Nisan 2025 Tarihinde Yeni Çıkan Kitaplar

Stalin • Cilt 2
Hitler'i Beklerken (1929-1941)

Stephen Kotkin, üç cilt olarak tasarladığı bu kapsamlı biyografinin ikinci cildinde çağdaş dünyanın en tartışmalı liderlerinden Stalin’in mutlak iktidarını perçinlediği 1929-1941 yılları arasına odaklanıyor.

Carol

Patricia Highsmith’in ikinci romanı Carol, 1950’lerin muhafazakâr atmosferinde, yayıncısı tarafından reddedilmişti. Highsmith kitabını, Claire Morhan takma ismiyle ve Tuzun Bedeli (The Price of Salt) adıyla başka bir yayınevinden yayımlatmıştı. Okurların mektuplarla müthiş bir destek verdiği kitabını ancak 1990 yılında kendi ismiyle yayımlayabildi. Bir yasak aşk hikâyesi olmanın ötesinde, Carol toplumsal normlara meydan okuyan, cesur bir özgürlük çağrısı.

Son Gezegen
Varlıklar 2

Son Gezegen, çok uzak bir gelecekte, her şeye karşın insan kalmak isteyenlerle, kendini yok etmeye yazgılı, adına insanlık denen ölümcül illetten kurtulmak isteyenlerin çatışmasının öyküsü…

1977
Bugünün Bir Kısa Tarihi

Marksist filozof Ernst Bloch, siyah kadın insan hakları savunucusu Fannie Lou Hammer, “cinsellik devrimcisi” Anaïs Nin, gerçeküstücü şair Jacques Prévert, neoliberal iktisadın öncü uygulayıcılarından Ludwig Erhard. Beşi de 1977 yılında hayatını kaybeden bu şahsiyetlerin düşünce dünyalarından ilhamla Philipp Sarasin, “hakikatin kurallarının” değiştiği bir büyük dönüşümü inceliyor. Kızıl Ordu Fraksiyonu’ndan feminizmin ilk kavgalarına, disko ve rap müziğinin yükselişinden yeni ruhanî tarikatlara, insan hakları kavramının dönüşümünden jogging deliliğine, hayatın her alanından hikâyelerle, 2000’lerin dünyasının 1970’lerdeki miladı. Bir çağ dönümü analizi…

Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet’e
Üfürükçüler, Cinciler, Falcılar

Ömer Obuz, Osmanlı İmparatorluğu’ndan erken Cumhuriyet’e -hatta bugüne- kadar uzanan bir yelpazede üfürükçülerin, cincilerin, falcıların toplumsal konumlarını ve itibarlarının kaynaklarını, gündelik hayata ne ölçüde etki ettiklerini titiz bir çalışmayla ortaya koyuyor.

Türkiye Tarihi
Osmanlı İmparatorluğu'ndan Günümüze

Tarihçi ve siyaset uzmanı Hamit Bozarslan, 13. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nun ve Selçuklu Devleti’nin kalıntıları üzerine kurulan, yedi yüzyıla yakın hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi üzerinden günümüz Türkiyesi’ni anlamaya çalışıyor. Bir dünya imparatorluğu ve mutlak bir Müslüman gücü olmayı başaran bu sıradışı devletteki sürekliliklerin, aynı zamanda yüzyıllar içindeki sert kopuşların izini sürerek, “Türkiye tarihi” denen karmaşık konuyu, kendi özgüllükleri içinde olduğu kadar başka ülkelerle etkileşimleri ve bağımlılıkları içinde de ele alarak tartışıyor. Bozarslan, bu yeni basıma yaptığı eklemelerle, bugün siyaset gündemimizi belirleyen dinamikleri anlamamızı sağlayacak önemli ipuçları da veriyor.

Köpeğim Charley ile Amerika Yollarında

Steinbeck uzun yıllardır seyahat etmediği için Amerika’yı hafızasında kalanlarla yazdığını fark eder. Bu sebeple yirmi beş yıl sonra ülkeyi tekrar keşfetmeye karar verir ve 1960’ta Fransız kanişi cinsi köpeği Charley ve bir pikabın üstüne oturtulmuş küçük bir evden oluşan karavanıyla boydan boya bir Amerika yolculuğuna çıkar. Long Island’dan başlayıp Teksas’a kadar uzanan ve yaklaşık on beş bin kilometre kat ettiği bu yolcuğu edebi ustalığıyla harmanlayarak muhteşem bir 20. yüzyıl Amerika panoraması kaleme alır.

