Bu sayıda...

 

Toplum ve Bilim’in birçok sayısını takdim ederken, tasarladığımızı tam olarak gerçekleştiremediğimizden yakınıyoruz. Bu sayıda da aynı şeyi yapacağız! Türkiye siyasetinin kurumsal ve söylemsel yapılarını, simge ekonomisini, “ikonlarını” çözümleyen, bir “yüzeybilim” çalışmasına adım atan kuşatıcı bir derleme hazırlayamadık. Elbette, bir dergiden, bir kitaptan beklenecek türden tüketicilik beklenmemeli... Elinizdeki sayının, en azından, belirli çalışma gündemlerine dikkat çektiğini, çözümlenmeyi bekleyen sahalara işaret fişekleri attığını söyleyebiliriz.

Siyasette, “uzam” gibi tasavvur edilen bir siyasal yerleşim düzeninin varsayıldığını biliyoruz. Postmodernlikle ilgili tartışmalarda ve bu tartışmalardan bağımsız olarak yeni zamanlarda, bu yerleşim düzeninin geçersiz sayıldığını da biliyoruz. Bu geçersizleştirme, genellikle, siyasetin esaslı içeriklerden arındırılmış bir yönetim teknolojisi ve reklam etkinliği olarak düşünülmesiyle birleşiyor. Ali Ergur’un yazısı, siyasetin bu apolitik dönüşümüne dair bir analiz... Ergur’un yazısı gösteri toplumunun son dönemdeki hal-i pür melâli ve söylem, hoşgörü, temsil, demokrasi kavramlarının Türkiye siyasetindeki ve toplumundaki gösteriyi nasıl biçimlendirdiği hakkında önemli ipuçları veriyor.

Ve yine Türkiye’de siyasetin “imkânı” (ya da başka bir açıdan “imkânsızlığı”!) bakımından yapısal bir faktör olan ordu meselesi... Tanel Demirel, ordunun yalnızca siyaset üzerindeki etkisi noktasında değil, ordunun bu etkisinin hem bir kurum olarak kendi katkısıyla hem de toplum tarafından kabullenilmek suretiyle nasıl kurulduğunun araştırılmasına girişiyor. Bu konuda tarihî, iktisadi ve beşerî faktörlerin birarada işlemeleri üzerine başka araştırmalara da yol açması beklenen sorular sormaktan da geri durmuyor.

Türkiye’de siyasetin kuruluşunu, bilinen yerleşim düzeni tasarımlarının dışında bir koordinat sistemi ekseninde okumaya çalışan ve gerek hukuk çerçevesi açısından gerekse devletin kuruluş idealleri açısından Türkiye’deki yapısal siyasi problemlerin temelini Rousseaucu kısıtlılıklar üzerinden tartışan Hasan Bülent Kahraman, etik çerçevenin aşkınsalcı yapısının kendi içinde ayrıca seküler bir anlayışla yeniden kurgulanması gerektiğinin altını çiziyor. Kahraman’a göre bu tartışma sadece Türkiye’nin değil genel olarak yerleşik demokrasi anlayışlarının karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun.

Fuat Keyman, globalleşmenin devlet-toplum ve siyaset-ekonomi arasında kurulan ilişkisellik ve karşıtlık bağlamları ile beraber ele alınarak tartışılmasına “dönüştürücü yaklaşım”la katkıda bulunuyor. Keyman, neo-liberal hiperglobalizm (ki yalnızca iktisadi rasyonellerin ve bu rasyoneller üzerine kurulacak iktisadi zenginleşmenin altını çizer ve bu durumda ortaya çıkacak eşitsizliklerin daha önce varolan eşitsizlikleri perçinleyeceğini gözardı eder) ve devletçi-milliyetçilik (bu durumda da siyasi alandaki milli bağımsızlığın ve ulus-devletin egemenliğinin zarar göreceğini vaaz eden bir yaklaşım sözkonusudur) arasında sıkışıp kalan globalizm tartışmalarında başka bir tartışma bağlamının imkânını sorguluyor.

Emin Alper, Ecevit ve Özgür İnsan dergisi üzerine oturan çalışmasında öncelikle ‘Ecevit milliyetçiliğinin’ kökleri üzerine yöneliyor. Bunun muhasebesini tuttuktan sonra, Ecevit’in önderliğinde yayımlanan Özgür İnsan dergisinin faaliyetine dikkatli nazarlarla bakmaya çalışıyor. Bu durumda sosyal demokrat ya da demokratik solun Türkiye macerasında milliyetçiliğin, solun, dilin, politik felsefenin karşılaştığı açmazları, dergi etrafında yürütülen çalışmalar, derginin çizgisi ve odaklandığı noktalar açısından inceliyor. Bu yazının Ecevit popülizmi ve demokratik sol hareketin kendi meşrebince ürettiği (tükettiği) düşünsel performansın ve demokratik sol/sosyal demokrasi konusunda önemli bir noktanın altını çizdiğini düşünüyoruz.

Dosyamızda, siyasetin bilinen “yelpaze” metaforu ya da iskân haritası içinde soldan sağa birkaç noktaya tutulmuş ışıklar da görebilirsiniz. Bu ışıklardan birinde Halil Nalçaoğlu, öğrenci eylemlerinin zihinlerdeki kuruluş şekli üzerine ve bu kuruluş şekillerinin Batılı-Batılı olmayan ayrımı noktasında başarılıĞbaşarısız tasnifine nasıl kurban edildiği meselesine eğiliyor.

Ahmet Makal’ın yazısında Türkiye’de tek parti dönemine ilişkin korporatizm tartışmaları ile bunlara kaynaklık eden bazı kurum, oluşum ve yasalar; ağırlıklı olarak çalışma ilişkileri perspektifinden değerlendiriliyor. Makal, Kemalist iktidar anlayışının ve devlet tasavvurunun önemli bir boyutu olan korporatif yönetim anlayışının pratik yansımalarına, tek parti dönemindeki korporatizm tartışmaları ile bunlara kaynaklık eden bazı uygulama ve düzenlemeler açısından bakıyor.

Siyasetin “imkânını” oluşturan yurttaşlık kategorisinin Türkiye’deki sorunlu ve tartışmalı kuruluşu Mesut Yeğen’in yazısının temel eksenini belirliyor. İçerdikleri, dışladıkları ya da önermeyi başka türlü kurarsak resmî kimlik beklentilerinin kimliğe dahil ettikleri, etrafından dolaştıkları, kararsızlıkları ve muğlaklıklarıyla “yurttaş imal etme” faaliyetinin bizatihi yurttaşlığı imkânsızlaştırması üzerine önemli bir tartışma.

Soner Çağaptay’ın yazısı da milli kimliğin kuruluşundaki demografik müdahalelere dikkat çekiyor. Göç ve iskân politikalarının Cumhuriyet’in kuruluşundan önce de kullanılan bir tasnif ve saflaştırma modeli olduğu gözönüne alındığında, bu sürecin milli kimliğin Kemalist dönemdeki inşâ sürecinde nasıl kullanıldığı bahsi önem kazanıyor. Yazıda, “gitmesek de, görmesek de...” sürecinin “gönderilerek ve gösterilerek” nasıl hayat bulduğu ele alınıyor.

Ünal Bilir ve Bayram Balcı’nın yazıları, aynı zamanda, Türkiye’de sadece siyaset bağlamında değil sosyolojik bağlamda da çok ilgi uyandıran bir konuyla ilgili: Fethullah Gülen CemaatiĞHareketi. Bahis konusu yazıların bu cemaatin siyaseten ve kültürel olarak nasıl şekillendiği, etkisinin hangi boyutlarda tartışılabileceği üzerine oldukça önemli bir yeniden-okuma faaliyeti olduğunun altını çizmeliyiz. Bayram Balcı’nın incelemesini önemsiyoruz. Sağlam analizi yanında, gerçekten etkileyici bir ampirik temele dayanıyor. Necdet Subaşı’nın katkısını da, Bilir ve Balcı’nın makaleleriyle ortak bir bağlam içinde,“din ve politika” başlığı altında düşünebiliriz.

