Uyku Şehir
Bugün, 19. yüzyılın İstanbulu’nda yaşayan ve hayatındaki hiçbir şeyi asla değiştirmeyen bir dede; eskinin solcusu, şimdinin liberali veya aynı anda bütün ideolojilerin temsilcisi olan bir oğul; yirmi dört yaşında, hissettiklerini bir yağlıboya tabloya döktüğünde ortaya sadece simsiyah resimler çıkaran bir torun... Yıllar geçtikçe değişen şehir yaşamı, aynı ailenin erkeklerinin hayatlarını nasıl değiştirir?
Kalenderiye
Neden yaşadıklarını anlamaya çalışan üç adam... İnsana dokunan maharetli bir anlatım ve kederli bir mizahla resmedilen kibirli, kibrinden pişman olan erkekler ve sadakatsiz hayalleriyle kadınlar... İtaat ve isyanı anlatan, zamanı arayan, Kalenderileri konuşturan bir Anadolu romanı. İpek kadar yumuşak ve ipek kadar güçlü.
Son HafriyatBEHZAT Ç. - Bir AnKara Polisiyesi
Behzat Ç. ve ekibi, kötü bir Renault Toros’la Sakarya Caddesi’nden Ayaş’a kadar altını üstüne getiriyor Ankara’nın.
Orhan Pamuk’un Edebi Dünyası
Orhan Pamuk, 2006'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü Türkiye'ye getiren ilk yazar oldu. Kitapları elli altı dile çevrilen, yazarlık serüveninin başlangıcından bu yana hem yoğun bir ilginin hem de tartışmaların odağı olan Pamuk hakkında, bu ödülden sonra, eserleriyle ilgili olmayan yorumlar katlanarak arttı. Bu kitap yeniden, yazarı, yarattığı edebi dünya içinde görme ve gösterme çabalarının bir ürünüdür.
Son Kullanma TarihiOrası Hikâyeleri 4
Daha önce Orası Öyküleri ve Herkes Aşağı İnsin kitaplarını yayımladığımız Ender Özkahraman’dan yine “ora”ya ve “onlar”a dair çizgiler... Özkahraman'ın insani, içten bakışının ortaya çıkardığı, hüzünlendiren ve illa ki gülümseten öyküleri çizginin gücüyle birleşerek, "son kullanma tarihi" kolay kolay geçmeyecek bir hale geliyor.
Suskunlar
Eflâtun rengi hayaller kuran bir “suskun”un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin “gerçekliği”nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek.
Porof. Zihni Sinir Proceler Külliyatı No:3Yazlık ve Kışlık Proceler
Tekerlek öncesi dönemlerdeydi. İnsanlara “PERGELLİ ARABA” procesi yapmıştım. Çok şaşırdılar. Güldüler ama onu işe yaramaz buldular. Çöpe attılar. Yıllar sonra bir çöp karıştırıcısı benim bu procemi buldu. Ona bakarak hayal kurdu. Pergelin ucundaki çemberi hissetti ve tekerleği keşfetti.
Geri Vites Hayatlar
Leyla Ağaçkoparan, “64 model” bir kadın. Türkiye’nin ilk kadın ağır vasıta şoförü. Yirmi yıllık meslek hayatında ambulanstan otobüse, TIR’dan tankere, çekiciden çöp kamyonuna kadar akla gelebilecek her tür motorlu aracı kullanmış. Mazot kokusu, yağlı-karalı üstüpü, tamirhaneler ve arabalar artık onun vazgeçilmezi olmuş.
Porof. Zihni Sinir Proceler Külliyatı No:2Ev Eşyaları ve Giyim Kuşam ile İlgili Proceler
Tekerlek öncesi dönemlerdeydi. İnsanlara “PERGELLİ ARABA” procesi yapmıştım. Çok şaşırdılar. Güldüler ama onu işe yaramaz buldular. Çöpe attılar. Yıllar sonra bir çöp karıştırıcısı benim bu procemi buldu. Ona bakarak hayal kurdu. Pergelin ucundaki çemberi hissetti ve tekerleği keşfetti.
