Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 30. sayfa

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır

Son yıllarda örneklerine sıkça rastladığımız -ve belki “serbest anlatı” olarak adlandırabileceğimiz- edebî tarzın yeni bir ürünü. Ece Temelkuran’ın ilk kitabı. 1973 doğumlu bir yazarın ilk kitabından pek beklenemeyecek bir olgunluk, dil zenginliği, bolca “söz” ve klasik kurgu dışına da çıksa dil’in derinliklerinde işlenmiş bir öykü.

Saçlarının Kardeş Kokusu

Artık herkesin gayet iyi tanıdığı Cezmi Ersöz üslubuyla, Cezmi Ersöz duyarlığıyla Cezmi Ersöz yazıları. “Paramparça olsa da kurtarılacak bir ruhu” titizlikle koruyan bir yazarın, o paramparçalıktan, hayatın içinden ve kıyısından yazılmış 26 yazısı. “İkimiz de derinden derine anlamıştık ki, ne denli yoğun duygularla saklanmış olursa olsun benzerler arasındaki aşk, bu çirkin, bu acımasız dünyayla karşılaştığında ışığı gören filmler gibi solar, kaybolur, anlamsızlaşır...”

Ofli Hoca / Şeriatta Ayıp Yoktur

Nihat Genç’in “bir belden yukarii, bir belden aşağii” anlatıp duran meşhur Ofli Hoca’sından unutulmaz vaazlar, seçme sohbetler. Kadın-erkek ilişkilerinden “Çorum’dan adam çıkmaz” meselesine, özel televizyonlardan Amerikalı Müslümanlara, “Nataşa” sektöründen trafik sorununa, kara fırın ekmeğinden ağır kahve şakalarına... Ofli Hoca’da çene düşük, laf çok; Nihat Genç’te mizah “ince”.

Korkunun Yüzleri

Atalarından kalma bir terkibin yardımıyla “telepatik” haberleşmeye girenler, bir sinekle iletişim kurmaya çalışanlar, hayatın akışını değiştirebilen resimlerin yapıldığı boyaların peşine düşenler, kendilerini birdenbire sadece ölülerin “yaşadığı” bir alemde bulanlar, vampirleşenler, köpek korkusu dışında korku tanımayanlar... Nuray Tekin’in fantastik hikayelerindeki kahramanlar, herkesin gerçek diye başka bir şey gördüğü ve kimsenin gördüğünden emin olamadığı ürkütücü düşler dünyasında soluk alıyor; kendi dillerini konuşuyorlar

Sıdıka

Bir “Atilla Atalay kitabı”, yani yalın, derinlikli, mizahî, hüzünlü, efendi ve fırlama bir kitap.

Buzul Çağının Virüsü

Buzul Çağının Virüsü, Vüs’at O. Bener’in olgunluk çağında yazdığı ilk romanı: Bener’in kendine has üslubuyla, birey, “aydın” olmak, kıstırılmışlık, başkaldırı ve “uyumsuz”ca yaşamak... “Bir kez ölümlü bakışını durdurabilseydin zamansızlıkta... Dur, yokla bedenini, bak ne sıcacık! Hep kıskandın kendini, kendinden canım aptalım benim. Sen hep yanılgı ve yenilgilerden oluştuğun için yaşayabilensin...”

Gizli Yüz

Orhan Pamuk'un yazdığı, Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz, Türk sinemasının sıra dışı, unutulmaz filmleri arasındadır. Pamuk'un edebi dünyasıyla Kavur'un sinemasını çarpıcı bir şekilde buluşturan bu film, gösterime girdiği 1991 yılında Antalya Film Festivali'nde En İyi Film ve En İyi Senaryo, Montréal Yeni Sinema Festivali'nde ise En İyi Film Ödülleri'ni kazandı.

