Dünyada 250 milyondan fazla uluslararası göçmen varken, İsveç’te ve bütün Avrupa’da miras alanında çalışan profesyoneller, hem yeni oluşan hem de mevcut kitlelerle anlamlı surette bağlantı kurabilmek için, göçle ilgili konulardaki yeterliliklerini arttırma ihtiyacının artan derecede farkına varmaktalar (International Migration Report [IMR] 2017, s. 1). Bu ihtiyaca bir karşılık olmak üzere, İsveç Eski Eserler Milli Kurulu (Swedish National Board of Antiquities), Kültür Mirası Küresel Değişim Üzerine Ortak Planlama İnisiyatifi (Joint Programming Initiative on Cultural Heritage and Global Change) desteğiyle, Stockholm Şehir Müzesi’nde, 15-16 Mayıs 2019’da uluslararası bir konferans düzenledi. Konferansın amacı akademisyenlere, sanatçılara ve kültür mirası konusunda çalışan profesyonellere ve benzerlerine kültürel miras ile göç arasındaki ilişkiye ve bu konuların farklı boyutlarına yaklaşmanın yollarını paylaşmak ve araştırmak için bir zemin sağlamaktı.
Konferansın hoşgeldiniz konuşmalarında İsveç Eski Eserler Milli Kurulu Genel Direktörü Lars Amréus ve Kültür Mirası ve Küresel Değişim Üzerine Ortak Planlama İnisiyatifi Başkanı Pascal Lievaux, göç karşısındaki tepkiler ve kültür mirası konuları ile demografik değişimin yol açabileceği zorluklar üzerine Avrupa ölçeğinde araştırma ve eğitim konularında işbirliğini sürekli olarak güçlendirmeye ve teşvik etme çaba gösterme ihtiyacına dair endişelerini dile getirdiler. Konuşmacılar mirası bir hak olarak tanımladılar: göçmen olsun ya da olmasın dışarıda bırakılmış insanlar için söz sahibi olma ve ilişki kurma hakkı. Bir ulusun geçmişiyle bağ kurma hakkı. Ancak, ulusal anlatının seçiciliği ve farklılıklar karşısındaki kayıtsızlığı bu bağlamda dışarıda bırakılmış oldu. Ulusal anlatı zira, kimin belleğine seslenir? Kimlerin hatıraları kaybolur? Neyin temsil edileceğine kim karar verir? Çoğunluk ve azınlık kitleleri arasındaki rakip anlatılar ya da gerilimler nasıl ele alınır?
Ayrıca, miras hakkıyla neyin kastedildiğinin anlaşılması, bu hakkın yalnızca kimlere ait olduğunu değil, kapsamını belirlemek için de gereklidir. Göçmenleri ve göçmen soyundan gelenleri hak temelli bir kültür mirasına dahil etmek için ne yapılmaktadır? Göçmenlerin, göçmen soyundan gelenlerin, azınlık kitleleri ve zorunlu göçe ya da iskâna tâbi tutulmuş yerli (indigenous) toplulukların, araştırma metodolojilerinin geliştirilmesi ya da bilgi üretimi üzerinde ne kadar etkileri vardır? Göçün hayatları üzerinde doğrudan etkisi olan kimseler, yani yeni göçmenler, bu konulara ne ölçüde dahil edilmektedirler?
