Türkçe Edebiyat - 18. sayfa

Apartman Boşluğu

Huzursuz biri var karşımızda… Orta sınıftan, eğitimli, eski reklamcı, uzayıp kısalmayan bir cover grupta şarkılar söyleyen Arif… Beste yapmak için daha sessiz bulduğu yeni evine kapandığında kendini sıfırlamaya karar veriyor… Başka bir hayatı olsun istiyor, anlamlı ve yaratıcı olduğu yeni bir şeyler yaşamayı aklına koyuyor.

Turuncu Geçmişin Kıyısında

“Ömrümden, sürüye sürüye yanımda en çok kendimi getirdim. Bugün ve geçmişin teknesinin temel direğiyim ben. Pas dolu bir limanda, paslı bir direk…”

Karşılaşmalar

Bir köşe yazısı ve bir denemenin sınırlarını zorlayan, her birinde edebiyatın saklı dünyasına kapılar açan yazılarıyla Kaplanoğlu, yönetmenliğinin yanı sıra Türkçe edebiyattaki yetkinliğini de okurlarıyla paylaşıyor.

Mecnun Kuleleri

İçinden tren geçen şehirler, orman köyleri, balıkçı kasabaları, nehir kenarları... O sekiz bloğun dışındaki heryer çok uzak ve yorucu geliyordu. Ayrıca çok sıkılırsak, sekiz bloğa on dakika uzaklıkta, altı salonlu sineması olan bir AVM vardı.

Kimliğimi Kaybettim, Hükümsüzdür!
Uçmakdere Yazıları - 2

Gündüz Vassaf'tan, insanı kendisi ve yaşadığı dünya üzerine düşünmeye sevk eden, çarpıcı sorularla dolu, zihin açıcı bir kitap...

Karanlık Oda

Uzak, sanki hiç varolmamışçasına hatırlanmayacak uzak bir İstanbul semtinde başlıyor Karanlık Oda… Boş bir belediye otobüsü, pırpır eden floresanlar, ıssız ve alelacayip vitrinlerle giriyor söze… Suya daldırıldıkça ağırlığı artan paçavra gibi dibe giden, kendini ve unuttuklarını hatırlamaya çalışan bir fotoğrafçı çıkıyor karşımıza. Sezgileriyle yürüyen, rutinlerle yaşayan, ürkek ve takıntılı bir adam bu…

Biz Bu Dağın Çiçeğiydik…

“Kimseye yaranamamak diye bir şey hakikaten varmış. (…) Bir yerde başka tepkiler, öbür yerde başka. Ne İsa ne Musa dedikleri bu olsa gerek. İki halk ve tamamen kopmuş iki dil. Gir bakalım araya, nereye buyur edileceksin? İyi bir şey mi yaptın, kötü bir şey mi? Sahi sen bunu niye yaptın? Kürt sineması nereye düşer abilerim ablalarım, emek nereye...”

Rüya Körü

İki adam… Biri hassas ve kırılgan âşık, azap yeleğiyle dolaşan Stefanos… Diğeri kahkahası, tutkusu, cazibesi ve kudretiyle Andronikos… Biri, rüyalarında gelecekte yaşanacakları görüyor. Diğeri geçmişte olup bitenleri biliyor. Birbirlerine yaklaştıkça güçlenen, gördükleri koyulaşan iki adamın romanı Rüya Körü…

Öykümü Kim Anlatacak

İlk kitabı Hanene Ay Doğacak ile büyük ilgi gören ve ne yazacağı, hatta yazıp yazamayacağı merakla beklenen Şebnem İşigüzel yoluna işte bu öykülerle, Öykümü Kim Anlatacak ile devam etti. 21 yaşında, kendi deyimiyle “dünyadan bihaber” genç bir yazar olarak kimsenin anlatmaya cesaret edemediği şeyleri anlattı.

Gece Güzelliği

Hikâyeler, onlara… Sevgiden hep alacaklı çıkanlar. Eşya satarak geçinen soylu, hüzünlü zenginler. Otelleri seven, otellerden hayat çıkaran dullar. Adı bile yoksul anlamına gelen işsizler. Üveyler, her yerde eğreti duran, dürüst, çocuk gönüllü yabancılar. Başkaları adına da utanabilenler.

Sarmaşık

O kış hayatlarımız sarmaşık dalları gibi birbirine geçecek, bütün felaketler ve kötülükler bizi bulacaktı. Birbirimizin varlığından haberimiz yokken, hayatlarımızı var eden tesadüfler birleştirecekti bizi. Sarmaşıkların sırnaşık cılız gövdeleri gibi aşklarımız, kederlerimiz, kayıplarımız ve arzularımız birbirine dolanacaktı.

Eski Dostum Kertenkele

Her şey, her şey o kadının yüzünden oldu. Ne güzel paraları göğsüme bastırmıştım. Yumuşacıktılar. Başparmak ıslık çalar çalmaz dışarıdaydım. Sanki bir kuklaymışım, bacaklarım tahtaymış gibi gümüş rengi yolda koşuyordum. Birden o uğursuz kadın çığlığı dolaştı tahta bacaklarıma.

