Ancak Bir Benzerim Öldürebilir Beni
Müslüm Gürses konserlerinin Gülhane’sinden garip bir savaşın Beyoğlu’suna; akşamüstleri isteksizce kapılarının arkasına geçilen evlerden “unutmak faşizmi”ne, hayat kadar geniş bir alanda ve O’nun bir yolda ansızın karşısına çıkacağını bekleyerek, söz’ünü söylüyor Cezmi Ersöz.
Çizgili Sarı Defter
Çizgili Sarı Defter’de, Korat’ın ilk kitabı ve ilk romanı Zaman Yeli’ni okumuş olanlara hiç yabancı gelmeyecek bir atmosferden on kısa öykü var. Defterin sayfalarında, aklı meşgul edecek bir okuma yolculuğunun ritmiyle akan on öykü. “Artık özenle yazılar yazıp minyatürler çizdiğimiz tüm defterler sarardı, belki de ilk yazdığımız günlerden beri sarıydı.
Kitab-ül Hiyel
Okuyanın okumayanlara kolay anlatamayacağı ama insanın birileriyle paylaşmak isteyeceği romanlardan, Kitab-ül Hiyel.
Annelik Oyunu Bitti
Annelik Oyunu Bitti:.. Öykü mü, deneme mi, hayatın getirdikleri mi? Belki hepsi. Ama en önemlisi, kendi öyküsünü arayanlar, kendi öyküsünü yaşayarak yazmaya çalışanlar için bir kitap bu. Zaten, “kafalarını karıştıracak bir öykün yoksa yandın demektir”. Varsa? Kimbilir...
Çayınızı Türkçe mi Alırsınız?
Türkiye, 80’li yıllardaki o meşhur değişimi yaşarken, dünyaya 70’lerin ilk yarısında gözünü açmış bir kuşak yavaş yavaş “hayat”a gözünü açıyordu. 1972 doğumlu Barış Balcıoğlu’nun ilk romanı Çayınızı Türkçe mi Alırsınız?, bu dönemin ve -bu kuşağın değil- bu kuşaktan bir grup çocuğun romanı.
Ebekulak
Ebekulak'ta, Hıbır ve H.B.R. Maymun dergilerinde yayımlanmış yazılar ile "Sıdıka"ların yanında, Atilla Atalay'ın "harcı" olan 17 hikaye var. Eski sevgilisinin ardından bakmamak için masa örtüsündeki kareleri saymaya başlayan çocuğun hikayesi gibi, Bid Bid Zelha'nın hikayesi gibi: "Masal gibiydi... Ottan, kuştan, böcekten anlatıyordu.
Korkunun Yüzleri
Atalarından kalma bir terkibin yardımıyla “telepatik” haberleşmeye girenler, bir sinekle iletişim kurmaya çalışanlar, hayatın akışını değiştirebilen resimlerin yapıldığı boyaların peşine düşenler, kendilerini birdenbire sadece ölülerin “yaşadığı” bir alemde bulanlar, vampirleşenler, köpek korkusu dışında korku tanımayanlar... Nuray Tekin’in fantastik hikayelerindeki kahramanlar, herkesin gerçek diye başka bir şey gördüğü ve kimsenin gördüğünden emin olamadığı ürkütücü düşler dünyasında soluk alıyor; kendi dillerini konuşuyorlar
Ofli Hoca / Şeriatta Ayıp Yoktur
Nihat Genç’in “bir belden yukarii, bir belden aşağii” anlatıp duran meşhur Ofli Hoca’sından unutulmaz vaazlar, seçme sohbetler. Kadın-erkek ilişkilerinden “Çorum’dan adam çıkmaz” meselesine, özel televizyonlardan Amerikalı Müslümanlara, “Nataşa” sektöründen trafik sorununa, kara fırın ekmeğinden ağır kahve şakalarına... Ofli Hoca’da çene düşük, laf çok; Nihat Genç’te mizah “ince”.
Bütün Kadınların Kafası Karışıktır
Son yıllarda örneklerine sıkça rastladığımız -ve belki “serbest anlatı” olarak adlandırabileceğimiz- edebî tarzın yeni bir ürünü. Ece Temelkuran’ın ilk kitabı. 1973 doğumlu bir yazarın ilk kitabından pek beklenemeyecek bir olgunluk, dil zenginliği, bolca “söz” ve klasik kurgu dışına da çıksa dil’in derinliklerinde işlenmiş bir öykü.
Saçlarının Kardeş Kokusu
Artık herkesin gayet iyi tanıdığı Cezmi Ersöz üslubuyla, Cezmi Ersöz duyarlığıyla Cezmi Ersöz yazıları. “Paramparça olsa da kurtarılacak bir ruhu” titizlikle koruyan bir yazarın, o paramparçalıktan, hayatın içinden ve kıyısından yazılmış 26 yazısı. “İkimiz de derinden derine anlamıştık ki, ne denli yoğun duygularla saklanmış olursa olsun benzerler arasındaki aşk, bu çirkin, bu acımasız dünyayla karşılaştığında ışığı gören filmler gibi solar, kaybolur, anlamsızlaşır...”
Sıdıka
Bir “Atilla Atalay kitabı”, yani yalın, derinlikli, mizahî, hüzünlü, efendi ve fırlama bir kitap.
