Türkçe Edebiyat - 21. sayfa

Hanene Ay Doğacak

Bu kitabın takma isimle yazıldığı düşünüldü. Bunun haberi bile hazırlandı. Son anda gazetenin yazıişleri müdürü yazarın adını bilinmeyen numaralara sormayı önerdi. Uydurma olduğu düşünülen isimde, Şebnem İşigüzel diye birisi vardı. Hanene Ay Doğacak ilk kitabıydı. Aynı yıl Yunus Nadi Ödülü'nü alacak, çok okunacak, çok sevilecekti.

Söyleyince Yine Ben Kötü Oluyorum

Yıllar önce Ankara'da güneşli bir Nisan günü. Can erik çıkmış ki, Dikmen'de ısırsan, kütürtüsü Çinçin'de duyuluyor. Erik bahçesine dalmışız gibi, bir yandan erikleri dişliyor, öbür yandan derneğin Rüzgârlı Sokak'taki binasında yarınki Nato'ya Hayır Mitingi'nin pankartlarına son halini veriyoruz. İçtiği sigaradan değil, boyundan lakabını alan Uzun Maltepe, o yıllarda başka rengimiz olmadığı için yüzü sarı, gözü kırmızı boya içinde yalvarıyor: "Ağbi bunun kralı 'Nato Kafa Nato Mermer' olur, bırak pankartı ellerimle parlatayım."

Harun

Yorulmadan, bıkıp usanmadan umutlarının peşinde koşan bir aileye mensup üç kuşağın öyküsü... Sıkışıp kaldıkları hayatı aşan aşklar, tutkular... Bu uğurda katlanılan sıkıntılar, yokluklar... Her bir kuşakta binbir zahmetle katedilen yollar, başarılar... SES, kaçınılmaz gerçeği yani geleceği, Türkiye'nin doğu ucunu mekân tutmuş, karların ve yoksulluğun esaretindeki bir sınır köyünün en fakir ailesinin kızına fısıldar: Onu seçmiştir... 'Gelecek' o tahammülü zor yükünü genç Gülbahar'ın omuzlarına terk eder.

Baharda Yine Geliriz

Şehri ve insanları tanımak için mütevazı bir rehber.

40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra
Amerika Rusya

"Direnen insan özgürlük tutkusunu koruyabiliyordu. Günümüzün edilgen insanı kendisine sunulan özgürlük kalıplarının tüketicisi." Gündüz Vassaf 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika – Rusya’da eğlenceli, mizahi, şiirsel bir dille çocukluk ve gençlik yıllarından tanıdığı Amerika ile "sosyalizmin beşiği" diye merak ettiği Moskova'yı, 40 yıl sonra sadece anılarının izinden giderek değil, tekrar görerek, yaşayarak anlatıyor.

Amat

Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti.

Dublörün Dilemması

Murat Menteş, okumacı, tartışmacı, kavgacı, yani kışkırtıcı bir yazar arkadaşım. Onunla çekişirken çiçek açarsınız. Yazarlık macerasını ben de merakla izliyorum. Peşinen söyleyeyim, fiktif, tümden hayal ürünü metinler sevmem, fakat Murat Menteş’in birbiri peşi sıra kurduğu cümlelerin gücü, benim kendimce şikayetimi kuruntuya dönüştürdü. Ben, Murat’ın yaşındayken kelimelerle kasap gibi boğuşuyordum; Murat aksine, kelimeleri kırbaçlayıp cümleler içinde düzene sokuyor ve bunu pek mahirce başarıyor.

Türk ve Yunan Romanlarında
"Öteki" ve Kimlik

“Öteki” kavramı sosyal bilimlerde yeni bir kavram sayılır. Komşuluk ise, çok eskidir... En yakın komşular çevrelerindeki sorunlarla en yakın temasa sahiptirler ve farkında olmadan birbirlerine ayna tutarlar. Durumu en veciz bir biçimde anlatan “tencere dibin kara” deyimini ilk kitabına ad olarak seçen ve iki ülke ilişkilerini ele alan bu önemli eseri ile tanınan Herkül Millas, Türk ve Yunan Romanlarında “Öteki” ve Kimlik adlı yeni çalışmasında ise, Türk edebiyatının çeşitli safhalarında Yunan/Rum kimliğine biçilen kaftanı etüd ediyor.

