Sadece Stoktakiler

Politika - 9. sayfa

Çarklardaki Kum: Vicdani Red

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir tabu olan “savaşa katılmanın reddedilmesi”, aslında insanlık tarihinde savaşın kendisi kadar eski bir olaydır. Savaşa ve militarizme karşı duruşun en radikal ve kapsamlı ifadesi ise Vicdani Red’dir. Elinizdeki kitap, vicdani reddin felsefi-politik temellerini, uluslararası deneyimlerini ve hukuki boyutlarını ortaya koyuyor.

Sosyolojinin İlkeleri

Henri Mendras, kökenleri Eski Yunan kültürüne kadar götürülse de, aslında 18. ve 19. yüzyıl felsefesinden doğan sosyolojinin günümüzdeki önemli düşünürlerinden biri. Sosyolojiye giriş niteliği taşıyan bu kitap, temel sosyolojik kavramları akıcı ve basit bir dille anlatmasının yanı sıra, sosyolojiye yön veren Durkheim, Weber, Marx gibi önemli düşünürlerin temel kuramlarını, öğrencileri düşünerek kolay anlaşılır bir üslûp ve akılcılıkla ele alıyor.

21. Yüzyılda Din Sorunu

20. yüzyılın sonlarından bu yana dünya jeopolitiğine nüfuz eden “dinin geri dönüşü”nün, postmodern dünyanın altüst oluşlarını anlamada başlıca anahtar haline geleceği konuşuluyor. Georges Corm, bu uyarıcı ve bilgi yüklü kitabında işte bu amentüyü sorguluyor.

Hegemonya ve Sosyalist Strateji
Radikal Demokratik Bir Politikaya Doğru

İlk kez 1985’te yayımlanan Hegemonya ve Sosyalist Strateji, sosyalist düşün dünyasındaki güncel açılımların merkezinde yer alan eserlerden biri. 2001 tarihli ikinci baskıya yazdıkları yeni önsözde Laclau ve Mouffe, 1980’lerden 2000’lere uzanan değişimler silsilesini incelerken, sosyalizmin bitmek bilmez krizlerinin tarihsel izini sürüyor.

Umut İlkesi - Cilt 1

“Onun felsefî girişimi, irrasyonel görünen şeylerin mantığına derin bir bakış atmamızı sağlıyor. İnsan kalbinin okyanusunda usta bir kaptan gibi yol alırken, insanın özlemlerine derin bir anlayışla eğiliyor. Sanatçıya mahsus yetilerdir bunlar. Zaten Ernst Bloch da bir sanatçıdır; büyük bir yazarın psikolojik görüşüne sahiptir.

Faydacı Aklın Eleştirisi

Kısa zamanda sosyoloji, antropoloji, iktisat, siyaset ve ahlâk felsefesindeki birçok çalışmayı etkileyen bu kitap, “Toplumsal Bilimlerde Faydacılık Karşıtı Hareket” girişiminin 1982’den beri yayımladığı dergide dile getirilen temel bir tezi özetliyor: Modern düşünün gelişiminin karşısındaki en önemli engel, ekonomizmdir. Günümüzde sorulan asli sorulara verilecek mümkün yanıtlar alanının sınırlarını ekonomizm çizer.

Ocak ve Zanaat
Pierre Bourdieu Derlemesi

Günümüz sosyolojisini ve kuramlarını en derinden etkileyen isimlerin başında kuşkusuz Fransız sosyolog Pierre Bourdieu gelmektedir. 2002’de hayatını kaybeden Bourdieu’nün sosyolojinin, antropolojinin ve felsefenin gündelik hayatla ilişkileri üzerine temellendirdiği düşünceleri, birçok sosyal bilimci için ilham kaynağı olmayı sürdürüyor ve daha uzun zaman da sürdüreceğe benziyor.

60 Yıl Sonra Auschwitz

Auschwitz... Nazi zulmünün en somut hale geldiği birkaç yerden biri... Bugün halka açık; insanların gelip anılarını yaşattığı, yaşanılan vahşeti hiçbir zaman unutmamak için ziyaret ettikleri bir çeşit hac yeri. Yine de artık tarihî gerçeğinden, yani Yahudilerin sistematik olarak katledildiği bir kamp oluşundan kopuk, sadece sembolik bir anlam taşıyor.

Toplum: Kavram ve Gerçeklik

Sosyolojinin konusu "toplum" mu? İnsanların her birlikteliğini, her toplu yaşam halini, her beşerî ilişkiyi bu toptancı, 'bir'leştirici, ezelî-ebedî toplum kavramı altında düşünmek kısıtlayıcı, yanıltıcı değil mi? Sosyolojinin konusu, olmuş-bitmiş veya 'verili' bir toplum değil, o şemsiyenin altına sığmayan çok yanlılıkları, muğlâklıkları, tarihsel değişkenlikleri, seçenekleri, potansiyelleri ile toplumsal olan'dır.

