e-Kitaplar - 15. sayfa

Bozkırda Altmışaltı

Mustafa Çiftci, şeker gibi iyimser hikâyeler anlatıyor taşradan, kıtlıktan... Kara sakız, kendir, kına, kaya tuzu, iğde... “Vatandaş, ne isterse vereceksin, yok demeyeceksin.” Bozkırda Altmışaltı, gülerek memlekete bakıyor...

Muktedir
Türk Sağ Geleneği ve Recep Tayyip Erdoğan

H. Bahadır Türk, bu kitabında Erdoğan’ın analitik siyasal portresini çiziyor. Onun bütün konuşmalarını, bütün siyasal deneyimini mercek altına alan, olağanüstü titiz çalışılmış bir portre bu. “Özgün” ve “yeni” tarafı yanında, Erdoğan’ı merkez sağ geleneğin uzun tarihi içinde yorumlayan bir portre… Menderes-Demirel-Özal’la benzerlikleri ve farklarına bakarak…

1960'tan Günümüze Türkiye Tarihi

1960’tan Günümüze Türkiye Tarihi, genellikle tarih yazımı geleneğinin kapsamlı bir şekilde eğilmediği bir dönemin tarihini anlatıyor. Darbe, militarizm, sol, milliyetçilik, Kürt meselesi ve siyasal İslâm gibi belirleyici başlıkların yanı sıra, kitapta 1960-2014 arasında yaşanan siyasi, iktisadi, toplumsal ve kültürel dönüşümlere, önemli eşiklere de yer veriliyor.

İktisat Nedir?
İktisat Üzerine Söyleşiler

Öğrencilere bakılırsa iktisat sıkıcıdır, kasvetlidir, gerçek dünya ile zerre kadar ilişkisi yoktur. İktisatçıysa eninde sonunda “dolar ne olur?” diye ahiret sorusu sorulan uzmandır. İktisat külliyatı, insanın içine sınav korkusunun çöreklendiği kalın ve heybetli kitaplardan oluşur. Emrah Aydınonat, kişisel deneyimlerinden yola çıkarak iktisadı başka türlü anlatmaya niyetlenmiş. Platon’un diyaloglarından feyz alarak, ilginç, eğlenceli, yenilikçi bir iktisat kitabı yazmış.

Pala Hayriye

Genç bir kadın evden kaçıyor, kalın fitilli kadifesi kirden üzerine yapışmış, kaşı-bıyığı gür Pala Hayriye bu... Figen Şakacı, doksanlı yıllarda üniversiteye başlayan Hayriye’nin kırklı yaşlara kadar yaşadıklarını anlatıyor.Pala Hayriye, neşeli, meydan okuyan, direnen bir kadının hikâyesi... Figen Şakacı, Bitirgen’le başladığı büyüme hikâyesine Pala Hayriye’yle devam ediyor.

Beyaz Diş

Beyaz Diş Alaska’nın sert doğa koşullarında geçen, nefes kesici bir macera hikâyesi anlatıyor. Yarı köpek bir anne ile kurt bir babanın yavrusu olarak dünyaya gelen Beyaz Diş, doğduğu günden itibaren farklılığının gölgesinde bir hayat sürmeye başlar. Zekâsıyla ve görüntüsüyle hayranlık uyandıran bu muhteşem yaratık, hem insanların hem de hayvanların eziyetiyle karşılaşır ve her an bedel öder.

Uçurum İnsanları

Jack London 1902 yılında, birkaç aylığına şehrin yoksul semtlerinden Doğu Yakası’nda yaşamak üzere Londra’ya gelir ve halktan biri gibi zaman geçirir. Burada, işçi hareketinin büyük bedeller pahasına kazandığı hakların hiçe sayıldığı bir ortamla, insan onuruna yakışmayan büyük bir fakirlik ve sefaletle karşılaşır. Karnını doyurmak için kaldırımda bulduğu meyve çöplerini yiyen aç insanlar, hastalıkların ve pisliğin kol gezdiği sokaklarda uyuyan evsizler, başıboş bırakılmış bitkin ve sahipsiz çocuklar, hepsi dehşet verici bir çukurun içine düşmüş gibidir.

