Alman BelgelerindeAlman-Türk Silah Arkadaşlığı ve Ermeniler
Serdar Dinçer, Alman Belgelerinde Alman-Türk Silah Arkadaşlığı ve Ermeniler’de bugüne kadar az bilinen ya da hiç bilinmeyen tarihi gerçeklere ışık tutuyor. Alman militarizminin Osmanlı’yı Birinci Dünya Savaşı’na nasıl sürüklediğini, Ermeni tehciri ve soykırımındaki büyük rolünü, emperyal planlarını; Osmanlı’nın bunlara yaklaşımını ve çapsız politikalarını Alman belgeleri üzerinden çarpıcı şekilde ortaya koyuyor.
Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları Cilt 1Atatürk'ün Nutuk'u
Resmî ideoloji olarak Kemalizmin kutsal kitabı niteliğindeki Nutuk üzerine bir “metin incelemesi”. Nutuk, Atatürk’ün dünya görüşünün ana hatlarını, siyaset anlayışını, siyaset icra yöntemini değerlendirmeye dönük bir “deşifre etme” çalışması ile okunuyor. Metinler kendi mantığı ve erekselliği içinde açıklanıyor, siyasal söylemi ve ele verdiği siyasal felsefe tahlil ediliyor.
Arif Oruç'un Yarın'ı
Çok partili sisteme geçildiğinde Müstakil Türk Sosyalist Partisi’ni kuracak olan bir “maceraperest gazeteci”: Arif Oruç... Ve Arif Oruç’un, her tür muhalifliğin yasak olduğu tek parti döneminde, T. C. yönetimine yönelik eleştirilerini ifade etmek için Bulgaristan’da eski yazıyla yayımladığı Yarın broşürleri... Arif Oruç’la ilgili bazı başka belgelerle birlikte.
1980'lerden 90'lara Türkiye ve StarlarıCilalı İmaj Devri
Türkiye’nin 1980’lerdeki toplumsal değişiminin gündelik hayatta ve popüler kültürde hakim kıldığı değerlerin, mitosların tahlili; “yaldızların” kazınması. Toplumsal adaletsizliğin aldığı yeni boyutlarla, “yeniliklerin” takdiminde sergilenen marifetlerle “günümüz”ü temsil eden şöhretler. Kozanoğlu’nun kitabı, haklı olarak, “Türkiye’nin ne hale geldiği” üzerine kafa yoranların ciddiye aldığı ve sayesinde eğlendiği kitaplardan biri oldu.
Cumartesi Anneleri
Berat Günçıkan’ın Cumartesi Anneleri’ndeki röportajları, Erzade Ertem’in çok şey söyleyen fotoğraflarıyla birlikte, “kayboluş” öykülerini ve kayıp yakınlarının acılarını anlatıyor. Cumhuriyet tarihinin en acı, en kabul edilemez, en yüz kızartıcı sayfalarından birini... Cumartesi Anneleri, bu sayfayı kapatmak, unutturmak isteyenlerle, “Neredeler?” sorusunun peşini bırakmayanların mücadelesinde, insanî olanı, umudu tüketmeme kararlılığını simgeliyorlar.
Bir Kuşağın Son Temsilcileri"Eski Tüfek" Sosyalistler
Bir dönemin yükünü omuzlarında taşımış “eski kuşak” sosyalistler artık hepsi birer anı olan sırlarıyla birlikte günışığına çıkıyor. Türkiye sosyalist hareketinin tarihi, eski kuşağın yaşayan temsilcileriyle birlikte tartışılıyor, anlatılıyor. Yazarın amacı, iddialı bir “tarih eseri” meydana getirmek değil, tarih araştırıcılarına başlangıç noktaları sunmak.