Tarihi Yargılıyorum
Dünyanın neresinde, ne zaman doğmuşsak doğalım, annelerimiz, babalarımız, dinlerimiz, devletlerimiz bize bir geçmiş giydiriyor. Onlar giydirdikçe biz de ha babam giyiniyoruz. Çoğumuz, geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp, elbiselerimizi bedenimizden ayırt bile edemiyoruz. Tarihimize nasıl baktığımızı gözden geçirdiğim bu kitapta kendimizi yargılamamızı yargılıyorum. Tarihimize bakıp “Biz buyuz,” diye sunulanları sorguluyorum.
AmidalılarSürgündeki Diyarbekirliler
12 Eylül 1980 sonrasında veya arefesinde Diyarbakır’dan ‘gitmek’ zorunda kalan ve çoğu yirmi yılı aşkın süre gurbette yaşayan Kürt siyasal mültecilerle söyleşiler yer alıyor bu kitapta. Önce çocukluklarının, gençliklerinin Diyarbekir’ine (ve Lice’sine, Silvan’ına, Ergani’sine, Pîran’ına...) dair hatırladıklarını anlatıyorlar.
Taşıtlarve Trafik Sorunları ile İlgili Projeler
Tekerlek öncesi dönemlerdeydi. İnsanlara “PERGELLİ ARABA” procesi yapmıştım. Çok şaşırdılar. Güldüler ama onu işe yaramaz buldular. Çöpe attılar. Yıllar sonra bir çöp karıştırıcısı benim bu procemi buldu. Ona bakarak hayal kurdu. Pergelin ucundaki çemberi hissetti ve tekerleği keşfetti. Tekerlek insanların çok işine yaradı ve binip arabalarına çekip gittiler. Bu kitap da bir çöp. Çöp karıştırıcılarının hizmetine sunuldu.
Babamın Bavulu
"Ölümünden iki yıl önce babam kendi yazıları, el yazmaları ve defterleriyle dolu küçük bir bavul verdi bana."
Orhan Pamuk 2006 yılı Aralık ayında, Nobel Edebiyat Ödülü'nü alırken "Babamın Bavulu" adlı bir konuşma yaptı. Pamuk'un otuz iki yıllık yazarlık çabasının ruhunu içtenlikle yansıtan bu duygulu konuşma, bütün dünyada derin yankılar uyandırdı.
İstanbulHatıralar ve Şehir
İstanbul’da, Orhan Pamuk hem yirmi iki yaşına kadarki kendi hayat hikâyesini hem de kendi bildiği İstanbul şehrinin ilginç hikâyesini bir roman tadıyla birleştirerek okura sunuyor. Pamuk’un kendini “ben” olarak ilk hissedişinden annesine, babasına, ailesine yönelen hikâye, bir hüzün ve mutluluk kaynağı olarak İstanbul sokaklarına açılıyor.
Kişi Başına Bir Yalnız
Yalnızlık herhalde, bir insanın saklamayı düşündüğü en son şey olmalıdır. Fakat yine de konuşulsun istemezsiniz. Size öyle öğretilmiştir, ayıptır çünkü yalnızlık. Yekten "deli" diyen de olur, "Bakma sen, bugünlerde en düzeyli ilişki, yalnızlık aslında" derken gözlerinize "Seni aklına çaktığımın manyağı seni, kimbilir ne arızan var ki, kimselerle geçinememişsin, ısırsa bana da bulaştırır mı acaba" gibisinden bakan da.
Osmanlı Arnavutluk'undan Anılar (1885-1912)
Avlonyalı ailesi, Osmanlı İmparatorluğu'nun yüzyıllar boyunca Arnavutluk'taki egemenliğini sürdürmek için 'işbirliği' yaptığı büyük ailelerden biri. 19. yüzyılda bir isyanın da başını çekmiş, buna rağmen imparatorluğun çöküşüne kadar hem yerel hükümranlığını sürdürmüş hem de Osmanlı'ya yönetici kadrolar vermeye devam etmişti – en üst düzeyde, 1903-1908 arasında sadrazam olan Avlonyalı Mehmet Ferit Paşa'ya kadar... Avlonyalı Ekrem Bey'in anlatısı, 19.-20. yüzyıl dönümünde sosyal hayata ve törelere ilişkin zengin ayrıntılarıyla, Arnavutluk’a dair bir nevi amatör etnografik gözlem niteliği de taşıyor.
Her Temas İz BırakırBEHZAT Ç. - Bir AnKara Polisiyesi
Kızılay, Sakarya Caddesi, SSK İşhanı, Dil-Tarih, Atakule, öğrenci evleri... ve Emniyet...
