Çağdaş Türkiye Edebiyatı - 23. sayfa

Kız Ararken

Toprak Işık, üçüncü öykü kitabında, yine mizah damarını işliyor. Onun öykülerinde, harcıâlem 'komiklik' veya 'sululuk' ile has mizah edebiyatı arasındaki köklü ayrımı fark ediyor; 'iyi' mizahın 'iyi' edebiyat olduğunu hatırlıyorsunuz. Gündelik hayatın olağanlığı içinde akıp giden, ancak yakından bakınca, tersten bakınca, zekâyla bakınca görülen mizahın arkeolojisini yapıyor Toprak Işık.

Hanene Ay Doğacak

Bu kitabın takma isimle yazıldığı düşünüldü. Bunun haberi bile hazırlandı. Son anda gazetenin yazıişleri müdürü yazarın adını bilinmeyen numaralara sormayı önerdi. Uydurma olduğu düşünülen isimde, Şebnem İşigüzel diye birisi vardı. Hanene Ay Doğacak ilk kitabıydı. Aynı yıl Yunus Nadi Ödülü'nü alacak, çok okunacak, çok sevilecekti.

Söyleyince Yine Ben Kötü Oluyorum

Yıllar önce Ankara'da güneşli bir Nisan günü. Can erik çıkmış ki, Dikmen'de ısırsan, kütürtüsü Çinçin'de duyuluyor. Erik bahçesine dalmışız gibi, bir yandan erikleri dişliyor, öbür yandan derneğin Rüzgârlı Sokak'taki binasında yarınki Nato'ya Hayır Mitingi'nin pankartlarına son halini veriyoruz. İçtiği sigaradan değil, boyundan lakabını alan Uzun Maltepe, o yıllarda başka rengimiz olmadığı için yüzü sarı, gözü kırmızı boya içinde yalvarıyor: "Ağbi bunun kralı 'Nato Kafa Nato Mermer' olur, bırak pankartı ellerimle parlatayım."

Sessiz Güvercinler Ülkesinde
Cumhuriyet Yazıları

Sessiz Güvercinler Ülkesinde Memet Baydur'un 1999-2001 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış yazılarını biraraya getiriyor. Tiyatrodan kuantum fiziğine, cazdan edebiyata, sinemadan biyolojiye, felsefeye yol alan, alçakgönüllülükle paylaşan, sormayı, merak etmeyi kışkırtan, bakılacak ne çok şey olduğunu hatırlatan, insanın gözünü, kulağını, aklını açan yazılar.

Harun

Yorulmadan, bıkıp usanmadan umutlarının peşinde koşan bir aileye mensup üç kuşağın öyküsü... Sıkışıp kaldıkları hayatı aşan aşklar, tutkular... Bu uğurda katlanılan sıkıntılar, yokluklar... Her bir kuşakta binbir zahmetle katedilen yollar, başarılar... SES, kaçınılmaz gerçeği yani geleceği, Türkiye'nin doğu ucunu mekân tutmuş, karların ve yoksulluğun esaretindeki bir sınır köyünün en fakir ailesinin kızına fısıldar: Onu seçmiştir... 'Gelecek' o tahammülü zor yükünü genç Gülbahar'ın omuzlarına terk eder.

Baharda Yine Geliriz

Şehri ve insanları tanımak için mütevazı bir rehber.

40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra
Amerika Rusya

"Direnen insan özgürlük tutkusunu koruyabiliyordu. Günümüzün edilgen insanı kendisine sunulan özgürlük kalıplarının tüketicisi." Gündüz Vassaf 40 Yıl Önce 40 Yıl Sonra Amerika – Rusya’da eğlenceli, mizahi, şiirsel bir dille çocukluk ve gençlik yıllarından tanıdığı Amerika ile "sosyalizmin beşiği" diye merak ettiği Moskova'yı, 40 yıl sonra sadece anılarının izinden giderek değil, tekrar görerek, yaşayarak anlatıyor.

