Türkçe Edebiyat - 21. sayfa

Küçük Hayat Ansiklopedisi

Yanınızdan geçen delikanlının bir mucit olma olasılığını; bir alışveriş merkezinin önünde dikilen orta yaşlı adamın, bizim de bir parçası olduğumuz caddeyle ilgili düşlerini ve korkularını; tatile giderken geçtiğimiz bir kasabanın yegâne caddesindeki kahvede pinekleyen iki kişinin hikâyelerinin uluslararası ticaretle ilgili başka bir hikâyenin parçası olabileceğini aklımıza düşürüyor.

Ayşegül Boşanıyor

“Hadi bakalım Ayşegül Hanım, hayırlı olsun. Çok istiyordun boşanmayı, al boşanıyorsun işte. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun peki? Bütün evleri bedava, işyerlerini de kucak açmış kocaman maaşlarla seni mi bekliyor sanıyordun? Nafaka almak zorundasın çocuğunla beraber yaşamak istiyorsan. Deniz’in düzeni bozulmamalı.”

Dönemeçte

Tarık Buğra bu romanında Türkiye’nin tek parti egemenliğindeki cumhuriyetten çok partili rejime, “demokrasi”ye geçiş aşamasını, Cumhuriyet döneminin kavşaklarını ele alan öteki romanlarında olduğu gibi, yine Anadolu taşrasından, oraya özgü insanların dünyasından ele alıyor. Ancak bu kez, daha önce mağduriyet hallerinde, hırpalanan, bastırılan yanları ile tipleştirilen bu insanların, DP’nin harekete geçirdiği bireysel kâr, kazanç, girişim, hırs ve saikleri ile sarmalanmış portreleri ön plandadır.

Ruh Hastası

İki romancının rekabeti nereye kadar gidebilir? Birbiriyle ilişkisiz gözüken olaylar, ya bizim göremediğimiz incecik iplerle birbirine bağlıysa? Ya bu bağların ilkeleri zannettiğimizden daha basitse? Ya biz de çözmeye çalıştığımız bu şifrenin bir parçasıysak üstelik!.. ’60’lı yılların “masum” arkaplanında geçen bu masalsı romanın kahramanlarını beyazperdedeki yüzlerinden hatırlayacaksınız.

Işıltılı Venüs

...Âşık olmak için insanın karşısındakinden neler beklediğini bilmesi, hiç değilse hissetmesi gerekmez mi? Tamam aşk sevilme beklentisidir ama sevginin sunuluşu değil midir asıl önemli olan? Niye durup dururken Selim’den beni sevmesini bekleyeyim ya da onu sevmeyi dileyeyim. Aslında nasıl sevilmek istediğimi bile bilmiyorum.

Yağmur Beklerken

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin ilk safhasını noktalayan Serbest Fırka denemesi... 1929 büyük ekonomik buhranı ve buna eşlik eden ağır kuraklık tehlikesi. Şeyh Sait ve ilk Dersim isyanları bastırılmış, Takrir-i Sükûn yasaları ile her tür muhalefet ezilmiş, dağıtılmış, “Atatürk devrimleri” yürürlüğe girmiştir. Yağmur Beklerken’de Tarık Buğra Serbest Fırka denemesi/girişimi ekseninde bütün bu gelişmelerin Anadolu taşrasındaki sonuç ve yansımalarını konu edinirken aslında on yıllık Cumhuriyet’in bir bilançosunu da yapmaktadır.

Meçhul

Gaye Boralıoğlu, Manuel Çıtak’ın fotoğraflarından yola çıkarak yazdığı bu romanda İbrahim’i ararken bir yandan da memleketin hallerine ışık tutuyor.

Orhan Pamuk'u Okumak
Kafası Karışmış Okur ve Modern Roman

Yıldız Ecevit bu kitabı, her şeyden önce, modern romanın kurgu tuzaklarıyla dolu karmaşık dünyasında yolunu yitirdiğini düşünen okur için yazdığını söylüyor. Geleneksel okurla arası açık modern romana örnek olarak ise Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ını seçmiş. Avangard estetiğin ürünü bir romanı okumanın nasıl bir şey olduğu, bu çalışmada Yeni Hayat örneğinde deneyimleniyor, bir ‘açık yapıt’ı çözümlemenin mantığı ve ardında yatan felsefe gözler önüne seriliyor.

