12 Eylül Kitapları

Zulamdaki Şiir
Parça Parça Anılar

Fethiye Çetin, bu küçük, zarif kitapta, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki hapishane anılarını anlatıyor. Esas olarak, işkenceyi, zulmü, faşizmi, mutlak kötülüğü anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin sebebi bu değil mi zaten? Fethiye Çetin bunu sabırla ve utanmayan adına utanmanın ahlâki gücüyle anlatıyor. Fakat galiba daha da esas olarak, bu kötülüğün gözünün içine bakarak ona manen teslim olmamanın kıymetini anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin daha güçlü bir sebebi belki budur.

Cunta Kızı

Cunta Kızı'nda Şule S. Çiltaş, küçük bir kız çocuğunun ağzından 12 Eylül '80 darbesiyle doruk noktasına ulaşan bir şiddet-yabancılık-yalnızlık sarmalının, ilkin kendi ailesindeki ve yakın çevresindeki, sonra dış dünyadaki izlerini anlatıyor: Kendisi de hoyrat bir yaşamın içinden gelmiş asker bir baba, “Gözlerinden, kuş olup kanatlanacak kadar özgürlüğü sevdiği anlaşılan” bir anne ve 12 Eylül’ün ayak sesleri çok yakından duyulurken, karakol-mahkeme-cezaevi önlerinde korku ve umutla geçecek günler... Bir çocuğun olduğu kadar, bir memleketin, memleketle birlikte büyüyenlerin, ne kadar kaçmak isterlerse istesinler paçalarına onun çamuru bulaşanların da hikâyesi...

Yanımdasın

12 Eylül 1980 darbe rejimi altında insanlara yapılan işkence ve eziyet, olabildiğince belgelendi, anlatıldı - ne kadar anlatılsa az… Tutuklanan, işkence gören, hapsedilen “siyasiler”in deneyimleriyle ilgili az çok bir birikim oluştu. Peki ya onların yakınları, aileleri? Onlar bu zulmü nasıl yaşadılar? Yanımdasın’da Ömer Babacan, 12 Eylül döneminde devrimci olarak gözaltında ve hapisteyken, annesinin, babasının ve kardeşinin bu deneyimi nasıl yaşadığını aktarıyor. O kâbusu, annesinin, babasının, kardeşinin gözünden, dilinden okuyoruz. Nasıl haber almaya çalıştılar, ne korkular geçirdiler, ne düşündüler, günlük hayatlarına nasıl katlandılar? Ve nasıl hep dimdik, oğullarının, kardeşlerinin yanında oldular…

’78 Kuşağı
Bir Hafıza Topluluğu

’78 Kuşağı - Bir Hafıza Topluluğu, Türkiye’de 1970’li yılların siyasal ve toplumsal hayatının deneyimini, 12 Eylül darbesinin etkilerini, devrimci hareketin zihniyet mirasını, bellek çalışmalarının merceğiyle analiz ediyor. “Nostalji ve melankolinin gelgitlerinden” geriye kalana bakıyor. Melike Işık Durmaz, derinlemesine görüşmelerin yanı sıra biyografi, otobiyografi ve nehir söyleşilere de dayanarak, ’78 kuşağının nasıl kendisini bir hafıza topluluğu olarak kurduğunu anlatıyor. Devrim beklentisi, adanma, yoldaşlık etiği… Ölümle, kayıplarla yüzleşme… Onların bir kuşak bilinci ve kimliği edinmelerini sağlayan asli deneyim olarak 12 Eylül…

Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak
Hasan Alıcı ile 1970'lerde Kars'ta Devrimci Mücadele

“Komünistler Kars kalesine kızıl bayrak çektiler.” Bu efsane, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde ve sonrasında, “komünizm tehlikesi”nin ülke çapındaki simgelerinden biri olmuştur. Kars kalesine kızıl bayrak çekildiği yoktu, fakat Kars Türkiye’de devrimci sosyalist hareketin en güçlü olduğu yerlerden biriydi. Buna karşılık, bu Kars deneyiminin hikâyesi hemen hiç anlatılmamıştır. Emin Karaosmanoğlu, 1970’ler Karsı’nda anti-faşist mücadelenin başını çekenlerden Hasan Alıcı’yla söyleşisinde, bu açığı kapatmaya dönük önemli bir adım atıyor. Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak, 1970’ler Karsı’na dair canlı tablolar çizerken, dönemin sol hareketinin cesur bir muhasebesini de yapıyor. Meşruiyet kazanarak kitleselleşmenin etkileyici başarıları yanında, “acemilikleri”, farkındalık eksikliklerini de göz ardı etmiyor. 12 Eylül rejimi altındaki hapishane deneyimi ve bu arada tarih değerde bir işkence belgesi de yer alıyor bu anlatıda.

Türkiye'nin 1980'li Yılları
Ciltli

Türkiye’de ‘80’ler, siyasi, iktisadi ve büyük bir toplumsal dönüşümün miladıdır. Travmaların, yeni bir insan ve toplum tipinin, arayışların olduğu kadar kayboluşların, dahası yeni bir “dünya”nın habercisidir...

Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi
"Bir Barbar Aşısı" (TSİP 1974-1990)

Çağatay Anadol Şu Bizim Sosyalist İşçi Partisi’nde, kurucu ve yöneticilerinden olduğu Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) deneyimini anlatıyor. TSİP, Türkiye’de sosyalist akımın 1974-1980 arası son derece canlı döneminin özgün bir aktörüydü: Gerek 12 Mart 1971 darbe rejimi sonrası yeniden canlanmasının ilk platformunu oluşturmasıyla; gerek “Doktorcular”ın (Hikmet Kıvılcımlı izleyicileri) siyasi serencamındaki yeriyle; gerek “Sovyetik” çizgideki partilerin (TKP ve TİP) birleşme arayışındaki gayretiyle; gerek 12 Eylül 1980 sonrasındaki sosyalist parti girişimlerindeki katkısıyla...

Süleymaniye Günlükleri

Süleymaniye Günlükleri, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası koşullarda öğrenci hareketinin şekillenme sürecine tanıklık ediyor. Ama sadece protesto eylemlerini, direnişleri, gözaltıları, siyasî tartışmaları, kavgaları anlatmıyor. Ev bulma ve karnını doyurma derdiyle, ıstırabı ve eğlencesiyle, tabii aşklarıyla, solcu öğrenci hayatının gündeliğini de anlatıyor.

Yaralı Hafıza
Kayıpları ve Kıyımları Hatırlamak

Gökçer Tahincioğlu’nun derlediği Yaralı Hafıza, yakın tarihteki katliamların, cinayetlerin, kayıpların hafızadaki izini sürüyor. O hafızanın, adalet talebinin bir kaynağı olması gerektiğini gösteriyor bize.

Kayıp Adalet
Cezasızlık ve Korunan Failler

Gökçer Tahincioğlu’nun derlediği Kayıp Adalet’te, Levent Pişkin, Lice davasını; Murat Uyurkulak, Hrant Dink cinayeti davasını; Burcu Karakaş, 12 Eylül davasını; Karin Karakaşlı, Vartinis katliamı davasını; Gökçer Tahincioğlu, 2006 ilkbaharında Diyarbakır’da öldürülen çocukların davasını; Ali Duran Topuz, Berkin Elvan davasını; Yıldırım Türker, Silopi’de yataklarında uyurken öldürülen iki çocuğun davasını; Kemal Göktaş, JİTEM davalarını yazdı.

40 Yıl 12 Eylül

12 Eylül’ü unutmayanlar, onu neden (ve nasıl) unutmadıklarını anlatıyorlar bu kitaptaki yazılarda. Onu neden, nasıl bir milat olarak düşündüklerini, hissettiklerini –ayrıca tersine, 12 Eylül’ü miladî bir travma olarak yaşamanın gözden kaçırttıklarını...

Kayıp Bir Devrimin Hikâyesi
Bir Zamanlar Hasköy'de

Faruk Eren, Haliç’in kıyı semti Hasköy’ün 70’li yıllarını adımlıyor, gözaltında “kaybedilen” abisinin, Hayrettin Eren’in hikâyesini anlatıyor bize. Bu dönemde komşuluğun, ahbaplığın, gündeliğin nasıl deneyimlendiğinden, semtin siyasi-toplumsal tarihine, insanların nasıl devrimcileştiğine dair eşsiz izlenimler sunuyor.

Yarım Kalan Yürüyüş

Mehmet Eroğlu, devrimci eylemcilerinin dünyasını anlatmayı sürdürüyor. Ağır yaralı, hüzünlü, öfkeli, ölmeye hazır, romantik kahramanlarının savaşını ve aşklarını ustalıkla resmediyor.

Emanet Gölgeler Defteri

"Gerçeği hayale çevirmek miydi derdim, hayalin büyüsünü gerçeğin içinde aramak mıydı? Bildiğim, bunun düşüncesi bile güzeldi."

Yolgeçen Hanı

Bir kaçışın hikâyesi ve 12 Eylül’ün ardından gelen şarkılar… Kimliklerinin peşine düşmüş dört genç: Devrime olan inancını asla yitirmeyen ve bu uğurda sevdiklerini terk etmeyi göze alan Elif, hayatının anlamı müziği Fransa’da keşfeden Hasan, küçük bir mahallede masallarla kurduğu dünyasından ve annesiyle yaşadığı evden uzaklaşıp hayata tutunmaya çalışan Sema ve ailesine bakmak için ustası Artin’den zanaat öğrenen Salih…

Ölüm Bizim İçin Değil

“Devrim” yılları. Varoluşunu, öngördüğü gelecek tahayyülüyle gerçekleştiren, mevcudiyetini “yaşanacak güzel bir dünya” ihtimaline feda etmiş bir kuşağın hikâyesi. Sol muhalefetin devrim yürüyüşü, kitlelerin bir araya gelişi, Türkiye’nin kırılmanın eşiğinde dolaştığı karışıklık yılları…

Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer

“Büyüyordum… Nenem Xacê’nin eteğinin altında, jandarma baskınları arasında, radyonun dibinde, duydukları haberlerle asılan yüzleri izleyerek, asılanların isimlerini duyarak, toprak yiyip, köpek kovalayarak, telden arabalarla ıı-ınnn yaparak büyüyordum. Arada bir annemden mektuplar geliyordu. "

Havariler
(1972-1983)

“Gün Zileli, ‘herhangi bir ‘68’li... değil. Aydınlık hareketinin kurucu kadrosunda yer alan, 1970’ler boyunca bu hareketin önderlerinden olan, 1980’lerin ardından anarşizme yönelen bir figür. Bunca ‘kariyerin’ ve badirenin ardından, hatıratındaki sakınmasız ama dürüstlüğü gözeten tutum bilhassa değer kazanıyor.