Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 4. sayfa

Bu Hikâye Senden Uzun Osman

Aylin Balboa’nın kendine has kaleminden, bir kadının kendi kendini tamir etmesinin hikâyesi.

Duyuyor musun?

Duyuyor musun?, evlerin dört duvarları; sokağın, caddelerin tek düze kalabalıkları ve zihnimizin korkuları arasında sıkışıp kalmış duyguları açığa çıkarmak için sorulan bir soru…

Kıyamet Emeklisi - Birinci Cilt

Rüyalar doğru çıkar, üç yol var denince önce kendine bakacaksın ve herhalde üç kat merdiven çıkacak ya da ineceğim diyeceksin, kendi kendinin yorumcusu böyle olunur. Para gelecek denince önce cebini yoklayacaksın, hiç mi yok, demek ki canın çıkarsa şöyle bir elli kuruş gelecek, zaten elli kuruşun varsa çoktan hak ettiğin ama bir türlü eline geçmeyen bir liranın yirmi beş kuruşu eline geçecek. Bir kadın mı gördün, emin ol ki o seni görmedi. Ama seni de gören biri var işte o gelecek, ama sen onu gelenden saymadığın için geldiğini bile anlamayacaksın. Bekleyeceksin, sabrın da kıt olduğundan senden daha evvel beklemeye başlamış birini hah diye alacaksın, daha eskinin hiç sesi çıkmaz, o yüzden onu mazlum, kendini galip zannedeceksin.

Kıyamet Emeklisi - İkinci Cilt

Bazen de bir rastgele taş öylece bütün kış durur ve baharın bir mor çiçek halkası onu çepçevre ama sadece o taşı bir bordürle çevrelerdi. Taşın beyazı çiçeğin moru ile öyle bir resim verirdi ki, o özenle seçilmiş mor halka o taşı dünyanın kutsal taşlarından biri yapar ve boynundaki çelengi ile bunu öyle bir faş ederdi ki, kuşlar yukardan alçalarak bakar da geçer, saksağanlar, serçeler, küçük kuşlar üzerine birkaç saniyeliğine muhakkak konar, ayak sürer de geçer, kertenkele taşın etrafını dolaşır da geçer, karıncalar sıra olur da geçer, arılar üstünden söyler de geçer, bulut nemini salar da geçer, güneş kışın koyu lekelerini açar da geçer, geçer geçer, taş her ziyaretten haberdar anın içinde durur da geçerdi.

AŞK VE İDEOLOJİ
Gençliğimin Kayıp Yılları
40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika-Rusya

Daha önce 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika-Rusya başlığıyla yayımlanan Gençliğimin Kayıp Yılları, edebiyatımızda türüne nadir rastlanan, gezi ve anıların şiirler, şarkı sözleri ve film diyaloglarıyla harmanlandığı “aykırı” bir kitap.

Telaş Bandosu

Semih Öztürk, karakterlerinin hayat karşısındaki korkularını, tedirginliklerini, özlemlerini ve meraklarını temsil eden gürültülerin içindeki ahengi göstermeye çalışıyor. Hem ağızlarından her çıkanı dinliyor, hem de ruhlarının derinlerinde saklanmış utangaç sesleri öne çıkmaları için telkin ediyor. Sonrası neşeyle el çırpmalar, caddeleri üzgün üzgün adımlamalar...

Yarım

Ethem Baran, Yarım’da, bir sınır şehrinin uzaklığında kaybolan bir yazarın, aradığı roman kahramanıyla karşılaşmasının şaşırtıcı hikâyesini anlatırken, okuru beklenmedik bir sona hazırlıyor.

Gidelim Buralardan Muhlis

Ali İpek, hepimizin aşina olduğu kaçıp gitme isteğini, bırakıp da gidememe ikilemini, yersiz yurtsuzluk hissini otantik üslubuyla anlatıyor. Gidelim Buralardan Muhlis, taşra ruhuyla daralmış bir aşk hikâyesi, yarı masalsı, şaşırtıcı bir kara-novella.

Türkçe Dublajlı İtalyan Filmleri Gibiyiz

Giray Kemer, denizi, zeytini, zambakları, harnupların rayihasına karışan eskimiş balata kokusunu ve haksızlıkları, kanunsuzlukları, sınıf atlama merakını anlatıyor. İkinci Dünya Savaşı hikâyelerini, tankları, kitapları, şiirleri, şarkıları, bazen kederle bazen neşeyle tokuşturulan kadeh seslerini ve memleketin belki de en güzel coğrafyasını kendine fon yapıyor...