Göçmenlerin gerçeklikleri büyük ölçüde göz ardı edilse de, birlikte, modernist geçmiş – bugün ayrımının ötesine geçebilen arkeologlar, göçmenlerin çağdaş dünyalarını daha dikkatli biçimde göz önüne almaya başladılar (De Leon, 2015; Hamilakis, 2018; Hicks & Mallet, 2019; Holtorf, Pantazatos & Scarre, 2019). Dan Hicks ve Sarah Mallet (2019) yönetiminde eski “Calais Cangılı” göçmen kampında yürütülen çalışma bu bakımdan yol göstericidir. Konferans açılışı konuşmasında, Oxford Üniversitesi Çağdaş Arkeoloji profesörü ve Pitt Rivers Müzesi Dünya Arkeolojisi küratörü Dan Hicks, peyzaj görünümünün ortak üretimiyle göçmenler arasındaki ilişkinin yalnızca somut olmaya miras olarak düşünülmesi üzerinden, Calais sınırındaki insan deneyiminin izlerinin ana hatlarını özetledi (Hicks & Mallet, 2019). Hicks’in yerel fotoğrafları göçmenlere karşıt somut varlıklarının tahrip edilmesinin yanı sıra, peyzajda zaman iççinde görülen değişimler gibi edimleri belgeliyor... Bu izlerin takibi imgeleri tanıklığa, “alanda yeni kolektiflere” dair tanıklığa dönüştürüyor. “Yer üstündeki yeni birikimlerin” tanıklığına (Witmore, 2006, s. 51). Sonra, çok sayıda poz belgelenmemiş olanı zaman içinde sınırdaki hayatı sekanslarını belgeler. Hicks’in görüşüne göre bu tanıklığı ele alma biçimini alanda olup biteni ne yorumlayıp ne de siyasal bir pozisyon almayıp olanı sadece paylaşan bir fotoğrafik tanıklık. Uçtaki çağdaş yaşamın nesnel ve nötr tanıklığı. Ne var ki göçmenlerin hayatları ve ölümleriyle ilgili bir miras ortamının paylaşımı onların refahına ya da benzer anıları paylaşan göçmen kökenli insanlarınkine nasıl katkıda bulunur? Hicks’e göre, arkeoloji çağdaş dünyaya anlam katmaya, özellikle göçmenlerinkine anlam katmaya yardımcı olabilir ve müzenin hem şimdiki zaman hem geçmişe anlam veren bir mekân olarak yeniden tanımlanmasına yardımcı olabilir ama bu kimin tüketimi içindir? Yakın zamandaki ya da çok yakın zamandan olmayan göçmen çocukların ve yetişkinlerin sınırlarda insanlık dışı düşmanlığa karşıtlığa maruz kalan çocukların ve yetişkinlerin üzerinde, travmatik hatıraları canlandırmanın nasıl bir tesiri olacağını, bir göçmenler arkeolojisinde ne ölçüde dikkate alınabilir? Göçmen deneyimini yeniden bir araya getirip yeniden anlatanın kim olduğunun yarattığı farklılığı dikkate alabilir mi?
Arkeolojik becerilerimizin topluluklara sundukları (sunabileceklerini) göz önüne almamız onlar için alanımızla ilgili ve pratik sorumluluklarımızı alıp yerine getirmemizi sağlar (Atalay, 2006; Moro-Abadia, 2006; Trigger, 2006). Rotterdam Erasmus Üniversitesi ve Amsterdam Sanat Üniversitesi Tarihsel Kültür ve Eğitim profesörü olan Hester Dibbits, konuşmasında, beyaz orta sınıf akademisyenlerin sömürge konumlanmalarının farkına varmak için bir miras varlığının onunla bağlantıda olduğunu hisseden ve ona bağlı duyguları olan insanlarla ilişkisini dikkate alan bir miras yapma düşüncesi geliştirerek sömürge konumlanmalarının farkına varacakları konusuna yaklaşır. Düşünmenin bir miras unsurunu kendilerini ona bağlı hissedebilecek çok sayıda insanla ve onunla bağlantılı duygularla alakalandıran bir yolunu geliştirmek suretiyle, kolonyalist kişiliklerinin