On İki Dağın SırrıBir Göz Ağlarken
Dünya kaç köşeymiş uzun uzun konuşan, konuştuklarını tekrar eden, saplantıyla özlemlerini, evveliyatlarını anlatan Dersimliler. Küçük, sıradan, kayıp giden hatıralar, garezler, kibirlenmeler... Yanlışın, kahırla ufalan hayatın farkında olan Zazalar, Kürtler, Ermeniler, Kızılbaşlar... Candarmalar, paşalar, hükümetler, aşiretler, metruk evler, boşalmış ovalar, inatla geleneğe sarılan köylüler, atlılar, tüfengler...İlk kitabın öncesine gidiyor. Eprimiş bir rüyayı pastoral ve masalsı bir üslupla, kederle resmediyor. Zor diyorsun, yazık! Hepsinin bir hikâyesi vardı.
Altı Öykü
Denizlerin sesini romanlarına taşıyan usta yazar Joseph Conrad farklı zamanlarda yazdığı öykülerini Altı Öykü’de bir araya getirmiş. Yazar, romanlarından aşina olduğumuz politik gerilimi ve savaş alanlarından, ıssız adalardan, gemilerin güvertesinden taşan maceracı ruhu öykülerine de sızdırıyor.
Annem, Kargalar ve Ben
“Çocuk olmak güzel bir şey değil. Büyümeye çalışmak da öyle. Anne ve babalar, yani büyükler, böyle düşünmüyor biliyorum.Evet, oyun oynamak güzel. Koşmak, eğlenmek güzel. Ama o kadar...
Sinek Isırıklarının Müellifi
Ufukta toplu konutlar yükselirken neyin gölgesi düşer aşkın, arkadaşlığın, edebiyatın üzerine?
Ben Tek Siz Hepiniz
Beni beklerken, her zaman olduğundan daha güzel, daha savunmasız, daha cazip, daha derindi. Kendi eksikliğimi onun anlamlı yüzünden okumak...
Ya gelmezsem kaygısıyla gerilen hatları, büyüleyici bir tereddütle etrafına bakınması, milyarlarca insanın yaşadığı koskoca dünyada sadece beni bekliyor olması... İşte bu baş döndürücü görüntü karşısında huzur içinde ölebilirdim.
Kuzey
Yokluğun bilincinden söz edemeyiz. Âşık, sevgiliyi tanımadan önce içinde bulunduğu yokluğun farkında değildir. Oradan çıkıp varlığa ermesi, kendini bilmesi ancak severek mümkün olur. Varoluşun başı döndürmesi bundandır, yıldızlı gökyüzü gibi, insanın aklını alır.
Rüya Günlüğü
"Rüyamda benim rüyalarımı gören birini görüyorsam ya da gerçek yaşamım sandığım yalnızca rüyamda gördüğüm kişinin rüyasıysa. Haluk yalnızca bir rüya kahramanıysa. Gerçekten yaşamıyorsa, soluk alıp verişi rüya icabıysa...
O zaman kendimi çimdiklemem anlamsız. Birinin rüyayı göreni çimdiklemesi gerekir. Bunu benim yapmam mümkün değil.
Boş Zaman
Koltuklara çökmüştük. Meraklı gözler üzerime kenetlenmiş beni ağır ağır kemirmeye başlamıştı. Hastaymışım gibi bakıyorlardı.
Tek kusurum geçmişimin ancak bu sabaha kadar uzanıyor olmasıydı. Ben onların geride bırakmış oldukları günlerin bir parçasıydım.
Hepsi ortak geçmişlerinden birtakım izler ve işaretler taşıyordu.
Bense olmayan geçmişimle onların bu fevkalade düzenini bozuyordum. Yüzlerine yapışmış olan tereddütlü gülümsemelerin, huzursuz kımıldanışlarının, kaçan gözlerin arkasında hafızasızlığımdan kaynaklanan derin ve yabani bir keder vardı.