Hukuk Devleti
Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi

Hukuk Devleti: Kökenleri ve Küreselleşme Çağındaki İşlevi hukukun maddi içeriğinin, onu üreten ve uygulayanlardan bağımsız olarak düşünülemeyeceğini vurgulayan kapsamlı bir tartışma sunuyor.

Petersburg Öyküleri

Yayımlandığı dönemde Gogol’ün büyük toplumsal tepkiyle karşılaşmasına sebep olan öyküler, Çarlık Rusyası’nda yaşanan sosyal sınıf çelişkisini zekâ dolu bir alaycılıkla yansıtıyor.

O Gün

Doğu’daki kırsal kalkınma çalışmalarına hâkim olan mantığı, Kavar’daki deneyiminden hareketle sorguluyor Nurcan Baysal: “Kim ‘kalkındıracak’? Niye biz ‘kalkındıranız’? Kim demiş masada yemek yemenin daha iyi olduğunu? Ya kalkınma adına yaşamın çeşitliliğini yok edersek? Kim tanımlamış yoksulluğu? Kim kime göre yoksul? Kalkınma adına mı döşeniyor bu otobanlar? Kalkınmayı nasıl insanileştirecektik? Adalet ve eşitlik olmadan kalkınma olur mu? Dili, kimliği ve kültürü görmeyen bir kalkınma olur mu? Onurlu yaşam hakkı kalkınmanın neresinde? Eşitsizlikleri göz ardı eden bir kalkınma neye yarar?”

Medeniyet, Kültür, Sanat
Uçmakdere Yazıları - 3

Gündüz Vassaf, “Uçmakdere Yazıları”nı bir araya getirdiği Türkiye Sen Kimsin? ve Kimliğimi Kaybettim, Hükümsüzdür!’den sonra Medeniyet, Kültür ve Sanat’ta da insanlığın evrensel soru ve sorunlarından yola çıkarak yeni sorular soruyor, alışılagelmiş cevaplarla yetinmiyor. Medeniyet, kültür ve sanat kavramlarına değişik açılardan yaklaşarak farklı biçimde düşünme ihtimallerinin kapılarını açan Vassaf, okurunu bir kez daha sorgulamadan, düşünmeden inanmamaya çağırıyor…

Dönüşsüz Yolculuklar Kitabı

Ethem Baran, uzağı olmayan şehirlerden hikâyeler anlatıyor... Sessiz ve güzel şeyler, hatıralar, unutulanlar... Sahici ve romantik.

Venüs
Bir Aile Tarihçesi, Bir Yaşamöyküsü

“İçimizde toprağın altında saklanan tohumlar gibi hisler, marifetler mevcuttur. Atalarımızdan bize sirayet eden huylar, hastalıklar, renkler ve türlü türlü şeyler gibi. Bazı şeyler kanla geçer. Bazı şeyler hisle. Kanla geçenlerden ziyade hisle geçenler mühimdir. Zira insan kanıyla canıyla değil hisleriyle vardır. Hisleriniz, hissettikleriniz ayakta tutar sizi.”

Türkiye Kurulurken Kürtler (1916 -1920)

Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırlarının yeniden çizildiği Mondros Mütarekesi’nin ardından Erzurum, Van ve Bitlis vilayetlerinden büyük çaplı bir Kürt göçünün yaşandığı 1916-1918 yılları ile Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı Nisan 1920 arasındaki süreci inceleyen Türkiye Kurulurken Kürtler, sonuçları günümüze yansıyan tarihsel bir dönemeci, aktörlerinin bakış açısından aktarıyor.

Edebiyatta Ermeniler

Murat Belge Edebiyatta Ermeniler’de, toplumsal hafızada takılıp kalan, edebiyat aracılığıyla ortaya çıkan “Ermenileri” inceliyor. Hangi dönemde, hangi romanda Ermeniler nasıl yer aldılar? Toplumun olağan bir parçası iken ne zaman “düşman” oldular?