Nazê
Bir "Göçüş" Öyküsü

"Lâllar, işaretle konuşur. Sağırlar, duymadan konuşur. Körler, görmeden konuşur. Kadınlar, ağıtlarla konuşur..." Bir göç hikayesi: Kürt aşiretlerinin, Irak-İran-Türkiye arasında, oradan oraya göçleri; göçte savrulanlar hayatlar... Nazê'nin anlatısını ve hayatını İrfan Aktan, maharetli röportajcılığıyla kuşatıyor.

Amat

Kıyıda ise üç direkli, iki güverteli ve 58 toplu bir kalyon, o karanlıkta usturmaçalarını puta edip iskeleye palamar vermişti. Yelkenlerin sarılı olduğu serenler hisa edilmiş ve tez zamanda yola çıkacağını ilân için mizana direğine mavi bayrak çekilmişti.

Canip Yıldırım'la Söyleşi
Hevsel Bahçesinde Bir Dut Ağacı

Canip Yıldırım’ın hayat öyküsü, Cumhuriyet’ten bu yana Kürtlerin ve Türklerin yaşadığı tüm dönemlerin de çok canlı bir tanıklığı: İttihat Terakki dönemi, Ermeni katliamı, Cumhuriyet’in kuruluş yılları, Şeyh Sait hareketi, Ağrı Dağı isyanı, Dersim katliamı, tek parti dönemi, DP dönemi, 492lar davası yılları, 1960 askeri cuntası, TiP, KDP ve DDKO dönemleri, 12 Mart 1971 askeri cuntası.

Radyo Konuşmaları - Hoş Geldin Ölüm

Sevgi Soysal’ın ilk kez okur karşısına çıkan metinleri: BBC radyosunda yaptığı konuşmalar. Yazarın kanser tedavisi için gittiği Londra’da yaptığı bu konuşmalar da, tıpkı son romanı Hoş Geldin Ölüm gibi yarım kalmış...

Mektuplaşmalar

Memet Baydur (1951-2001) yirmi üç oyunu, kısa öyküleri ve denemeleriyle yazınımıza yepyeni bir üslup getirmiştir. Okurları ve oyunlarının izleyicileri onun yazdıklarında yeni bakış açıları, sanatla ahlâkın birlikteliğinden doğan bir incelik, çok zeki bir mizah ve derin bir duyarlılık bulurlar. Cevat Çapan, Baydur’un oyunlarının en belirgin özelliğinin diyalogları olduğunu, tiyatrosunun inceliğinin “kalın hatlı bir eylemselliktense, kişiler arasındaki konuşmalarla derdini anlatmasında” gizlendiğini söyler.

Dublörün Dilemması

Murat Menteş, okumacı, tartışmacı, kavgacı, yani kışkırtıcı bir yazar arkadaşım. Onunla çekişirken çiçek açarsınız. Yazarlık macerasını ben de merakla izliyorum. Peşinen söyleyeyim, fiktif, tümden hayal ürünü metinler sevmem, fakat Murat Menteş’in birbiri peşi sıra kurduğu cümlelerin gücü, benim kendimce şikayetimi kuruntuya dönüştürdü. Ben, Murat’ın yaşındayken kelimelerle kasap gibi boğuşuyordum; Murat aksine, kelimeleri kırbaçlayıp cümleler içinde düzene sokuyor ve bunu pek mahirce başarıyor.

Türk ve Yunan Romanlarında
"Öteki" ve Kimlik

“Öteki” kavramı sosyal bilimlerde yeni bir kavram sayılır. Komşuluk ise, çok eskidir... En yakın komşular çevrelerindeki sorunlarla en yakın temasa sahiptirler ve farkında olmadan birbirlerine ayna tutarlar. Durumu en veciz bir biçimde anlatan “tencere dibin kara” deyimini ilk kitabına ad olarak seçen ve iki ülke ilişkilerini ele alan bu önemli eseri ile tanınan Herkül Millas, Türk ve Yunan Romanlarında “Öteki” ve Kimlik adlı yeni çalışmasında ise, Türk edebiyatının çeşitli safhalarında Yunan/Rum kimliğine biçilen kaftanı etüd ediyor.