Silinmiş Sahneler

Hakan Bıçakcı’dan Silinmiş Sahneler. Bugün burada yaşamanın, sürekli haberdar olmanın, her şeyi görmenin, hiçbir şey yapmamanın yorgunluğu.

Ah Struga!

Sırrı Özbek, Ah Struga!’da, zorbalığa karşı kendi olmanın, savaşa karşı barışın, güce karşı dayanışmanın önemini gösteren bir hikâye anlatırken, acıyla yoğrulmuş bir coğrafyanın da sesi oluyor.

Cevizin Şarkısı

Cevizin Şarkısı, Aslı Tohumcu evreninin ayrıksı örneği. Biraz dünyevi, biraz uhrevi, iki âlemi de yoklayan, nakış gibi örülü bir roman.

Su Başında Durmuşuz

Gün Benderli, Su Başında Durmuşuz’da anlatmaya çocukluğundan başlıyor, anne babasıyla geçen günlerini, öğrencilik yıllarını bir roman tadında yansıtırken, aynı zamanda dönem İstanbulu’na dair günümüz okurunu şaşırtacak anekdotlar da aktarıyor. Tabii, büyüdükçe mücadelesi de onunla beraber büyüyor. Kendini sol hareketin içerisinde buluyor. Hemen hemen tamamı yurtdışında geçen -geçmek zorunda kalan!- bu mücadelenin içinde Nâzım Hikmet’ten Sertellere, Zeki Baştımar’dan İsmail Bilen’e Türkiye sol tarihinin önemli isimlerine de rastlıyoruz.

Kendi Hayatında Ölme Vakti

Kendi Hayatında Ölme Vakti, insan denilen mahlukun gizli köşelerine, derinlerine usta bir kaptanın kılavuzluğunda yapılan, beş mevsim süren bir kent-deniz yolculuğunun romanı. Yalnızlığın en kışkırtıcı, en büyüleyici hali.

Ağaçtaki Kız

Şebnem İşigüzel, okurunu sarsıyor ve onu asla düşürmeden unutulmaz bir romana hayat veriyor. Ağaçtaki Kız’la genç kahramanına, bir ülkeye, coğrafyaya, nesillere ses oluyor.

Görenler Olmuştur

Vuslat Çamkerten, Görenler Olmuştur’da yer alan öykülerinde büyülü sonlar yaratıyor. Hayat sıradan bir şekilde ilerlerken, bu akışı toz duman edenleri anlatıyor.

Ağlaya Ağlaya Öldük Anam Bacım

Mustafa Çiftci, her şeye rağmen gülen gözlerle bakıyor hayata. Kedere neşe katarak anlatıyor hikâyelerini.

Kum Saatinde Kumkapı

Jaklin Çelik, Kum Saatinde Kumkapı’da, bizleri İstanbul’un tarihî semti Kumkapı’nın insanlarına, evlerine, sokaklarına, geçmişine dair duygu dolu ve capcanlı bir yolculuğa çıkarıyor.

Dünya Unutana Kalır

Deniz Poyraz, Dünya Unutana Kalır’da Y kuşağının büyüme hikâyesini, Trakya’nın otantik atmosferi içinden anlatıyor…

Arzunun Serbest Dolaşımı

Ahmet Tulgar, Arzunun Serbest Dolaşımı’nda bir araya gelen öykülerinde aşkları, ihanetleri, utangaç beğenileri, insanın kendine karşı duyduğu hayranlığı ve husumeti anlatıyor.

Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme

Doğum Lekesi Gibi Bir Gülümseme, Barış Bıçakçı’nın barışması zor, idaresi zor, çünkü idraki zor duyguları usulca yokladığı bir öykü demeti.

Kadastrocu

Tayfun Pirselimoğlu Kadastrocu’da tuhaf bir rüzgârın -yoksa kaderin mi demeli?- önünde sürüklenen Cemal Kara’nın hikâyesini anlatıyor.

Bugün Bize Kim Geldi?

En sıra dışı insanların sıradan insanlar arasından bulunabileceğini gösteren, sıradan anların içinde sıra dışılığın madenini keşfeden hikâyeler... Zorbalık, dar kafalılık, fesatlık, müzevirlik, “kokan” tipler ve tabii köpekler de eksik değil - her zamanki gibi. Saflıkla, şefkatle, bokta bile hikmet görmeyi bilenlerle ve tabii köpeklerle beraber - her zamanki gibi.

Savaş ve Kadın

Tecelli Sercan Sırma, Savaş ve Kadın’da, kötülüğün ve şiddetin gölgesinde kalan bir coğrafyanın hikâyesini belgesel tadında bir anlatımla paylaşıyor. Bu aynı zamanda dönüşümün, insanın savaş dansından çıkıp yaşama dansına dönüşünün romanı.