Ötekilerin Hakları
Yabancılar, Yerliler, Vatandaşlar

Vatandaşlık, belirli bir toprağa bağlılığı ya da bu toprak üzerinde kan bağıyla varolmayı gerektirecek şekilde tarif edilir. Oysa üzerinde yaşanılan topraklara yabancı, göçmen ve mülteci olarak gelenler; vatansızlar, vatandaşlıktan çıkarılanlar vardır. İnsanların vatandaşlıklarını belirli sınırlarla tarif eden, bu sınırların gerektirdiği şartları, bu şartlara bağlı hukuku tayin eden "merciler" mevcuttur.

Mağdurların Siyaseti
Halk Siyaseti Üzerine Düşünceler

Vatandaşlığı evrensel geçerlilik olarak sunan, ancak bazılarını vatandaş sayarken bazılarını adı konmamış biçimde dışlayan "teamüller/pratikler", modern devletin olağan faaliyetlerinden sayılır hale geldi. Vatandaşlığın sosyal içeriğini, hak nosyonunu dışlayan bu faaliyetler; dışarıda bırakılanların da kendi varoluşlarını devam ettirebilecek çareler üretmesini gerektirdi.

Sosyoloji Dersleri

Sosyoloji Dersleri, sosyolojinin kurucusu ünlü Fransız sosyolog Emile Durkheim'ın 1890'dan itibaren Fransa'nın çeşitli üniversitelerinde verdiği derslerin, konferansların notları. Durkheim hayattayken bir araya getirilip yayımlanmayan bu notlar, ölümünden yıllar sonra dönemin İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Hüseyin Nail Kubalı tarafından ilk kez kitap haline getirildi.

Hegemonya, Post-Fordizm ve Küreselleşme Ekseninde Kapitalist Devlet

"Lenin bir keresinde Marksizm'in üç kaynağının olduğunu öne sürmüştü: Alman felsefesi, Fransız politikası ve İngiliz ekonomisi.(...)Buna karşılık, bana ait üç kaynağın ne olduğunu belirteyim: Fransız ya da İtalyan değil Alman politikası; İngiliz değil Fransız ekonomisi ve ne Fransız, ne de başka tür bir felsefe değil, Şili biyolojisi!

Eleştiri, Norm ve Ütopya
Eleştirel Teorinin Temellerine Dair Bir İnceleme

Siyaset bilimi ve felsefesinde temel eser statüsü kazanmış bir kitap olan Eleştiri, Norm ve Ütopya, “Eleştirel Teori”yi (Frankfurt Okulu) sosyal teori içerisinde temellendirirken, bu geleneğin bir düşünme biçimi ve teorik yapı olarak özgünlüğünü vurgulama amacını da taşıyor. Seyla Benhabib, Kant, Hegel ve Marx aracılığıyla "eleştiri" kavramının kökenlerini sergilerken, bu kökenlerin antropolojik, etik ve sosyolojik sonuçlarını, Eleştirel Teori'nin ön-tarihi olarak okumaya izin veren oldukça geniş bir zeminde değerlendiriyor.

Anahtar Sözcükler
Kültür ve Toplumun Sözvarlığı

18. yüzyıldan 19. yüzyıla dönüldüğünde İngiliz toplumu, Fransız Devrimi ve Endüstri Devrimi arasında değişiyor, bu değişim gündelik hayatta, dil ve anlayış farklılıklarını beraberinde getiriyordu. Kültür denen büyük gövdeye sınıf, sanat, endüstri ve demokrasi sözcükleri dahil oluyor, başka sözcükler de yeni bir tanımlama, anlamlandırma için dilin dünyasına sızıyordu.

Marksizmle Maceram

Genç Berman’ın babası, New York’ta tekstil sanayisinin farklı kollarında yıllarca didinir durur. Ancak kalbi, henüz 48’ine gelmeden piyasanın vahşiliğine yenik düşer. İntikam almak isteyen oğlu, nereden ve nasıl başlaması gerektiğini bilememektedir. Birkaç yıl sonra Columbia Üniversitesi’nde öğrenciyken Marx’ın 1844 El Yazmaları’nı keşfeder ve tanesi 50 sentten yirmi tane alıp çevresine dağıtır.