Tek Partinin Yükselişi
Ahmet Demirel’in makalelerini bir araya getiren Tek Partinin Yükselişi, Milli Mücadele dönemi ve Cumhuriyet’in kuruluş yıllarındaki seçimlere ve bu seçimler sonucu oluşan Meclis’in yapısına odaklanıyor. Demirel, tek parti rejiminin yavaş yavaş kurulduğu bu süreçte, milletvekili adaylarının belirlenmesinden, Meclis’in oluşmasına kadar geçen zaman içerisinde neler yaşandığını çarpıcı ayrıntılarla okuyucuya sunuyor.
Rejim KriziTürkiye’de İki Partili Siyâsi Sistemin Kuruluş Yılları (1945 -1950) Cilt 3
Türkiye’de tek-parti rejiminin sona ermesi, genellikle demokrasiye ya da çok-partili hayata geçiş dönemi olarak adlandırılır. Cemil Koçak, “Türkiye’de İki Partili Siyâsî Sistemin Kuruluş Yılları (1945-1950)” adlı kitap dizisinde, yerleşik sayılan tarihsel kabulleri tartışmaya açıyor ve bu adlandırmayı sorguluyor.
İnternet Dolunay Cemaat
Modernizmin uzantısında hem toplumsallaşan hem kitleselleşen “new-age-yeni çağ” kültürü... Usulca büyüyen, hızla güçlenen Fethullah Gülen cemaati... İnsanlığın önünde büyük bir fırsat ve ihmale gelmez bir tehlike halinde duran internet...İnternet, Dolunay, Cemaat bu üç simgesel olgu üzerinden “bir dünya parçası olarak Türkiye”nin bugününe ve geleceğine bakmaya çalışıyor, kritik bir çağ dönümünün ipuçlarını gündelik söylemler içinden çıkarmaya çalışıyor.
Erken Cumhuriyet DönemindeEkonominin Türkleştirilmesi
Erken Cumhuriyet döneminde iktisadi alanın “milli” olana açılması, “yerli” sermaye birikiminin sağlanması ve iş yaşamının “homojenleştirilmesi” gibi uygulamalar bugüne kadar birbirinden ayrı süreçler olarak ele alındı. Murat Koraltürk, Ekonominin Türkleştirilmesi’nde “milli iktisat” başlığı altında ve yalnızca yeni ulus-devletin iktisaden güçlenmesine yönelik politikalar şeklinde tartışılan bu süreçleri bir bütün olarak inceliyor. Sermayenin, işgücünün ve mesleklerin Türkleştirilmesine yönelik girişim ve uygulamaları örneklerle ortaya koyarken, “ekonominin Türkleştirilmesi”ne giden yolun nasıl hazırladığını kapsamlı bir biçimde tartışıyor.
1970'lerde Türkiye Solu
Vehbi Ersan, bu kitapta ele aldığı parti, örgüt ve hareketlerin 1980 sonrası yaşadıkları değişim, dönüşüm
ve yeniden partileşme süreçlerine değinerek, Türkiye’de solun tarihinin daha geniş bir perspektiften ele alınmasını sağlıyor.
İstanbul'un Son Sürgünleri
Türk ve Müslüman olmayan uyruklarına karşı ‘özel’ devlet politikasının çarpıcı bir örneği. Kıbrıs sorununda gerginliğin artması karşısında, kendini aslen “İstanbullu” hisseden bir azınlık topluluğunun “diplomatik koz” olarak ‘değerlendirilişi’. İstanbul Rumlarının bakiyesi olan küçük cemaatin 40 bin ferdinin bir çırpıda sınırdışı edilişinin trajik hikayesi.
Popüler Kültür ve Orhan Gencebay Arabeski
“Çok katlı” bir çalışma. Hem Gencebay’ın eserlerini salt “mesaj”ıyla, “imaj”ıyla değil müziğiyle, nağmesiyle, iç anlamıyla önümüze seriyor hem aydınların arabesk müziğe bakışını, sol teorideki popüler kültür tartışması çerçevesinde sorguluyor. Gencebay’la yapılmış uzun sohbet, Türkiye’nin toplumsal-kültürel yapısına “teşhis” koymakla ilgilenenlerden “Orhanseverlere” kadar geniş bir kesim için ilginç.