1970'lerde Türkiye Solu

Vehbi Ersan, bu kitapta ele aldığı parti, örgüt ve hareketlerin 1980 sonrası yaşadıkları değişim, dönüşüm ve yeniden partileşme süreçlerine değinerek, Türkiye’de solun tarihinin daha geniş bir perspektiften ele alınmasını sağlıyor.

Tarih Savunusu
Veya Tarihçilik Mesleği

Annales ekolünün kurucularından Marc Bloch’un “tarihçilik”in mahiyetine dair kaleme aldığı bu eser, tarihin “ne” olduğu üzerine de 20. yüzyılda yazılmış birkaç önemli başlıktan biri olma sıfatını hakkıyla taşıyor.

Buralar Bıraktığın Gibi

“Çocukmuşsun sen daha o zaman, minnacıkmışsın. Annenin bağrışlarına uyanmış, tuvaletin kapısına yığılıp kalan babanı oyun oynuyor sanmışsın. Sen bunları anlatırken Çiçek, saçların ne güzeldi, evet ben böyle düşündüm. Zaten hep güzeldi ama, o gün daha bir güzeldi çünkü çok mutsuzdum."

Peri Gazozu

"Şimdi bir türlü sığamayıp, delice bir kavgaya tutuştuğumuz, adına Anadolu denen şu kadim topraklarda, binlerce yıl önce hüküm sürmüş, bir Hitit kralının oğullarına bıraktığı vasiyete bakın isterseniz: ‘Öldüğümde beni, usulünce yıkayın, göğsünüze yaslayın ve toprağa bırakın.’ Bu kadar."

Beyefendi
Erkeklere Methiye

Sinek Kadar Kocam Olsun Başımda Bulunsun’un yazarından, şimdi de bir “erkeklere methiye”! Kadın hallerini büyük bir ferahlıkla anlatmanın ustası, kadın bakış açısını “kadın bakış açısıdır” ilanı vermeden genişletmenin şen terzisi Hatice Meryem, bu eserinde başka tür bir kadın-erkek hikâyesi anlatıyor. Bir nevi aşk hikâyesi de diyebilirsiniz…

Türkiye 1643
Goşa'nın Gözleri

1641 yılında Rûm Vilayeti Defterdarı Mehemmed Murad Efendi vilâyetinin vergi nüfusunu saymakla görevlendirilir. Yapılacak sayıma göre bölgeden ne kadar vergi toplayabileceğine karar verecektir Osmanlı devleti. Bu kitap işte bu defterden yola çıkarak yapılan uzun bir soruşturmanın, içine girilen karmaşık bir yolculuğun hikâyesi.

Olduğu Kadar Güzeldik

Mahir Ünsal Eriş, sokaktan gelen gürültüyü, bangır bangır Yıldız Tilbe dinleyen evleri resmediyor. Bi gevezeleşip bi susanları, “iyi olalım be ne olur” diyenleri, helallik isteyenleri anlatıyor.Olduğu Kadar Güzeldik, gazoza doğru çocuklaşan hikâyelerle çağlıyor, zamana dokunuyor.

Sol İlahiyat
Dini Soldan Okumak

“Her ütopyada, sol ilahiyatın izleri vardır. Gizlidir bu. Dünyevidir. İyilikçidir. Dünyevi olanı, ilahi bir dille kurar. Vaadçidir. Ve aşkındır, şu anki maddi koşulların aşılmasıyla varılacak bir yeri tarif eder. Felsefe ve bilim, bunun parçalarını bulmaya çalışırken, semavi dinler, doğdukları zamanın bilgisini ve felsefesini kapsayarak ütopyayı ilahi bir tüle sarar. Din, gerçeğin üzerindeki tüldür."

Diyarbakır 5 No.lu

"İnsanların bütün beklediği bir lokma ekmek, bir bardak su ve ölmeden akşamı getirmekti. Aynı ranzada yattığımız kişiyle bile bazen günlerce bir şey konuşamazdık. Bunun için fırsat olmazdı"