Tarih - 16. sayfa

Sanki Viran Ankara

Ankara'nın, Türkiye'de modern kentleşmenin vitrini olarak tanzim edilmesinin üzerinden on yıllar geçti. Vitrin eskidi, kıyafetler epridi, dekor yıprandı, mankenlerin kolu bacağı koptu. Funda Şenol Cantek'in derlemesi, Ankara'nın heyecanlı modernleşme tarihi içinde 'düşkünleşmesi' hakkında bir kitap.

Avam ve Görenek
İngiltere'de Geleneksel Popüler Kültür Üzerine Araştırmalar

Bugün etrafımızda böbreğini satarak yaşamaya, çocuğunu evlatlık vererek hiç olmazsa onun hayatını kurtarmaya çalışan insanlar gördükçe kendi utancımıza gömülüyoruz. Peki, ya insanlar yüz yıldan fazla süredir bu haldeyse? Bu soru, tekil failler bulmadan cevaplarla başa çıkmayı, yaşadığımız hayatı, bireylerin dünya üzerindeki varoluş şekillerini yeniden ve yeniden düşünmeyi gerektirdiği için rahatsız edici... E.P. Thompson da elbette kapitalizmin nasıl bir insani "dönüşüm" yarattığını, "neye", "niçin" artık eskisi gibi bakılmadığı sorusunu ihmal etmediği için önemli. Avam ve Görenek'teki makaleler baştan ayağa bu tür sıkıntılı soruların etrafında dolaşıyor.

Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında
6-7 Eylül Olayları

Çok uluslu Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin, homojen bir ulus-devlet olma politikası çerçevesinde "vatan topraklarını Türkleştirmek" adına yürüttüğü faaliyetler, gayrimüslim azınlıkların aleyhine işleyen bir süreci de beraberinde getirmiştir.

Adana'ya Kar Yağmış
Adana Üzerine Yazılar

Adana, hiçbir zaman herhangi bir vilâyet olmadı. Kendine mahsus ve 'dik'ti. 'Esprisi' olan bir yerdi. Tantanası olan bir yerdi. Behçet Çelik elinizdeki kitabın Sunuş'unda belirtiyor; Adana'yı çağrıştıran öyle çok imge var ki: Sıcak, pamuk, portakal, pamuk işçileri, tekstil, kebap, şalgam, kabadayılık, küfür, edebiyat... Veya, Can Kozanoğlu'nun 'dışardaki' Adanalı karikatürü hakkında söyledikleri: Zengin, kaba, küfürcü, kavgacı, âlemci, eğlenceli, erkek…

Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek

Bilim tarihi yüzyıldan biraz daha yaşlı, dolayısıyla göreli olarak oldukça genç bir disiplin olsa da, öylesine baş döndürücü bir gelişme göstermiştir ki, bu disiplinin tarihini yazmak başlı başına bir iştir. Bilimlerin Geçmişinden Tarih Üretmek bilim tarihi yazıcılıgını üç evrede ele alıyor: İlk bilim tarihi eserlerinin yazılmaya başlandığı 19. yüzyılın son çeyreğinden 1930’lara kadar uzanan, daha çok pozitivist bir vakanüvisliğin etkisindeki birinci dönemi, kabaca 1930-1960 arasını kapsayan ikinci dönem izliyor. Ve nihayet bilim tarihinin akademik ve bilişsel kimliğinin oluştuğu, birçok bilim tarihi bölümü ve programının açıldığı 1960 sonrası üçüncü dönem. Gavroğlu bu üç döneme damgasını vurmuş bilim tarihçilerinin kimler olduğunu, eserlerini, tarihçilik anlayışlarını, basite kaçmadan ama sadelikten ve anlaşılırlıktan da ödün vermeden anlatmayı başarıyor.

