Yeni Çıkan Kitaplar

Her Şey Normalmiş Gibi

Farklı dünyalardan iki insan: Arda ve Lora. Onları zorlu bir ilişkinin ana karakterleri yapan şey ne olabilir? Tesadüf mü, yoksa ikisinin de varoluş hikâyesinde saklı bir sebep mi? Her Şey Normalmiş Gibi’de genç bir adamın gözünden bakıyoruz yaşadığımız kaotik günlere. Onunla birlikte hem sevdiği kadını tanımaya ve anlamaya çalışıyoruz hem de son dönemin siyasi ve toplumsal atmosferini yeniden gözden geçiriyoruz.

Tutunamayanlar (Ciltli Özel Baskı)

Küçük burjuva dünyasını ve değerlerini zekice alaya alan Atay, “saldırısını tutunanların anlamayacağı, reddedeceği türden bir romanla yapar”.

Tehlikeli Oyunlar (Ciltli Özel Baskı)

Tehlikeli Oyunlar kişinin kendiyle savaşmasını ve yenmesini, kendini dönüştürmesini hayatî bir sorun olarak algılamaya çağıran, çarpıcı ve sarsıcı bir roman.

Korkuyu Beklerken (Ciltli Özel Baskı)

Oğuz Atay’ın hikâyeleri, gündelik hayatı kavrayış derinliği, anlatım zenginliği ve okurunu alıp götürmedeki enerjileri bakımından romanlarından geri kalmıyor. Kitaba adını veren hikâyenin “korkuyu beklerken” kendini evine hapseden kahramanı, Atay’ın edebiyat güzergâhındaki farklılığının en büyük kanıtlarından.

Oyunlarla Yaşayanlar (Ciltli Özel Baskı)

Tanzimat’tan bu yana sürekli değişen politik ve toplumsal değerler karşısında tutunmaya çalışan Türk okur-yazarının kara güldürüsü.

Bir Bilim Adamının Romanı (Ciltli Özel Baskı)

Türkiye’de pek benimsenmemiş bir dalda, biyografik roman türünde, Oğuz Atay’ın kendine özgü üslûbu ve kurgusuyla, kendi hocası da olan Prof. Mustafa İnan’ı anlatışı.

Günlük (Ciltli Özel Baskı)

Oğuz Atay’ın edebiyatla ilgili herkes için sürekli merak konusu olmuş günlüğünün bütünü.

Eylembilim (Ciltli Özel Baskı)

“Neden bazı insanlar, bazı şeyleri hiç bilmiyorlar? Duysalar, dinleseler, hatta karşılarında görseler bile bilmiyorlar.” “Sevgili Oğuz, ... sana kısaca şunu söylemek istiyordum: Eylembilim’le bize, tamamlayamamış da olsan, anlattığın olaylar ve çizdiğin kişilerle, gene de kendi içinde belli bir bütünlüğü olan unutulmaz bir başyapıt bıraktın. Sahte sağduyuya, yapay aydınlara, basmakalıp kavramlara, kof duygululuklara Eylembilim’in intikam kılıcını korkusuzca çeken Server Gözbudak aracılığıyla, çok dolaylı bir biçimde ve kendine özgü inceliğinle çekilen acıları da eski ustalar gibi yerli yerine yerleştirmeyi başardın. Binlerce teşekkür. Gözlerinden öperim.” Cevat Çapan

Tolstoy ve Tolstaya
Mektuplarla Bir Hayatın Portresi

Tolstoy ve Tolstaya’da Andrew Donskov, bu benzersiz mektuplaşmanın en çarpıcı örneklerini bir araya getirerek okura bir evliliğin iniş çıkışlarla dolu ruhsal haritasını sunar. Aşk, sabır, hayal kırıklığı ve mücadeleyle örülü bu yazışmalar, Tolstoy’un yalnızca eserlerine ışık tutmaz, özel yaşamına dair de unutulmaz bir portre ortaya koyar. Büyük bir yazarla bir hayatı paylaşmanın hem yüceliğini hem de ağırlığını anlamak isteyen herkes için sarsıcı bir okuma deneyimi.

Dün Sancısı
Türkiye'de Geçmiş Algısı ve Akademik Tarihçilik

Bir tarihsel dönemin sona ermekte, yenisininse büyük çalkantılar içinde doğmakta olduğu bir dönemeçte tarihçi geçmişe ve gelecek ihtimallerine dair neler söyleyebilir? İleriye dönük iyimserliğin çözüldüğü, geçmişe dönük nostaljik ilginin güç kazandığı günümüzde, tarihçinin oynayabileceği yaratıcı rol üzerine düşünen Oktay Özel, “tarih” kadar tarihçi ve tarihyazımını da tarihselleştirmenin gerekliliği üzerinde duruyor. Türkiye’deki siyasi iklimin akademi ve tarihçilik üzerindeki otoritesinin yarattığı sorunları, dönemsel gelişmelerin etkisinde kalan tarihçinin karşılaştığı zorlukları merkezine alan Dün Sancısı’nın yeni makalelerle genişletilmiş bu baskısı, gündemin dayatmalarına karşı yapılan etik ve akademik tartışmaları bir araya getiriyor.