Gizli Yüz
Orhan Pamuk'un yazdığı, Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz, Türk sinemasının sıra dışı, unutulmaz filmleri arasındadır. Pamuk'un edebi dünyasıyla Kavur'un sinemasını çarpıcı bir şekilde buluşturan bu film, gösterime girdiği 1991 yılında Antalya Film Festivali'nde En İyi Film ve En İyi Senaryo, Montréal Yeni Sinema Festivali'nde ise En İyi Film Ödülleri'ni kazandı.
Civciv Kutusu
Atilla Atalay’ın İletişim’den çıkan ilk kitabı. “Civciv kutusu ne ki, çok daha acıklı öyküler anlattı zaman... Galeyanlar oldu, linçler sonra... Herkes deli gibiydi... Evet evet, herkes delirmişti sonunda...” Hiçbir yerde yayımlanmamış öyküler, bambaşka “bir” öykü ve H.B.R. Maymun’da yayımlanmış “Sıdıka”lar...
Eve Dönmek İstemiyorum
Zafer Aracagök, Eve Dönmek İstemiyorum’da, yazar ile efendisi arasında Odysseia’dan günümüze neredeyse hiç kesintisiz süregelmiş bir sözleşmeyi ortaya çıkarıyor ve Dil’in efendinin dili olduğunu savunuyor. Sanat-yaşam, edebiyat-kuram, merkez-marjin gibi ikili karşıtlıkların ayrım çizgileriyle boğuşan, “bir nev’i avant-garde” roman... “
Cennet ve Cehennem
Kısa bir roman ya da uzun bir hikaye; Yüzyetmişaltı Yıl ve Sessizlik Hikayeleri’ni okumuş olanlar için “Mehmet Fehmi İmre tarzında” bir anlatı... Cennet ve Cehennem, -hem mecburiyet hem cesaret- çıplak ayakla çakıl taşlarına basarak sürdürülen bir yürüyüş.
Sessiz Ev
Sessiz Ev’de Orhan Pamuk, dağılmakta olan bir ailenin hikâyesi üzerinden Cumhuriyet ve modernleşme tarihimizin barındırdığı gizli çatışmaları ve şiddeti araştırıyor. Orhan Pamuk yayımlanışından otuz yıl sonra, bu yeni baskıda romana bölüm başlıkları koydu ve anlatıdaki bazı tekrarları ayıklayarak kitabı yeni okurlar için daha okunaklı hale getirdi.
Puslu Kıtalar Atlası
Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman...
Amerika
Bir köy: Dünyanın Amerika olmayan, “Akdeniz olan” bölümündeki bir adanın ortasında... Bir köyün hayatı: Köylüler, kuzular, boğalar, çobanlar, dayak yiyen kadınlar, “peder”ler, keşişler; Dino Usta’nın ayırdığınca “din”sizler ve “dinsizler”... Değişim: Köye “Batı kültürü”nün gelişi, turistik tesis inşaatları, uluslararası ekonomik sisteme entegrasyon...Ama Denis’in Amerika’sı.
Dün Korkusu
Aile evinden geneleve, otobüs duraklarından okula, mahalle kahvesinden camiye, miting meydanından psikiyatri kliniğine uzanan karmaşık güzergahta, bir dönemin “bir çeşit” gençliği... Che, İsa, Marx ülkücülerin gözünden bakınca neye benzerdi sahi? Korkunun kaynağını nerede aramalı, geçmişte mi gelecekte mi?
Zaman Yeli
“Geçmişi yeniden kuran” bir ütopya... İsyancılara karşı Selçuklu safında çarpışıp esir düşmüş kör askerle sağır kilise ressamının, Moğol istilası yıllarında Kapadokya’nın yeraltı âleminde dinleri, mezhepleri kaynaştıran bir ortaklaşmacı hayatın ortaya çıkışına varan macerası
Yalnız Olmuyor
Çok hayal eden olmuştur… Sevdikleriyle, kafadarlarıyla, ‘kankaları-kankileriyle’ birarada, kendi huzur mahallesinde yaşamak. Günlük hayatın bin derdi karşısında dayanışma içinde bir dostluk adası. Bir sığınak, bir tür ‘kurtarılmış bölge’… İnsanı o güzel türkünün duygusuyla dolduran bir ortak hayat: “Omzundan tuttuk seni / Sanma unuttuk seni / Yaşıyorsun ölmedin / Halaya kattık seni”…
Bu Çağın Soylusu
“Nöbetimde başka idarî ve teknik aksaklık olmamıştır.” İdare amirlerince -kendilerinde nasıl bir yetki görüyorlarsa- nöbetçi memurlarına emanet edilen, amir-memur ilişkisi içinde kıvranıp duran; bekleneceği gibi, idarî ve teknik aksaklıklardan, tuhaf vukuatlardan kurtulamayan bir hayat...
Kara Kitap
Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya’yı karlı bir kış günü İstanbul’da aramaya başlar. Çocukluğundan beri yazılarını hayranlıkla okuduğu yakın akrabası gazeteci Celâl’in köşe yazıları, bu arayışta ona işaretler yollayacak ve eşlik edecektir.
Beyaz Kale
17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbul'a getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venedik'i ve Batı bilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ile köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliç'e bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar.