Özet: Türkiye'de sansüre ilişkin tartışmalar genelde, ifade özgürlüğünü sınırlayan yekpare ve ceberrut bir devlet yapısı üzerinden yürütülüyor. Ancak daha yakından bir bakış, 1980 darbesi ve sonrasındaki toptan yasaklamaların tersine güncel sansür mekanizmalarının, belli türde sanatsal ifadelerin ve onların yayılmasının gayrimeş-rulaştırılması ve cesaretinin kırılması ve üreticilerinin hedef haline getirilmesi şeklinde tasarlandığını bize gösterir. Bu özellikle "ülkenin vatanı ve milletiyle bölünmez bütünlüğü"ne tehdit oluşturduğu varsayılan sanat eserleri için geçerlidir. Bu makale, Türkiye'de çağdaş sanat alanındaki bazı sansür örneklerini tartışarak, devlet kurumlarının doğrudan müdahalesinden "ulusal çıkarlar" adına inisiyatif alan bireylere kadar güncel sessizleştirme biçimlerini teşhis ediyor. Sansür çabalarının, epey keyfî bir biçimde uygulanmaları üzerinden etkinlik kazandığını gösteriyor. Başka türde bir keyfîlik, organizasyonel olarak Kürt hak mücadelesiyle bağı olan sanatçıların durumunda ortaya çıkıyor. Devlet kurumları tarafından sürekli bir denetim altında tutulan ve şüpheli gözüyle bakılan bu sanatçıların üretimleri, potansiyel bir tehdit olarak algılanıyor ve yasadışı siyasi eylem ile eşitleniyor. Nihayetinde, sansüre uğrayan sanatçıların deneyimledikleri yalıtılmışlığın ve bu keyfîlik pratiğinin, sansüre karşı mücadelenin önündeki en ciddi engelleri oluşturduğunu iddia ediyor.
Anahtar sözcükler: Sansür, ifade özgürlüğü, çağdaş sanat, siyasi sanat, tolerans