#modernleşme Etiketindeki Kitaplar

Bir Zamanlar Kırklareli'de Yahudiler Yaşardı...
Kırklarelili Adato Ailesi'nin Öyküsü

Erol Haker bu araştırmasıyla hem bir ailenin hayatını hem de artık çok uzak bir geçmişte kalan bir yaşam tarzını gözlerimizin önüne seriyor. Yazar, aile mensuplarıyla yapılan mülakatlar üzerinden, beş kuşak boyunca Kırklareli’de yaşamış olan Adato ailesinin öyküsünü anlatıyor.

Ev (1946-1954)

“Filistinli Ebu Suut el Haravi, ‘evinden kaçmaya zorlandığın için utanma’ diyor. Türkçede tam öyle değil ama birçok dilde ‘ev’, yaşanan yurdu da temsil ediyor. Gittikçe azalan aile fertlerinin birlikte yaşadığı aile ocağını terk edeli yaklaşık otuz beş yıl oluyor. Neredeyse on beş yıl geçecek, ‘yurt’ anlamındaki ‘ev’den kaçmak zorunda kalışımın üzerinden.

Hatay'da Çoketnili Ortak Yaşam Kültürü
"İnsaniyetleri Benzer..."

Türkiye, etno-kültürel bileşimi bakımından bir “mozaik” ise eğer, onun en nadide parçalarından birinin Hatay olduğuna kuşku yok. Biraz romantizmle, Hataylılık kültüründen, kimliğinden söz edebiliriz. Farklı dinlerden ve etnik kökenlerden insanlar, Hatay’da birarada yaşıyorlar. Kimi gerilimlerle, ayrışmalarla...

Bukalemun Erkek

Ataerkillik, gerek bilimsel dilde gerekse günlük dilde ‘uluorta’ kullanıldığı için anlam kaybına uğramış bir kavram. Kimi zaman fazla geniş kullanılıyor, kimi zaman fazla dar. Kimi zaman -“maçoluk” eşliğinde- küçümseyici, aşağılayıcı bir ifade olarak kullanılıyor, kimi zaman da ‘teknik’ bir terim olarak uzmanlık jargonuna sıkışıyor.

Henek

Henek, sadece bir anı kitabı değil. Roman tadında mizahi bir anlatı ve neşeli bir Diyarbakır güzellemesi. Berat Beran bize kendisini, ailesini ve yakın çevresini anlatırken öyle esprili bir dil kullanıyor ki, külfetli şehir yaşamının, yoksulluğun, ataerkilliğin, merkezin dışına itilmişliğin, umarsızlığın acılaştırdığı hayatı iyimserlikle resmediyor.

Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye`de Korporatizm

Ziya Gökalp yirminci yüzyılda Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli sistematik düşünürdür. Çok sayıda etnik oluşumu içinde barındıran Osmanlı İmparatoruğu'ndan bir ulus-devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçiş sürecine egemen olmuş derin bir bunalım ve değişim döneminde yaşamış ve yazmıştır.

Kızıltoprak Hatıraları

Eski İstanbul’un köklü bir ailesinin, Kızıltoprak’taki köşklerinde odaklaşan hikayesi, “eski hayat”ın Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçişteki değişim hikayesinin zengin ayrıntılarla dolu bir izdüşümü.

Şinasi

Şiirde halka yönelmeyi hedeflemiş; hak, hukuk, adalet, medeniyet gibi kavramları şiirle buluşturmayı denemiş, ülkesinde bağımsız gazeteciliğin öncüsü olmuş, ilk yerli tiyatro oyununa imza atmış gerçek bir yenilikçi üzerine, İbrahim Şinasi üzerine kapsamlı bir inceleme.

Şâir Nigâr Hanım

Şâir Nigâr binti Osman. Yani, Osman kızı Nigâr. Tanzimat sonrası edebiyatımızın “ilk kadın şâiri” unvanına sahip Nigâr Hanım’ın çoğu zaman hüzünle gölgelenen parıltılı hayatı, eserleri ve edebi kişiliği... Yedi dil bilen şâir Nigâr Hanım, eğitimi ve engin kültürü, öncülerinden biri olduğu “Batılı Türk kadını” imajı ile Avrupa’da da bir hayli ünlüydü.

İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı

Osmanlı modernleşmesi otokratik bir modernleşmedir. İç ve dış gelişmeler, hayatın son kırk yılında imparatorluğu, bu otokratik modernleşmeden anayasal bir monarşiye kadar sürükledi. İmparatorluk genç cumhuriyete parlamentarizm, siyasal parti, basın gibi siyasal kuramları miras olarak bıraktı. Cumhuriyet ilk anda eğitim sistemini, üniversiteyi, yönetim örgütünü, mali sistemini imparatorluktan miras aldı.

Türk Dininin Sosyolojik İmkanı
İslam Protestanlığı ve Alevilik

Türkiye’de dine nizam verme, dini bir siyasal projeye bağlı olarak biçimlendirme çabaları, her zaman bir “hassas konu” idi. Yasin Aktay’ın kitabı, İslâm’la ilgili yığınla tartışma ve yayın arasında ihmale uğrayan bu hassas konuya giriyor: Türkiye’de devletin ya da resmî ideolojinin “din projesi”nin mahiyetini tartışıyor. Türkiye’de devlet geleneğininin yöneldiği modernleşme güzergâhında izlediği din siyasetini "Protestanlık"la tanımlıyor.

Mimarlık Sevgilim

Cumhuriyet´in ilk yılları... Orta Anadolu, savaş sonrasında İstanbul, yatılı oluk günleri, sonrası İtalya´da mimarlık eğitimi... Ve yüzyılın karmaşık ikinci yarısında Ankara... Farklı ortamlarda çelişkili olaylar yaşadı ve anlatmak istedi. Mimarlıkta projeci eylemini seçti, aynı konuda yazdı.

Gerçeğin Ardından
Bir Antropoloğun Gözünden İki İslam Ülkesinin Son Kırk Yılı

Clifford Geertz, İslâmiyet üzerine yaptığı incelemeler vesilesiyle Anglo-Sakson akademi dünyasında çok tanınmış bir isim. Antropolojinin üstadlarından sayılıyor. Gerçeğin Ardından, Geertz’in, İslâmiyet’in çeşitli yerelliklerde nasıl yaşandığını, tecrübe edildiğini, dönüştüğünü ele aldığı pek çok mukayeseli çalışmasından farklı bir eser. Bir bakıma, bütün bu çalışmalardan süzülen bir muhasebe.

"Ta Ezelden Taşkındır..."
Antep

Büyük yazar Orhan Kemal, “Antep” denince aklına her şeyden önce kırmızı ve yeşilin geldiğini yazmış: “Toprağı kıpkırmızı, üstündeki bitki yemyeşil…” Onunla beraber tabii fıstık gelirmiş aklına… siyah üzüm… cartlak kebabı, sarımsak kebabı… rakı, şarap… Ve tabii “Gazi” adını getiren “kahramanlık”… Çağrışımları, imgeleri, mitleri bol, renkli bir yer Antep. Mehmet Nuri Gültekin’in hazırladığı elinizdeki derleme, Antep’in çok renkli, çok cepheli kimliğinin hakkını veriyor.

Mülkten Ülkeye
Türkiye’de Taşra İdaresinin Dönüşümü (1839-1929)

Türkiye’nin devlet yapısında merkeziyetçilik meselesi uzun süredir tartışma gündeminde. Bu merkeziyetçi yönetim yapısı nasıl biçimlendi? Bu bir “gelenek” midir? Yukarıdan aşağı bir modernizm hamlesinin “yapay” bir sonucu mudur? Cenk Reyhan ve Nizam Önen, 1839’dan 1929’a uzanan kritik geçiş döneminde Türkiye’de taşra idaresinin dönüşümünü ele alan çalışmalarında, bu soruların yüzeysel ve kolaycı olmayan cevaplarını arıyorlar.

II. Meşrutiyet Döneminin Demokratları
Osmanlı Demokrat Fırkası (Fırka-i İbad)

Kahvehaneden akademiye hemen her yerde, Türkiye’de demokrasi fikrinin ve kültürünün zayıflığından, köksüzlüğünden çok yakınılır. Bu köksüzlüğün kökü de, ülkenin belli başlı siyasal akımlarının ortaya çıktığı II. Meşrutiyet döneminde aranır. Gökhan Kaya, tam da o dönemde demokrasiyi şiar edinmiş bir partiye dikkatimizi çekiyor: Fırka-i İbad, Osmanlı Demokrat Fırkası.

