Bu sayıda...

Pandemi uzun süredir bütün dünyanın gündemini belirledi; şiddeti azalsa da belirlemeye devam ediyor – “normal”e dönüş çağrıları ve isteği bunun başlı başına ispatı aslında. Örneğin ABD’deb George Floyd’un acımasızca öldürülmesine öfkelenip sokaklara dökülen insanlara, Trump yönetimine yakın gruplar “her şeyden önce” kamu sağlığını tehlikeye attıkları ve şu günlerin moda tabiriyle “sosyal mesafe”ye uymadıkları gerekçesiyle de kaş kaldırıyor. Sokağa çıkma yasaklarının olağanlaşması meselesi, virüsün en çok 65 yaş üzeri insanları vurması neticesinde yaşlılara yönelik ilk baştaki uyarıların yerini ayrımcılığa bırakması sorunu, kapalı alanda sosyalleşmenin toplumsal sonuçlarının ne olacağı tartışmaları, küresel iktisadi politikaların değişmesi gerektiği vurgusuyla birleşen “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” öngörüleri... Bu soru(n)lar ve meselelerin büyük bölümü yeni olmasa da pandeminin dünyanın büyük bölümü için gündemleştirdiği tartışmalar. Dolayısıyla Toplum ve Bilim’in bu sayısı, pandemi gündeminin içerisinden konuşan değinilerin biraz daha ağır bastığı bir sayı oldu.

Nuray Mert, “İslâm’ın Siyasallaşması ve İslâmcılığın Seyri” tartışmasına dördüncü yazısıyla devam ediyor. Mert bu yazısında İslâmcılığı iki savaş arası dönemde ele alıp İslâmcılığın dış gelişmelerden nasıl etkilendiğini göstererek, İslâmcılığın serüveninin yalnızca kendi içerisindeki tartışmalarla anlamlandırılamayacağını öne sürüyor. Hülya Dinçer, “90’lardan bugüne Türkiye’de cezasızlık politikalarının bilançosu: Savaşın gölgesinde ‘adalete bağırmak’” başlıklı yazısıyla son zamanlarda siyasetin konfigürasyonunu değiştirmeye aday “adalet” tartışmalarına “cezasızlık” kavramı üzerinden dahil olarak, Türkiye özelinde iz sürüp literatüre çok kıymetli bir katkı sunuyor. Judith Butler geçtiğimiz sene bir söyleşisinde “Artık neyin performatif sayılacağından emin değilim,” demişti. İlknur Meşe, “Butler’ın toplumsal cinsiyet performatifliği kuramında öznelliğin ve failliğin imkânları” adlı makalesinde, yalnızca bu açıklamayla meşgul olmayıp Butler’da performatifliğin faillik ile ilişkisini irdeliyor, konuya merak duyan okurları Butler’ın kuramsal dünyasında bir yolculuğa davet ediyor. Muhammet Öksüz ise “Bilimsel körlükten zorla yerinden etmeye: Siirt’teki Koçerlerin etnikleşme süreci” adlı makalesinde “Türkiye’deki göçebelik çalışmalarının neden/nasıl Türkmen ve Yörüklüğe” indirgendiğinden yola çıkıp göçebeliğin kuramsal olarak ele alınabilme imkânlarını tartışmakla beraber Koçerlerin göçebelik deneyimlerini inceleyerek “kültürün etnikleşme”si meselesine de ışık tutuyor.

“Değini” başlığı altında pandemiyle ilgili beş yazıya yer verdik. Onur Bakıner, pandemi sürecinde pek de tartışılmayan bir konuya, nekro-siyasete, yani ölüm siyasetine değiniyor. İktidarların bu dönemde ölüm üzerinden “performans” süreçlerini inceliyor. Özen B. Demir, virüs ve onun yaşamlarımızdaki yerine, aynı zamanda virüs-insan etkileşimine dair teknik ayrıntılar vermekle birlikte, şu “hastalık” tabir edilen pozisyonun toplumsal kurulumuna bakarak “bilimi demokratikleştirme” sorununa eğilmeyi de ihmal etmiyor. Koronavirüs etrafındaki tartışmaların herhalde en ateşli isimlerinden biri Giorgio Agamben oldu. Yazılarının neredeyse tamamı Türkçeye çevrildi, her yazısı konuşuldu, tartışıldı. Berna Zengin Arslan, Agamben’in “istisna hali” kavrayışını akılda tutarak pandemi vesilesiyle yazdığı yazılarla titiz bir tartışmaya giriyor. Küresel ekonomi yönetiminin halihazırdaki performansıyla dünya halklarının akıbeti arasındaki ters orantının kabul edilemez raddeye varması da pandemi gündeminin önemli başlıklarından sayılabilir. Mine Işlar, bu hayati gündemi degrowth (küçülme/ekonomik küçülme) kavramıyla yakalamayı öneriyor. Şimdiki zamanın bir anayasası yazılsaydı, herhalde değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddesi “ekonomik büyüme” olurdu. Işlar, dünyanın hemen her yerini tahrip etme potansiyeli bulunan “ekonomik büyüme”yi sorgulamayı öneriyor ve pandemi vesilesiyle bunun imkânlarını hatırlatıyor. “Küçülme”nin Feminizm ve Degrowth İttifakı’ndaki (FaDA) önemini gösteriyor. Son olarak, İlhan Can Özen, Covid-19 ile birlikte halk sağlığı, sağlık sistemleri, iktisadi düzen ve iktisat politikaları gibi önemli tartışmaları ele alıyor, bu tartışma alanlarındaki mevcut sorunları ortaya koyuyor ve olası çözüm önerilerini tartışıyor.