farkına varmalarına olan ihtiyaca dikkat çekti: Marlous Willem’le birlikte “duygu ağı” dedikleri bir işbirliği söz konusudur; bu bir anlamı anlamlar olarak yeniden hayal etme haritasıdır. Uygulamada, ayrışan veya birbirini tamamlayan duygulara sahip insanlar için, bu ağ kurma (networking) sürecinde kendinizi nerede bulduğunuz ve çeşitli mekânlardaki insanlarla çalışan akademisyenler arasında bir uzmanlık oluşturduğunuza bağlı olarak belki bu ayrışan ve birbirini tamamlayan duygulara sahip insanlar arasında bir diyalog alanı yaratabilir (Rana, Willemsen & Dibbits, 2017). “Ağ kurma (networking)” azınlıklar üzerine çok fazla duygu yükü bindirir mi? “Ağ kurmanın (networking)” güvenli bir alan olması için gerekli çabaların ne olduğunu güç dengesizlikleri ne zaman hisseder? Yakın geçmiş göçmenleri ve onların çocuklarının travmatik deneyimlerinin yanı sıra şiddete maruz kalmışların soyundan gelenlerin hissettikleri tarihsel travma yaşandığı sırada ve sonra onların katılımını ve huzurunu nasıl etkiler? Stockholm Üniversitesi’nde Etnoloji doçenti ve Wallenberg Akademisi araştırmacısı olan Fataneh Farahani, göçmen konuğun eylem alanı ile ilgili kısıtlamaları ve gereklilikleri anlamında misafirperverliğin sınırlarıyla ilgili süren araştırmasına sunumunda değindi. Örneğin onların kendi kültürel miraslarının yasını tutma ya da tanımlama konusundaki becerilerine dair sınırlamalara değindi. Farahani’nin çalışmasında sözünü ettiği ev sahibiyle misafir arasındaki güç dinamikleri Dibbits ve Willem’in duygu ağında olup biteni nasıl etkiler?
Lund Üniversitesi ve Kulturens Museum’den (Kültürler Müzesinden) Lizette Gradén, müze girişimciliği ile ilgili sunumunda azınlıklarla çalışmak konusunda farklı bir strateji sundu. Gradén’e göre azınlıklar temsil istemiyorlar onların müzelerden istediği kendileri için savunuculuk yapmaları. Ne var ki ekonomik kısıtlılıklar kurumların yapacağı bu tür işleri ve onları nasıl yaptıklarını sınırlama eyleminde çeşitlerini ve bunları nasıl yapabileceklerini sınırlandırıyor. Böylelikle Gradén, mirası bir kültür tarihi konusu yerine çerçevelemek yerine ekonomi konusu olarak çerçevelemeyi öneriyor. Onun savına göre, ABD Minnesota’da bulunan Minneapolis American Swedish Institute (Amerikan İsveç Enstitüsü)’nün durumunda olduğu gibi ekonomik değer bakımından düşünmek müzelere kurumlarını azınlıkların yararına olacak alanlara odaklanmak için ihtiyaç duydukları geliri elde etmelerine yardımcı olabilir. İsveç’te miras profesyonelleri azınlıklarla ne kurumların kendisine ne de çalışmak istedikleri gruplar üzerinde elle tutulur etkisi pek az olan geçici sergiler aracılığıyla yukarından aşağı bir bakışla çalışma eğilimindeler. Bu nedenle Gradén, yeni İsveç yurttaşlarına kendi kültür miraslarını yaratıp tıpkı kendisinin de yaptığı gibi çerçevelemeye davet etmeyi öneriyor. Ancak, sorunlu sömürge miraslarıyla yüzleşme kurumsal sorumluluğu ötelenince, var olan yerel toplulukları ve azınlıklar kendi kültürel miraslarını ortaya koymakta ne gibi bir yardım alabiliyorlar? Dahası kârlılık yönlendirici öğe ise, kurumlarımızı ve uygulamalarımızı sömürgeci yaklaşımdan arındırmak için ne gibi teşvikler var?