Cinayet Masası. Behzat Ç., "yeni müktesebata" uyum sağlayamamış, lambur lumbur, "dişli" bir başkomiser. Müzik dinlemez, polis telsizi dinler. Kitap okumaz, gazeteye spor sayfasından başlar. Herhangi bir siyasi görüşü yok. "İçimizden birinin" üçüncü sayfa haberlerine yansımış hali gibi, adı bile tam değil.
Kız Ararken
Toprak Işık, üçüncü öykü kitabında, yine mizah damarını işliyor. Onun öykülerinde, harcıâlem 'komiklik' veya 'sululuk' ile has mizah edebiyatı arasındaki köklü ayrımı fark ediyor; 'iyi' mizahın 'iyi' edebiyat olduğunu hatırlıyorsunuz.
Gündelik hayatın olağanlığı içinde akıp giden, ancak yakından bakınca, tersten bakınca, zekâyla bakınca görülen mizahın arkeolojisini yapıyor Toprak Işık.
Hanene Ay Doğacak
Bu kitabın takma isimle yazıldığı düşünüldü. Bunun haberi bile hazırlandı. Son anda gazetenin yazıişleri müdürü yazarın adını bilinmeyen numaralara sormayı önerdi. Uydurma olduğu düşünülen isimde, Şebnem İşigüzel diye birisi vardı. Hanene Ay Doğacak ilk kitabıydı. Aynı yıl Yunus Nadi Ödülü'nü alacak, çok okunacak, çok sevilecekti.
Söyleyince Yine Ben Kötü Oluyorum
Yıllar önce Ankara'da güneşli bir Nisan günü. Can erik çıkmış ki, Dikmen'de ısırsan, kütürtüsü Çinçin'de duyuluyor. Erik bahçesine dalmışız gibi, bir yandan erikleri dişliyor, öbür yandan derneğin Rüzgârlı Sokak'taki binasında yarınki Nato'ya Hayır Mitingi'nin pankartlarına son halini veriyoruz. İçtiği sigaradan değil, boyundan lakabını alan Uzun Maltepe, o yıllarda başka rengimiz olmadığı için yüzü sarı, gözü kırmızı boya içinde yalvarıyor: "Ağbi bunun kralı 'Nato Kafa Nato Mermer' olur, bırak pankartı ellerimle parlatayım."
Sessiz Güvercinler ÜlkesindeCumhuriyet Yazıları
Sessiz Güvercinler Ülkesinde Memet Baydur'un 1999-2001 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış yazılarını biraraya getiriyor. Tiyatrodan kuantum fiziğine, cazdan edebiyata, sinemadan biyolojiye, felsefeye yol alan, alçakgönüllülükle paylaşan, sormayı, merak etmeyi kışkırtan, bakılacak ne çok şey olduğunu hatırlatan, insanın gözünü, kulağını, aklını açan yazılar.
Harun
Yorulmadan, bıkıp usanmadan umutlarının peşinde koşan bir aileye mensup üç kuşağın öyküsü... Sıkışıp kaldıkları hayatı aşan aşklar, tutkular... Bu uğurda katlanılan sıkıntılar, yokluklar... Her bir kuşakta binbir zahmetle katedilen yollar, başarılar... SES, kaçınılmaz gerçeği yani geleceği, Türkiye'nin doğu ucunu mekân tutmuş, karların ve yoksulluğun esaretindeki bir sınır köyünün en fakir ailesinin kızına fısıldar: Onu seçmiştir... 'Gelecek' o tahammülü zor yükünü genç Gülbahar'ın omuzlarına terk eder.
Baharda Yine Geliriz
Şehri ve insanları tanımak için mütevazı bir rehber.
40 Yıl Önce 40 Yıl SonraAmerika Rusya
"Direnen insan özgürlük tutkusunu koruyabiliyordu. Günümüzün edilgen insanı kendisine sunulan özgürlük kalıplarının tüketicisi." Gündüz Vassaf 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika – Rusya’da eğlenceli, mizahi, şiirsel bir dille çocukluk ve gençlik yıllarından tanıdığı Amerika ile "sosyalizmin beşiği" diye merak ettiği Moskova'yı, 40 yıl sonra sadece anılarının izinden giderek değil, tekrar görerek, yaşayarak anlatıyor.