Swann'ların TarafıKayıp Zamanı Ararken • Cilt 1
Marcel Proust’un anıtsal çalışması Kayıp Zamanı Ararken’in ilk cildini oluşturan Swann’ların Tarafı hafızanın gizemli gücüyle dokunmuş bir şaheser.
Duyarlı bir çocuğun ailesi ve komşularına dair izlenimlerine; arzularına tutsak yetişkinlerin zaafları ve kırılganlığına; aşk, cinsellik ve kıskançlığın pençesinde kıvranan bir genç adamın kâh dokunaklı kâh gülünç kâh trajik hallerine; 19. yüzyıl sonu Parisi’nden insanlık manzaralarına en ince ayrıntılarına kadar ışık düşüren Swann’ların Tarafı duygusal karmaşaların, tutkuların ve geçmişin derinliklerine iniyor. Proust’un ustalığının her satırında parladığı Swann’ların Tarafı zengin ve etkileyici bir atmosfer yaratan, çağlar boyu okunacak ölümsüz bir eser.
Kırık Rahvan
Semih Öztürk, Kırık Rahvan'da birbirine teyellenen öyküler anlatıyor. Kahramanları öyküden öyküye gezdikleri gibi, bazen İstanbul'un karlı bir gecesinde, bazen bal karıncalarının yarıştırıldığı bir hamamın en izbe köşesinde, kuş uçmaz kervan geçmez bucaklarda da dolaşıyorlar. Ama hiç aceleleri yok, üç günlük dünyanın iki gününü oyalanarak geçiriyorlar! Okuru da bu büyülü dünyanın içine çabucak çekiyorlar...
Cunta Kızı
Cunta Kızı'nda Şule S. Çiltaş, küçük bir kız çocuğunun ağzından 12 Eylül '80 darbesiyle doruk noktasına ulaşan bir şiddet-yabancılık-yalnızlık sarmalının, ilkin kendi ailesindeki ve yakın çevresindeki, sonra dış dünyadaki izlerini anlatıyor: Kendisi de hoyrat bir yaşamın içinden gelmiş asker bir baba, “Gözlerinden, kuş olup kanatlanacak kadar özgürlüğü sevdiği anlaşılan” bir anne ve 12 Eylül’ün ayak sesleri çok yakından duyulurken, karakol-mahkeme-cezaevi önlerinde korku ve umutla geçecek günler... Bir çocuğun olduğu kadar, bir memleketin, memleketle birlikte büyüyenlerin, ne kadar kaçmak isterlerse istesinler paçalarına onun çamuru bulaşanların da hikâyesi...
100 Kesitle Cumhuriyet Türkiyesi'nin 100 Yılı
100 Kesitle Cumhuriyet Türkiyesi’nin 100 Yılı, ele aldığı bir asırlık dönemin “tarihsel karmaşıklığını kesitlerle tasvir eden” yazılardan oluşuyor.
Siyah İnci
Anna Sewell bir atın kimi zaman hüzünlü, kimi zaman mutluluk dolu yaşamını anlatıyor Siyah İnci’de.
Büyük bir çiftlikte doğan ve Siyah İnci adı verilen tay, annesiyle ve arkadaşlarıyla birlikte refah içinde bir yaşam sürer ilk başta. Fakat başka birine satılmasıyla işler değişir. Yeni insanlarla ve atlarla tanışınca, herkesin erdemli olmayabileceğini öğrenir. Buna rağmen yılmaz, karşılaştığı her hayvanı ve insanı iyilikten tarafa çekmeye gayret eder. Böylece güzelleştirir çevresini, günlerini mutluluk içinde geçirir.
Becerikli Bay Ripley
New York’ta sıkıcı hayatına renk katmak için ufak tefek dolandırıcılık işleri yapan Tom Ripley, bir akşam, eski bir tanıdığının babası tarafından oğlunu New York’a geri dönmeye ikna etsin diye İtalya’ya gönderilir. Ama hayat Tom Ripley’yi başka bir yola sokacaktır.
Patricia Highsmith’in beş kitaptan oluşan Ripley serisinin ilk kitabı olan Becerikli Bay Ripley yazarına “Mystery Writers of America” ve “Grand Prix de Littérature Policière” ödüllerini kazanmıştır. Birçok dile çevrilen bu kitap ayrıca filmlere de uyarlanmıştır.
Yunanistan'da Milli Mitoslar
Herkül Millas, Yunanistan’da Milli Mitoslar’da, günümüz Yunanistanı’nda canlı biçimde var olan bazı mitosları çıkış kaynaklarından hareketle incelerken, aynı zamanda genel olarak insan toplumlarında mitosların yeri ve işlevini de ele alıyor. Tarihyazımından siyasete, kültürel yaşamdan yasalara ve eğitime kadar hemen her alanda yaygın ve etkili olan mitosların, bir “yalan”dan veya “doğru olmayan bir hikâyeden” “birleştirici bir toplumsal anlatıya” nasıl dönüştüğünü gösteriyor.
