Cevdet Bey ve Oğulları
Nişantaşlı bir ailenin 20. yüzyılın başından itibaren üç kuşak boyunca serüvenlerini anlatan bu kitap ev içlerinin renklerini, zamanın akışını, günlük sıradan konuşmaları akılda yer eden kahramanlar aracılığıyla saptarken, okura geleneksel romandan alınacak hazları bütünüyle veriyor.
Herkes Aşağı İnsin/Orası Öyküleri 2
Aslında bu bir çizgi albüm değil. Balonlarda yer alan metinlere bakarsak bir anlamda öykü kitabı diyebiliriz. Ya da her biri kısa metrajlı filme konu olabilecek yoğunlukta onlarca ayrı öyküden oluşan, sahne planlarının titizlikle resmedildiği senaryo metinleri.
Şehrin Aynaları
İlk romanı Pinhan’la edebiyatseverlerin haklı ilgisine mazhar olan Elif Şafak’tan yine tarihsel dokulu bir roman. Isabel, Antonio, Miguel ve Andres... engizisyon zulmünün paramparça ettiği, kendilerini, birbirlerini kaybeden, arayan, sırların peşinde koşan insanlar... İspanya’da başlayan Aynalar Şehri’nde (İstanbul’da) süren Seferadlar’ın hikayesi... Tabii bir de, Engizisyon yargıcı, büyük vaiz Alonso Perez de Herrera’nın öyküsü.
İpin Ucu
İpin Ucu, bütün eserlerini yayımladığımız Türkçe edebiyatın en özgün yazarlarından Vus’at O.Bener’in bir oyunu. 1980 Abdi İpekçi Ödüllü bu oyun, düşünsel özgürlük ile dünya-toplum düzeni içinde yaşama zorunluluğunun getirdiği tutsaklık arasında bir çırpınışın öyküsü; düşünsel yeteneği ile yaşamın gerçeğini ve anlamını belirlemeye çalışan bir insanın onurlu başkaldırısı.
Orhan Pamuk'u Anlamak
Orhan Pamuk, yalnızca Türkiye'de değil, Avrupa ve Amerika'da da adından sıkça söz ettirdi, modern Türk edebiyatının bir anlamda yönünü de değiştirdi. Hemen tüm romanları, pek çok yeniliğin öncüsü olduğu gibi, tartışmanın, öfkenin, karşı çıkışın, nefretin ve kızgınlığın da merkezi oldu.
Son Kullanma Tarihi Geçmiş Aşklar
Bazen bir fotoğraf karesine anca sığabilen küçük bir anın, bazen de koca bir dönemin öyküsü... Bazense bir resmin çağrıştırdığı imgeler... Ayda Erbal, İstanbul’dan New York’a, ‘40’ların Demokrat Partili’si Nasuhi Bey’den New York’ta bir fahişeye, değişik mekânlarda, değişik insanlarda küçük anların veya uzun dönemlerin izini sürüyor, imgelerin peşinde koşuyor.
Dup Dup Çedene
Mizah dünyamızın efendi yazarı Atilla Atalay bu kez önemli memleket ve dünya meselelerine el atıyor. Mafyadan çete savaşlarına, derin devletten ‘adil’ adalete, müzik dünyamızın çocuk starlarından ulvi Türk ailesine... kısaca her şeyimize bulaşıyor. Hatta viagranın tehlikeleri konusunda milleti uyandırırken, sayısal loto için tüyolar da veriyor.
Kaptanın Teknesi
Edebiyat dünyasında Uzunharmanlar’da Bir Davetsiz Misafir ve sadece ismiyle değil, öyküsüyle de bir hayli ilgi çeken Geber Anne! adlı romanları ile tanınan Sezgin Kaymaz’dan şen-şatır anlatılmış bir gündüz düşü... Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde bir sınıf... Birbirlerine çok yakın iki genç kız ve onların dertsiz, tasasız dünyalarının ortasına düşen bir genç...Bu üçlü etrafında gelişen “fantastik” öykü, dolu dolu yaşanan üç günü anlatıyor.