Acemi Eğitimi

Ben Elazığ’da, babamın kıyamet öncesini yaşamış olduğu yeri aradım. Ve o özel kadınlar, duyarlı yazarlara binip gittiler… 1963’te doğmuş bir insanın 2005’te yazdığı anılar başka türlü olabilir mi? Sanmıyorum.

İsyan Sürgünleri

“Diyarbekir Diyarım, Yitirmişem Yanarım”dan sonra Şeyhmus Diken bu kitabında da eski Diyarbakırlılarla sohbet ediyor, Diyarbakır’ın hikâyesini anlatmaya devam ediyor. Bu sefer anlatılanların merkezinde 1925 Şeyh Said İsyanı ve sonrasında yaşanan sürgünler, yerinden yurdundan edilmeler, gurbette kurulan yeni yaşamlar, aflar, geri dönüşler var.

Bir Akdeniz Kedisinin Hatıraları
"Doli'yi Hatırlıyor musun?"

Doli bir delikanlı. Doli Akdeniz’li. Doli bir kedi. Hayrettin Amca, Dolores, Gizem, Paçavra, Çikin, Güzel Romedyos, Lale, Viyan, Adsız, Kılark ve diğer kedilerle ve biraz da insanlarla birlikte hayatın küçük, ama büyük sırlarını çözmeye çalışıyor. Elimizde Doli’nin günlüğü, arkamızda Kaş güneşi, önümüzde Akdeniz mavisi hayat detektifliğine doğru sessiz, sıcak ve mavi bir yolculuğa çıkıyoruz.

Çöplük

Yazarına süphelerinin kaleme aldırdığı bu roman gerçek bir çöplük! Bulduklarımızla, tutup çıkardıklarımızla mutlu olacağımız, merak ve ilgi uyandırıcı, pis, şaşırtıcı, sarsıcı.

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

İki yakın arkadaşın aynı kadına âşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı.

Enişte Gözüyle Bodrum
... ve diğer hoş öyküler

Dalavera Memet’in Bodrum Tarihi’nin tadı damağında kalanlar için, tatlı niyetine.

Küçük Hayat Ansiklopedisi

Yanınızdan geçen delikanlının bir mucit olma olasılığını; bir alışveriş merkezinin önünde dikilen orta yaşlı adamın, bizim de bir parçası olduğumuz caddeyle ilgili düşlerini ve korkularını; tatile giderken geçtiğimiz bir kasabanın yegâne caddesindeki kahvede pinekleyen iki kişinin hikâyelerinin uluslararası ticaretle ilgili başka bir hikâyenin parçası olabileceğini aklımıza düşürüyor.

Sinema Yazıları

Memet Baydur çok yönlü bir sanatçıydı. Sinema, müzikle birlikte, onun tutkunu olduğu sanatların başında gelmiştir hep. Baydur, sinemayı bir amatör gibi sevdi, bir profesyonel gibi araştırdı, bir düşünür gibi değerlendirdi.

Ayşegül Boşanıyor

“Hadi bakalım Ayşegül Hanım, hayırlı olsun. Çok istiyordun boşanmayı, al boşanıyorsun işte. Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun peki? Bütün evleri bedava, işyerlerini de kucak açmış kocaman maaşlarla seni mi bekliyor sanıyordun? Nafaka almak zorundasın çocuğunla beraber yaşamak istiyorsan. Deniz’in düzeni bozulmamalı.”

Dönemeçte

Tarık Buğra bu romanında Türkiye’nin tek parti egemenliğindeki cumhuriyetten çok partili rejime, “demokrasi”ye geçiş aşamasını, Cumhuriyet döneminin kavşaklarını ele alan öteki romanlarında olduğu gibi, yine Anadolu taşrasından, oraya özgü insanların dünyasından ele alıyor. Ancak bu kez, daha önce mağduriyet hallerinde, hırpalanan, bastırılan yanları ile tipleştirilen bu insanların, DP’nin harekete geçirdiği bireysel kâr, kazanç, girişim, hırs ve saikleri ile sarmalanmış portreleri ön plandadır.