Antonio GramsciBir Devrimcinin Yaşamı
Teorisyenliğiyle olduğu kadar siyasal duruşu ve mücadeleci yanıyla da en önemli Marksist düşünürlerden olan Antonio Gramsci’nin hayatını tüm yönleriyle ele alan bu kitap, Gramsci üzerine yapılmış en iyi çalışmalardan birisi.
OryantalistTuhaf ve Tehlike Dolu Bir Hayatın Aydınlanan Sırrı
Lev Nussimbaum, geçen yüzyılın hemen başında, kozmopolit Bakü’de doğdu.
Babası zengin bir petrolcü, annesi ise komünist sempatizanı ve eylemcisi olan Lev, aldığı iyi eğitimden çok serüven romanlarıyla ruhunu besleyen yalnız ve hayalperest bir çocuktu. Ekim Devrimi, kendisinin ve ailesinin hayatını altüst etti. Ömrü boyunca komünistlerden nefret edecek olan genç Yahudi, çok sevdiği ancak giderek tekinsiz ve yaşanmaz bir yer haline gelen Bakü’yü ve Kafkasya’yı babasıyla birlikte terk etmek zorunda kaldı
Kant’ın Dünyası
Immanuel Kant sadece 22 Nisan 1724’te Königsberg’te doğmuş, 12 Şubat 1804’te orada ölmüş ve geriye çok sayıda eser bırakmış herhangi bir düşünür değildir. O, “Ne bilebilirim?”, “Ne yapmalıyım?”, “Ne umabilirim?”, “İnsan nedir?” sorularının peşinde felsefeye ve insanlığa yeni ufuklar açmakla kalmamış, insanlık tarihinin seyri içinde tıpkı büyük bir coşkuyla desteklediği Fransız Devrimi gibi büyük bir ilerleme imkânına da işaret etmiştir.
Michael Bakunin
Bakunin, ömrü boyunca borç içinde yaşadı. Devrimin ve değişimin yanı başında olmak istedi. Daima heyecanlıydı; iyi bir hatip ve ikna edici bir eylem adamıydı. Pek çok ülkede istenmeyen adam ilan edilmişti. Bir çocuk kadar hayalperestti; her tanıştığı insanı, çoğu asla var olmamış gizli örgütlerine dahil etmek için dil döküyordu.Sürgündü, sürekli takip edildi. Bifteğe bayılıyordu, tütün tiryakisiydi, neşeli kahkahalar atarak otoriteye küfrediyordu. Türlü hayal kırıklıklarına rağmen yılmıyor, devrimin ve hayatın baş aktörü olmayı arzuluyordu.
Einstein
Genel Görelilik Kuramı’yla Newton’dan beri var olan dünya kavrayışını yerle bir eden, uygarlığı değiştiren birçok ilerlemenin kökeninde imzası olan bir bilimadamı. Giyimine kuşamına, saçına başına hiç dikkat etmeyen, formüllerinin ve hayal dünyasının içine gömülmüş bir araştırmacı.
Spinoza: Bir Yaşam
Steven Nadler’in biyografik çalışması sadece Spinoza’yı anlatmıyor; Hollanda tarihini, Yahudileri, ilgi ve heyecanla birbirlerini tanımak isteyen Avrupalı bilim adamlarını, din ve mezhep kavgalarını, şiddeti ve türlü hoşgörüsüzlükleri resmediyor. Spinoza, çağdaş yorumcularından Antonio Negri’nin yazdığı gibi çağının bir “anomali”sidir.
Bir Yazarın Güncesi
Virginia Woolf öldüğünde, ardında kendi elyazısıyla doldurulmuş 26 defter bıraktı. Woolf 27 yıl boyunca bu defterlerde, neler yaptığını, kimleri gördüğünü, özellikle bu insanlar hakkında, kendisi hakkında, yazdığı ya da yazmayı umut ettiği kitaplar hakkında neler düşündüğünü neredeyse kesintisiz denebilecek bir şekilde kaydetti.
