Franz K. Âşıkları
Franz K. Âşıkları, Burhan Sönmez’in kaleminden, Avrupa’nın Doğu ve Batı olarak ikiye bölündüğü Soğuk Savaş zamanında, Paris-İstanbul-Batı Berlin haritasında geçen bir edebi gerilim ve aşk romanı.
Cennetteki İlk Günüm Bir Tık Daha İyi Olabilirdi
Cennetteki İlk Günüm Bir Tık Daha İyi Olabilirdi, günümüz Türkiyesi’nde orta sınıf sinizmi üzerine zekice yazılmış bir taşlama.
Sezen Ünlüönen, yeni-gençliğin dilini üslubunun bir parçası haline getirerek, absürt-komik bir hikâye anlatıyor. Zamanın ruhuna, alegorik bir anlatı ile mercek tutuyor.
Köhne
Köhne, Ethem Baran’ın anlatımda ne denli mahir olduğunu her satırında hatırlatan, yaşamın dolambaçlı yollarında gezinen,
canlı ve sahici bir roman.
Ne Yeni Ne Başka
Ayşen Işık, Ne Yeni Ne Başka’da sıradan yaşamlarımızın “ara sokaklarına” sızıyor. Fark etmediklerimizi, fark etmek istemediklerimizi en ince ayrıntısına kadar gösteriyor. Bunu yaparken, her şeyin aynılığını, benzerliğini sezdirerek bir bakıma duygularımızı ortaklaştırıyor.
Sakin Adamın On Günü
Sakin Adamın On Günü, şanssız rastlantıların, yanlış zamanda yanlış yerde olmanın trajik sonuçlar doğurabileceğinin de hikâyesi... Mehmet Eroğlu ilmiği yavaş yavaş sıkıyor ve biz okurların elinden sayfa çevirmekten başka bir şey gelmiyor. İntikam bir çeşit nefsi müdafaa mıdır? İşte soru bu.
Biz De Yarın Güleriz
Özgür Çırak, Biz De Yarın Güleriz’de kendilerinin, kendi zamanlarının farkında olan, o zamanın şimdi değilse bile bir gün mutlaka geleceğine inanan insanların öykülerini anlatıyor. Ama kibirli, “en özel benim” ateşiyle yanıp kavrulan bir farkındalık ya da köksüz bir iyimserlik değil bu. Etraftaki toz dumanın geçiciliğini, anların ve duyguların kalıcılığını özümsemiş bir farkındalık.
Curcunabazlar
Mehmet Anıl, Hazreti İbrahim’in torunları arasındaki kardeş çatışmasından ilhamla, eğlenceyi de ihmal etmeyen modern bir masal yaratıyor.
Aç Koynunu, Ben Geldim
Aslı Tohumcu, Aç Koynunu, Ben Geldim’de, ezberleri bozarak, bu hikâyenin kahramanları dışında kimseye nasip olmayacak fevkalade bir aşkı anlatıyor.
Ateş Canına Yapışsın
Bütün sakinlerinin mutlu ve huzurlu yaşadığı Cennet’te, Tanrı ilk insanı yarattı, adına da Âdem dedi. Onu yarattığı toprağa kendi nefesinden üfleyerek can verdi, bu cana hem iyilikten hem şerden, hem riyadan hem sadakatten koydu. Ona güzel olan ne verdiyse, bir o kadar da kötülük ekledi. Sonra Cennet’teki tüm varlıklara dönüp Âdem’e secde etmelerini buyurdu. Bu buyruğa karşı çıkabilecek kadar kibirli tek bir Cennet varlığı vardı, o da Azazil’di.
Sessizlik Çağı
Sofya Kurban, Sessizlik Çağı’nda, sürgünlüğü, Türkî dünyayı, bitmeyen kaçışı tüm sarsıcılığına rağmen, umuda her daim yer açarak usulca anlatıyor. Yaşanmışlıklarını içtenlikle öyküleştiriyor.
Lucky
Sezgin Kaymaz’ın, kendi okurunu edinmesini sağlayan ve yeni kuşak yazarlarda fazla rastlanmayan hasletleri var. İnsanları, özellikle kaderin sillesini yemiş olanları, aşağıdakileri, kaybedenleri iyi tanıyor. Mistik olmayan, bir bakıma o “insan iyiliğini” cisimleştiren bir gerçeküstü fanteziye dayanıyor çoğunlukla romanlarının kurgusu. Lucky, Sezgin Kaymaz romanının bütün bu hasletlerinin hakkını veriyor. Yine çok iyi işlenmiş insan manzaraları sunuyor. Pek de “muteber” sayılmayan insanların iç dünyasını ve ilişkilerini gerçekçi ve eğlenceli bir muhabbetle aktarıyor. Yardımcı rollerde: Cinayet kariyerli bir özel şoför, kaknem kayınvalide, sinek kadar mide bulandırıcı bir kayınço...