Azınlıkları bir inceleme konusu ve bilgi alımlayıcısı olarak konumlandıran yaklaşımların aksine, Amelia Tham’ın Fisksätra Museum’da miras yapmaya yaklaşımı, yerel toplulukla işbirliği etrafında geliştirilen aşağıdan yukarı inisiyatifin bu topluluğa tam bir şeyler almak yerine ona neler kattığı çalışmasıydı. Böylesi bir yaklaşımın çeşitlilik arz eden bir Stockholm banliyösü olan Fisksätra’da yaşayanlar için bir anlam taşıyabilir miydi? Yerel topluluğun yeni girişimler ve projeler önermesi ve katılımları aracılığıyla müzeyi oluşturmaktaki katılımcıların çalışmalarının karşılık bulması ve kendileri için önemli konularda bilinçliliklerinin arttırılması ile bir tür pop up müze olarak başlayan şey giderek topluluğa yararlı bir gaye hizmeti gören ortak üretim alanlarına gelişerek dönüştü. Yaklaşımı ve ulaştıkları bakımından Fisksätra Museum enderdir ama aynı zamanda İsveç’te sürdürülebilir geçişler bakımından da ihtiyaç duyulan bir güçtür.
Pek çok sunumda ortaya çıkan, özellikle incelediğimiz karşı-anılar ve hikâyeler, Atalay’ın anlatımıyla (2006, s. 283) “arkeolojik yorumların inşa edildiği sömürge merceği” ve/veya bir göç ya da sömürgeleşme deneyiminin paylaşmasından gelen (iç)görü anlamında çifte bir bakışa sahiptir. Stockholm Üniversitesi Etnoloji ve Wallenberg Akademisi araştırmacısı Doçent Fataneh Farahani ile Aarhus Üniversitesi’nde Arkeoloji ve Miras İncelemeleri doçenti Laura McAtackney, Avrupalı uluslarla çağdaş Avrupa’daki göçmenler arasındaki sömürge etkileşimleri etrafında toparladılar. Dil Enstitüsü’nden Charlotte Hyltén-Cavallius ve Várdobáiki Sámi Müzesi direktörü 20. yüzyılda İsveç’te Romanları ve Norveç’teki Sámi ırkından olanları ilgilendiren zorunlu iç göç ve yeniden yerleştirmelerini bu iki topluluğun hali hazır durumlarını çerçevelemek için anlattılar.
Sanat uygulamalarından yola çıkan sanatçı ve aktivist Saadia Hussain İsveç’te kimin yaratıcı olduğu sorusunu sordu. Onun bu sorusu konferansta yapılan sunumların pek çoğu boyunca ve yapılan tartışmalarda da sürdü. Akademisyenler, kültür mirası uygulayıcıları ve sanatçılar kimin yarattığını ve sadece başka yerde yaratılmış olan bilgiyi almakla yetinmediği sorusunu sordular. Hussain “Fittjas systrar tar plats” projesinde, Fittja’daki büyük ölçekli duvar resminde İsveç kamusal alanında çoğu kez olmayan bedenleri görselleştirerek bir Stockholm banliyösü imgesini sorguladı. Ne var ki, sanatçı yalnız değil, kendi marjinalleşme deneyimini paylaşan azınlıklar (ve başkalarıyla) birlikte çalışıyor. Eserini yaratma sürecinde yalnızca kendi deneyimlerini ele almakla kalmayıp sanatçı yeteneklerini de işe koyuyor ve kimin yarattığı, kimin için yaratıldığı ve yaratıcının nerede oluştuğu gibi kavramlara uzanan topluluk sanatı işleri yaratırken insanlarla paylaşıyor. (Atalay, 2006: 283).