Santrforun RüyasıKendi Futbol Tarihim
1967-68 sezonunda şeytanın yattığı yeri bilen, şike ve üçkâğıtçılığın her türlüsüne hazır bir Bulgar oyuncu penaltı noktasında hidayete erdi. Daha sonra Ortodoks Rila Manastırı’nın ikinci papazına bunu şöyle anlatacaktı: maçın ortasında tam da her iki ayağıyla rakip kalecinin göğsüne sıçramak üzereyken baş melek Cebrail görünmüştü.
İnfaza Çağrı
“Yasa uyarınca, idam hükmü Cincinnatus C.’ye fısıldanarak bildirildi. Herkes birbirine gülücükler saçarak ayağa kalktı.”
İNFAZA ÇAĞRI (...)
“Yaratıcı bilinci dolduran hilelerle imgelerin beraberce kurdukları bir oyun ya da daha doğrusu Cincinnatus’un yaratıcı cinnetinin hikâyesi”
VLADISLAV HODASEVİÇ
Yanlış
Totaliter bir rejimin iki Gizli Servis ajanı, tutukladıkları şüpheliyi başkente sorguya götürmek için yola çıkarlar. Yolculuk başladığında, Merkez tarafından tüm detayları dikkatle hazırlanmış Plan da işlemeye başlar. Bundan böyle ajanlar resmî görevliler değil, "insan" rolüne bürünmüş birer dosttur. Tutuklunun suçunu itiraf etmesi artık an meselesidir.
Tuhaf ZamanlarBir 20. yüzyıl hayatı
20. yüzyıl tarihini diğer asırlarınkinden ayıran en önemli izler; dünya savaşları, siyasal devrimler, imparatorluklardan ulus devletlere geçişler, kültürel alt üst oluşlar, toplumsal çatışmalar, iktisadi düzenler ve düzensizlikler ve tüm bunların etrafında oluşan modern kültürel bir hayat içerisinde sürülür.
Gece ve Gündüz
Gece ve Gündüz Virginia Woolf'un ikinci romanıdır. Woolf'un "bilinç akışı" tekniğini kullandığı daha sonraki modern deneysel romanlarından farklı olarak klasik gerçekçi üslûpla kaleme aldığı bu eser, olay örgüsü, gerçek mekân tasvirleri ve titizlikle betimlenmiş karakterleri, dönemin atmosferini yansıtan özellikleriyle dikkat çekiyor.
Göz
“O kadınla, o Matilda’yla Berlin’deki émigré varoluşumun ilk yıllarında tanıştım, iki zaman diliminin yirmili yıllarının başlarında: bu yüzyılın ve kendi berbat hayatımın...”
Göz, s.11
Sürgün, Göç ve ÖlümÇAĞDAŞ KÜRT EDEBİYATINDAN SEÇME HİKÂYELER
Kürtler, modernleşmeyi çift katlı bir dayatma olarak yaşamak zorunda kalmış halklardan biridir. O nedenle de bu süreci geleneksel toplum ve hayatın kurum, değer ve ilişkilerinin çöküşü, yenilerin doğuş ve yerleşme sancıları ile yaşanmış bir toplumsal-kültürel tarih olarak değil, isyanlar, iskân ve ilticalarla yüklü bir siyasal tarihin ağırlığı altında yaşadılar.
Dostoyevski
Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, edebiyat otoritelerinin dünyanın en büyük romancıları arasında baş sıraya yerleştirdiği bir isim. Eserleriyle modern psikolojinin gelişimine kapı araladığı gibi, 20. yüzyıl edebiyatına da damgasını vurmuş; ancak birkaç kuşağın katedeceği fikrî mesafeyi ve değişimi bir insan yaşamına sığdırabilmiş müstesna bir kişilik.
Altın
Peter Greenaway... ressam yönetmen, yazar, küratör... ama bütün bu alanlarda sıradışı yapıtlar veren bir sanatçı. Daha çok bir sanatçı-düşünür.
7 Mayıs 1945’te İkinci Dünya Savaşının resmen sona ermesinden iki gün önce, Kuzey İtalya’da Avusturya ve İsviçre sınırı yakınlarında beyaz bir ata çarpan siyah bir Mercedes... arka koltukta bulunan 92 külçe altın...Sakinleri doğru dürüst spagetti pişirmeyi bir türlü beceremeyen bir kent.