Acemi Eğitimi

Ben Elazığ’da, babamın kıyamet öncesini yaşamış olduğu yeri aradım. Ve o özel kadınlar, duyarlı yazarlara binip gittiler… 1963’te doğmuş bir insanın 2005’te yazdığı anılar başka türlü olabilir mi? Sanmıyorum.

Bir Akdeniz Kedisinin Hatıraları
"Doli'yi Hatırlıyor musun?"

Doli bir delikanlı. Doli Akdeniz’li. Doli bir kedi. Hayrettin Amca, Dolores, Gizem, Paçavra, Çikin, Güzel Romedyos, Lale, Viyan, Adsız, Kılark ve diğer kedilerle ve biraz da insanlarla birlikte hayatın küçük, ama büyük sırlarını çözmeye çalışıyor. Elimizde Doli’nin günlüğü, arkamızda Kaş güneşi, önümüzde Akdeniz mavisi hayat detektifliğine doğru sessiz, sıcak ve mavi bir yolculuğa çıkıyoruz.

Çöplük

Yazarına süphelerinin kaleme aldırdığı bu roman gerçek bir çöplük! Bulduklarımızla, tutup çıkardıklarımızla mutlu olacağımız, merak ve ilgi uyandırıcı, pis, şaşırtıcı, sarsıcı.

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

İki yakın arkadaşın aynı kadına âşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı.

Küçük Hayat Ansiklopedisi

Yanınızdan geçen delikanlının bir mucit olma olasılığını; bir alışveriş merkezinin önünde dikilen orta yaşlı adamın, bizim de bir parçası olduğumuz caddeyle ilgili düşlerini ve korkularını; tatile giderken geçtiğimiz bir kasabanın yegâne caddesindeki kahvede pinekleyen iki kişinin hikâyelerinin uluslararası ticaretle ilgili başka bir hikâyenin parçası olabileceğini aklımıza düşürüyor.

Ayşegül Boşanıyor

“Hadi bakalım Ayşegül Hanım, hayırlı olsun. Çok istiyordun boşanmayı, al boşanıyorsun işte. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun peki? Bütün evleri bedava, işyerlerini de kucak açmış kocaman maaşlarla seni mi bekliyor sanıyordun? Nafaka almak zorundasın çocuğunla beraber yaşamak istiyorsan. Deniz’in düzeni bozulmamalı.”

Ruh Hastası

İki romancının rekabeti nereye kadar gidebilir? Birbiriyle ilişkisiz gözüken olaylar, ya bizim göremediğimiz incecik iplerle birbirine bağlıysa? Ya bu bağların ilkeleri zannettiğimizden daha basitse? Ya biz de çözmeye çalıştığımız bu şifrenin bir parçasıysak üstelik!.. ’60’lı yılların “masum” arkaplanında geçen bu masalsı romanın kahramanlarını beyazperdedeki yüzlerinden hatırlayacaksınız.

Dönemeçte

Tarık Buğra bu romanında Türkiye’nin tek parti egemenliğindeki cumhuriyetten çok partili rejime, “demokrasi”ye geçiş aşamasını, Cumhuriyet döneminin kavşaklarını ele alan öteki romanlarında olduğu gibi, yine Anadolu taşrasından, oraya özgü insanların dünyasından ele alıyor. Ancak bu kez, daha önce mağduriyet hallerinde, hırpalanan, bastırılan yanları ile tipleştirilen bu insanların, DP’nin harekete geçirdiği bireysel kâr, kazanç, girişim, hırs ve saikleri ile sarmalanmış portreleri ön plandadır.

Işıltılı Venüs

...Âşık olmak için insanın karşısındakinden neler beklediğini bilmesi, hiç değilse hissetmesi gerekmez mi? Tamam aşk sevilme beklentisidir ama sevginin sunuluşu değil midir asıl önemli olan? Niye durup dururken Selim’den beni sevmesini bekleyeyim ya da onu sevmeyi dileyeyim. Aslında nasıl sevilmek istediğimi bile bilmiyorum.