Civciv Kutusu

Atilla Atalay’ın İletişim’den çıkan ilk kitabı. “Civciv kutusu ne ki, çok daha acıklı öyküler anlattı zaman... Galeyanlar oldu, linçler sonra... Herkes deli gibiydi... Evet evet, herkes delirmişti sonunda...” Hiçbir yerde yayımlanmamış öyküler, bambaşka “bir” öykü ve H.B.R. Maymun’da yayımlanmış “Sıdıka”lar...

Eski Maliye Nazırı Cavid Bey
Şiar'ın Defteri

Geç yaşta ilk kez baba olan bir Osmanlı aydını, İttihat Terakki’nin maliye nazırlarından Cavid Bey ve babalık heyecanıyla, oğlunun adını vererek (Şiar’ın Defteri) notlar düştüğü iki defter...

Eve Dönmek İstemiyorum

Zafer Aracagök, Eve Dönmek İstemiyorum’da, yazar ile efendisi arasında Odysseia’dan günümüze neredeyse hiç kesintisiz süregelmiş bir sözleşmeyi ortaya çıkarıyor ve Dil’in efendinin dili olduğunu savunuyor. Sanat-yaşam, edebiyat-kuram, merkez-marjin gibi ikili karşıtlıkların ayrım çizgileriyle boğuşan, “bir nev’i avant-garde” roman... “

Cennet ve Cehennem

Kısa bir roman ya da uzun bir hikaye; Yüzyetmişaltı Yıl ve Sessizlik Hikayeleri’ni okumuş olanlar için “Mehmet Fehmi İmre tarzında” bir anlatı... Cennet ve Cehennem, -hem mecburiyet hem cesaret- çıplak ayakla çakıl taşlarına basarak sürdürülen bir yürüyüş.

Serbest Fırka Hatıraları

Cumhuriyet döneminin ilk "güdümlü muhalefet" deneylerinden biri olan Serbest Cumhuriyet Fırkası üzerine yazılmış eserlerin azlığı, yeni yetişen kuşakların, yakın tarihin bu "yapay" demokrasi girişiminin ilginç serüveni hakkında yeterli bilgi edinmesini engellemektedir.

"Ne İdim Ne Oldum..."

Bu kitapta Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik, İzzet Günay, Ediz Hun yok. Yeşilçam’ın altın yıllarından, siyah-beyaz sahnelerden, film setlerinden de söz edilmiyor. Veya, çok dolaylı olarak söz ediliyor. Meselâ, bir çekim arasında sete kavuncu gelmesi sayesinde kavun seçmeyi öğrendiğini anlatıyor Nubar Terziyan. Ve eşi Katrin’le nasıl tanıştığını, eski İstanbul’u, deniz sefalarını, çapkınlıklarını, yarı amatör bir Ermeni tiyatrosunun maceralarını, Hamlet oyunu için mezarlıktan kurukafa çalma hikâyesini, askerlik anılarını, İstanbul’u bir barbarlık filminin setine dönüştüren 6-7 Eylül olayları sırasında yaşadıklarını...

Sokak Savaşı Yılları

68 kuşağının önemli isimlerinden, hem Doğulu hem Batılı, aileden solcu, bugün hala solcu, 68’de çok gezinmiş çok dolaşmış bir eylemcinin, Tarık Ali’nin tam anlamıyla “uluslararası” anıları, değerlendirmeleri: İngiltere, Fransa, ABD, Vietnam, Bolivya, Kamboçya, Almanya, SSCB, Küba, Prag... Che, John Lennon, Mick Jagger, Castro, Pol Pot, Regis Debray... Ve bugüne ait bir final, Yeni Sağ’ın rüzgarına kapılan 68’lilerin “manevî akıbetleri”.

Orası Öyküleri

On yaşını geçmiş çocukların “olağan hal” olarak savaşı bildikleri yer Orası. Ender Özkahraman’ın Orası Öyküleri’nde, bu acılı dönemin yansımaları kadar, “bölge”nin daha önceki görece sakin yılları da var. Orası’nın mutlu çocukluklara sahne olabildiği yıllardan anılar, izler...

