AKP DevriTürkiye Siyaseti, İslâmcılık, Arap Baharı
Yüksel Taşkın, AKP Devri’nde bir araya getirilen yazılarında Türkiye’deki sağ ve İslâmcı gelenek içinde bu siyasal partinin özgünlüğü meselesini tartışırken, bir yandan da İslâmcılık düşüncesinin geçirdiği dönüşüme odaklanıyor.
Şiddet Üzerine
Hannah Arendt, en çok tartışılmış kitaplarından biri olan Şiddet Üzerine’de, şiddet ile “söz”ün imkansız birlikteliğinden söz ediyor; savaş ile devrim’i şiddet olgusu üzerinden kıyaslıyor; bir “devrim aracı”, değişim aracı, politika aracı ve doğrudan iktidar aracı olarak şiddet’in anlamını sorguluyor: “Şiddetle değişen bir dünya, ancak daha çok şiddetin varolduğu bir dünya olur."
Tarz-ı Hayat'tan Life Style'aYeni Seçkinler, Yeni Mekânlar, Yeni Yaşamlar
Türkiye toplumu 1980’den bu yana çok hızlı bir dönüşüm geçirdi. Serbest piyasa ekonomisinin hâkimiyetiyle birlikte tüketim, insanların kimliklerini belirleyen en önemli unsur haline geldi. Gündelik yaşam renklendi ve Amerikanlaştı. Eskiden görünmez olmaya çalışan işadamları imaj restorasyonuna giderek her gün gazetelerde boy göstermeye ve “entelektüel” muamelesi görmeye başladılar.
Henüz Vakit Varken
“Kürt Sorunu” Türkiye’de bir yandan T.C. devletinin üniter vasfını koruma öte yandan da bir Kürt millî devleti kurma amaçlarının çarpıştığı bir ikilem çerçevesinde yaşanıyor. Olabileceklerin daha henüz başlangıcındayız. Fakat eğer başka bir güçlü ses, bir atılım ortaya konmazsa, hepimiz sorunu üreten Türk milliyetçiliği ile onun kaçınılmaz olarak üretilmesine yol açtığı Kürt milliyetçiliğinin birlikte belirlediği, halklar arası düşmanlığı, hattâ katliamları körükleyen bir kaosa sürükleneceğiz.
Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye?
Demokrasiyi gene erteledik, ertelemekteyiz. Bizim siyasî kültürümüzde demokrasi neredeyse mitolojik bir şey ya da belki “Nirvana” gibi uzaklarda, herkesin erişemeyeceği bir idealdir. (Yaşanmamış bir şeyin böyle fantastikleşmesi normaldir herhalde.) Dolayısıyla bu kültürümüzle biz, belki bilinçaltımızda, demokrasiyi, sorunlarımızı çözdüğümüzde erişeceğimiz (belki o zaman erişmeye hak kazanacağımız) bir “mertebe” olarak tasavvur ediyoruz.
Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek
Bir dünya görüşünün çeşitli basamakları var. “Aslolan dünyayı dönüştürmektir.” gibi bir ilkeyi -ve bu dönüşümün yönünü belirleyen ilkeleri- bu basamakların en üstüne koyuyorum. Marx, sömürü ile birlikte tahakküm ve hegemonyanın ortadan kalktığı, insanların eşit ve özgür olduğu bir toplumu ve onun nasıl kurulabileceğini araştırmış bir düşünür. Dünya Marx’tan bu yana çok önemli değişimler geçirdi.
Sosyalizmi Yeniden Düşünmek: 1Sosyalizmin Bunalımı: Ne Yapmalıydık?
Uluslararası sosyalist hareket 1970’ler boyunca ağır bir bunalım döneminden geçti. Sovyetler Birliği - Çin arasındaki kutuplaşmalar Vietnam’da olduğu gibi çatışmalara vardı; Afganistan’da olduğu gibi askerî darbe yoluyla “sosyalist devrim”ler yapıldı! Bu “sosyalist” ülkelerde ciddi halk muhalefetleri ortaya çıktı... Tüm bunlara rağmen hâkim “geleneksel sosyalizm” düşüncesini savunanlar, her şey yolundaymış gibi yollarına devam ettiler.
Sosyalizmi Yeniden Düşünmek: 2Sosyalizmde Devrim
Bu ikinci ciltte işlenen konuların büyük bir kısmını, kabaca tamamını, Ömer Laçiner Birikim’in 1975-80 arasındaki birinci yayın hayatında ele almaya başlamıştı. Bu nedenle, aralarında zaman zaman onbeş hatta yirmi yıllık zaman farkları olmasına rağmen, bu iki ciltte yer alan yazılarda süreklilik ön plana çıkıyor.
Ergenekon’a GelmedenTürkiye’de Devlet Zihniyeti
Siyasî hayatımız bizi hep şaşırtıyor; bazen umutsuzluğa bazen isyana sürüklüyor. Çünkü toplumu ”devlete ait” sayan ve bizim için birtakım yaşam kalıpları öngören birileri, devlet uğruna topluma kıyıyor. “Susurluk”, toplumumuz için bir aydınlanma terapisi olmuştu.
Sosyalizm: Esasa, Ufka ve Bugüne DairSöyleşiler
Sosyalizm idealinin ortaya çıkışının üzerinden daha iki yüzyıl geçmedi. İnsanlık tarihi açısından çok kısa ama kapsamlı bir değerlendirme yapacak kadar uzun bir süre bu. 19. yüzyıl sosyalistleriyle bugün hâlâ birçok sorunumuz ortak. Kapitalist bir sistemin yarattığı sorunlar bunlar.
Marx ve İnsan Doğası
“ Feuerbach, dinsel özü, insan özüne indirger. Ama insan özü, tek tek her bireyde doğuştan bulunan bir soyutlama değildir. Bu öz gerçekte toplumsal ilişkiler bütünüdür.
Gerçek özün eleştirisine girmeyen Feuerbach, dolayısıyla:
1-Tarihsel akıştan koparak, dinsel duyguyu kendi içinde sabitleştirmek ve soyut – yalıtılmış- bir insan bireyini öncülleştirmek;
2-Dolayısıyla da bu özü ancak “tür” olarak, birçok bireyi doğal bir biçimde birbirine bağlayan içsel, dilsiz bir genel özellik olarak kavramak zorunda kalır.”
Solu Yeniden Tanımlamak
Bugün sol kavramı ne anlam ifade ediyor? Dünyada solla sağı ayıran nedir? Geçmişte bunlar neydi, ileride ne olacaklar? Sol ve sağ kavramlarının, insanlık tarihinde sürekli geçerli olmuş, evrensel içerikleri mi var? Yoksa modern zamanlarda ve Batı Avrupa’da son üç yüzyıl içinde meydana gelen toplumsal oluşumlara özgü simgeler mi?