Anı

DDKO'nun Hikâyesi
Türk Solu'ndan Kopuş

Halim Demir, kendisinin bir lise öğrencisi olarak dahil olduğu DDKO’nun hikâyesini, dönemin tanıklıklarının anı ve yorumlarını aktararak anlatıyor: İsmail Beşikçi, Nusret Kılıçaslan, İhsan Aksoy, Tarık Ziya Ekinci, Ali Buran, Mümtaz Kotan, Nezir Şemikanlı ve Naci Kutlay…

"Yaram Derine Düştü"
Veliköylü Devrimci Öğretmen Cengiz Aksakal

“Yaram Derine Düştü”, devrimci öğretmen Cengiz Aksakal’ın hikâyesinin etrafında halka halka yayılarak “bir zamanlar Şavşat”ı anlatıyor. Artvin-Şavşat, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Türkiye’de “devrimci durum”un belki en canlı hissedildiği coğrafyaydı. Sezai Sarıoğlu, “rüya zamanlar” diye hatırlanan bu deneyimi, yaşayanların dilinden göz önüne seriyor.

Fırtınalı Yıllar

Usta gazeteci Ahmet Çakır, Fırtınalı Yıllar’da 1974 yılında TRT İstanbul Radyosu’nda çalışmaya başladığı günlerden gazetecilik ve edebiyat dünyasına girişine, çeşitli gazetelerde yaşadığı zengin deneyimlerden yer yer eğlenceli, yer yer hüzünlü hikâyelere, hayatını anlatıyor. Çakır anılarında sadece kendi geçmişini sergilemiyor, hem Türkiye basın tarihinin ve önemli isimlerinden olduğu spor gazeteciliğinin 2000’li yılların başına kadar bir panoramasını ortaya koyuyor hem de çeşitli bakımlardan ülkedeki dönüşümün, değişimin tanıklığını yapıyor…

Zulamdaki Şiir
Parça Parça Anılar

Fethiye Çetin, bu küçük, zarif kitapta, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki hapishane anılarını anlatıyor. Esas olarak, işkenceyi, zulmü, faşizmi, mutlak kötülüğü anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin sebebi bu değil mi zaten? Fethiye Çetin bunu sabırla ve utanmayan adına utanmanın ahlâki gücüyle anlatıyor. Fakat galiba daha da esas olarak, bu kötülüğün gözünün içine bakarak ona manen teslim olmamanın kıymetini anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin daha güçlü bir sebebi belki budur.

Yanımdasın

12 Eylül 1980 darbe rejimi altında insanlara yapılan işkence ve eziyet, olabildiğince belgelendi, anlatıldı - ne kadar anlatılsa az… Tutuklanan, işkence gören, hapsedilen “siyasiler”in deneyimleriyle ilgili az çok bir birikim oluştu. Peki ya onların yakınları, aileleri? Onlar bu zulmü nasıl yaşadılar? Yanımdasın’da Ömer Babacan, 12 Eylül döneminde devrimci olarak gözaltında ve hapisteyken, annesinin, babasının ve kardeşinin bu deneyimi nasıl yaşadığını aktarıyor. O kâbusu, annesinin, babasının, kardeşinin gözünden, dilinden okuyoruz. Nasıl haber almaya çalıştılar, ne korkular geçirdiler, ne düşündüler, günlük hayatlarına nasıl katlandılar? Ve nasıl hep dimdik, oğullarının, kardeşlerinin yanında oldular…

Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak
Hasan Alıcı ile 1970'lerde Kars'ta Devrimci Mücadele

“Komünistler Kars kalesine kızıl bayrak çektiler.” Bu efsane, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde ve sonrasında, “komünizm tehlikesi”nin ülke çapındaki simgelerinden biri olmuştur. Kars kalesine kızıl bayrak çekildiği yoktu, fakat Kars Türkiye’de devrimci sosyalist hareketin en güçlü olduğu yerlerden biriydi. Buna karşılık, bu Kars deneyiminin hikâyesi hemen hiç anlatılmamıştır. Emin Karaosmanoğlu, 1970’ler Karsı’nda anti-faşist mücadelenin başını çekenlerden Hasan Alıcı’yla söyleşisinde, bu açığı kapatmaya dönük önemli bir adım atıyor. Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak, 1970’ler Karsı’na dair canlı tablolar çizerken, dönemin sol hareketinin cesur bir muhasebesini de yapıyor. Meşruiyet kazanarak kitleselleşmenin etkileyici başarıları yanında, “acemilikleri”, farkındalık eksikliklerini de göz ardı etmiyor. 12 Eylül rejimi altındaki hapishane deneyimi ve bu arada tarih değerde bir işkence belgesi de yer alıyor bu anlatıda.