Dosyamızda siyasetin nasıl “işlediğine” dair katkılardan birisi de patronaj ilişkilerine dikkat çekiyor. Ayça Kurtoğlu’nun makalesi, siyasette patronaj ilişkilerinin nasıl ortaya çıktığı, ne tür yapısal etkiler üzerinde yükseldiği gibi konulara odaklanmaktan çok, ne tür değerler aracılığıyla yeniden üretildiği ve ne tür değerleri yeniden ürettiği, yani yeniden-üretimin nitelikleri üzerine odaklanıyor ve siyasette ‘patronaj’ ilişkilerinin kapladığı yerin siyasetle ilgili kimi sonuçlarını tartışmayı hedefliyor. Tunç Tayanç’ın yazısı ise Yüksel Akkaya’nın emek tarihi ile ilgili Toplum ve Bilim’in 91. sayısında yer alan yazısına hem önemli katkılar içermekte hem de çeşitli muhalefet şerhleri düşmektedir.

TANIL BORA - KEREM ÜNÜVAR

 

 

GELECEK SAYILARDA

 

 

94 GÜZ 2002

Kültür

Kültür” nedir? İnterdisipliner çalışma imkânlarını artırdığını düşündüğümüz dolayısıyla üstten değil alttan da bakabilen bir kültür tartışmasının yapılabilmesine fırsat yaratan kültürel çalışmalar okulu... Türkiye’de bu yaklaşımın olanakları ve mevcut araştırma anlayışlarının eleştirisi...

 

95 Kış 2002-2003

Toplum Bilimlerinden İçeri Bir İktisat

Bir yanda kendi içine kapanmış, dilini değiştirmiş, ailenin ne içinde ne de büsbütün dışında gibi duran bir disiplin, diğer yanda onun borsa-faiz-döviz kuru döngüsüne indirgenmiş yansıması olduğu halde, ‘toplum bilimlerinden içeri’ nasıl bir iktisatçılıktan söz edilebilir?

 

Mehmet Küçük’ün

Anısına...

 

 

Mehmet Küçük, 1993-1994 döneminde Toplum ve Bilim’in Yazı Kurulu üyesiydi ve Dergi faaliyetinin yeniden yapılandırılmasına katkıda bulunmuştu.

Ankara Üniversitesi letişim Fakültesi’nde araştırma görevlisi olarak çalışan Mehmet Küçük, burada varolamadı. Tanıyanları arasında, bu terkindeki dışlanmanın onun tercihiyle ve kişiliğiyle ilgili nedenleri olduğu kadar, Türkiye’de üniversite kurumunun yapısal darlıkları ile de ilgisi olduğunu düşünenler çoktur.

Mehmet Küçük’ün, son on yılın en üretken çevirmenlerinden biri olduğuna şüphe yoktur. Ağırlıkla Ayrıntı Yayınevi’nce yayımlanan, başlıbaşına bir sosyal teori ve sosyal bilimler “rafı” ortaya çıkartacak kadar çok sayıda çeviri esere imza atmıştır. Ayrıca konusunun kimi temel kuramsal metinlerini biraraya getirdiği iki özgün derlemesi vardır: Modernite Versus Postmodernite (Vadi Yayınları, Ankara 1993, 1994, 2000) ve Medya, ktidar, deoloji (Ark Yayınevi, Ankara 1994).

Mehmet Küçük, 1 Haziran’da, elim bir trafik kazasında hayatını kaybetti.

Onu saygıyla anıyor, Toplum ve Bilim’in elinizdeki sayısını Mehmet Küçük’e ithaf ediyoruz.