Yağmur Beklerken

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminin ilk safhasını noktalayan Serbest Fırka denemesi... 1929 büyük ekonomik buhranı ve buna eşlik eden ağır kuraklık tehlikesi. Şeyh Sait ve ilk Dersim isyanları bastırılmış, Takrir-i Sükûn yasaları ile her tür muhalefet ezilmiş, dağıtılmış, “Atatürk devrimleri” yürürlüğe girmiştir. Yağmur Beklerken’de Tarık Buğra Serbest Fırka denemesi/girişimi ekseninde bütün bu gelişmelerin Anadolu taşrasındaki sonuç ve yansımalarını konu edinirken aslında on yıllık Cumhuriyet’in bir bilançosunu da yapmaktadır.

Firavun İmanı

Firavun İmanı’nda Tarık Buğra, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet’in kuruluşu sorunsalını bu kez Sakarya Savaşı arefesi ve hemen ertesi dönem bağlamında romanlaştırıyor. Kahramanları yine “sıradan” halk veya dönemin ikinci, üçüncü plandaki kişilerini temsil eden tipler. Roman Mustafa Kemal’in tartışılmaz liderliği etrafında şekillenen Cumhuriyet’in kurucu kadrosu ve onun iradesine karşı, bizzat Kuvayi Milliye hareketi içinden şekillenmekte olan milli-muhafazakâr hoşnutsuzluk, tepki ve muhalefetin şekillenişini konu alıyor.

Orhan Pamuk'u Okumak
Kafası Karışmış Okur ve Modern Roman

Yıldız Ecevit bu kitabı, her şeyden önce, modern romanın kurgu tuzaklarıyla dolu karmaşık dünyasında yolunu yitirdiğini düşünen okur için yazdığını söylüyor. Geleneksel okurla arası açık modern romana örnek olarak ise Orhan Pamuk’un Yeni Hayat’ını seçmiş. Avangard estetiğin ürünü bir romanı okumanın nasıl bir şey olduğu, bu çalışmada Yeni Hayat örneğinde deneyimleniyor, bir ‘açık yapıt’ı çözümlemenin mantığı ve ardında yatan felsefe gözler önüne seriliyor.

Meçhul

Gaye Boralıoğlu, Manuel Çıtak’ın fotoğraflarından yola çıkarak yazdığı bu romanda İbrahim’i ararken bir yandan da memleketin hallerine ışık tutuyor.

Gezgin

“Gitme,” dedi. “Sensiz ben bir hiç olurum. Senle ben... İyiyiz... Benimle kal” Kolumu sıkı sıkı tutuyordu. Gözlerine baktım uzun uzun. Hâlâ kendine bakıyordu, beni görmedi. “Pekala,” dedim. “Seninle kalıyorum.” İnanamadı. Şaşkınlığından sevinmeyi bile unuttu. Sarıldım, öptüm. Dudakları zafer türküsünü söylerken tetiği çektim. Hiç acı çekmedi. Az önceki şaşkınlığına eklenmiş zafer gülümsemesi yüzüne bir maske gibi takılı kaldı.

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalar'dan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor.

Küçük Ağa

Küçük Ağa, Kurtuluş Savaşı yıllarında, siyasal karar ve tartışma merkezlerinin uzağında, Kuvvacı/Millici denilen, ama ne oldukları, neyi temsil ettikleri pek bilinmeyen birilerinin açtığı savaşa katılıp katılmamanın vebalini tartarak bir karar verme durumunda kalan insanları anlatır. Asırlardır sadece “halife-i ruyi zemin”in, padişahın açtığı sancağın altında savaşılacağı bilgi ve inancıyla yaşamış taşra insanlarının, halife-padişah çağrısının yokluğunda ve işgal haberleri yayılırken yaşadıkları ikilemlerin, açmaz ve iç çalkantıların, kendileri ve kaderlerine sahip çıkma hakkında yeniden düşünmek zorunda kalışlarının hikâyesidir.