Sonsuza Kadar Yaşayacak mıyız?
İnsanın ve Teknolojinin Geleceği Üzerine Konuşmalar

16.-17. Yüzyılda dünyada bir insanın ömür beklentisi 35 yaştan fazla değildi. 18. Yüzyıldan sonra, bilimde ve hayat koşullarında sağlanan gelişmeler sayesinde beklenen yaşam süresi hızla artmaya başladı. 19. Yüzyıl ortasında Avrupa’nın gelişkin sanayi ülkelerinde ömür beklentisi 45’e yükseldi. Bugün dünyanın gelişkin ülkelerinde 80 yaşı geçti bu beklenti – yoksul Afrika ülkelerinde ise hâlâ 40’ın altında.

Hannah Arendt
Dünya Aşkıyla

Hannah Arendt hiç kuşkusuz 20. yüzyılın en büyük felsefecilerinden biri. Dahası, felsefecinin aynı zamanda bir kamusal entelektüel ve politik şahsiyet olarak önem taşımasının en güçlü örneklerinden. “Çağının tanığı” sıfatını, müdahil bir tanık olarak hak eden bir şahsiyet... Ölümünden sonra, kendi eserlerinin yanında onun düşüncesi üzerine yazılanlar başlıbaşına bir literatür oluşturdu.

Habermas
Entelektüel Bir Biyografi

Avrupa’nın en önemli felsefecilerinden biri olan Jürgen Habermas’ın hayatı, bir yandan Eleştirel Teori’nin gelişme seyri bağlamında, diğer yandan Almanya’daki liberal demokrasinin işleyişine dair yarım asırdır süren siyasal ve anayasal mücadele ekseninde izlenebilir.

"Yav İşte Fabrikalaşak"
Anadolu Sermayesinin Oluşumu: Kayseri-Hacılar Örneği

Tipik bir kapitalistleşme ve modernleşme hikâyesi bu. Hırsla “hatta hınçla” çalışan pratik ve pragmatik bir kapitalist tipinin hikâyesi... Bir girişimci iştahının hikâyesi… Moda tabirlerin düşündürdüğü türden “kendine mahsus” bir hikâye değil.

Türk Erkeği ve Diğer Mucizeler
Zihinler Altında 20.000 Fersah

Türk Erkeği ve Diğer Mucizeler, yıllardır süren bir arşiv ve bağlam çalışmasının ürünü olan Zihinler Altında 20.000 Fersah serisinin ilk kitabı. Toklucu, yıllara yayılmış silik bağlantıların izini sürerek nev-i şahsına münhasır memleket hallerini birbirine bağlayan bir “Zihniyet Haritası” çiziyor.

Hatırladıklarıyla ve Unuttuklarıyla
Türkiye'nin Toplumsal Hafızası

Tarihin romanlar üzerinden tartışıldığı, anı kitaplarının yok sattığı, Osmanlı mirasının ticarileştiği, tehcir tartışmalarının kavgaya dönüştüğü ve mübadil çocuklarının Yunanistan’a turlar düzenlediği bir dönemi yaşıyoruz. Böyle bir ortamda toplumsal bellek çalışmaları ayrı bir önem kazanıyor. Bellek, bireysel ve kendiliğinden bir olgu değil, sosyal alanla kesişen, içinde bulunulan ânın dinamiklerince belirlenen ve toplumsal kimliklerimizi kuran, değişken bir süreç.

Modernleşme ve Çokkültürlülük

Dünyanın gidişi, millliyetçiliğin yükselmesi, kimlik politikaları ve öteki sorunu uzun zamandır süren tartışmaların merkezinde yer alıyor. Kimlik politikalarının birbiriyle çatıştığı ortamlarda birarada yaşamak, ötekileştirmeden yaşamak veya yaşamak üzere politika üretmek anlamlı hale geliyor. Çokkültürlülük ve çoğulculuk, demokratik bir toplum olabilmenin ve birlikte yaşayabilmenin anahtar kelimeleri olarak telâkki ediliyor.

Milyonluk Manzara
Kentsel Dönüşümün Resimleri

Kentsel dönüşüm kenti nasıl dönüştürüyor, neye dönüştürüyor? Kentsel dönüşümün ortaya çıkardığı manzara nedir? Hem mecazi anlamıyla, nasıl bir manzara: Nasıl bir mekânsal düzen, nasıl bir sosyal ilişki örgüsü, nasıl bir sınıfsal-toplumsal doku? Hem de düz anlamıyla, nasıl bir manzara: nasıl bir peyzaj, nasıl bir coğrafya, nasıl bir kent resmi?