Bitirgen
Bitirgen bir büyüme hikâyesi. Küçük bir kız çocuğu, ergenlik arifesinde neler yaşadığını anlatıyor. Nasıl aklettiğini, nasıl dayak yediğini, nasıl direndiğini, küfrettiğini, kabullenmediğini, anlamaya çalıştığını mırıldanıyor.
Issızlığın Ortası
Arada kalan, kaybolan, kayıplarını arayan, savaşı sorgulayan, nefes almaya çalışan ve ölümün eşiğinde yaşayan bir kahraman... Bir 68’ romanı... Tempolu, nefes nefese, Türkçe edebiyatta eşine az rastlanır bir kurgu... Issızlığın Ortası, usta yazar Mehmet Eroğlu’nun yayımlanan ilk romanı. Şaşırtan, edebiyata tazelik getiren, sakıncalı bulunan, bol ödüllü...
Eşitsizliğin BedeliBugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimizi Nasıl Tehlikeye Atıyor?
Dünyanın en etkili birkaç iktisatçısı arasında gösterilen ve 2001’de Nobel İktisat Ödülü’nü kazanan Joseph Stiglitz, Eşitsizliğin Bedeli’nde gelir eşitsizliği konusuna önemli bir katkı yapıyor. ABD’de ortaya çıkan 2008 Krizi’ni ve dünya geneline hâkim olan Büyük Durgunluk’u sade bir dille ve derinlemesine açıklayan Stiglitz, kendi deyimiyle, yüzde 1’lik
kesimin devleti, yargıyı ve demokratik süreci ele geçirerek yüzde 99’un üzerinde nasıl egemenlik kurduğunu kapsamlı şekilde ele alıyor.
Başka Kentler, Başka Denizler 4
Murat Belge, seyahatnamesinin 4. cildine dünyanın güneyiyle başlıyor. Önce Latin Amerika’ya, Brezilya’ya götürüyor okuyucularını, bin bir çeşitlilikle göz kamaştıran doğa, insan ve ruh iklimini aktarıyor; politik tarihin girintili çıkıntılı patikalarını takip ediyor.
İslâmî Feminizmler
“İslâm” ve “feminizm”… İslâm’ın kadına baskı dini olarak tasavvur edildiği bir dünyada, bu imkânsız bir birliktelik midir?İslâmofobi bütün dünyada yükselişini sürdürürken, bundan kendi payına düşeni alan dindar kadının mücadelesi feminizme dahil edilebilir mi?
Nar ve Elma Kurdu
Eskiden Nar’ın en sevdiği şey babasıyla parka gidip ağaçların fotoğraflarını çekmekti. Şimdiyse tıpkı birlikteyken çektikleri fotoğraflar gibi siyah beyaz yaşıyor. Yaşıtlarının aksine cicili bicili giysilerden, renkli bisikletlerden uzak duran Nar, babası sayesinde tanıştığı ağaçlarla arkadaşlık etmeyi seviyor.
Adsız Sansız Bir Jude
Acıklı bir ilişkiyi konu etmesinin yanı sıra sıkışmış bir varoluşun, hatta var olamayışın öyküsü olarak Adsız Sansız Bir Jude, Thomas Hardy’nin belki de en sert, en etkileyici ve en ümitsiz eseridir.
Kürar
Melike Uzun, iyilikle kötülüğün, vefa ile nankörlüğün, hoşgörü ile horgörünün hikâyelerini anlatıyor. İç içe geçen ve kalp kanatan hayatlar. Kürar, kederli bir kelebek gibi geziniyor koyu karanlığın içinde
Olaylar Boksörün Pazı Sarmasını Yemesiyle Başladı
Yirmili yaşlarda bir boksör, hafif aksak, hafif flaneur. Kirli, gürültülü şehir, yorgun ve tekdüze... Gardını düşürmeyeceksin şu hayatta... Salatanın üzerinde bolca zeytinyağı gezdirmeli, altı bire kapı almalı... Çift forvetle maça çıkmalı, Maltepe’den Güvenpark’a yürümeli... Müziksiz olmuyor, bir şeyler çalmalı, Led Zeppelin filan... Sol direk, sağ kroşe.
Canına Tak Eden Kadınlar
Kadınların kurbanı olduğu cinayetlerin sıradanlığına oranla, kadının kocasını öldürmesi, istisnai ve şaşırtıcı bir “olay” sayılır. Sibel Hürtaş, işte bu “olayların” failleriyle konuşuyor, onları konuşturuyor. Canına tak eden kadınların hikâyeleri… Dayak, cinsel şiddet, manevî baskı, çocuğuna yapılan işkence ve envai çeşit eziyet karşısında dayanma gücü kalmayıp kocasını öldüren kadınların hikâyeleri...
Karadeniz'in Kaybolan Kimliği
Karadenizli’yle Laz’ı aynı şey saymak, Karadenizliler hakkındaki klişelerin ve yanılgıların en bilineni. Karadenizli klişesinin üzerini örttüğü, Karadeniz’in resmî tarihinin unutturduğu daha neler var… Karadeniz’in Kaybolan Kimliği, birçok boyutuyla, Karadeniz’in yitik çehrelerinin izini sürüyor.
Tuhaf Günler Peşimizde
J. E. Bellocq, New Orleans genelevlerine fahişelerin fotoğraflarını çekmek için giden ve onlara sadece poz vermeleri için para ödeyen bir fotoğraf sanatçısı. Halil Turhanlı, Çanakkale’den ve “Çanakkaleli Melahat’i kızkardeş kabul ediyorum” diyen Ece Ayhan’dan selam götürüyor ona. Daha kimlere kimlere selam taşıyor, daha nerelere nerelere uğruyor Halil Turhanlı...
Demokrasi Nefreti
Jacques Rancière, demokrasi, siyaset, cumhuriyet ve temsil arasındaki karmaşık ilişkiyi incelerken, günümüzde yükselen demokrasi nefretinin kaynaklarını gösteriyor. Demokrasi fikrinin, başkalarını yönetmeyi kendilerinin doğal hakkı olarak görenlerin huzurunu bozan, düzenlerini karıştıran gücünü hatırlatıyor. “Benim oyumla çobanın oyu bir olur mu?” sorusunu sorduran demokrasi korku ve nefretinin kaynaklarını gösteriyor.