiştir. Multaka’nın yaklaşımı, mültecilerin onlara “ev sahipliği yapan” ülkelerde memleketlerine ait kültür nesneleriyle yeniden bağ kurmalarını ve bu şekilde, kaybettikleri seslerini ve kimliklerini yeniden bulmalarını sağlamaktadır. Bu yaklaşımın uzun vadeli etkilerinin ne yönde olacağını gelecek gösterecek, çünkü projenin henüz görece kısa bir geçmişi var. Bununla birlikte Multaka, giderek genişleyen ilişkiler ağıyla (Radford, 2018) (“Multaka Geflüchtete Zeigen das Museum,” 2019) (Mills, 2019) bizleri etkilemeye devam ettiği gibi, yaklaşımıyla diğer ülke ve kurumlara örnek olmayı da sürdürüyor. Belki de, en doğrusu bu yazıya projeye katkıda bulunan rehberlerden birinin, Salama Kassem’in Multaka’ya dair şu sözleriyle nokta koymak olacak: “Ben burada kimliğimi buldum” (“Team,” 2019).

Çeviren: Öykü Özer

Kaynakça

(2013). Erişim: https://project.syrian-heritage.org/en/about-us/

Concept(2019). Erişim: https://multaka.de/en/concept/

Figures at a Glance. (2019, 19 Haziran 2018). Erişim: https://www.unhcr.org/figures-at-a-glance.html

Mills, E. (2019). Q&A with Nicola Bird. https://www.museumsassociation.org/museums-journal/q-a/24012019-q-and-a-multaka-oxford

Multaka Geflüchtete Zeigen das Museum. (2019). Erişim: https://www.bhm.ch/de/agenda/jetzt-aktuell/multaka/

Project. (2019). Erişim: https://multaka.de/en/project-2/

Radford, P. (2018). Oxford museums train refugees as tour guides and community curators. Art Newspaper. Erişim: https://www.theartnewspaper.com/news/oxford-museums-train-refugee-guides-and-curators (2019).

Team. Erişim: https://multaka.de/en/team-2/

tolerance (2019). Erişim: https://www.merriam-webster.com/dictionary/tolerance

tolerance (n.). (2019). Erişim: https://www.etymonline.com/word/tolerance#etymonline_v_15343

toleration. (2019). Erişim: https://www.merriam-webster.com/dictionary/toleration toleration

toleration(n.). (2019). Erişim: https://www.etymonline.com/word/toleration?ref=etymonline_crossreference

Weber, S. (2019). MULTAKA: Museum as Meeting Point, Refugees as Guides in Berlin Museums – Concept and Content, Erişim: https://multaka.de/wp-content/uploads/2018/04/Multaka-Concept-and-Content.pdf

[1] Multaka projesi, 7 Nisan 2019’dan itibaren Bern’de, Bernisches Historisches Museum’da  (Bern Tarih Müzesi) da hayata geçirildi. Haftada bir gün düzenlenen turlara ilişkin 29 Aralık 2019 tarihine kadarki program, müzenin internet sitesinde bulunuyor. Detaylı bilgi için bkz. Bernisches Historisches Museum Resmi Sitesi [Almanca] https://www.bhm.ch/de/agenda/jetzt-aktuell/multaka/

[2] Berlin merkezli Multaka’dan ilham alan benzer bir diğer proje, İngiltere’nin Oxford şehrinde de hayata geçirilmiştir. Pitt Rivers Museum (Pitt Rivers Müzesi) ve Museum of the History of Science (Bilim Tarihi Müzesi) bu proje kapsamında Orta Doğu’dan ve Afrika’dan gelen mültecilerle işbirliği yapmaktadır. Esmée Fairbairn Collections Fund adlı fon tarafından finanse edilen proje, 2019 Kasım’ına kadar devam edecektir. Daha fazla bilgi için bkz. Ploy Radford, “Oxford museums train refugees as tour guides and community curators”, The Art Newspaper, 29.10.2018 (erişim: https://www.theartnewspaper.com/news/oxford-museums-train-refugee-guides-and-curators), Pitt Rivers Museum Resmi Sitesi (erişim: https://www.prm.ox.ac.uk/multaka-oxford-0). Ayrıca bkz. Eleanor Mills, “Q&A with Nicola Bird”, Museums Journal, 24.01.2010 (erişim: https://www.museumsassociation.org/museums-journal/q-a/24012019-q-and-a-multaka-oxford)

[3] “Sığınmacı”, mülteci olarak uluslararası koruma arayan, ancak henüz bu statüsü resmi olarak tanınmamış kişidir – ç.n. 

[4] Bilgi Üniversitesi Kültür Politikaları ve Yönetimi Araştırma Merkezi’nin zorunlu göç sonrası sanat ve kültür mirası konulu makale çağrısı için bkz. https://kpy.bilgi.edu.tr/en/news/call-for-papers-art-and-heritage-after-forced-migration/1206

[5] Suriye Mirası Arşivi Projesi, İslam Eserleri Müzesi ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nün işbirliği ile hayata geçirilmiştir. Proje, Freunde des Museums für Islamische Kunst im Pergamonmuseum e.V. (Bergama Müzesi İslam Sanatı Müzesi Dostları Derneği) tarafından yönetilmiş ve yine yönetiminde rol alan Auswärtiges Amt (Alman Dışişleri Bakanlığı), The Andrew W. Mellon Foundation (Andrew W. Mellon Vakfı) ve Gerda Henkel Stiftung (Gerda Henkel Vakfı) tarafından finanse edilmiştir. Detaylı bilgi için bkz. https://project.syrian-heritage.org/en/ ve www.facebook.com/Syrher.ISL/.

[6] Multaka’nın ilk destekçileri arasında Bundesministerium für Familien, Senioren, Frauen und Jugend’ın (Alman Federal Aile, Yaşlı, Kadın ve Gençlik Bakanlığı) “Demokratie leben!” (Yaşayan Demokrasi!) adlı federal programının yanı sıra, Beauftragte der Bundesregierung für Kultur und Medien (Federal Hükümet Kültür ve Medya Temsilcisi), Schering Stiftung (Schering Vakfı) ve Bergama Müzesi İslam Sanatı Müzesi Dostları Derneği ile çok sayıda bağışçıyı zikretmek mümkündür.

[7] İmla hataları yazar tarafından düzeltilmiş ve düzeltmeler italik olarak belirtilmiştir.

[8] İmla hataları yazar tarafından düzeltilmiş ve düzeltmeler italik olarak belirtilmiştir.

[9] Toplam 22 rehberden 6’sı İslam Eserleri Müzesi’nde, 6’sı Vorderasiatisches Museum’da (Antik Yakın Doğu Müzesi), 6’sı Alman Tarih Müzesi’nde ve 4’ü de Bode-Museum’da (Bode Müzesi) çalışmaktadır.

[10] Bu ödüllerin bir listesi için, projenin resmi internet sayfasına bkz. https://multaka.de/en/1031-2/