Çocukluk Yok Olurken
Toplum ve Bilim, 2026 yılının son sayısında çocuğu ve çocukluğu tartışmaya açıyor.
Dünya çocuklarının durumuna ilişkin raporlardaki veriler uzun bir süredir tehlike çanlarını çalmakta. Dünyadaki her dört çocuktan birinin görünmez olduğu 2024 yılını, çocukları korumak için kurulmuş en eski ve yaygın uluslararası sivil kuruluşu UN/UNICEF, çatışma alanlarındaki çocuklar açısından tarihin en kötü yılı ilan etti. Okul dışı çocuk sayısının Dünya genelinde arttığını, çocuk yoksulluğunun derinleşerek yaygınlaştığını, çocuk işçi sayısı yükselirken çalışmaya başlama yaşının düştüğünü, çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerin artarak devam ettiğini UNICEF Dünya Çocuklarının Durumu 2024 raporu sayılarla ortaya koyuyor. Zengin ve fakir ülkeler arasındaki uçurum derinleşmekle birlikte zengin ülkelerde de gelir dağılımın adaletsizliği nedeniyle çocukluk alanının refah seviyesinde genel bir iyileşmeden söz edilemiyor.
Türkiye’de de çocuk sömürüsünün meşrulaşması çok yönlü işliyor. MEB’in meslekî eğitim merkezleri (MESEM) eliyle okuldan iş piyasasına ucuz işgücü transferi planı meyvelerini verdi ve 2024 sayılarıyla 505 bin çocuğun okuldan koparılıp sanayiye sürülmesiyle sonuçlandı. MESEM’lerle açılan yolda ikinci adım Orta Vadeli Program (OVP) ile çocuk işçiliğin kurumsallaştırılması ve eğitim hakkının sermaye çıkarlarına göre şekillendirilmesi oldu. Programda “âtıl iş gücünün kalıcı biçimde azaltılması” ifadesiyle çocukların işgücüne katılımı hedeflenirken Organize Sanayi Bölgelerinde açılacak “bölge okullarında” çocukların yatılı kalmasının önü açılarak fabrika içi yurtlar yapılması planlanıyor.
Çocukluğun gaspı bir yandan da suça sürüklenen çocukların yetişkin gibi yargılanma talebi üzerinden ilerliyor. Çocukluğun bir kategori olarak yitimi, bazı çocukların çocuk değil, cani olduğu algısının toplumda çok hızlı karşılık bulmasında kendini gösteriyor. Çocuk yaşta erken ve zorla evliliklerin önünü açacak yasal düzenlemeler ve istisnalar gündeme taşınırken çocuklar yine hakların öznesi değil, istenen çocuğun yüksek yararı değil. Çocukluk kategorisini bulanıklaştırarak evlilik yasağını delen düzenlemeler ve uygulamalar, hukuku sihirli değnek gibi kullanarak çocukları çocuk olmaktan bir anda çıkarıyor ve yetişkinliğin en zorlu ilişki alanı olan evliliğe fırlatıyor.
Düşen doğurganlık ve çocuksuzluğu, çocuksuz uçuşlar, oteller, restoranlar taleplerindeki artışı da çocukluğun yok oluşu bağlamında düşünmek mümkün. Çocuk düşmanlığının toplumda açıktan ve gizliden yayılmasının ulus-devletlerin çocuk politikasızlığını her geçen gün daha da kanıksadığımız çocukluğun bu en karanlık çağına denk gelmesi tesadüf olmasa gerek. Bebeklik gibi biyolojik bir kategori olmayan çocukluk tasavvurunun tarihin belli bir noktasında toplumsal koşulların sonucu olarak ortaya çıktığını düşünürsek çocuk kategorisinin ve çocuğa özgülenmiş dünyanın yok edilişi, Postman’ın toplumsal kurgu olarak çocuk fikrinden vazgeçildiği tezini daha sık anımsatıyor. Çocuk tanımlandığı dönemin tarihsel ve toplumsal koşullarıyla belirlenen kültürel bir kurgu ise günümüzde de ortadan kaybolmaya mı başladı? Bu ve benzer soruların yanıtlarını aramak ya da düşen okullaşma oranları, artan çocuk işçiliği ve çocuk cinayetleri, toplumun ıslah etmekten vazgeçip ağır cezalarla kapatmak istediği suça karışan çocuklar, derin ve yaygın çocuk yoksulluğu, çocuk istismarında cezasızlık, yavaş şiddet türü olarak çocuklara bıraktığımız toksik miras ve iklim değişikliği gibi birçok sorunu bu bağlamda yeniden düşünmeye ve tartışmaya açmak için farklı alanlardan ve disiplinlerden araştırmacılara bu açık daveti yapıyoruz.
Dosyada değerlendirilecek yazıların yaklaşık 5.000-10.000 sözcük arasında olmasını ve en geç 1 Eylül 2026 tarihine kadar [email protected] adresine gönderilmesini rica ederiz.
