Sadece Stoktakiler

Çağdaş Dünya Edebiyatı

Ay Batarken

Nobel Ebebiyat Ödülü sahibi Steinbeck’ten İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde bir direniş ve umut romanı.

Stephen King Gibi Öldürmek

King kitapları koleksiyoncusu Raymond, yine kendisi gibi birer King tutkunu olan Brian, Ian ve Jake’le birlikte günlerini kitap toplamakla geçirirken beklenmedik gelişmeler ve cinayetlerle hayatları sarsılır. Artık isteseler de Stephen King ve kitaplarından kopamayacaklardır. Mamaloukas, King’in kaleminden çıkan kitaplara ve bu kitaplardan uyarlanan film ve dizilere uzanan bir külliyatı okurların önüne serip dolambaçlı yollara sokuyor.

Juette'in Tutkusu

Taşların Anlattığı’yla tanıdığımız Clara Dupont-Monod bu kez gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenerek, henüz on üç yaşında zorla evlendirilen, istemediği halde çocuk sahibi olan genç bir kızın evlilik kurumuna, patriyarkaya ve ruhban sınıfına savaş açmasının hikâyesini anlatıyor Juette’in Tutkusu’nda. Herkesi karşısına alarak tüm toplumsal rollerini bir kenara iten Juette, kendi kurtuluşunu kendi elleriyle var ediyor, kimseye aldırış etmeden kendi yolunu kendisi çiziyor.

Derin Sular

Vic Van Allen, sakin, kültürlü ve içine kapanık bir adam. Karısı Melinda ise uçarı, alaycı ve sadakatsiz. Sadakatsizliğin dışavurumu arkadaşlarını bile rahatsız ederken Vic buna göz yumuyormuş gibidir. Kimse, Vic’in içine çekildiği sessiz karanlığın derinliğini fark etmez. Patricia Highsmith, insan ruhunun karanlık kıvrımlarında gezinen, sarsıcı bir psikolojik gerilim sunuyor.

Amerika ve Amerikalılar
Denemeler Seçkisi

John Steinbeck, 20. yüzyılda yaşanan büyük çalkantıların toplumsal hayata etkilerini, insanları nasıl dönüştürdüğünü tartışıyor. Çevresinde olup bitenlere kayıtsız kalmamasıyla tanınan Steinbeck, hayatı boyunca gazetelere yazılar yazarak fikirlerini insanlarla paylaşmıştır. Onun en öne çıkan özelliği, ender rastlanan bir gözlem gücüne sahip oluşudur. Buna eşsiz bir üslup da eklenince, ortaya son derece özgün denemeler, mektuplar ve eleştiri yazıları çıkar. Yaşadığı yerlere dair anılardan arkadaşlarıyla olan ilişkilerine, Vietnam Savaşı hakkındaki tartışmalı fikirlerinden Amerikalıların yaşam tarzına dair övgülerine ve eleştirilerine uzanır bu yazılar.

Altın Kupa

Altın Kupa, John Steinbeck’in olağanüstü bir yazara dönüşeceğinin müjdesi olan lirik bir ilk roman. Genç Henry Morgan’ın, babasının Galler’deki çiftliğinde yaşadığı tekdüze hayattan bıkıp kendini yollara vurmasıyla başlıyor her şey. Türlü zorlukla cebelleşen Henry, çalışkanlığı ve parlak zekâsı sayesinde sonunda ufak bir geminin sahibi olmayı başarıyor. Böylece denizlerde yelken açıp fethedilecek yeni yerlere doğru yol alıyor; günbegün asıl tutkusu olan Panama’ya, yani Altın Kupa’ya ve Kızıl Azize olarak adlandırılan, güzelliği dillere destan kadına yaklaşıyor. Bu uğurda kentleri yakıp yıkıyor, insanları gözünü kırpmadan öldürüyor.

Bir Savaş Vardı

Steinbeck, Bir Savaş Vardı’da her an ölümle burun buruna gelme korkusuyla cephede aylar geçiren askerlerin en sıcak, en insani yanlarına ışık tutuyor. Steinbeck, 1943’te New York Herald Tribune muhabiri olarak İkinci Dünya Savaşı’nı takip eder. İngiltere, Kuzey Afrika ve İtalya’ya gider ve farklı cephelerde bulunur. Burada karşılaştıklarını eşsiz gözlem gücü ve gördüklerini hikâyeleştirme yeteneğiyle yazıya döker. Her zamanki gibi sıradan insana odaklanan Steinbeck savaş stratejileri ya da çarpışma detaylarındansa insanlık hallerini samimi bir şekilde aktarır.