Sessiz Ev

Sessiz Ev’de Orhan Pamuk, dağılmakta olan bir ailenin hikâyesi üzerinden Cumhuriyet ve modernleşme tarihimizin barındırdığı gizli çatışmaları ve şiddeti araştırıyor. Orhan Pamuk yayımlanışından otuz yıl sonra, bu yeni baskıda romana bölüm başlıkları koydu ve anlatıdaki bazı tekrarları ayıklayarak kitabı yeni okurlar için daha okunaklı hale getirdi.

Bu Çağın Soylusu

“Nöbetimde başka idarî ve teknik aksaklık olmamıştır.” İdare amirlerince -kendilerinde nasıl bir yetki görüyorlarsa- nöbetçi memurlarına emanet edilen, amir-memur ilişkisi içinde kıvranıp duran; bekleneceği gibi, idarî ve teknik aksaklıklardan, tuhaf vukuatlardan kurtulamayan bir hayat...

Dün Korkusu

Aile evinden geneleve, otobüs duraklarından okula, mahalle kahvesinden camiye, miting meydanından psikiyatri kliniğine uzanan karmaşık güzergahta, bir dönemin “bir çeşit” gençliği... Che, İsa, Marx ülkücülerin gözünden bakınca neye benzerdi sahi? Korkunun kaynağını nerede aramalı, geçmişte mi gelecekte mi?

Yalnız Olmuyor

Çok hayal eden olmuştur… Sevdikleriyle, kafadarlarıyla, ‘kankaları-kankileriyle’ birarada, kendi huzur mahallesinde yaşamak. Günlük hayatın bin derdi karşısında dayanışma içinde bir dostluk adası. Bir sığınak, bir tür ‘kurtarılmış bölge’… İnsanı o güzel türkünün duygusuyla dolduran bir ortak hayat: “Omzundan tuttuk seni / Sanma unuttuk seni / Yaşıyorsun ölmedin / Halaya kattık seni”…

Zaman Yeli

“Geçmişi yeniden kuran” bir ütopya... İsyancılara karşı Selçuklu safında çarpışıp esir düşmüş kör askerle sağır kilise ressamının, Moğol istilası yıllarında Kapadokya’nın yeraltı âleminde dinleri, mezhepleri kaynaştıran bir ortaklaşmacı hayatın ortaya çıkışına varan macerası

Puslu Kıtalar Atlası

Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve "puslu kıtalar" üzerine bir roman...

Amerika

Bir köy: Dünyanın Amerika olmayan, “Akdeniz olan” bölümündeki bir adanın ortasında... Bir köyün hayatı: Köylüler, kuzular, boğalar, çobanlar, dayak yiyen kadınlar, “peder”ler, keşişler; Dino Usta’nın ayırdığınca “din”sizler ve “dinsizler”... Değişim: Köye “Batı kültürü”nün gelişi, turistik tesis inşaatları, uluslararası ekonomik sisteme entegrasyon...Ama Denis’in Amerika’sı.

Kara Kitap

Galip, çocukluk aşkı, arkadaşı, amcasının kızı, sevgilisi ve kayıp karısı Rüya’yı karlı bir kış günü İstanbul’da aramaya başlar. Çocukluğundan beri yazılarını hayranlıkla okuduğu yakın akrabası gazeteci Celâl’in köşe yazıları, bu arayışta ona işaretler yollayacak ve eşlik edecektir.

Beyaz Kale

17. yüzyılda Türk korsanlarınca tutsak edilen bir Venedikli, İstanbul'a getirilir. Astronomiden, fizikten ve resimden anladığına inanan bu köle, aynı ilgileri paylaşan bir Türk tarafından satın alınır. Garip bir benzerlik vardır bu iki insan arasında. Köle sahibi, kölesinden, Venedik'i ve Batı bilimini öğrenmek ister. Bu iki kişi, efendi ile köle, birbirlerini tanımak, anlamak ve anlatmak için, Haliç'e bakan karanlık ve boş bir evde, aynı masanın iki ucuna oturur, konuşurlar.