(Türkçe Özetler)

Maleconazo’dan 11J’ye Küba’da devrim karşıtı hareketin ekonomi politiği

ERTAN EROL

Küba’da pek fazla örneğine rastlanamayan toplumsal muhalefet pratiklerinden biri olan ve 1994 yılındaki Maleconazo eylemlerinden bu yana en büyük rejim karşıtı hareket olma özelliğine sahip 11 Temmuz 2021 olayları (11J) ülkenin ekonomik olarak son otuz yıldır içinde bulunduğu en zor dönemde gerçekleşmesi açısından ülkedeki sosyoekonomik krizden soyutlanamaz. Bu çalışma, adadaki sosyoekonomik değişimin bir özetini vermeyi ve Temmuz 2021’de yaşanan olayları bu bağlam içerisinde değerlendirmeyi hedeflemektedir. 1959 Devrimi sonrasında ada ekonomisinin geçirdiği yapısal dönüşümlerin ve karşılaştığı temel sorunların irdelenmesi halihazırda süregelen ekonomik krizi ve muhtemel sonuçlarını da ortaya koymak açısından önem arz etmektedir.

Anahtar sözcükler: Küba Devrimi, Maleconazo, 11J.

 

Meksika ve Türkiye: İki ülke, tek hikâye?

SERDAL BAHÇE

Kapitalizmin gelişiminin tarihsel ve toplumsal olarak farklı ülke ve coğrafyaları ne ölçüde farklılaştırdığı veya ne ölçüde benzeştirdiği sadece tarihsel bir sorun değildir. Aynı zamanda kapitalist üretim tarzının sistemik dinamikleriyle ilgili kuramsal bir sorundur. Bu yazı bu anlamda tartışmanın her iki boyutuna da katkıda bulunmak amacıyla Meksika ve Türkiye’nin kapitalist gelişmelerinin temel niteliklerini karşılaştırmaktadır. Bu karşılaştırmayı dört tarihsel dönem çerçevesinde yapmaktadır. Neticede 19. yüzyılın ikinci çeyreğinden başlayan tarihsel süreçte iki ülkenin kapitalist gelişimlerinde önce farklılıklar daha baskınken son dönemde (1980’lerin başı-bugün) benzerlikler daha baskın hale gelmiştir. Hatta son dönemde geçmişin tüm izleri silinmiş ve iki ülke nerdeyse tek bir hikâyeyi paylaşır hale gelmişlerdir.

Anahtar sözcükler: Meksika, Türkiye, kapitalist gelişme, eklemlenme

 

Modernleşme Kuramı’ndan günümüze Latin Amerika’da otoriterlik tartışmaları

AYLİN TOPAL

Bu yazı Latin Amerika coğrafyasına dair, ilhamını Weber’den alan Batı-merkezli otoriterlik tartışmalarının tarihsel izleğini sürerek Doğu-Batı ikiliği üzerine kurulan bu yaklaşımların yöntemsel açmazlarını göstermeyi amaçlıyor. 1950’li ve 60’lı yıllarda liberal değerlerin ve güven kültürünün eksikliği ile açıklanan otoriterlik, 70’li yıllarda ekonomik çıkarların temsil mekanizmalarındaki eksikliği ile yaşanan siyasal istikrarsızlık ve kurumsal kapasite eksikliğine bağlandı. Bu literatürün ana hatlarının çizilmesinin ardından, o yıllarda öne çıkan popülizm, bürokratik otoriterlik ve rejim değişimi tartışmalarının temel tezleri değerlendiriliyor. Tarihsel izleği takiple çalışma 2010’lu yıllarda neo-popülizm kavramıyla neredeyse eş anlamlı olarak kullanılan demokratik kayma, rekabetçi otoriterlik gibi kavramlar etrafında yapılan otoriterleşme analizlerini inceliyor. Tüm bu çalışmalarda devlet-ekonomi ve devlet-toplum ilişkisi üzerine dışsal ilişkili varsayımların sorunlarını ortaya koyuyor.

Anahtar sözcükler: Modernleşme Kuramı, otoriterlik, Doğu-Batı ikiliği, Latin Amerika.