Türkiye'nin Mafyası
Türkiye’nin Mafyası, ülkenin tarihine milat gibi düşen malûm Susurluk kazasından bu yana gündemin –maalesef hâlâ- başında oturan o meş’um konuya yurtdışından ‘ithal’ bir katkı. Gerçi pek ithal sayılmasa gerek, çünkü bu çalışmaya imza atanlardan biri Türk. Yayımlandığı Hollanda’da büyük ilgi gören Türkiye’nin Mafyası, Utrech Üniversitesi Kriminoloji Kriminoloji Kürsüsü profesörlerinden Frank Bovenkerk ile yine aynı üniversitede öğretim görevlisi olan Dr. Yücel Yeşilgöz tarafından kaleme alındı.
Korku TapınağıGüçlükonak-Silopi-Lice-Tunceli
Korku Tapınağı’nda Diyarbakır’da kaybolanların, Lice’de zorla koruculaştırılanların, Güçlükonak’ta katledilen köylülerin, Yeşilyurt’ta dışkı yedirilenlerin, Silopi’de kaybedilen HADEP’lilerin, Derebaşı’nda öldürülen gençlerin, Tunceli’de en temel gıda gereksinimlerini bile karneyle karşılayan insanların çığlığını duyacaksınız.
Hatırladıklarıyla ve UnuttuklarıylaTürkiye'nin Toplumsal Hafızası
Tarihin romanlar üzerinden tartışıldığı, anı kitaplarının yok sattığı, Osmanlı mirasının ticarileştiği, tehcir tartışmalarının kavgaya dönüştüğü ve mübadil çocuklarının Yunanistan’a turlar düzenlediği bir dönemi yaşıyoruz. Böyle bir ortamda toplumsal bellek çalışmaları ayrı bir önem kazanıyor. Bellek, bireysel ve kendiliğinden bir olgu değil, sosyal alanla kesişen, içinde bulunulan ânın dinamiklerince belirlenen ve toplumsal kimliklerimizi kuran, değişken bir süreç.
Türkiye'nin Gizlenen YüzüPazartesi Konuşmaları
• İş dünyası, bürokrasi ve siyasetçi eroin işinde de örgütlendi yani.
– 12 Eylül öncesi o kadar yaygın değildi, yaygınlaştı. Çünkü ülkeler arasındaki ve kendi sınırları içindeki savaşlar büyük para gereksinimi yarattı. Eroin trafiğinde Türkiye kullanılan bir ülke oldu. Bundan pay sağlamaya çalışan bazı siyasetçiler ve bürokratlar yüzünden de Türkiye Cumhuriyeti, dünyada uyuşturucuya destek veren bir konuma getirildi.
Otoriter DemagojiFarklı Ol, Benim Gibi Ol
Kürşat Bumin bu kitapta yer alan yazılarında Türkiye'nin son dönemini, "Türkler çıldırmış olmalı!" dedirten olaylar üzerinden ele alıyor. Rejim sorunları, demokrasi, ordu, siyaset vb... sorunlarımıza 'otoriter demagoji' kavramıyla açıklık getirmeye çalışıyor. Bumin'e göre 'otoriter demagoji'nin yürürlükte olduğu Türkiye'de "görünürde 'söz' kimsenin tekelinde değildir; hatta sık sık 'konuşan ülke'nin erdemlerinin sıralandığına tanık olunur.