Firavun İmanı

Firavun İmanı’nda Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu sorunsalını bu kez Sakarya Savaşı arefesi ve hemen ertesi dönem bağlamında romanlaştırıyor. Kahramanları yine “sıradan” halk veya dönemin ikinci, üçüncü plandaki kişilerini temsil eden tipler. Roman Mustafa Kemal’in tartışılmaz liderliği etrafında şekillenen Cumhuriyet’in kurucu kadrosu ve onun iradesine karşı, bizzat Kuvayi Milliye hareketi içinden şekillenmekte olan milli-muhafazakâr hoşnutsuzluk, tepki ve muhalefetin şekillenişini konu alıyor.

Gezgin

“Gitme,” dedi. “Sensiz ben bir hiç olurum. Senle ben... İyiyiz... Benimle kal” Kolumu sıkı sıkı tutuyordu. Gözlerine baktım uzun uzun. Hâlâ kendine bakıyordu, beni görmedi. “Pekala,” dedim. “Seninle kalıyorum.” İnanamadı. Şaşkınlığından sevinmeyi bile unuttu. Sarıldım, öptüm. Dudakları zafer türküsünü söylerken tetiği çektim. Hiç acı çekmedi. Az önceki şaşkınlığına eklenmiş zafer gülümsemesi yüzüne bir maske gibi takılı kaldı.

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor.

Küçük Ağa

Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlardır sadece “halife-i ruyi zemin”in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir.

Kolay Bir Aşk

Aşkını yaratan, büyüten ve sonra onunla kendini büyüleyen bir kadın. Bununla, kendisini güzelleştiriyor, güçlendiriyor. Sonsuz hayran... sonsuz fedakâr... sonsuz teslim… “Bu kadar da olmaz ki!” diyorsunuz… ama yazar sizi ikna ediyor ki, olur! Sahiden hayat gibi anlattığı için, belki de…

Halat Gösterisi

Toprak Işık insanları hikâyeler aracılığıyla anlatmaya devam ediyor. Ama onun insanları bildiğimiz masal veya roman kahramanları değil, bildiğimiz, her gün sokakta görüp yanlarından geçtiğimiz birbirini tanımayan insanlar. İlk kitabı Sırabaşı sonrası, Toprak Işık birbirini tanımayan insanları Halat Gösterisi aracılığıyla birbirlerine yaklaştırıyor.

Çifte Kapıların Ötesi

Gülayşe Koçak kitabında tedavi süresince bir döngü halini alan psikiyatr-hasta ilişkisini ve bir kadının kendi içine yaptığı seyahati roman haline getirerek, hem üstüne çok düşünülse de pek yazılmayan, çok konuşulsa da pek bilinmeyen bir temayı gözler önüne seriyor. Kitabın kahramanı bu seyahat boyunca sadece kendi geçmişiyle değil, döngüyü tamamlayan psikiyatrın geçmişinin de nasıl bugünü etkilediğine tanık oluyor.

Fasulye

Üçlü -hatta dörtlü!- bir aşk hikâyesi… Bir insan diğer bir insanı neden sever? Neden terk eder? Ne zaman emin olur gerçekten sevdiğinden? Ya sevildiğinden? Sevdiğinin gönlünü kazanmak için yaptıklarının doğru olup olmadığından ne zaman emin olur veya olamaz? Aşk ve tereddüt nasıl birarada varolur veya olamaz?

Jigolo Cinayeti

Giriş Sayfası: Süper yakışıklı Haluk yanımıza döndüğünde rengi atmıştı. Salonun karanlığında bile bembeyaz olduğu belliydi. “Arayan Faruk’tu, cinayet suçuyla tutuklanmış.” Şaşkınlıkla ona baktık. “Anlamadım?” dedi Nişantaşı kızı kılıklı karısı Canan. “Bir minibüs şoförünü öldürdüğü suçlamasıyla tutuklamışlar.” Bunu söylerken bana özür dilercesine bakıyordu, böylesine hoş olabilecek bir geceyi cinayetle mahvettiği için.

Aramızdaki En Kısa Mesafe

Bir çocuğun gözünden aile: Aynı soyadının önünde toplanmış beş kişi.