Ravelstein

Ravelstein, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Saul Bellow’un edebiyat tarihine bıraktığı son bir iz. Eşine pek sık rastlanmayan türdeki yazarlık serüvenini seksenli yaşlarında yazdığı bu kitapla sonlandırıyor usta yazar. O meşhur, zihinlerden silinmeyen kahramanlarına bir yenisini ekliyor. Huysuzluklarıyla, kibarlık normlarına hiç mi hiç uymayan davranışlarıyla, eline geçen her kuruşu har vurup harman savurarak lüks ve şatafat içinde yaşamasıyla ün salan Abe Ravelstein, hayatının son safhalarında yakın arkadaşı Chick’ten kendisi hakkında bir kitap yazmasını istiyor. Böylece bu ikili, acı ve tatlı anılara, siyasete ve felsefeye dair bir girdaba giriyor.

Tatlı Perşembe

Steinbeck, Monterey Üçlemesi’nin son kitabı olan Tatlı Perşembe’de iyi insanların hikâyesini anlatıyor ve savaş sonrası dönemde insanlığa umut aşılıyor.

Transatlantik

Kahramanımız özel dedektif Gereon Rath, gizlice kaçtığı Amerika’da eski bir hasmıyla karşılaşıyor ve gangsterlerle mücadele ediyor. Eşi Charlotte Rath ise çürüdükçe ve korkunçlaştıkça utanç verici biçimde “normalleşen” Nazi rejiminin labirentlerinde hayatta kalmaya çalışıyor. Volker Kutscher’in siyasi polisiye dizisinin dokuzuncu romanı, İkinci Dünya Savaşı arifesinde bütün Batı’yı saran karanlığın içinde geçiyor.

Dul Kadın Su Kabını Ağzı Öne Gelecek Şekilde Mezarın Üstüne Bırakıyorsa, Bilin ki İlgi İstiyordur

Bosna kökenli Alman yazar Saša Stanišić’ten hayat, kader ve ihtimaller üstüne uzun süre akıllarda kalacak canlı, tutkulu ve derinlikli bir roman…

Carol

Patricia Highsmith’in ikinci romanı Carol, 1950’lerin muhafazakâr atmosferinde, yayıncısı tarafından reddedilmişti. Highsmith kitabını, Claire Morhan takma ismiyle ve Tuzun Bedeli (The Price of Salt) adıyla başka bir yayınevinden yayımlatmıştı. Okurların mektuplarla müthiş bir destek verdiği kitabını ancak 1990 yılında kendi ismiyle yayımlayabildi. Bir yasak aşk hikâyesi olmanın ötesinde, Carol toplumsal normlara meydan okuyan, cesur bir özgürlük çağrısı.

Uzun Vadi

Hem verimli tarım topraklarını, hem de çölü andıran düzlükleri barındıran uçsuz bucaksız bir coğrafyaya dağılmış sıradan insanların zayıflıklarını da, güçlerini de keskin bir gözlem gücüyle, betimleme ustalığını konuşturarak anlatıyor John Steinbeck. Hayalleri ile hüsranları arasında sıkışıp kalmış köylülerin, işçilerin, küçük kasaba insanlarının hikâyelerini benzersiz anlatım tarzıyla bir araya getiriyor, her öyküde tekdüze hayatların içindeki trajediyi, umudu ve insaniyeti ustalıkla yansıtan toplumsal hicivler inşa ediyor.

Köpeğim Charley ile Amerika Yollarında

Steinbeck uzun yıllardır seyahat etmediği için Amerika’yı hafızasında kalanlarla yazdığını fark eder. Bu sebeple yirmi beş yıl sonra ülkeyi tekrar keşfetmeye karar verir ve 1960’ta Fransız kanişi cinsi köpeği Charley ve bir pikabın üstüne oturtulmuş küçük bir evden oluşan karavanıyla boydan boya bir Amerika yolculuğuna çıkar. Long Island’dan başlayıp Teksas’a kadar uzanan ve yaklaşık on beş bin kilometre kat ettiği bu yolcuğu edebi ustalığıyla harmanlayarak muhteşem bir 20. yüzyıl Amerika panoraması kaleme alır.

Alev Alev

Her biri nev’i şahsına münhasır dört karakter tuhaf bir ilişki sarmalının içine düşüyor: Delicesine istemesine rağmen bir türlü baba olamayan Joe Saul, canından çok sevdiği kocasına bir çocuk verebilmek için her şeyi göze alan Mordeen, bu evliliğin ortasına en olmadık şekilde düşen Victor ve üçüne verdiği tavsiyelerle işleri bazen karıştırıp bazen yoluna koyan Ed Arkadaş. Sirk, çiftlik ve deniz olarak tasarlanan üç perdede, mekânlar ve karakterlerin yaptıkları işler değişiyor ama yaşananlar aynı kalıyor, olaylar birbirini takip ediyor. Böylece meydana geliyor Steinbeck’in en sıradışı, en enteresan kitaplarından biri.