Başka Kentler, Başka Denizler 3
Murat Belge, Başka Kentler, Başka Denizler’in 3. cildinde okuyucusuyla birlikte çıktığı seyahate kaldığı yerden devam ediyor. Önceki ciltlerde olduğu gibi bu ciltte de dünyanın dört bir yanına yaptığı seyahatlerden arda kalanları, aynı hoşsohbet üslubu ve incelikli kalemi aracılığıyla paylaşıyor; bir yandan anlatıyor, bir yandan gezdiriyor.
Masumlar
Eski zamanların umudunu taşıyan bu romanda Burhan Sönmez, farklı rüzgârların savurduğu çok sayıda kahramanı usta bir incelikle bir araya getiriyor.
Apartman Boşluğu
Huzursuz biri var karşımızda… Orta sınıftan, eğitimli, eski reklamcı, uzayıp kısalmayan bir cover grupta şarkılar söyleyen Arif… Beste yapmak için daha sessiz bulduğu yeni evine kapandığında kendini sıfırlamaya karar veriyor… Başka bir hayatı olsun istiyor, anlamlı ve yaratıcı olduğu yeni bir şeyler yaşamayı aklına koyuyor.
Karanlık Oda
Uzak, sanki hiç varolmamışçasına hatırlanmayacak uzak bir İstanbul semtinde başlıyor Karanlık Oda… Boş bir belediye otobüsü, pırpır eden floresanlar, ıssız ve alelacayip vitrinlerle giriyor söze… Suya daldırıldıkça ağırlığı artan paçavra gibi dibe giden, kendini ve unuttuklarını hatırlamaya çalışan bir fotoğrafçı çıkıyor karşımıza. Sezgileriyle yürüyen, rutinlerle yaşayan, ürkek ve takıntılı bir adam bu…
Öykümü Kim Anlatacak
İlk kitabı Hanene Ay Doğacak ile büyük ilgi gören ve ne yazacağı, hatta yazıp yazamayacağı merakla beklenen Şebnem İşigüzel yoluna işte bu öykülerle, Öykümü Kim Anlatacak ile devam etti. 21 yaşında, kendi deyimiyle “dünyadan bihaber” genç bir yazar olarak kimsenin anlatmaya cesaret edemediği şeyleri anlattı.
Eski Dostum Kertenkele
Her şey, her şey o kadının yüzünden oldu. Ne güzel paraları göğsüme bastırmıştım. Yumuşacıktılar. Başparmak ıslık çalar çalmaz dışarıdaydım. Sanki bir kuklaymışım, bacaklarım tahtaymış gibi gümüş rengi yolda koşuyordum. Birden o uğursuz kadın çığlığı dolaştı tahta bacaklarıma.
Sarmaşık
O kış hayatlarımız sarmaşık dalları gibi birbirine geçecek, bütün felaketler ve kötülükler bizi bulacaktı. Birbirimizin varlığından haberimiz yokken, hayatlarımızı var eden tesadüfler birleştirecekti bizi. Sarmaşıkların sırnaşık cılız gövdeleri gibi aşklarımız, kederlerimiz, kayıplarımız ve arzularımız birbirine dolanacaktı.
Kirpiklerimin Gölgesi
Şebnem İşigüzel, Kirpiklerimin Gölgesi’nde, henüz on bir yaşında bir kız çocuğunun yaşadığı akıl almaz olayları anlatıyor. Herkesin bildiği, ama kimsenin görmek istemediği bir trajedinin üzerindeki perdeyi kaldırıyor ve bir dil ustalığıyla, kolay kolay cesaret edilemeyecek bir yüreklilikle hepimizin tanıdığı bu kız çocuğuna ses veriyor.