Öteki Renkler
Öteki Renkler yazarın çocukluk anılarından mutluluk saatlerine, romanlarını nasıl yazdığından gezi notlarına, sevdiği yazarlar ve kitaplar hakkında eleştirilerinden kişisel itiraflarına, şikâyetlerine, siyasi öfkelerine, kültür ve gündelik hayat konusundaki heyecanlarına uzanıyor ve Orhan Pamuk’un yalnız romanda değil, düzyazıda da ne kadar usta olduğunu kanıtlıyor.
Benim Adım Kırmızı
Orhan Pamuk’un “en renkli ve en iyimser romanım”, dediği Benim Adım Kırmızı, 1591 yılında İstanbul’da karlı dokuz kış gününde geçiyor. İki küçük oğlu birbirleriyle sürekli çatışan güzel Şeküre, dört yıldır savaştan dönmeyen kocasının yerine kendine yeni bir koca, sevgili aramaya başlayınca, o sırada babasının tek tek eve çağırdığı saray nakkaşlarını saklandığı yerden seyreder.
Kara Tren
Bu küçücük kitap, Vüs’at O. Bener’in “özyaşamöyküsel” anlatı dizisinin, Trilogya’sının üçüncü kitabı. İlk iki kitap, Siyah-Beyaz ve Mızıkalı Yürüyüş idi. Kara Tren’de, diğer iki kitap gibi, kronolojik bir kurguya dayanmıyor, yazarın özyaşamöyküsünü tastamam faş etmiyor. Ama bir yandan da, doğrudan doğruya yaşam-öyküsünden, yaşamöyküsünün bu kitaba yansıyan kesitlerinden kaynaklanan bir çarpıcılık, bir özel kıyıcılık var, bu kitapta.
Günlük
Oğuz Atay’ın edebiyatla ilgili herkes için sürekli merak konusu olmuş günlüğünün bütünü...
Eylembilim
Eylembilim, başlığı gibi, Oğuz Atay’a özgü ironinin bütün inceliklerini taşıyor.
Perende
Perende bir ilk kitap, Müge İplikçi de genç bir yazar. Ama “durum” göründüğü gibi değil... Yazarımız, edebiyat dergilerinde yayımlanan öyküleriyle Haldun Taner Öykü Ödülü ve Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü’nü kazanmış ve daha önce ustalığını kanıtlamıştı. Öykülerini biraraya getirdiği Perende’de, bir “hiçliği” anlatıyor, daha doğrusu onu tanımlamaya çalışıyor.
Babamın Arkadaşları
Ziya Gökalp... Ömer Naci... Tunalı Hilmi... Doktor Abdullah Cevdet... Profesör Yusuf Akçura... Kara Kemal... Mehmed Emin Yurdakul... Profesör Fuad Köprülü... Bu liste uzayıp gidiyor. Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden Samet Ağaoğlu’nun, babası Ahmet Ağaoğlu’nun arkadaşlarına ait anıları, döneme damgasını vuran önemli şahsiyetlerin portrelerinden oluşan ilginç bir panorama oluşturuyor.
Anarşik Rehavet
Bugüne dek daha çok film eleştirmeni olarak tanınan Mehmet Açar, “gizli gizli” yazdığı, mütevazı edebiyat dergilerinde yayımlanan öykülerini bu kitapta topladı ve “kitaplı” bir yazar olarak ilk kez “vizyon”a giriyor. Açar’ın kitabında neler mi var?.. Aşk var, cinayet var, hayal var... Cressville: Hüsran gezegeninde bir falcılar kenti...
İstanbul'dan Çizgiler
İstanbul’dan Çizgiler, Orhan Kemal’in bibliyografyasında yer almayan tek kitabı, ve de basıldığını göremediği ilk kitabı; ayrıca ünlü yazarın yazdığı son kitabı. Bu kadar ilginç istatistiklere sahip bu şirin kitabı daha ilginç kılan başka bir özellik de, 1964 kışında yazılmaya başlanıp tam 5 yıl sonra, 1969’da bitmiş olması.