Bilinmeyen Bir Tanrıya

Joseph Wayne genişleyen ailesi için yeni yerler kapmak üzere Kaliforniya’ya taşınır ve burada bir çiftlik kurar. Babaları öldükten sonra diğer kardeşleri de aileleriyle birlikte buraya gelirler. Joseph kendisinin toprakla özel bir bağı olduğunu ve ölen babasının evin bahçesindeki ağaçtan kendisini izlediğini düşünür. Onları kuraklık ve kötülüklerden koruduğuna inandığı bu ağaca neredeyse bir put gibi tapar. İnsan iradesi, yalnızlık, inanç ve doğayla kurulan mistik bağ üzerine derinlemesine bir anlatı sunan Bilinmeyen Bir Tanrıya, Steinbeck’in edebi mirasında özel bir yere sahip.

Acının Sessiz Çığlığı
Komiser Ricciardi'nin Kışı

Acının Sessiz Çığlığı’nda Maurizio De Giovanni, Napoli’de adımladığı sokaklarda aşkı, acıyı ve açlığı görüyor, insanlık hallerinin canlı bir portresini sunuyor.

Geliş ve Gidiş

Geliş ve Gidiş, toplumsal olaylar ile insanın içsel meselelerinin bir anda nasıl kesişip hayatı altüst edebileceğine dair şoke edici bir roman.

Karanlık Suskunluk

Koca bir otel, üstelik karşılıksız, niçin başkasına devredilmiş olabilir? Dedesinin yıllar önce yaptığı bu bağışın belgesini bulan bir adamın peşine düştüğü sır, çok daha büyük bir sır yumağının çilesini açıyor. Ve bu sır, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinin hercümercinde Almanya topraklarında “kayıp” olarak kaydedilmiş bir siyah ABD askerinin hikâyesiyle buluşuyor. Karanlık Suskunluk’ta, özel dedektifimiz Georg Dengler’in blues ve caz tutkusu, iyice ön plana çıkıyor. Chicago blues’unun efsanesi Junior Wells, bizzat sahne alıyor romanda. Karizması, sohbeti... ve sırrıyla!

Trendeki Yabancılar

Biri boşanmak istediği karısıyla sorunlar yaşayan genç bir mimar, öbürü babasından nefret eden, alkole düşkün işsiz bir genç. Bir tren yolculuğunda karşı karşıya düşen bu ikili için yolculuk, aslında yeni başlamaktadır. Patricia Highsmith’in 1950 yılında yazdığı ilk romanı Trendeki Yabancılar yayımlanır yayımlanmaz büyük başarı kazanmış, bir yıl sonra Alfred Hitchcock tarafından filme uyarlanmıştır.

Orlando

Virginia Woolf’un deneysel yapıtlarından Orlando, edebiyat tarihine getirdiği yeni solukla modernist romanın doruklarından biri.

Dottie

Dottie, İngiltere’de yaşayan siyah bir kadının engelleri bir bir aşarak kendi yolunu çizmesinin romanı. Annesinin ölümünün ardından, daha on yedi yaşında olan Dottie, kardeşleri Sophie ve Hudson’ın sorumluluğunu yüklenmek zorunda kalır. Bir yandan Sophie’nin düzensiz hayatıyla, öte yandan Hudson’ın kapkaranlık bir suç dünyasına girmesiyle Dottie’nin dertleri katbekat artar, genç kadın kendi hayatını istediği gibi yaşayamaz olur. Bu sırada ırkçılığın yol açtığı şiddet tüm dünyada hızla artmaktadır ve Dottie bu keşmekeşin içinde kökenlerini, politikayı, insan ilişkilerini sorgulamaya başlar.

Vahşetin Çağrısı

Jack London, Vahşetin Çağrısı’nda, çetin doğa koşullarıyla ve sahiplerinin acımasızlıklarıyla mücadele eden bir köpeğin üzerinden insanlığın dizginlenemeyen hırsını anlatıyor.

Şahsi Bir Mesele

20. yüzyıl İtalyan edebiyatının güçlü isimlerinden Beppe Fenoglio Şahsi Bir Mesele’de faşizme direnişin insani yüzünü gerçekçi bir bakışla aktarıyor. Söze dökülmemiş bir aşk, kıskançlık ve intikam hikâyesi etrafında insanın en derin çelişkilerini, tutkularını anlatan Fenoglio’nun edebiyat evreninde sıradan insanlar ve büyük bir savaşın içinde yarattıkları küçük dünyalar gözler önüne seriliyor. Şahsi Bir Mesele, çağını çok iyi tanıyan, toplumunu her yönüyle anlayan bir yazarın ilham verici bir eseri.