Manzaradan Parçalar

Orhan Pamuk bu yeni kitabında, çocukluğundan başlayarak hayatından, yaşadıklarından bütün içtenliğiyle söz ediyor. Yazarın babasının ölümü, siyasi dertleri, futbol oynarken ya da romanlarını yazarken hissettikleri, tıpkı annesinin sigara böreği yapışı, yaz gecesi bir sivrisineğin hareketleri ve Boğaz gemileri hakkındaki gözlemleri gibi büyük bir manzaranın parçası olarak dikkatle işleniyor.

Kirpiklerimin Gölgesi

Şebnem İşigüzel, Kirpiklerimin Gölgesi’nde, henüz on bir yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı akıl almaz olayları anlatıyor. Herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor ve bir dil ustalığıyla, kolay kolay cesaret edilemeyecek bir yüreklilikle hepimizin tanıdığı bu kız çocuğuna ses veriyor.

Bir Dil Niye Kanar?

Muhsin Kızılkaya, çeşitli gazete ve dergilerde yayımlanmış yazılarını bir araya getirdiği Bir Dil Niye Kanar’da, bir kafese kapatılıp üstü örtülmüş Kürtçe’nin hikâyesini anlatıyor. Çocukluğundan bu yana belleğinin biriktirdiği anlatıları, masalları, sesleri, kokuları, görüntüleri, hayatının dönemeçleri üzerinden aktarıyor: “okul dili”yle “ev dili” arasında gidiş gelişleri, Hakkâri’den İstanbul’a ve İsveç’e uzanan yolculuğu, gazeteciliği, çevirmenliği…

Aklımdaki Yılan

Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun kitabıyla “birinin karısı olma hallerini” iştahlı bir üslupla anlatan, İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar kitabıyla günümüz varoşuna keskin ve gerçekçi bir bakış atan Hatice Meryem, bu defa annelik hallerini anlatıyor.

Gece Kelebeği
Perperık-a Söe

Hayatta beni üç roman ağlattı. Biri, 1965 yılında, on dokuz yaşındayken okuduğum, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanı; ikincisi, dört-beş yıl önce okuduğum ve tanıtımını yaptığım, Robert Sabatier’in İsveç Kibritleri; üçüncüsü ise, şu anda elinizde tuttuğunuz Perperık-a Söe.

Rita

Samsunlu Rita, Kayseri’de sahneye çıktığında, hayır, şehre adım attığında kıyametin kopacağını, tesadüfün şuursuz rüzgârıyla hayatının değişeceğini nereden bilebilirdi. Kabadayı Ali Osman, Kayseri Cezaevi’ne girince, onun arkasından ta Ankara’dan Kayseri’ye gelen Rita, Pavyoncu Nuri’nin açtığı Elhamra’da çalışmaya başlamıştı.

Kalbin Böcüü

Bi keresinde Oğuz Abi söylediydi, “Herşeyi yazıp çizdikten sonra bir çeki taşı kalır insanın içinde,” dediydi. “Çeki taşı” nedir bilmiyorum. Ama tüm o komikliklerden sonra, insanın içine oturan, ağır ve kıpırdatılamaz acıklı bişeylerin kaldığı doğrudur.

Ölü Zaman Gezginleri

Kaldı ki, kendi kendime bir açıklama yapsam bile, hangi kendime yapacaktım? Masanın birinde genç, birindeyse yaşlı ve yorgundum. Ben bana, ben bana bakıyordum. Daha sonra, bu bakışım sırasında, ayrı zamanların çakışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama, birdenbire kendimle göz göze geldim.

Korkma Ben Varım

“Öldürdüğüm insanlarla iyi arkadaş olacağımızı düşünmüşümdür hep.” Dublörün Dilemması’nın yazarından komik, hızlı, şoke edici bir roman daha.

Gölgenin Canı

Gürsel Korat Gölgenin Canı’nda, yedi farklı iklimi, yedi farklı zamanı hissettiriyor okuruna. Eksik bırakılmışlığın, tamamlanamamışlığın insan hayatındaki yerini, acı bir gerçek olarak değil, tatlı bir varoluş özü olarak yaşatıyor.

Aksak Ritim

On beş yaşında, cinselliğini keşfetmeye çalışan bir “Çingene” kızı ile otuz beşine merdiven dayamış “maço” bir taksi şoförünün yolları İstanbul’un ortasındaki bir kavşakta kesişir. Üzerinden dumanlar tüten bir aşk hikâyesi böyle başlar. Sonrası: Yoksulluğun ortasında, hayallerin aynasında bir samanlık seyranı…

Sonsuzluğa Nokta

Sonsuzluğa Nokta, merhametsiz zamanı, uyumsuzları, kayıpları, geçip gidenleri, unutulmayanı, uçurumu, elleri, bıyıkları, tuhaf belirsizlikleri, küfürbazları, kısılıp kalmayı anlatıyor.