Uzun Vadi

Hem verimli tarım topraklarını, hem de çölü andıran düzlükleri barındıran uçsuz bucaksız bir coğrafyaya dağılmış sıradan insanların zayıflıklarını da, güçlerini de keskin bir gözlem gücüyle, betimleme ustalığını konuşturarak anlatıyor John Steinbeck. Hayalleri ile hüsranları arasında sıkışıp kalmış köylülerin, işçilerin, küçük kasaba insanlarının hikâyelerini benzersiz anlatım tarzıyla bir araya getiriyor, her öyküde tekdüze hayatların içindeki trajediyi, umudu ve insaniyeti ustalıkla yansıtan toplumsal hicivler inşa ediyor.

Alev Alev

Her biri nev’i şahsına münhasır dört karakter tuhaf bir ilişki sarmalının içine düşüyor: Delicesine istemesine rağmen bir türlü baba olamayan Joe Saul, canından çok sevdiği kocasına bir çocuk verebilmek için her şeyi göze alan Mordeen, bu evliliğin ortasına en olmadık şekilde düşen Victor ve üçüne verdiği tavsiyelerle işleri bazen karıştırıp bazen yoluna koyan Ed Arkadaş. Sirk, çiftlik ve deniz olarak tasarlanan üç perdede, mekânlar ve karakterlerin yaptıkları işler değişiyor ama yaşananlar aynı kalıyor, olaylar birbirini takip ediyor. Böylece meydana geliyor Steinbeck’in en sıradışı, en enteresan kitaplarından biri.

Porçakal

Diyarbakır’dan İstanbul’a 1970’li yılların ortalarında göç eden, büyük şehrin girdabında hayatta kalmak için çırpınan arafta kalmış bir aile hikâyesi... Yaslı bir anne ile dünya yansa umurunda olmayan, anason kokan bir babanın hasbelkader büyüyen yedi çocuğu. Geçmişteki Gazi Köşkü, Suriçi, Lalebey Mahallesi, Menekşe Plajı, gazinolar, sinemalar, Boğaziçi, Adalar, Şehremini, Samatya…

Türkiye'de İslâmcılar ve Hilafet

Türkiye’de İslâmcılar ve Hilafet, radikal İslâmcılık ile ana akım İslâmcılığı (kuşkusuz etkileşimsiz olmayan) iki spektrum olarak ele alıyor ve her iki spektrumun dergilerinde gezintiye çıkıyor. Hilafet söyleminin, kolektif hafıza kurma işlevine eğiliyor. Hilafet söyleminin AKP döneminde ve Yeni Osmanlıcılık bağlamında aktığı mecra, yine bu dönemde Kürt sorununa yaklaşımda hilafet kavramının kullanımları da, çalışmanın odakları içinde bulunuyor.

Sonsuz Mekân - Formsuz Mimarlık

Bu çalışma iki sürrealistin, George Bataille ile Frederick Kiesler'in “formsuz mimarlık” ve “sonsuz mekân” kavramlarını ele alarak, sürrealizmin eleştirel mimarlık perspektifini aydınlatıyor. Sürrealistler, egemen olan mimarlık disiplininin rasyonalizmine ve hayat üzerindeki hükümranlığına cephe alırlar. Frederick Kiesler’in “sonsuz mekânları” yerleşik mimarlık kavrayışının sorgulanmasında etkili olur. Bataille’ın “formsuzluğu”, Kiesler’in “sonsuzluğunu” tamamlar. Bu iki isim, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından canlanan avangardın, mimarlığı ve şehirciliği sökme çabalarında etkili olurlar.

Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma

Şenol Morgül, bir yandan, 1970’lerin Rizesi’ndeki devrimci hareketi anlatıyor. Sadece siyasi bir hikâye olarak değil, toplumsal bir hikâye olarak, bir arkadaşlık hikâyesi olarak... O siyasiliğin içinde, Karadenizlilerin kendileriyle ve hayatla alay edişi de var üstelik: “Devrimimiz mizahi bir devrim olacaktı!” Aynı zamanda “müzikal” bir hikâye, bu. Akrabalık kuran şarkıların, türkülerin, marşların, horonların hikâyesi. Rize’nin ilk caz orkestrası “Los Lazikos”tan Rize’nin ilk kadın kemençecisine, elli yıldır tükenmeyen devrimci şarkılara.