Bellek, kimlik ve göçle çalışmaya yenilikçi bir başka yaklaşım, Kraliyet Teknoloji Enstitüsü Sanat, Zanaat ve Tasarım Koleji’nde sanatçı ve sanat araştırmacısı Jaqueline Hoang Nguyen ile Grafikens Hus’da Settings ve Konstfrämjandet küratörü Ulrika Flink’in söyleşilerinde açımlandı. Hoang Nguyen “Bir Arşivi Oluşturmak” projesinde azınlıkların kendi yerli fotoğraflarındaki geçmiş varoluş vasiyetleriyle ulusal arşivlerde görülen bedenler arasındaki farklılıkları araştırıyor. Hicks’in belgesel fotoğrafçılığının aksine Hoang Nguyen, kendi göçmen babası gibi insanların Kanada Ulusal Arşivleri’nde neden olmadığına bir cevap olarak başlayıp Södertälje ve Hovsjö’deki kültürel yaşamın çoklu mekânlarında bulunan deneyimler ve bellek nesnelerini ele geçirerek, renkli insanlarla birlikte ve onlar için bir karşı-arşiv yaratılmasına dönüşen şeyi anlatıyor.
İsveç Dünya Kültürü Müzesi’nde Afrika bölümü küratörü ve antropoloji doktoru Michael Barrett ile Stockholm Üniversitesi Oyunculuk Bölümü başkanı ve İsveç Ulusal Siyahi Tiyatrosu kurucusu Josette Bushell-Mingo, İsveç’teki Afrika kökenli insanların bilgilerini kaybolmaktan kurtarma çabalarında Afro İsveç topluluğunu desteklemek üzere kültür mirası ve müze profesyonellerinin konuşmaları üzerine mükemmel bir tartışma ile konferansı kapattılar. Kültür kurumlarında, kültür mirasının etkili olduğu çok sayıda mekânda var olmadıklarından Afro İsveçliler, Afrika kökenli insanların hikayelerinin izlerini bulmayı ve anlatmayı üstleniyorlar. Azınlıklar bakımından mirası sömürgeleştirmeden arındırmanın duygusal boyutlarından İsveç Stockholm Etnografya Müzesi’ndeki Afrika kıtasından gelen 40,000’den fazla nesnenin geleceğine kadar, Bushell-Mingo ve Barrett, yeni kurulan İsveç Ulusal Siyahi Tiyatrosu’nun oyuncularıyla birlikte, bu topluluk bakımından özgül kaygı alanlarına bizi götürüyorlar ve bunu yaparken kültür mirasının yeni potansiyellerinin yolunu açıyorlar.
Kaynakça
Atalay, S. (2006). “Indigenous Archaeology as Decolonizing Practice”, American Indian Quarterly, 30(3/4):280-310. DOI: 10.1353/aiq.2006.0015
De Leon, J. (2015). Land of Open Graves – Living and Dying on the Migrant Trail, Oakland, Calif.: University of California Press.
Hamilakis, Y. (Ed.). (2018). The New Nomadic Age: Archaeologies of Forced and Undocumented Migration, Sheffield: Equinox Publishing.
Hicks, D. & Mallet, S. (Eds.). (2019). Lande: The Calais ‘Jungle’ and Beyond, EPUB: Open Access.
Holtorf, C., Pantazatos, A., & Scarre, G. (Eds.). (2019). Cultural Heritage, Ethic, and Contemporary Migrations, Londra: Routledge.
United Nations. 2017. “International Migration Report 2017”, https://www.un.org/en/development/desa/population/migration/publications/migrationreport/docs/MigrationReport2017.pdf
Moro-Abadia, O. (2006). “The History of Archaeology as a ‘Colonial Discourse’”, Bulletin of the History of Archaeology, 16(2):4-17. DOI: 10.5334/bha16202
Rana, J., Willemsen, M., & Dibbits, H.C. (2017). “Moved by the Tears of Others: Emotion Networking in the Heritage Sphere”, International Journal of Heritage Studies, 23(10):977-988. DOI: 10.1080/13527258.2017.1362581
Trigger, B. (2006). The History of Archaeological Thought, Cambridge: Cambridge University Press.
Witmore, C. (2006). “Comments on Julian Thomas (2004): Archaeology and modernity. New York: Routledge”, Norwegian Archaeological Review, 39(1):49-52. DOI: 10.1080/00293650600703712