Türk Milliyetçiliği, Gayrimüslimler ve Ekonomik Dönüşüm

Ulus devletlerin kendi egemenlik tarifleri ve milliyetçilik projeleri ısrarlı bir millî "safiyeti" gerektirmiştir. Sadece gündelik hayat üzerinde biçilen bir safiyet arayışı değildir bu. Milliyetçiliğin bir ufuk olarak benimsendiği, toplumsal yaşamda ise "diğer"leri açısından kolay atlatılamayan toplumsal travmaya sebep olan bir süreçtir. Bütün milliyetçilikler gibi Türk milliyetçiliği de bundan azade değildir.

Orada Bir Köy Var Uzakta
Erken Cumhuriyet Döneminde Köycü Söylem

Köy ve köylü romantizmi, Türkiye'de Cumhuriyet'in inşâ döneminin muteber temalarından biriydi. Asım Karaömerlioğlu, bu romantizmin arkasını kurcalıyor. Cumhuriyet elitinin, bir yandan sanayileşmenin ve kentleşmenin sonuçlarından duyduğu endişe sebebiyle köylüyü köyde tutmaya dönük yollar ararken; bir yandan da köylülerin özerk bir inisiyatif geliştirmesine mahal vermek istemediğini gösteriyor. Yazara yol gösteren kritik soru şu :"Uzun 20. yüzyılda", neden Türkiye'de köylülük özellikle uzun sürdü?

99 Günlük Muhalefet
Serbest Cumhuriyet Fırkası

Serbest Cumhuriyet Fırkası, cumhuriyet dönemi siyasal alanının oluşumunda "iktidar"daki partiye karşı örgütlenmiş bir toplumsal muhalefeti ifade eder. Siyasal partiler literatüründe ağırlıklı olarak "gerici yığınlar"ın bir kalkışması olarak ele alınan, uygulanan modernleşme projesine karşı geleneksel-tutucu çizginin siyasal örgütü olarak yaftalanan bir partidir.

Eski Mezopotamya Tarihi
Başlangıcından Perslere Kadar

"Irmaklar arasındaki ülke" anlamına gelen Mezopotamya'da yaratılan kültür, doğduğu toprakların dışında özellikle Doğu Akdeniz, Suriye, Filistin, Arabistan Yarımadası, İran ve Anadolu'yu etkilemiş ve bölge haklı olarak "uygarlığın beşiği" olarak nitelendirilmiştir. Eski Mezopotamya Tarihi, uygarlığımızı borçlu olduğumuz kadim bir tarihi tüm ayrıntılarıyla önümüze seriyor.

Osmanlı Kapısında Büyümek
Ahmet Mithat Efendi'nin Hikaye ve Romanlarında Gayrimüslim Osmanlılar

Toplumunun tüm kesimlerine ve meselelerine duyarlı olan Ahmet Mithat Efendi, eserlerinde Osmanlı’nın çok milletli yapısını yansıtmıştır. Osmanlı Devleti’nin pek çok sorunla yüz yüze kaldığı, reformlarla Batı karşısında siyasî bütünlüğünü ve varlığını sürdürmeye çalıştığı bir dönemde yazmış, bu sorunlara cevap aramıştır. Gayrimüslim nüfusun da önemli bir mesele olarak ortaya çıktığı süreçte, sorunu “Osmanlılık” üst kimliği içinde çözmek gerektiğini savunmuştur.

Bolşevik İhtilâli ve Osmanlılar

Uygur Kocabaşoğlu ve Metin Berke’nin olağanüstü emekleriyle hazırlanan bu eserde, sosyalizm algısının ve genel anlamda ihtilâllerin Osmanlı toplumunda nasıl karşılandığı ve algılandığı yalnızca Rusya’daki devrimle değil, 1840’larda başlayan, Komün günlerine geri giden, 1917 ile canlanan ve 1920’lerde politik stratejiler gerekçesiyle güncellenen bir süreçte ele alınıyor.

Akdeniz Dünyası

Kendine özgü bir kültür havzası, dahası bir uygarlık beşiği olarak Akdeniz... Bu tasarım, özellikle büyük tarihçi Fernand Braudel'in çalışmalarından sonra bir hayli yaygınlaştı. Hatta belki, Akdeniz kültürü üzerine incelemeler yapanları, bir ortak Akdeniz tarihinin izini sürenleri bile tedirgin edebilecek kadar romantize edilerek popülerleşti! Elinizdeki kitapta, Akdeniz'in tarihsel gerçekliğine değişik pencerelerden bakan tarihçilerin çalışmaları yer alıyor.