Gece KelebeğiPerperık-a Söe
Hayatta beni üç roman ağlattı. Biri, 1965 yılında, on dokuz yaşındayken okuduğum, John Steinbeck’in Gazap Üzümleri romanı; ikincisi, dört-beş yıl önce okuduğum ve tanıtımını yaptığım, Robert Sabatier’in İsveç Kibritleri; üçüncüsü ise, şu anda elinizde tuttuğunuz Perperık-a Söe.
Odamda Seyahat - Odamda Gece Seferi
1790 yılında orduda görev yapan Xavier de Maistre, kırk iki gün sürecek bir ev hapsine mahkum edilir. Bu ev hapsinin sonucunda dillere destan olmuş, komik ve eğlenceli bir hikâye olan Odamda Seyahat ortaya çıkar. De Maistre bu seyahatinden çok memnun kalmış olacak ki daha sonra kitabın ikinci cildi olan Odamda Gece Seferi’ni de yazar.
Her Dağın Gölgesi Deniz’e Düşer
“Büyüyordum… Nenem Xacê’nin eteğinin altında, jandarma baskınları arasında, radyonun dibinde, duydukları haberlerle asılan yüzleri izleyerek, asılanların isimlerini duyarak, toprak yiyip, köpek kovalayarak, telden arabalarla ıı-ınnn yaparak büyüyordum. Arada bir annemden mektuplar geliyordu. "
Çatıkatı Âşıkları
Yolları Arnavutköy’de bir çatıkatında kesişen üç kişi: Süreyya, Laden, Mercan. Üç farklı geçmiş, üç farklı bellek… Süreyya, şu yaşlılık günlerinde, tam gönlüne göre iki kiracı bulur çatıkatındaki iki dairesine: Güleryüzlü, şefkatli, sıcak kişiliğiyle “Güneyli Kadın” Laden ile soğuk, mesafeli, kapalı yapısıyla “Niteliksiz Adam” Mercan. Üçlü, kâh Süreyya’nın kitap-kırtasiye dükkânında, kâh evinde bir araya gelmeye başlar.
Bir Yazarın Güncesi
Virginia Woolf öldüğünde, ardında kendi elyazısıyla doldurulmuş 26 defter bıraktı. Woolf 27 yıl boyunca bu defterlerde, neler yaptığını, kimleri gördüğünü, özellikle bu insanlar hakkında, kendisi hakkında, yazdığı ya da yazmayı umut ettiği kitaplar hakkında neler düşündüğünü neredeyse kesintisiz denebilecek bir şekilde kaydetti.
Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra
“Bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. Ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avcumda dünya. Şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle meşgulüm. Kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum. Kendi kendime, sanatçı tecrübe edinemeyen insandır, diyorum, bu dünyada hiçbir tecrübesi olmayan insandır ama şimdi sen karala bunun üstünü, yırt sen bunu, olmadı çünkü, olmadı işte. Nafile.”
Başka Kentler, Başka Denizler 2
Murat Belge, Başka Kentler, Başka Denizler’in 2. cildinde, “seyahatname”sine devam ediyor. Bu “seyahatname”de de kültür, tarih, yemek, insanlar, edebiyat ve sanat; ülkelerin, şehirlerin içlerinde yaşadıkları şekliyle, dönemler arası farklılaşan zenginlik ve fakirlikleriyle anlatılıyor.
Bay W. H.'nin Portresi
William Shakespeare’in ünlü Soneler’ini ithaf ettiği Bay W.H. kimdi?
Oscar Wilde Bay W.H.’nin Portresi’ni 1895’te yayımladığında, Londra’daki düşmanlarına kendisini küçümsemeleri için gerekli her şeyi vermişti. Shakespeare’in Soneler’ini genç bir erkeğe duyduğu aşk sonucunda yazdığını iddia eden bir karakterin kuşaktan kuşağa, gizli bir inanç gibi yayılan teorisini anlatan bu labirentimsi hikâye, yıllar sonra ortaya çıkan genişletilmiş haliyle ilk defa Türkçe’de.