Roman Aleviler

Ozan Doğan, Türkiye’de hem Alevilerin hem Romanların az bilinen bir topluluğunun, Roman Alevilerin gerçekliğine ışık tutuyor. Roman Aleviler, katmerli bir dışlamanın, başka bir deyişle bizzat dışlananlar arasında da dışlanmanın çarpıcı bir örneği: “Her grubun günah keçisi” onlar. İçlerinden birine “Ne vatandaşız ne Müslümanız ne Aleviyiz. Kimsenin umurunda değiliz” dedirten bir tahakküme tabiler. Uşak örneğinde yapılan saha çalışmasına dayanan kitap, yaşantı ve ritüellerini tasvir ettiği topluluğun içindeki farklı grupların özelliklerine de eğiliyor (demirciler, elekçiler, sepetçiler, abdallar). Ve Roman Alevilerin maruz kaldıkları dışlanmayla baş etme stratejilerini, var olma mücadelelerini de göz ardı etmiyor.

Milliyetçi Muhafazakâr Neslin Çatısı
İlim Yayma Cemiyeti (1951-1981)

İslâmi muhafazakâr dalganın 1980 Darbesi’nden sonra görünürleşmesi, İslâm’ın Türkiye siyasal hayatında 1980 sonrası bir olguymuş gibi anlaşılmasında büyük pay sahibidir. Ancak bir uyanışı veya dalgayı anlamak onun örgütlenmesini, toplumsal tabanını, öne çıkan figürlerini ve düşünsel köklerini takip etmeyi gerektirir. Mehmet Güldal, Milliyetçi Muhafazakâr Neslin Çatısı: İlim Yayma Cemiyeti (1951-1981) kitabında bu takibi yapıyor. İlim Yayma Cemiyeti’nin ortaya çıkmasını mümkün kılan tarihsel kesiti tartışırken, dindar/muhafazakâr nesil yetiştirme idealinin, reaksiyoner modernist anlayışının, öncü ve öncül şahsiyetlerinin teferruatlı tahlilini yapıyor. Böylelikle cemiyetin milliyetçi muhafazakâr bir çatı hüviyetini tespit ediyor.

Feminist Teori ile Düşünmek
Kavramlar ve Tartışmalar

Feminist teori bazen salt kadınlar ve erkekler arasındaki farkları/eşitsizlikleri tespit etmek olarak ele alınır; bu teorinin yalnızca kadınlar hakkında olduğu ve kadınları ilgilendirdiği farz edilir. Oysa feminist teori canlıdır, “gerçek” hayata uygulanabilir; aynı zamanda hayata başka türlü görülmesi mümkün olmayan bir bakış açısı kazandırır. Gözümüzün önünde olanı, yani gündelik hayatı kavramsal olarak okumamızı mümkün kılar. Bu kitapta da bu anlayıştan yola çıkarak politika, epistemoloji, mekân, ataerki, kesişimsellik, queer, erkeklik, performatiflik, duygulanım, insan-sonrası ve yeni materyalizm kavramlarının feminist teoriyle ilişkileri ve feminist teorinin bu kavramları ve bu kavramlarla düşünmeyi nasıl mümkün kıldığı mercek altına alınıyor.

Ölümcül Saflık
Robespierre ve Fransız Devrimi

Robespierre’in ne devrimci bir aziz ne de kana susamış bir canavar olarak tarif edildiği Ölümcül Saflık – Robespierre ve Fransız Devrimi, devrimi ve Robespierre’i şekillendiren koşul ve çelişkileri güçlü bir biçimde resmetmekle kalmıyor, aynı zamanda iktidar, şiddet, demokrasi ve cumhuriyet fikri üzerine de canlı bir tartışma olanağı sunuyor.

Ay Batarken

Nobel Ebebiyat Ödülü sahibi Steinbeck’ten İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde bir direniş ve umut romanı.