Metris'ten Meclis'e
Sendikacı, Siyasetçi

Fehmi Işıklar bu söyleşide; “Seydişehir Alüminyum” toplu sözleşmesinden “TARİŞ grevi”ne, “Otağ-ı Hümayun” işkencelerinden Diyarbakır-Metris hücrelerine, Meclis kürsüsünden mahkeme salonlarına sendika ve siyasette yaşadıklarını siyasetbilimci Ekin Kadir Selçuk’a anlatıyor.

Reşê
Kızının Gözünden Musa Anter

Reşê - Kızının Gözünden Musa Anter, gazeteci Hatice Kamer’in Anter’in kızı Rahşan Anter Yorozlu’yla yaptığı uzun sohbetlerin sonucunda ortaya çıkmış bir kitap. Babasının “Reşê” diye seslendiği Rahşan, bir yandan babasının bir yandan kendisinin hikâyesini anlatırken hem kısa bir Türkiye tarihi sunuyor hem de Anter ailesinin ve babasının pek bilinmeyen yanlarını ortaya koyuyor: Elinden her iş gelen bir girişimci; modern olduğu kadar geleneklere bağlı bir baba; köyü ve köylüyü çok seven ancak orada bir türlü anlaşılamayan, mutlu olamayan bir entelektüel; hayatlarına yurtdışında devam etmek zorunda kalan çocuklar; yıllarını hapishanelere, cezalara ve baskılara meydan okuyarak geçiren bir kanaat önderi...

Süleymaniye Günlükleri

Süleymaniye Günlükleri, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası koşullarda öğrenci hareketinin şekillenme sürecine tanıklık ediyor. Ama sadece protesto eylemlerini, direnişleri, gözaltıları, siyasî tartışmaları, kavgaları anlatmıyor. Ev bulma ve karnını doyurma derdiyle, ıstırabı ve eğlencesiyle, tabii aşklarıyla, solcu öğrenci hayatının gündeliğini de anlatıyor.

Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi
"Bir Barbar Aşısı" (TSİP 1974-1990)

Çağatay Anadol Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi’nde, kurucu ve yöneticilerinden olduğu Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) deneyimini anlatıyor. TSİP, Türkiye’de sosyalist akımın 1974-1980 arası son derece canlı döneminin özgün bir aktörüydü: Gerek 12 Mart 1971 darbe rejimi sonrası yeniden canlanmasının ilk platformunu oluşturmasıyla; gerek “Doktorcular”ın (Hikmet Kıvılcımlı izleyicileri) siyasi serencamındaki yeriyle; gerek “Sovyetik” çizgideki partilerin (TKP ve TİP) birleşme arayışındaki gayretiyle; gerek 12 Eylül 1980 sonrasındaki sosyalist parti girişimlerindeki katkısıyla...

Uzun Yolculuğum
Bir Yanımız Hep Çocuk Kaldı

Türkiye solunun bir döneminin önde gelen isimlerinden M. Halim Spatar’ın ölümünden sonra bilgisayarında bulunan ve daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış anılarını içeren Bir Yanımız Hep Çocuk Kaldı, Spatar’ın çocukluk günlerinden yürüttüğü siyasal mücadeleye zengin bir tanıklık sunuyor.

"Fesi Düşürmeden"
Pakrat Estukyan Anlatısı

Estukyan, kendi deyimiyle “büyük insanların” tarihinden sıyrılıp, kendi tarihini anlatırken aslında bir topluluğun, bir şehrin, hatta bütün bir ülkenin tarihine de ışık tutuyor.

Ne Geçmiş Tükendi Ne Yarınlar

Türkiye’de sol hareket içinde ’68’liler ve ’78’liler üzerine çok konuşuldu. Nabi Kımran ise ’87’lileri hatırlatıyor; yani siyasi sosyalleşmesini 12 Eylül rejiminden çıkış döneminde, 1980’lerin ikinci yarısında yaşayan kuşağı... Kitap, gri bir ara dönemin bahse değmez “nesnesi” gibi görülen, daha doğrusu genellikle pek görülmeyen bu kuşağın yaşam, eylem ve duygu dünyasını anlatıyor.

Su Başında Durmuşuz

Gün Benderli, Su Başında Durmuşuz’da anlatmaya çocukluğundan başlıyor, anne babasıyla geçen günlerini, öğrencilik yıllarını bir roman tadında yansıtırken, aynı zamanda dönem İstanbulu’na dair günümüz okurunu şaşırtacak anekdotlar da aktarıyor. Tabii, büyüdükçe mücadelesi de onunla beraber büyüyor. Kendini sol hareketin içerisinde buluyor. Hemen hemen tamamı yurtdışında geçen -geçmek zorunda kalan!- bu mücadelenin içinde Nâzım Hikmet’ten Sertellere, Zeki Baştımar’dan İsmail Bilen’e Türkiye sol tarihinin önemli isimlerine de rastlıyoruz.

