Türkçe Edebiyat - 26. sayfa

Zaman Yeli

“Geçmişi yeniden kuran” bir ütopya... İsyancılara karşı Selçuklu safında çarpışıp esir düşmüş kör askerle sağır kilise ressamının, Moğol istilası yıllarında Kapadokya’nın yeraltı âleminde dinleri, mezhepleri kaynaştıran bir ortaklaşmacı hayatın ortaya çıkışına varan macerası

Puslu Kıtalar Atlası

Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman...

Kara Kitap

Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya’yı karlı bir kış günü İstanbul’da aramaya başlar. Çocukluğundan beri yazılarını hayranlıkla okuduğu yakın akrabası gazeteci Celâl’in köşe yazıları, bu arayışta ona işaretler yollayacak ve eşlik edecektir.

Beyaz Kale

17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbul'a getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venedik'i ve Batı bilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ile köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliç'e bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar.

Yeni Hayat

“Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.” Orhan Pamuk’un coşkulu, lirik ve sihirli romanı Yeni Hayat bu sözlerle başlıyor. Okuduğu bir kitaptan sarsılarak etkilenen, sayfalardan neredeyse fışkıran ışığa bütün hayatını veren ve kitabın vaat ettiği yeni hayatın peşinden koşan genç bir kahramanın olağanüstü hikâyesi bu.

Sessizlik Hikayeleri

Günümüz yazarlarının belki de en konuşkanı olan Mehmet Fehmi İmre’nin İletişim’de 2. kitabı. Sessizliğe, iç konuşmalara, iç dökmelere, iç hesaplaşmalara adanmış, söyleyen, söyleyen, söyleyen hikayeler... Bir dil işçiliğinden de öte bir dil kuyumculuğu, bir dil dokumacılığı.

Soydaşınız Balık Burcu

Komşularımızın çoğunun Rum, bizimse Türk olduğumuz bilgisi büyülü bir şeydi. Meğer hepimiz aynı değilmişiz, biz başka (Türk), onlar da başka (Rum) kimselermiş!” Bu biraz Kıbrıslı, biraz Levanten bir Türk şairinin, Mehmet Yaşın’ın sıradışı hayat kitabı.

Hiçlikte Randevu

Ailesiyle yabancı bir ülkenin ıssız bir yöresinde sıkıntıları, krizleri ve uçsuz bucaksız denizle, dalgalarla başbaşa kalan bir Fransız genç kızın günlüklerini aktarıyor Kriton Dinçmen. Cécile’in serüvenini kendi ağzından dinlerken bir uzmanın size her adımda yardımcı olduğunu fark edeceksiniz.

Öbür Dünya Bilgisi

Özen Yula’nın hikayelerini adres tutanları tanıyoruz, çünkü yıllardır Yeşilçam filmlerinden, ’68 nostaljisi muhabbetlerinden, kadın dergisi tipi feminizmlerden, ‘kahır mektupları’ndan v.b. biliyoruz. Tanımıyoruz, çünkü yazarken değiştiriyor onları. Bir kaleydoskoptan, bir çiçek dürbününden bakar gibi bakıyor hepsine ya da el çabukluğu marifet, bu bildiğimiz malzemeden beklenmedik yüzler, durumlar türeyiveriyor.

Kambur

Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim – kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.

Gaib Romans

Bir kumandanın günlüğünden, hücreye sessizce konan yaşlı komitacının anlattığı inanılmaz öykülerden, anılardan, gezi yazılarından, gazete haberlerinden, söylevlerden oluşan, görünüşte post-modern bir roman. Sadece görünüşte. Yapbozu tamamlamak biraz da okura kalıyor.

Yüzyetmişaltı Yıl

Yüz yıllık tarihi edebîliği harcamadan, “tarih anlatıyor” konumuna düşmeden yoğurabilen bir bellek dökümü. Bulanık bir bellek dökümü. Susmamacasına. Unuttukları, hatırladıkları, hatırlamak istemedikleriyle. Paşalar, şairler, Boğaziçi, muasır medeniyet, hürriyet, sudan çıkmış balıklar, cariyeler, kafesler, Beyoğlu, Osmanlı nişanları... Dil aracılığıyla melodiler kurmayı deneyen bir yazarın “keyif verici madde” sayılması gereken bir eseri. Üzerinde önemle durulması gereken bir metin.

Symphonia Kakophonica

Aleladelikleriyle, sıradanlıkla perdelenmiş örtülü uyumsuzluklarıyla bu ülkenin insanları; o insanları dışlayan, öğütücü ve tüketici yaşam kalıplarıyla bu ülke; ama her şeye rağmen o insanlar!... Paramparça bir bütünlük, birbirine uymazların birlikteliği, toplumumuzun kakofonik senfonisi.