Ay Şarkısı
Eski solcuların romanı, Ay Şarkısı. Her anlamıyla: Eskiden beri solcu olanlar, solculuğu eskide bırakmış olanlar ve gündüz “businessman” gece “solcu sanat adamı” olanlar...Özal’ın “fazlasıyla münbit ve fleksibıl bir çocuk” sözleriyle övdüğü danışman-reklamcı Semih; yardımcısı, bir sonraki kuşaktan, zaman zaman gündüzleri de solcu Altan; yıllardır gazeteden başka hiçbir şey okumayan, restore ettiği bir tarihî Rum evinde oturan, eski muhbirlerden mimar Tuğrul; muhbirliğe devam eden akademisyen Cahit...
Selanik'ten İstanbul'aBir Ömrün Hikâyesi
En ilginç dönemlerde en ilginç yerlerde olmak... Kader’i ille de olumsuz anlamıyla almazsanız, Reşat D. Tesal’ın kaderi böyle çizilmiş; ömrü böyle geçmiş. Yüzyıl başlarında Selanik, küçük yaşta ve ateşin çok yakınında Birinci Dünya Savaşı, sonra Kurtuluş Savaşı’na biraz içeriden biraz dışarıdan bakış...İlginç bir hayat, ilginç bir hayat hikâyesi ve bu hikâyeyi tevazu’dan taviz vermeksizin aktaran bir üslûp, bir tavır: Selânik’ten İstanbul’a anı meraklılarının da, tarih meraklılarının da vakit ayırmalarına değecek bir kitap.
Köpekleşmenin Tarihi
Köşe yazılarıyla, kitaplarıyla, televizyon konuşmalarıyla, kürsü performanslarıyla “aşmış insan” şovları yapanların yıpratma alanında yaşıyoruz. Onlar her şeyi aşmışlardır; ateşi, öfkeyi, küfürü... Şov öylesini gerektirirse, -amatörlüğü de aşmışlar ya- en klas biçimde öfkeli, ateşli insan görüntüsü de çizebilirler tabii.
Buğuevi
Çağdaş Türkçe edebiyatın genç yazarlarından Özen Yula’nın ilk kitabı Öbür Dünya Bilgisi, İletişim Yayınları tarafından basılmıştı. Araya “Ay Tedirginliği”yle “Dünyanın Ortasında Bir Yer”i birleştiren Toplu Oyunlar I ve Kayıpkent Üçlemesi girdi; dördüncü kitap Buğuevi’yle Özen Yula İletişim’e dönmüş oldu.
Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri
Çok uzak zamanlarda değil, günümüzün otuz, bilemediniz elli yıl öncesinde, üstelik hep “ülkemizde” geçiyor Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri. Ancak... Sanki o zamanlardan ve o mekânlardan değil de, başka zaman ve mekânlardan, hatta başka dillerden aşina olduğumuz hikâyeler...
Mızıkalı Yürüyüş
Mızıkalı Yürüyüş, bir anı kitabı, bir “notlar” dizisi gibi de okunabilir. Ancak Bener’in kurgu ve dil ustalığı, -“günlük” bile kurgu ister- Mızıkalı Yürüyüş’ü bunun çok ötesine taşıyor. Kâh ölümü çoğaltanlar üzerine en acı, en somut anılar, kah insanlığın ömrünü sıfırlayacak zamanlar üzerine düşünceler: `Geçen pazar, 22 Ağustos 1993. Günleri somutlaştırma gereksemesini neden duyuyorum acep? Yaşandığına inandırmak için mi kendimi? Nice gün`ler geçip gitti gidecek, bir gün gün bile olmaktan çıkacak, öyleyse bu çabanın anlamı ne? Yok anlamı.`
Pinhan
Elma ağacının dallarından Tekke’ye süzülen, sonra da “incili kuş” olup Osmanlı devrinin taht şehrine, hikâyesini aramaya giden bir dervişin, Pinhan’ın macerasını anlatıyor Elif Şafak... Pinhan hikâyesini ararken her an’a bir hikâye sığar. Osmanlı hayatının gerçekleriyle kâinatın gizemleri, kitaplar dolusu, mahalleler dolusu hikâye olur çıkar.