Geçici Manzara

Dikkate alınmaması gereken alarmlar, ilaçlanması gereken böcekler, düzeltilmesi gereken yamuk zeminler, bir sabah uyandığında manzarası değişenler, yorumlanamayan rüyalar, biriken çöpler, önemli toplantılar, önemsiz kanamalar, asit yağmurları, akvaryumlar, kafesler, daireler ve betonla kuşatılmış şehrin sanki hem içinde hem de dışında soluk alan hayvanlar... Hakan Bıçakcı’dan Geçici Manzara. Çoğunlukla tuhaf, şimdilik yeni öyküler.

Çıplak Kalabiliriz

Melike Koçak, bazen bir gölgeye bazen sessizliğe dönüşen hikâyeler anlatıyor. Görünenin, aşikâr olanın yerine sezilenin peşine düşüyor. Başa ve sona hapsolmak yerine, boşluğun belirsizliğinde salınıyor. Öykülerinin gücü de buradan geliyor; okurunu metnin içine katıyor, sisi aralamak için çabalamasını istiyor. Çıplak Kalabiliriz, çağımıza, çağımızın hayatı vasatlaştıran kabullerine itirazlardan oluşan bir ses.

Anneannemin Söylemediği Şarkılar

Anneannemin Söylemediği Şarkılar’da önce maziye bir bakış atıyor Şenol; annesiyle, anneannesiyle ve hayatına giren cümle kadınla hem halleşiyor hem hesaplaşıyor; anlamaya çalışarak, cesurca... Sonra bugünün dünyasını, gündelik hallerimizi şaşırarak, şaşırtarak gözlemliyor. Kendi zaviyesinden tanımaya değer bulduğu isimlerin hayatlarına dokunuyor ardından, onları tarihe not ediyor. Bazen neşeli, bazen hüzünlü, bazen sivri, bazen şefkatli kalemiyle hallerimizi anlıyor, bizi bize anlatıyor.

Frantz Fanon
Sömürge Düşünürü - Sömürge Devrimcisi

Düşünürün doğumunun yüzüncü yılına bir selam sayılabilecek olan bu kitapta Barış Ünlü, Frantz Fanon’un bir biyografisini veya el kitabını değil, geniş ufuklu bir eleştirel okumasını sunuyor. Fanon’un sömürgeciliği, ırkçılığı, kapitalizmi, sosyalizmi kuşatan geniş ufkuna keskin bir bakış sunuyor.

Seçilmiş Yakınlıklar

Goethe, ustalık döneminde kaleme aldığı Seçilmiş Yakınlıklar’da, tutkuların akışkan doğası ile ahlâkın sert duvarları arasındaki çatışmayı gözler önüne seriyor.

İşte Öyle Hikâyeler

İşte Öyle Hikâyeler, Rudyard Kipling’in kaleminden çıkan ve nesilden nesile aktarılan eşsiz parçalardan oluşuyor.

Stephen King Gibi Öldürmek

King kitapları koleksiyoncusu Raymond, yine kendisi gibi birer King tutkunu olan Brian, Ian ve Jake’le birlikte günlerini kitap toplamakla geçirirken beklenmedik gelişmeler ve cinayetlerle hayatları sarsılır. Artık isteseler de Stephen King ve kitaplarından kopamayacaklardır. Mamaloukas, King’in kaleminden çıkan kitaplara ve bu kitaplardan uyarlanan film ve dizilere uzanan bir külliyatı okurların önüne serip dolambaçlı yollara sokuyor.

Bir Müzik Rüyası
Çekirdek Sanat Evi

Uğur Biryol, Bir Müzik Rüyası–Çekirdek Sanat Evi’nde bu kültür mekânının kapsamlı bir portresini çıkarıyor; yolu oradan geçen onlarca sanatçıyla, müdavimle konuşuyor. Ayrıca Çekirdek projesini inşa eden Bülent Ortaçgil, Ahmet Sırmaçek, Şeyda Özbudun gibi isimlerle yaptığı görüşmelerle sanat evinin işleyişini, alternatif kültürel oluşumlara örnek alınası sıra dışı vizyonunu, kısacası bir müzik rüyasını anlatıyor.

Çin
Hakkında Bilmek İstemedikleriniz

Çağdaş Üngör, kişisel yolcuğuyla başlayan Çin serüveninde, uzun yıllar boyunca biriktirdiği araştırmalarını Çin Hakkında Bilmek İstemedikleriniz’de topluyor. Üngör, dünyaya yeniden şekil veren Çin Halk Cumhuriyeti’nin yükselişini sadece ekonomik ve politik sebeplerle değil, tarihî ve sosyal arkaplanı da hesaba katarak anlatıyor. Çin Komünist Partisi hâkimiyetindeki Çin’in kendi içerisindeki politik kırılmaları, ülkedeki farklı muhalif grupları birbirinden ayrışan ve birbiriyle yakınlaşan veçheleriyle birlikte ele alıyor.