Dünya Edebiyatı - 11. sayfa

Vişnenin Cinsiyeti

İngiltere tarihinin en kanlı dönemlerinden biri: Sekiz yıl süren bir iç savaş, Cromwell öncülüğünde yobazların şiddet dolu ayaklanması, ayaklanmanın daha beter bir şiddetle bastırılması, ardından veba salgını, Londra’yı yerle bir eden büyük yangın.

Aden

Bilimkurgunun önemli ismi, Solaris’in yazarı Stanislaw Lem’den teknolojiye ve iletişime dair felsefi sorularla dolu fantastik bir roman.

Aşktan Sözettiğimizde Sözünü Ettiklerimiz

Az konuşan, jestlerle ve tepkilerle anlaşmaya çalışan sessiz insanların “gürültüyü sevmeyen” yazarı Raymond Carver’dan kısa hikayeler. Sıradanlıkla malûl bir dünya ve yalın ama asla sıradan olmayan tasvirler... Belki tasvirin de ötesinde, görüntüyü yazıya aktaran bir “kamera” çalışması. Ve kameranın önünden geçip giden yaralı, hüzünlü, inatçı, aldatan, pişmanlık duyan insanlar...

Yanlış Hesap

Çağdaş İtalyan edebiyatının önemli yazarı Gina Lagorio’nun Türkçe ile ilk buluşması... Ölmekte olan adamla ona yardım eden kadın arasındaki sessiz diyalog; ölüm ile aşk arasından yaşam ile ölüm arasına “sarkan” ve “parçalayan” bağ... Derken, en son, en büyük riziko: Alışılagelmiş yalanları reddederek, duyguların üzerini ufalanıncaya dek kazıyarak girişilen bir deney: yanlış hesap!

O Zevkler

Fransız kadın yazar Colette, O Zevkler...’de birbirlerini “aşkla seven” iki kadını anlatıyor ve “hepsinin en aptalcası, edebiyatın aşk üçgeni diye adlandırdığı” şeyi... Cinselliğe, “Lesbos soyuyla akraba olduğunu söyleyenler”e, kırılganlıklara, aptallıklara, vedalara, affedenlere, affetmeyenlere, bekleyenlere dair, “Colette’çe” bir kitap: İnce üslup, korkusuz dil...

Yazamamak

Bay Rüya’nın Not Defteri’nden Sayfalar bunlar; Bay Rüya yazmaya oturuyor fakat bir türlü yazamıyor. ‘Bay Rüya Yazamıyordu,’ cümlesi ve bu vahim durum üzerine görüşler, çeşitlemeler, bakışlar, yan bakışlar, tersten bakışlar, üstten bakışlar, felsefî perendeler, taklalar, ve diğer incelikler.

Canki

Çağdaş Amerikan Edebiyatı’nın ‘lanetli’ yazarı Burroughs’un temel kitaplarından biri. Burroughs, son derece düz ve tüyler ürpertici denecek kadar mesafeli bir üslupla ‘cank’la (eroin) olan ilişkisini anlatıyor. Anlattığı, başka bir hayat olmaktan öte, başka bir hayat tarzı. ‘Canki’ bu hayat -belki de ölüm- tarzını tanımak, bu tercihi yapanları anlamak için iyi bir başlangıç.

Yırtıcı Geceler

İlkin Fransa’yı ardından bütün Avrupa’yı birbirine katan bu aykırı bestseller, 20. yüzyıl sonu başkentlerinin çocuklarını anlatıyor. Kitabın kahramanı otuz yaşında. Oğlanları da seviyor, kızları da. Ve yırtıcı gecelerin sinsi çizgilerinde fethettiği birbirinden farksız vücutları. Ayrıca AIDS’li.

Olt

Robert Olt doğdu...Olt şehri...Doktor Olt...Olt Ofisi... Olt Okyanusu...Olt gezegeni...Ahtapot Olt...Olt Üniversitesi...Olt Oteli...Oltmobil...Olt Anonim Şirketi...Olt Yemini...İfrit Olt ...Olt Adası... Oltoloji...Olt Yörüngede... Olt Endüstrileri... Oltokrasi... Ooooooolt... Olt Sokağı... Robert Olt Öldü!

Mozart'ın Dirilişi

Küçük metinlerin büyük ustası Nina Berberova’nın küçük romanlarının belki de en yoğunu. 2. Dünya Savaşı arefesinde kendi halinde ama duyarlı bir kadın, yaklaşan karanlığa karşı sadece güzel bir şey dileyerek, Mozart’ı diriltmeyi dileyerek karşı durmak istiyor. Mozart diriliyor mu? Belki. Karanlık bulutlar uzaklaşıyor mu? Hayır.

K Balığı

K. Balığı, Türkçe´de Bir Aşk, Tanrıyı Gören Köpek ve baş eseri sayılan Tatar Çölü ile tanıdığımız Dino Buzzati´nin 1996 tarihli bir hikayeler derlemesi; tipik Buzzati, İtalyan yazar Buzzati, fantastik hikayenin ustalarından biridir. Geçmiş, gelecek, yaşanan an, korkunç olasılıklar, ´haydi canım sen de´ denebilecek her şey onun hikayelerinde her an uysal ama sinsi bir gerçeklik kılığında karşımıza çıkabilir.

Hindistan'a Gece Müziği

“ADI NEYDİ?” “ADI XAVIER.” Ona sık sık bu soruyu soruyorlar. Bir adam arkadaşını arıyor. Bir Avrupalı bir diğerini arıyor, Hindistan’da. Her gece başka bir otelde, başka bir konak yerinde, başka bir yerde kalarak. Bu Hindistan, İngiliz sömürgeciliğinin Hindistan’ı olduğu kadar, rüyaların büyülü, gizemli Hindistan’ı da.