Tek Kişilik Ölüm

Tüm korku filmlerinin yok edici yaratıklarını bir kente dolduran insanlar, şimdiye dek görülmemiş bir yontu tarzı bulan, intihar eden kasabalılar, eski bir tapınağı ararken aynı zamanda varoluşuyla kumar masasına oturan kaşif ve gezgin, öldüğü daha çabuk farkedilsin diye ille de o koltuğa oturup ayaklarını uzatan Y. ile, Nuray Tekin, uzun süreceği belli bir koşuya başlıyor... `Ne yapıyorsun deseler `öykü oluyorum` derdim... sorsalar `akşam oluyorum` derdim...`

Macbeth

Shakespeare’in Macbeth’inden memleketimizin ve milletimizin şartlarına mahsus bir uyarlama. Netice -ister istemez- bir alaturka skandal. Yazar, fiîlinin “ithal ikameci tutkulara” yorulmamasını istiyor: “Cüretkarlığımın sebebi, milletimizin çoktan hak etmiş olduğu halde kendi öz Macbeth’ine kavuşamayışından duyduğum soylu huzursuzluktur.”

Merdivenaltı

Onları `korkularını yenme`nin bir yolu olarak `kendisi için` yazdığını, yazıp bitirmesiyle de onlarla ilişiğini kestiğini söyleyen Yeşim Dorman Müderrisoğlu`nun hikaye kitabının adı, bu `ilişik kesme`nin izini taşıyor: `Merdivenaltı`na süpürülmüş hikayeler.

Bekle Dedim Gölgeye

Polisiye entrikanın berisinde, bir kuşağın geçmişiyle ve kendisiyle hesaplaşmasının gerilimi var Bekle Dedim Gölgeye’de. Arkadaşlık, ahlâk ve sadakatle ilgili, iktidar tutkusuyla ilgili, her kuşağın yeniden keşfetmesi gereken, veya belki her kuşakta yeniden yitirilen değerlerle hesaplaşma var.

Erkek Hikayeleri

“Mars’ta hayat var mı?” türünden bir soru: Erkeklerin bir iç dünyası var mı? Anlatılacak, anlaşılacak bir yanı var mıdır erkeklerin, zaten apaçık görünenin ötesinde? Boyundurukları altında bir dünyada bile ancak ilâve boyunduruklar takınarak kendini koruyabilen bu canlı türünün acayipliklerine akıl sır erdirmek mümkün mü

Aşkım Bana Resimaltı

Hep tanıdığımız insanlar, hep bildiğimiz şeyler hakkında, konudan konuya, daldan dala, delice bir imge akışı… Şehir ve iş hayatının, kadınların ve erkeklerin gündelik harp sahneleri… Sıradan hayatlara sinmiş küçük numaralarla, küçük hesaplarla, küçük stratejilerle ilgili bir tür ‘ortam dinlemesi’… Nehir roman misali, bir nehir sit-com…

Aşk Meleğinin İşleri

Bir sahil kasabasının çocuklarıyla bir büyük kent apartmanının yaşlılarına çok farklı öykülerde benzer bir insanlık hâlini yaşatan o meşhur meleğin izini süren öyküler, Zeynep Avcı’nın yazdıkları.

Refakatçi

Kız çocuğu 12 yaşında, bir resim dehası olarak kabul ediliyor, büyük bir holdingin tek varisi... Kahramanımız, bir gemi yolculuğu boyunca bu çocuğun refakatçiliğini yapacaktır; para karşılığında tabii. Gemi hareket eder, “iş”le beraber gerilim ve oyun da başlar. Üstelik oyuna hesapta olmayan aktörler de katılır.

Anayurt Oteli

İnsanlar arasındaki iletişimsizliğin korkunç sonuçlarıyla somutlanışı. “Sıradan insanlar”ın kavranması zor iç dünyaları. Çağımız insanının bireysellikten toplumsallığa, yöresellikten evrenselliğe uzanan kimlik arayışı.

Aylak Adam

Gerçek sevgiyi arayan, böylece korkuluksuz köprüden yuvarlanmamaya çalışan Aylak Adam, sinemalar, ressam atölyelerinde, meyhanelerde, bir türlü iletişim kuramadığı kalabalıkların arasında... Kitaplar, içki... yine içki... Sınırları aşılamayan dar çevrede dönenen sıkıntılar, mutluluğa yaklaşıp uzaklaşmalar... Temel sorun iletişimsizlik.

Geceyi Tanıdım Erostratus

Gündelik gerçeklikten yola çıkılarak yazılmış, ama fantastik öğelerle bezenmiş metinler. Yaşananla tasarlanan, gerçekle düş arasındaki sınırı anlatan, hayatı yakınmadan algılayan, birbirini tamamlayan hikayeler.