Ka
Gökyüzü ansızın bir kartalın karanlığına gömüldü. Menekşe rengine çalan parlak kara tüyleri, bulutlar ve yeryüzü arasında hareketli bir perde oluşturmuştu. Pençelerine asılı duran, korkudan kaskatı kesilmiş devasa fil ve kaplumbağayla birlikte, dorukları sıyırıp geçiyordu.
Sevgili FidelHayatım, Aşkım, İhanetim
Marita Lorenz’in hayatı, nefes kesici bir macera romanını andırıyor: Bergen-Belsen Nazi Toplama Kampı’nda geçirilen azap dolu günler, savaş, tecavüz, CIA ajanlığı, mafya, yağmur ormanlarında tutsaklık...
Akıllara durgunluk veren bu hatıraları okurken, cesur ama yaralı bir kadın-çocuğu tanıyoruz. Aynı zamanda da, onun gözünden, kendini “Ben Küba’yım,” diye tanımlayan Castro’nun insani hallerine tanık oluyoruz.
Yersiz Yurtsuz
Edward W. Said’i, son yüzyılın en büyük entelektüellerinden biri olarak anmak abartma sayılmamalı. Oryantalizm kavramını, eleştirel bir kuramsal araç olarak, o ‘icad etti’. Bunun ötesinde, “eski zamanlardaki” gibi, siyasal fikirleri doğrultusunda harekete geçen, angaje olan bir entelektüeldi.
Yeryüzündeki Amor
Huzursuzluk, Albert’in öteden beri yaşadığı en temel duygudur. Bebekliğinde bile rahat bir uykunun gevşekliğini veya anne sütünün tatlı rehavetini tatmamıştır. Rahatsız ve mütereddit ruhu, kalabalıklara karışmasına izin vermez; genç adam yaşamı uzaktan izlemeye razı olur. Bu sıkıntılı durum, yakıcı güzelliğiyle Albert’in aklını başından alacak İtalyan dilberi Elena'yla değişecektir.
Sebastian Knight'ın Gerçek Yaşamı
“Nabokov, ‘dayanılmazın ağırlığını’ bölüştürüyor; anlatıcı, anlatılan kişi ve metnin arasında oluşan üçgen (...) yüzlere yapışan maskelerin, kim tarafından ve nasıl yapıştığının, yapıştırıldığının, yalnızca sözcükleri ve bu yolla oyunları kurmakla kanıksanabilir olduğunu örüyor.”
Nilgün Marmara (Kırmızı Kahverengi Defter)
Kandinsky ve Ben
Wassily Kandinsky’yle 1917 yılında, henüz ondokuz yaşındayken evlenen Nina Andreevskaya Kandinsky, bütün ömrünü büyük bir aşkla sevdiği ve sanatına sonsuz bir hayranlık duyduğu kocasına adamıştı. Bu adanış, anılarını yazdığı “Kandinsky ve Ben” adlı kitabında ne kadar çok Kandinsky, ne kadar az “ben” olduğundan da anlaşılır.
Mistik Masör
Ganeş Ramsumair, Karayiplerdeki küçük Trinidad Adası’nın başkenti Port of Spain’de öğretmenlik yapan, hırslı, okumayı seven bir gençtir. Babasının ölümü üzerine döndüğü köyünde, halasının ve komşusu Ramlogan’ın yüreklendirmesiyle yazar olmaya karar verir. Ama önce Ramlogan’ın kızı Lila’yla evlenerek başka bir köye taşınır. Bu köyde aradığı huzuru bulacak, yazmaya başlayacaktır.
Flaman Tablosu
15. yüzyılda Fransa ile Burgonya Krallığı arasına sıkışmış küçük bir dükalık. Bir dük, bir düşes ve bir şövalye arasında, gerilimli bir aşk üçgeni. 1471’de, ünlü bir Flaman ressamı tarafından yapılan ve dükle şövalye arasındaki satranç oyununu konu alan bir tablo, daha doğrusu bir başyapıt.