Pascali'nin Adası

Abdülhamit’in son saltanat günlerinde küçük bir Ege adasında yıllardır sabırla Osmanlı hükümetine ya okunmayan ya yerine ulaşmayan ya hasıraltı edilen jurnaller yollayan küçük, garip bir adam, Basil Pascali. Görünüşteki zavallılığına rağmen sanattan, güzellikten habersiz değil. Esrarengiz bir seyyahın gelip Pascali’nin platonik aşkı ressam Lydia’yı baştan çıkarmasıyla, kendimizi entrikalarla dolu sürükleyici olayların ortasında buluveririz.

Aylaklar

Kendini “düşüncelerim, korkularım basit, sıradan biriyim” diye anlatan yetmişlerindeki bir gezgin satıcının, nereden geldiği, asıl işi belli olmayan bir zencinin kurduğu hayal dünyasına kendini bırakışı. Bu esrarengiz siyahînin, toplumsal rutin dışında bir hayat arayan birçok insanı peşine takıp bambaşka bir aleme sürükleyişi.

Taamüden Cinayet

Baba ölmüştür. Anne gözyaşları içindedir, kız şaşkın, oğul altüst. Baba tamamen doğal bir ölümle dünyaya veda etmiştir. Ama yolcumuz, yani bay yargıç da yargıçtır. Ve ne pahasına olursa olsun yargıçlığını ifa edecektir. Doğal ölüm de ne demekmiş?

Son Band / Radyo Skeci

Düşünürken, düşündüğünü de düşünen insanı, varoluşuna eş bir bilinçlilik akışı içinde, çeşitli veçheleriyle göstermeye çalışmak Beckett’in adetidir. Son Band’ın kahramanı Krapp’ı yıllar önce doldurduğu teyp bantlarıyla ‘söyleşirken’ izliyoruz. Radyo Skeci ise, radyonun içinde küçük insanlar olduğuna inananlara göre bir el alıştırması.

Mağara

Toplumsal yoksunluğun bireysel yoksunluk düzleminde anlatılışı. Zamyatin yine insanların ruhlarını gözlüyor, bir yandan da küçücük ayrıntılarla kocaman toplumsal gerçeklere göndermeler yapabiliyor. Asla birer “temsilî” figür olmayan, kendi gerçekliklerine sahip kahramanlarının ruh dünyalarıyla birlikte bir dönemin atmosferini müthiş canlı bir şekilde bize aktarabiliyor.

Hayat Çizgisi

Yine bir “adamla kadın” hikayesi - veya meselesi. Bu defa “bir” adam ve “bir” kadın. Hayatın kıyısına sürüklenmiş insanların tuhaf buluşması. Boş bir ambarda. Bir kıyının son çizgisinde, şehrin, başka insanların, zamanın dışında, beraber debeleniş. Her şeyin dışında iken yine de üzerlerine dikilmiş gözler... Anlatılara konu olamayacak kadar az “olay”ın cereyan ettiği, elle tutulur, gözle görülür, sözle ifade edilir kısmı herkes için ulaşılır olmayan iç alemlere uzanan, insanı rahat bırakmayan bir kitap.

Borges Yok

Kitaplar mı bizde yaşıyor, biz mi kitaplarda? Yazarlar mı kitapların yazarı, okurlar mı? Borges’in kendisi, tıpkı Borges’in yarattıkları gibi bir kurmaca ya da kuruntu olmasın? Mesela, Shakespeare ile Cervantes aynı kişi miydi? Neden -ille de- olmasın? Köpf, bu gibi soruların peşinde bir edebî dedektifçilik oynuyor. Herkes için eğlenceli. Ama o kadar değil.

Barbar Düğünler

Fransız edebiyat eleştirmeni ve yazar Queffélec’e 1985’te Goncourt Edebiyat Ödülü’nü kazandıran kitap, ağdalı tasvirlerle okuru sürükleyen, aynı zamanda çocuk gözüyle anlatımın saflığını taşıyan, psikolojik unsurlarla bezeli, güçlü bir roman.

Gece Gibi Geçiyorum

Raslantı, tehlike, cinsellik ve kurmacanın yurdu New York’ta ‘gündüz kapıcı gece bir kent romantiği’ olan genç insanın mutlak bir kaybolmuşluk ve duygululuğu, cinselliğin karmaşasını algılayıştaki mutlak doğallığı, serinkanlılık ve tutkuyu kaynaştıran kişiliği. Bir tür modern kent Gönülçelen’i.

Üç Gün

Zamyatin’in yıllarca kadri bilinmeyen sıradışı yazarlık ustalığının en nadide örneklerinden biri... Konu ve hikayenin asıl “kahramanı”, Potemkin zırhlısı mürettebatının Rus Devrimi sırasındaki isyanı. Ama bu asıl kahraman hiç doğrudan gözükmüyor. O sırada bir ticaret gemisinden kıyıya çıkan bir gemicinin gözünden anlatılıyor.

Yenilmez Köleciler

Bir gün bir kaplıca oteline inen iki kadınla onların sırrına ortak olan delikanlının macerası, Blixen’in tipik ‘ocakbaşı anlatıcısı’ üslubuyla güzel güzel akıp akıp giderken birden o kaçınılmaz burgaca kapılıp dönüveren, sonra bir daha, bir daha dönüveren bir hikayeye konu oluyor.

Ne İstiyorsunuz Benden?

Sinemacı Doris Dörrie’den, kadın ve kadın-erkek hikayeleri; bu arada Alman-Amerikan karşılaştırmaları. Batı’nın kadın ve kadın-erkek hikayeleri artık her yerde yaşanıyor; soy “Amerikan”la dünyanın dört bir yanından Amerikan tarzlarının karşılaşması da öyle.