Ortaçağ Avrupası'nın Ekonomik ve Sosyal Tarihi

Roma İmparatorluğu’nun sonundan onbeşinci yüzyılın ortalarına kadar, Avrupa’nın ekonomik ve sosyal değişiminin nedenlerini inceleyen Ortaçağ Avrupa’sının Ekonomik ve Sosyal Tarihi, artık klasikleşmiş kaynaklardan birisidir. Belçikalı tarihçi Henri Pirenne’in bu eseri çok kapsamlı bir Avrupa tarihi edisyonunun ağırlıklı parçalarından biridir.

Toplama Kampından Meclis'e

Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlıkların konumu, uluslararası hukukta ve politikada azınlıklar konusunun en dikkate değer örneklerinden birini oluşturuyor. Bu azınlığın tarihsel deneyiminin bir ucunda, temel insan haklarının çiğnendiği ağır bir baskı dönemi var: isimlerinin zorla değiştirilmesine varan bir kültürel asimilasyon uygulamasına maruz kalıyorlar.

İçimizdeki Öteki

Ermeni “sorunu”, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi “çabasıyla” ayağına doladığı bağlardan birisi haline geldi. Tartışmanın yapılmasında ısrar edenler, bu tartışmanın kendisiyle barışık bir toplumun geleceği için ne kadar elzem olduğunu söylerken; tartışmanın “ihanet” olduğunda ısrar edenler adeta kutsallıkla çevrelenmiş bir geçmişe halel geleceğinden endişeli bir ruh hali içindeler.

Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914

Osmanlı-Türkiye İktisadî Tarihi 1500-1914’te Şevket Pamuk, bu tarihin aslî unsurları olan insanları taraf oldukları iktisadî ilişkiler içine yerleştirerek imparatorluğun iktisadî tarihini öne çıkarıyor. Sıradan insanların varoluş koşullarını, direnişlerini, devletle başetme pratiklerini izliyor. Osmanlı toplumsal düzenini, toprak rejimini, belirli bir toplumsal kültürün iktisadî yapıları nasıl algılayıp, kendi gündelik hayatı içinde nasıl konumlandırdığını inceliyor. Geniş bir coğrafyaya yayılan imparatorluğun dört yüz yıllık bir zaman dilimi içerisindeki hareketli toplumsal hayatını akıcı bir dille anlatıyor.

Kıbrıs'ın Sosyo-Ekonomik Tarihi 1726-1750

Bazen coğrafyanın insanlara, toplumlara dayattığı kaderler vardır. Akdeniz’in ortasında her türlü üs olabilme imkânına sahip Kıbrıs’ın kaderini de böyle düşünmek gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun güneyini emniyete almak ve deniz ticaretine bir şekilde dahil olmak için zaptettiği, egemenliğini uzun süre devam ettirdiği ada üzerinde kendi kurumsal yapısını tesis etmemesi düşünülemezdi.

Bir Otorite Tarihi
Süreklilikler ve Değişiklikler

Otorite, toplumun çeşitli düzeylerinde, okulda, ailede, işyerinde ya da devletin elinde aslında uzun bir zamandır krizde. Bu krizin ne olduğunu ya da nasıl aşılacağını anlayabilmek için öncelikle otoritenin ne olduğunu ortaya koymak gerek. Gérard Mendel, bu sorunun cevabını bulmak için tarihe dönmemizi öneriyor. Hindistan’dan Afrika’ya, Antik Çağ’dan bugüne, Mendel’e göre her yerde ve her zaman otoritenin temelinde ortak bir antropolojik zemin vardı.