İslâm'ın Psikanalizi

Fethi Benslama’nın bu kitabı, tam anlamıyla öncü bir eserdir. Freud’un Yahudilik ve Hıristiyanlığı psikanalitik açıdan ele alan çığır açıcı çalışmalarının ardından bu konuda pek çok inceleme yapılıp yayınlanmasına karşılık; İslâm bu analizlerin kapsamına hemen hemen hiç dahil edilmedi. Buna ya gerek duyulmadı veya cesaret edilemedi. İslâm’ın Psikanalizi, hem bu boşluğu doldurma yolunda bir ilk ve kapsamlı girişim, hem de bu açıdan İslâm’ın diğer tektanrılı -İbrahimî- dinlere göre özgünlüğünü ortaya koyan tezler içeren bir eser.

Lenin ve Felsefe

Louis Althusser 20. yüzyılın ikinci yarısında Marksist düşüncede önemli etkisi olmuş filozoflardan biri. Althusser’in Marx ve Lenin’i yeniden okuma girişimi ve bu sayede Marksizm içinde yaşanan krizi aşma çabası uzun yıllar etkisini sürdürdü, gerek yapısalcılığın gerekse post-yapısalcılığın besleyici kanalını oluşturdu. Lenin ve Felsefe, Althusser’ın Lenin’i yeniden okuma girişiminin bir sonucu ya da "felsefeyle birlikte Lenin".

Faşizm ve Diktatörlük

Poulantzas, Faşizm ve Diktatörlük’te III. Enternasyonal’in özellikle faşizm karşısında düştüğü saf ekonomizmi eleştirir. Poulantzas’ın dikkat çektiği nokta iktidar, kapitalist devlet tarzının aldığı biçimler, bu biçimler altında şekillenen rejimler, bu rejimler içindeki devlet personeli (bürokrasi) ve elitlerin egemen sınıflarla kurdukları ilişkilerin çok katmanlı doğasıdır.

Toplum Kuramı
Tarihsel Bir Bakış

Aydınlanma’nın, insanlar üzerinde bir dizi baskı kuran bir yanılsamalar çağı olarak görülmesi, postmodernizmle birlikte moda haline geldi. Toplum kuramları, büyük anlatılar olmakla eleştirildiler. 18. yüzyıl philosophelarının evrensel bilgi ve özgürlük vaadinin, Aydınlanma projesinin kendi içindeki sınırlama ve ikilemler tarafından yalanlandığı söylendi.

İslâmlar ve Moderniteler

Batı’nın egemen tahayyülünde, Ortaçağ şarkiyatçılığından kalma stereotiplerle beslenen İslâm imgesi, bir zamanlar Batı uygarlığı karşısında bir tehdit olarak algılanan komünizmin yerine geçmiş durumda. Batılı temsillerde mezhep çatışmaları, namaz görüntüleri, geri kalmışlık manzaraları ve derin bir irrasyonalizm etrafında şekillendirilen “İslâm” tasavvuru, yüzlerce yıllık bir tarihi olan, birbirinden çok farklı toplumlarda çok farklı biçimler almış bir dini, yekpâre bir "kültür" haline getirerek radikal biçimde ötekileştiriyor.

Mehmet Ali Aybar'ın Müdafaaları ve Mektupları (1946-1961)

Mehmet Ali Aybar’ın 1949 ve 1950’de kendisine açılan iki siyasi davada yaptığı savunmalar... “Huzurunuza, şef sistemine ve onun maskeli bir şekilde devamını temin için memleketin istiklâli pahasına baş vurulan Amerikan yardımına karşı cephe aldığımdan ve bunları halk efkârına anlatmağa çalıştığımdan dolayı getirildim...”

Kapitalizm Demokrasiye Karşı
Tarihsel Maddeciliğin Yeniden Yorumlanması

Ellen Meiksins Wood’a göre komünizmin çöküşünden sonra Marksizm kuramı ve bu kuram açısından kapitalizmin eleştirisi her zamankinden çok önem kazanmış ve gerekli olmuştur. Günümüzdeki sol entellektüel akımlar, “post-modern” parçalanmışlığa, “farklılıklara”, olasılıklara ve “kimlik politikalarına” vurgu yaparken, bırakın kapitalist sistemin eleştirisini, düşünsel olarak bile kapitalizme hemen hemen hiç yer vermemektedir.

İktidar Olmadan Dünyayı Değiştirmek

Kapitalizmin kendini varetme koşulları aynı zamanda kendi mezar kazıcılarını da eğiten bir süreç yaratmıştır. Marx’tan başlayarak bugünün filozoflarına ve siyaset kuramcılarına uzanan dönemde defalarca dile getirilen bu durum, John Holloway tarafından eylemek fiilinin çevresinde yeniden örülürken, iktidar ve güç sahiplerinin bireylerin yaratıcı potansiyelleri üzerinde kurduğu baskıyı, bu baskının yeniden yaratma ve yarattığına sahip çıkma kabiliyetini nasıl sekteye uğrattığını, "yapma gücü"nün "yaptırma gücü"ne dönüşürken iktidar olma mantığının nasıl beslediğini tartışıyor.