Edebiyat DevrimiCumhuriyet Aydınının Yeni Bir Dil ve Edebiyat Kurma Telaşı (1930-1950)
Hâle Sert, 1932 yılında gerçekleşen Dil Devrimi’nin aynı zamanda bir “edebiyat devrimi” olarak okunup okunamayacağı sorusunun peşine düşüyor. 1928 yılındaki Alfabe Devrimi ile göstergenin kendisinde yapılan değişiklikten başlayarak, Arapça-Farsça kelimelerin tasfiyesine, Öztürkçe kelime türetme politikalarına uzanan geniş bir alanda, zengin örnekler sunarak, bu politik hamlelerin edebi metinler üzerindeki yansımalarının izini sürüyor.
’78 KuşağıBir Hafıza Topluluğu
’78 Kuşağı - Bir Hafıza Topluluğu, Türkiye’de 1970’li yılların siyasal ve toplumsal hayatının deneyimini, 12 Eylül darbesinin etkilerini, devrimci hareketin zihniyet mirasını, bellek çalışmalarının merceğiyle analiz ediyor. “Nostalji ve melankolinin gelgitlerinden” geriye kalana bakıyor. Melike Işık Durmaz, derinlemesine görüşmelerin yanı sıra biyografi, otobiyografi ve nehir söyleşilere de dayanarak, ’78 kuşağının nasıl kendisini bir hafıza topluluğu olarak kurduğunu anlatıyor. Devrim beklentisi, adanma, yoldaşlık etiği… Ölümle, kayıplarla yüzleşme… Onların bir kuşak bilinci ve kimliği edinmelerini sağlayan asli deneyim olarak 12 Eylül…
Fırsat Eşitliğine KarşıEşitlikçi Bir Bildiri
Fırsat Eşitliğine Karşı, adının açıkça ifade ettiği gibi, “fırsat eşitliği” yaklaşımını reddederek, gerçek (veya derin) bir eşitliğin gereğini ve ahlâkını savunuyor. Fırsat eşitliği kavramının, sadece biçimsel ve meritokratik (liyakatçi), dolayısıyla sınırlı bir ufku olduğunu anlatıyor. Alt başlığının (Eşitlikçi Bir Bildiri) açıkça ifade ettiği gibi, genel olarak eşitlik fikrinin siyasal, toplumsal ve insani önemini anlatmaya çalışan bir kitap bu.
Hükmetme SanatıSeçilmiş Yazılar
M.Ö. 3. yüzyılda yaşamış Çinli düşünür Han Fei Zi’nin siyasal düşünceler tarihi içindeki önemi, yakın zamanlarda fark edildi. Şimdi onun Hükmetme Sanatı, Machiavelli’nin Prens’i ve La Boétie’nin Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev’i gibi klasiklerle aynı kefeye konuyor.
“Antik çağların Machiavellisi…” Çağdaş siyaset düşünce tarihinde Han Fei Zi için kullanılan lakap, bu. O da, büyük İtalyan düşünür gibi, siyaseti anlamak için olgulardan, eylemlerden hareket edilmesi gerektiğini belirtir ve ahlâkı, ahlâki değerleri siyasal alandan dışlar. Ayrıca siyasal iktidar olgusunu düşüncelerinin odak noktasına yerleştirir, özellikle de tek adam iktidarının nasıl işlediğini ve varlığını nasıl sürdürdüğünü açıkça gözler önüne serer. Bu bakımdan Han Fei Zi, en az Machiavelli kadar, güncel bir düşünürdür.
Yanımdasın
12 Eylül 1980 darbe rejimi altında insanlara yapılan işkence ve eziyet, olabildiğince belgelendi, anlatıldı - ne kadar anlatılsa az… Tutuklanan, işkence gören, hapsedilen “siyasiler”in deneyimleriyle ilgili az çok bir birikim oluştu. Peki ya onların yakınları, aileleri? Onlar bu zulmü nasıl yaşadılar?
Yanımdasın’da Ömer Babacan, 12 Eylül döneminde devrimci olarak gözaltında ve hapisteyken, annesinin, babasının ve kardeşinin bu deneyimi nasıl yaşadığını aktarıyor. O kâbusu, annesinin, babasının, kardeşinin gözünden, dilinden okuyoruz. Nasıl haber almaya çalıştılar, ne korkular geçirdiler, ne düşündüler, günlük hayatlarına nasıl katlandılar? Ve nasıl hep dimdik, oğullarının, kardeşlerinin yanında oldular…