Kızların Sessizliği
Kız Enstitülerinin Uzun Tarihi

“Genç kızlığıma kadar en iyi arkadaşım ve en kötü yargıcım olan anneannem bir Kız Enstitülüydü. Gerçi babası onu okulu bitirmeden oradan alıp evlendirmişti ama, her zaman bu okulların ideallerini hayatının idealleri bildi. Bu yıllar hakkında pek konuşmazdı ama konuştuğunda elbiseler dikip bunları sergilemelerinden, hocalarından zevkle bahsederdi."

Anka'nın Sonbaharı
Osmanlı'da İktisadi Modernleşme ve Uluslararası Sermaye

Elinizdeki kitap, Osmanlı Devleti’nin, son yüzyılında Avrupa karşısında gösterdiği direnişi, verdiği iktisadî var olma kavgasını ve bu süreçte uluslararası sermayenin oynadığı rolü, birinci elden kaynaklara dayanarak anlatıyor. Kitabın ağırlık noktasını, uluslararası sermayenin inşa ettiği demiryollarıyla bunların çevresinde meydana getirdiği sosyal ve iktisadî değişim oluşturuyor.

30 Sene Evvel İstanbul
1900'lü Yılların Başlarında Şehir Hayatı

Bir İstanbul âşığı olan Sermet Muhtar Alus, eski İstanbul hayatını bütün ayrıntılarıyla yazdığı eserlerinde kaybolup giden bu şehrin insanlarını, cadde ve sokaklarını, binalarını, köşk ve yalılarını, mesire ve bayram yerlerini, geleneklerini, tiyatrolarını, eğlencelerini anlatır. Paşalar, bürokratlar, hekimler, ressamlar, sanatçılar, esnaflar, semt sakinleri, tulûatçılar, kantocular, mollalar,öğretmenler, kibar beyefendiler, kabadayılar, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Çingeneler...

İki Turan
Macaristan ve Türkiye'de Turancılık

Turancılık, 19./20. yüzyıl dönümünün PanSlavizm ve PanCermenizm gibi romantik ‘pan’-milliyetçi akımlarından birisi. Bu akımın ilginç bir yanı, iki ayrı ülkedeki milliyetçiliğin inşa sürecinde ortaya çıkmış, iki ayrı milliyetçi ideolojinin özlemlerini yansıtmış olması: Bir Macar Turancılığı var, bir de Türk Turancılığı! İki akım da, milliyetçiliğin ırkçı kanadının bileşenleri arasında. Macarlığın ve Türklüğün köklerini, ve yeniden ihyâsı arzulanan altın çağını, Turan’da aramışlar: coğrafyayla hayalin birbirine karıştığı o uzak ülkede... Nizam Önen’in araştırması, Macaristan’da ve Türkiye’de Turancı ideolojinin, Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve iki dünya savaşı arasındaki iki canlı döneminde aldığı biçimleri ele alıyor.

Mekteb-i Hümayûn
Osmanlı İmparatorluğu'nun Son Döneminde İslâm, Devlet ve Eğitim

İkinci Abdülhamit’in uzun hükümdarlığı pek çok veçhesiyle tarih araştırmalarına konu olmuştur. İmparatorluğun çözülmesinden önceki bu son siyasi istikrar çağı, Batı kaynaklı yeniliklere; ekonomik, kültürel ve siyasi hamlelere reaksiyon gösterilen bir dönemdir. Mekteb-i Hümayûn, bu reaksiyonu Abdülhamit dönemi orta öğretimi üzerinden inceliyor.

"M. K." Adlı Çocuğun Tehcir Anıları
1915 ve Sonrası

9 yaşında tehcire uğrayan Adanalı Ermeni Manuel Kırkyaşaryan, tüyler ürperten yaşam öyküsünü anlatıyor. İki gün içinde annesini de babasını da kaybedişini, etrafındaki herkesin öldürülüşünü, bir tür esir pazarında satılışını, evlatlık gittiği evlerden kaça kaça, on yıl dolana dolana sonunda hayatta kalan akrabalarını buluşunu...“Benim ismim M.K.” diye söze başlayan Manuel Usta’nın anlattıkları insanı ürpertiyor.