"Keşke"siz Bir Kadın

“Keşke”siz Bir Kadın bir “Yeşilçam yıldızı”nın çalışma koşullarını, yaşadığı zorlukları, eğlenceli anılarını, şarkıcılık macerasını, günün birinde o parıltılı hayattan nasıl vazgeçtiğini sergilerken bir yandan da neredeyse hiç merak edilmeyen, çoğu zaman önyargılara kurban giden Arzu Okay’ın “gerçekliğini” gösteriyor.

Bir Hayat Üç Dönem
Anılar - Tanıklıklar

2000’lerde İstanbul Tabip Odası ve Türk Tabipleri Birliği başkanlığını yapan Gençay Gürsoy, Bir Hayat Üç Dönem’de sadece bir nöroloji profesörünün anılarını değil, sosyalist siyaset içinde üniversite yıllarından beri yer almış bir mücadele insanının Oltu’da başlayıp, Kars’da, İstanbul’da ve bir dönem Avrupa’da devam eden yaşamından gözlemlerini canlı bir dille aktarıyor. Toplumsal gelişmelerin darbelerle kesintiye uğrayan dönemlerini ele alıyor. Yakından tanıma fırsatını bulduğu bazı şahsiyetlerle ilgili tanıklıklarını sunuyor.

Ulus Kaçağı

Niyazi Kızılyürek, Ulus Kaçağı’nda, ülkesi milliyetçiliğin bölücü çağrısının peşinden sancılar içinde sürüklendiğinde, bu çağrıya uymayan, bu nedenle iki yanda hep öteki, başka, yabancı kalan bir bölünmüş kimliğin hikâyesini anlatıyor.

Giderayak
Anılarımdaki Nâzım Hikmet

Giderayak, ülkelerin, şehirlerin, türlü yasakların ve anlaşmazlıkların zarar veremediği büyük bir dostluğun hikâyesini anlatırken, aynı zamanda Nâzım Hikmet’in sürekli göz ardı edilen, büyük mitlerin arkasında kalan birey yönünü öne çıkartıyor.

Rüyaların Öldüğü Ada

Rüyaların Öldüğü Ada, Kuzey Ege’nin şahsiyetli adasının, İmroz/ Gökçeada’nın aşağı yukarı yüz yıllık macerasını anlatıyor. Adanın yerlisi bir Rum ailesinin ferdi olan Madam Maria’nın hayatına ve kederine tanıklık ederek…

Kayıp Bir Devrimin Hikâyesi
Bir Zamanlar Hasköy'de

Faruk Eren, Haliç’in kıyı semti Hasköy’ün 70’li yıllarını adımlıyor, gözaltında “kaybedilen” abisinin, Hayrettin Eren’in hikâyesini anlatıyor bize. Bu dönemde komşuluğun, ahbaplığın, gündeliğin nasıl deneyimlendiğinden, semtin siyasi-toplumsal tarihine, insanların nasıl devrimcileştiğine dair eşsiz izlenimler sunuyor.

Sokaknâme
Bir Sokak Müzisyeninin Kaleminden

Sedat Anar’ın Urfa-Halfeti’de çobanlık yaparken cura çalarak başlayan müzisyenlik macerası üniversite öğrencisi olarak geldiği Ankara’da karnını doyurabilmek için sokaklarda darbuka, gitar, cura çalarak, sonra santura geçerek devam ediyor…“Resmî” konserlere, festivallere albümlere varıyor. Bugün Sedat Anar, ülkenin saygın, usta müzisyenlerinden biri.

68'li ve Gazeteci

Tuğrul Eryılmaz, Asu Maro’yla yaptığı uzun söyleşide Türkiye’de ve dünyada 68’li olmanın anlamını, o dönemki arkadaşlıklarını, tanıklıklarını, TRT’den Nokta’ya, Yeni Gündem’den Sokak’a ve Radikal İki’ye gazetecilik serüvenini, tanıdığı onlarca insanı kendine özgü renkli, sivri dilli üslubuyla, hiç sakınmadan anlatıyor.

Kentlerde (2000-2013)

Kentlerde (2000-2013), Gün Zileli’nin hayat hikâyesinin İngiltere’den İsviçre’ye, oradan Türkiye’ye uzanan son kısmını ele alıyor.

90'larda Mahpus Olmak
Van, Muş, Diyarbakır, Adıyaman, Antep, Bursa, Kaman

Solgun’un bu kitabı, 80’lerdeki mahpusluk deneyimini aktardığı Demeyin Anama İçerdeyim’le birlikte ele alındığında, 12 Eylül dönemi ile 90’ların koşullarının, hapishane yaşantısı ve ceza infaz rejimi bakımından etkileyici bir mukayesesi.