Filler ve ÇimenlerMedya ve Finans Sektöründe Doğan/Anti-Doğan Savaşı
Türkiye medyası, 2001 krizi ile birlikte önemli bir kabuk değişimi yaşadı, yaşıyor. Medya sektörüne egemen olan gruplar saflaştılar, daha doğrusu cepheleştiler. Birbirlerini, “medyayı silah, gazetecileri de tetikçi” olarak kullanmakla kıyasıya eleştirdiler. Medya dünyası ve daha birçok gözlemci bunu medya sektöründe bir cepheleşme gibi anladı, yorumladı.
Cumhuriyet Yıllarında Türkiye YahudileriAliya: Bir Toplu Göçün Öyküsü (1946-1949)
Rıfat N. Bali’nin yazdığı Cumhuriyet Yıllarında Türkiye Yahudileri dizisinin ilk cildi, 1923-1945 dönemindeki sistematik Türkleştirme siyaseti ve Türklerle Yahudiler arasındaki gerilimli ilişki üzerineydi. Elinizdeki kitap, 1946-1949 dönemini kapsıyor ve esas olarak Türkiyeli Yahudilerin 1948’de kurulan İsrail’e göçlerini, yani Aliya’yı anlatıyor.
İçimizdeki HapishaneLabirentin Sonu
Hapishaneler toplumların zuladaki resimleridir. Hapishaneler, arada sırada ceplerden çıkarıp bakmaya bile cesaret edilemeyen, duvarlar arasına hapsedilmiş dünyalardır. Türkiye’de siyasî mahkûmların varlığının devam etmesi, hapishanelerin zuladan sık sık çıkarılmasını gerektirir. Özellikle sol/sosyalist hareketlerin tarihlerinde hapishanede geçirilen dönemler üzerine devasa bir ‘güzelleme’ külliyatı oluşturulmuştur.
Türk Milliyetçiliği, Gayrimüslimler ve Ekonomik Dönüşüm
Ulus devletlerin kendi egemenlik tarifleri ve milliyetçilik projeleri ısrarlı bir millî "safiyeti" gerektirmiştir. Sadece gündelik hayat üzerinde biçilen bir safiyet arayışı değildir bu. Milliyetçiliğin bir ufuk olarak benimsendiği, toplumsal yaşamda ise "diğer"leri açısından kolay atlatılamayan toplumsal travmaya sebep olan bir süreçtir. Bütün milliyetçilikler gibi Türk milliyetçiliği de bundan azade değildir.
GöçRumlar’ın Anadolu’dan Mecburi Ayrılışı (1919-1923)
Yunanistan’da bulunan Küçük Asya Araştırmaları Merkezi tarafından hazırlanmış bir kitap Göç (Exodos). Rumların Anadolu’dan mecburi ayrılışları hakkında 1950’li, 1960’lı yıllarda yapılan sözlü tarih görüşmelerine, tanıklıklara yer veriyor. Göç edenlerin anlattıkları savaşın, insan hayatında nasıl acımasız bir mekanizma olarak yer alabildiğini, Rumlar ve Türkler arasında varolan sosyal hayatı nasıl altüst ettiğini, milli kimliğin destansı yönüne nasıl bir katkıda bulunduğunu ve toplumsal hafıza üzerinde nasıl bir travmatik etkisi olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye ve Ermeni HayaletiSoykırımın İzinde Adımlar
Her ikisi de gazetelerinde Türkiye muhabirliği yapan Guillaume Perrier ve Laure Marchand, röportaj ve araştırmalardan oluşan bu derlemede, bir yüzyıl aradan sonra soykırımın hâlâ capcanlı olan gerçekliğini ve soykırımın inkârının “hasta” ettiği Türk ve Ermeni toplumları üzerinde yarattığı sonuçları keşfe çıkıyorlar. Adları değiştirilmiş, evleri, kiliseleri yıkılmış köylerde, soykırımda canını kaybetmiş, yahut bir şekilde kaçmış, kurtulmuş insanların çocuklarını, torunlarını bulup konuşturuyorlar. Resmî tarihin karşısına, onların hikâyelerini, onların tarihlerini koyuyorlar.