Sakinler
Hande Ortaç, Sakinler’de bir rehabilitasyon merkezinde yaşayan insanların, dertlerine deva bulmak için geldikleri bu yerde günden güne nasıl daha büyük bir çıkmazın içine girdiklerinin hikâyesini anlatıyor. Bir bakıma “dışarının” aslında nasıl da her yer olabileceğini, her yeri kendisine benzetebileceğini gösteriyor. Aynı insanlar, aynı mücadeleler, aynı kırılganlıklar... İçe dönülen anları ise ayrı bir yere koyuyor, insanı kurtaracak cevheri o anlarda arıyor.
Serinlikler
Ayşenur Tanrıverdi, Serinlikler’de yaşamla uyumsuz kişilerin düşüncelerine sızıyor. Bazen hiçbir şey yapmadan izleyerek, bazen de intikam içgüdüsüyle yeniden inşa edilen mutlulukların, insanın kendisi ile karşı karşıya kaldığı sahici ve benzersiz anların peşine düşüyor. Yaşama sevincine karışan can sıkıntılarını, utançtan beslenen arzuları, gerçekleri, gerçeğe uymayanları ve insanın özünden kopan delilikleri bir serinlik anında sahneliyor.
Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm
Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm, kurmaca ile gerçeğin iç içe geçtiği bir yolculuğun hikâyesi. Sabahattin Ali cinayetini aydınlatmaya çalışan esrarlı bir yazarın, kendi hakikatini de aramasının, her durakta, her otelde, her gecede, her kentte cinayetin izleriyle birlikte kendinden ve hayatından eksik parçaları da bulmaya çalışmasının romanı.
Yer Değiştiren Sular
Her şeye rağmen gelen baharın, başkaldırıların, isyan içinde çaresiz katılıp kalmanın, bir arkadaşa omuz vermenin, ağaçları çatı bilmenin, sevgiliye doğru akan suların, ölümlü oluşumuzu hatırlamanın, aşka yeniden şans vermenin, arzuya kapılmanın, suç ortaklıklarının, yakada açan çiçeklerin, eksilen bedenlerin öyküleri.
Kendine Ait Bir Oda Bir Salon
Okşan Mağara, Kendine Ait Bir Oda Bir Salon’da yalnızlık hallerimizi anlatıyor. Kendi kendimize konuşmak zorunda kaldığımız sahici ya da etrafımızda onlarca insan varken iç sesimizden başka hiçbir ses duymadığımız o kırılgan yalnızlıkları...
Paganini Dinleyen İnekler
Sedat Anar, Paganini Dinleyen İnekler’de, kendine has üslubuyla bu kez hikâyeler anlatıyor okuruna: Hayatının anlamını müzikte bulanlar, köyden kente okumaya gelenler, büyükşehrin sokaklarında aklı karışanlar, kendini en doğru şekilde anlatmak için yanıp tutuşanlar, geçmişe sıkı sıkıya bağlanıp bugünü kaçıranlar, doğup büyüdükleri toprakları istemeye istemeye terk etmek zorunda kalanlar....
Nefha
Sezgin Kaymaz, şeytanın “diyalektiğini” anlatıyor.
Ve meleklerin dramını – zira cennette de hayat zor! Bu aynı zamanda insanın kibriyle, hevesleriyle, kabiliyetleriyle, acizlikleriyle yaşadığı git gellerin, iniş çıkışların, şaşkınlıkların hikâyesi. Neticede, bilinmezliğin hikâyesi.
Benim Rüyalarım Hep Çıkar
Umay’dan nefes isteyenler, büyü yazılı bez bebekler, musibetlere karşı yakılan tütsüler, gerçeğe karışan rüyalar, dünyayı daha güzel bir yere dönüştüren kehribarlar, adaklar, muskalar, dualar, beddualar… Benim Rüyalarım Hep Çıkar, kendinden efsunlu öykülerin kitabı.
Küçük Meseleler
Güzin Yalın, günlük koşturmalarımız içinde bizi sürekli tökezleten ufak tefek taşları anlatıyor Küçük Meseleler’de. Bazen mideyi bozan bir yemek, bazen içinde kötü şeyler görünen bir kahve falı, bazen hiçbir sebep yokken tersinden kalktığımız bir sabah, bazen de sebepsiz yere ortaya çıkıp aklımızın bir köşesine kıymık gibi batan o düşünceler... Hissettiklerimiz ve çoğu kez onlar yüzünden sıkışıp kaldığımız dört duvarlar...
Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü
Ali İpek, Kimsenin Ölmediği Bir Cinayet Öyküsü’nde gerçeği herkesin bilmesine rağmen susmayı tercih ettiği bir hikâye anlatıyor. Ama gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğunu hatırlatarak...
Düz Dünyacılar
Üç köpeğin, arafta bir merhumun, bir düz dünyacı meleğin, bir de apartman sakinlerinin hikâyesi bu.
Farfara
Farfara, arkadaşlığın, dayanışmanın ve hayvanlarla öğrenilen insaniyetin hikâyesi. Masumiyetin kazanılabilir, veya geri kazanılabilir olduğunu hissettiren bir hikâye.
Kerr
Tayfun Pirselimoğlu, Kerr’de sırlarla örülü bir atmosfer yaratırken bir taraftan da memleketin faili meçhullerle, katliamlarla, haksızlıklarla dolu geçmişi üzerine düşündürüyor.