Buse Cinayeti
Bir hop-çiki yaya polisiyesi

“Bunlar, ucuz cinsinden takipçi, erkete ya da tetikçiydiler. İşin ne olduğundan bile haberleri olduğuna şüpheliydim. Sadece beni izliyor, nereye gitsem ellerindeki telefonla, temasta oldukları her kimse ona, bilgi veriyorlardı...” Öldürülen “Buse”nin, ya da eski adıyla “Kız Fevzi”nin, öyle olmadık bir ilişki ağının ortasında olduğu anlaşılıyor ki sorup soruşturdukça...Normalin normali bir orta halli mahalle muhiti... Tuhaf bir gazeteci kadın... “Hipnoz”la meşgul olan birileri... Ve otoriter-muhafazakâr bir partinin üst düzey yöneticisi... Ne adına, niçin işlenmiş bir cinayet ki bu

Peygamber Cinayetleri

HOP-ÇİKİ-YAYA POLİSİYELERİ Polisiye edebiyatta, yazarlar kadar dedektifler ya da çözümleyici kahraman tipleri de meşhurdur. Sherlock Holmes, Hercule Poirot, Maigret ve diğerleri kimi zaman yazarlarını bile gölgede bırakmışlardır. Hop-çiki-yaya Polisiyeleri dizisinin de merkezinde böyle bir tip var: İyi eğitim almış, kültürlü, sevimli, “sosyal”, aynı zamanda hayatına istemediği kimseyi sokmamakta kararlı, yakışıklı, Uzakdoğu sporlarına vâkıf bir travesti… Cinâî vakaların çözümlendiği merkez üssü de, onun işlettiği gay bar…

Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar
Edebi Eserlere Genel Bir Bakış

Türk romanın ‘atası’ olarak kabul edilen Ahmet Mithat’ın, 19. yüzyılın sonlarında başlayan “hayaliyun-hakikiyun” (romantizm-realizm) tartışmaları üzerine kaleme aldığı bu küçük kitap, roman sanatı üzerine yazılmış ilk “akademik” çalışmadır. Yayımlanmış 250’den fazla telif ve çevirisiyle edebiyat dünyamızın en verimli yazarlarından biri olan Ahmet Mithat’ın, başlangıcından yaşadığı döneme kadar yazılan değişik edebi anlatım türlerini incelediği, bugüne dek değerinden hiçbir şey kaybetmeyen eserini, Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Nüket Esen titiz bir çevriyazıyla yayına hazırladı.

Ağlama Dolabı

Bir dakikanızı istirham edeceğim, kıymetli abilerim, ablalarım. Şu elinizde tutmuş olduğunuz kitap; Sıdıka 2003, Olası Lakırdılukurdular, Sıkılhan’la Diyalog Çabaları adlı başlıklar altında tam elli iki tane öykü içeriyor. Düzeyli ilişki yaşamak isteyenler, kredi kartı mağdurları, noter tasdikli TV güzelleri, otoyol fahişeleri, sahte şeyhler, iş arayan tetikçiler, dizi ağaları, çocuklarıyla diyalog kurduklarını sanan anne babalar, hırslı ofis insanları, digital musallatlar, internet bağımlıları, kontör ve bonus manyakları, deprem unutkanları, savaş çığırtkanları... Velhasıl türlü çeşitli insan öyküleri, fazla kasmayan, araklanabilir kısa cümleler ve gözü yormayan harflerle anlatılıyor.

Ankara, Mon Amour!

Ankara, Mon Amour!  üst üste asılınca ertesi gün daha iyi ısıtan paltoların  cepli basma elbiselerin  dualarla ekilen simit ağaçlarının  üç tam bir paso’nun  troleybüs hızında giden bir hayatın  Zümrüt Pastanesi’nin ve Alemdar Sineması’nın  sabahtan öğlene bir yağmurla değişiveren dünyaların  ikindi sessizliklerinin ... Bize vaat edilenler de bunlar değil miydi zaten?

Selam Dünyalı, Ben Türküm!

Yürüyüş yaparken zıplayıp tabelalara vuranların, evde gömlek, kravat ve süveterini çıkarmayıp sadece altına pijama giyenlerin, gazetelerdeki insan fotoğraflarına türlü çeşitli bıyıklar çizenlerin hikâyesi... “Kopya kişinin kıldığı namaz geçerli midir?” diye soranların, uzaylı görünce taş atanların, işkembe-kokoreç yasaklanır diye AB’den soğuyanların, yeni dökülmüş betona imza atanların hikâyesi.