 

Demokratikleşme ve demokrasinin pekişmesinde yerel siyasetin rolü: Latin Amerika’dan örneklerin incelemesi

ÖZGE KEMAHLIOĞLU - ŞEYMA KOÇ

Latin Amerika bölgesinin seçimli demokrasi olarak tanımlayabileceğimiz rejimler ile deneyimi daha önceki dönemlere kıyasla soğuk savaş sonrası yıllarda daha istikrarlı olmuştur. Ama bu sistemlerde; hükümetlerin toplumun isteklerine duyarlı olmaları, seçmenler ile diğer devlet kurumlarına hesap verebilmeleri ve toplumdaki farklı grupların siyasi temsilî konularında önemli sorunlar yaşanmıştır. Özellikle son yıllarda bazı ülkelerin seçimli demokrasilerinde gerilemeler ya da siyasi sisteme karşı toplumsal tepkiler ortaya çıkmaktadır. Yerel hükümetlerin ve yerel siyasetin güçlendirilmesi zaman zaman bu sorunlara çare olarak sunulmuştur. Bu çalışmada Meksika, Şili ve Venezuela örneklerine odaklanarak yerel hükümet kurumlarının ve yerel siyasetin, seçim rekabetini, farklı grupların siyasi temsilini, hükümetlerin denetlenmesini ve toplumsal isteklere yönelik gösterdikleri duyarlılığı nasıl etkilediği incelenmektedir. Yerel hükümetlerin öz kaynaklarının son derece kısıtlı olduğu ve merkezi hükümetlere bağımlı olduğu, yerel hükümetler arasında kaynak ve imkânların eşit dağılmadığı durumlarda demokratik kazanımların da sınırlı olduğu görülmektedir. Ama her durumda yerel hükümetlerin varlığı merkezi hükümete alternatif bir siyasi alan yaratarak farklı grupların siyasette yer almasına olanak sağlamaktadır.

Anahtar sözcükler: Yerel hükümetler, belediyeler, demokrasi, Meksika, Şili, Venezuela.

 

Peru’nun popülizmi, popülizmin Peru’su ve Fujimori’den sonra Fujimorismo

KÂZIM ATEŞ

Peru popülizm teorisi için bize ne anlatır? Bu çalışmanın yanıtını arayacağı soru budur. Çalışma, Peru’da popülizmin izini sürecektir ama bunu popülizmi Peru’yu anlamak için kullanmak ya da Peru tarihini popülizm üzerinden aktarmak için yapmayacaktır. Daha çok ve esas olarak Peru’yu popülizmi anlamak için kullanmak ya da Peru tarihi üzerinden popülizm teorisinin yeniden düşünülmesini sağlamak amacındadır. Peru’daki popülizm deneyimleri, bu amaca yönelik teoriyi test etme imkânı veren işlevsel örnek-olaylardır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, hem klasik popülist kopuş momentini ve aktörünü hem de neopopülist kopuş momentini ve aktörünü, kavramın tanımıyla son derece uyum içinde görmenin mümkün olmasıdır. İkincisi, bu momentleri ve pratikleri teorik düzeye çıkaran çalışmaların olması ve dolayısıyla bu çalışmaların kullandığı kavramsal içerikleri sorgulayarak popülizmi daha operasyonel bir kavram haline getirme imkânı vermesidir. Kısacası Peru’nun, eleştirel bir popülizm tartışması için çok kritik amprik örnekleri görme ve bu örnekler üzerinden popülizm teorisi üzerine yeniden düşünme imkânı sağlaması bu çalışmanın temel argümanını oluşturmaktadır.

Anahtar sözcükler: Popülizm, neopopülizm, Peru, APRA, Fujimori.

 

Kurtuluş Teolojisi’nden neo-Pentekostalizme: Brezilya siyasetinde kilisenin rolü

ESRA AKGEMCİ

Latin Amerika’da 1960’larda yoksulluk ve baskı koşullarında filizlenen Kurtuluş Teolojisi’nin mirası ve 1980’lerden itibaren hızla yükselen Pentekostalizm’in etkisi, kilisenin siyasetin önemli bir bileşeni olmaya devam ettiğini göstermektedir. Kurtuluş Teolojisi, yoksullara ve ezilenlere çözüm sunmak ve onlarla dayanışmak için Katolik öğreti içinde Kilise Taban Cemaatlerinde (CEB) kök salmış ve gecekondulardaki yerel örgütlenmelerden işçi partilerine ve kurtuluş cephelerine kadar kiliseden bağımsız, özerk birçok toplumsal hareketin yükselişine katkıda bulunmuştur. Protestanlığın Evanjelik kanadı içinde güçlü bir akım olarak ortaya çıkan Pentekostalizm ise tam tersine, Tanrının iman edenlere maddi nimetler bağışlayacağı inancına dayanan bir “refah teolojisi”ni temel almakta ve “geç kapitalizmin dini” olarak anılmaktadır. Bugün Pentekostal ve Neo-Pentekostal kiliseler, Latin Amerika’da Hıristiyanları birbirine bağlayan ulusaşırı bir kültür oluşturmakta ve hem toplumsal ilişkileri ve Latin Amerika Hristiyanlığını hem de din-siyaset ilişkisini yeniden şekillendirmektedir. Brezilya’da kilisenin içinde bulunduğu özgün koşullar önce Kurtuluş Teolojisi’nin ardından Neo-Pentekostalizm’in gelişmesi için özel bir imkân sağlamıştır. Makalede, öncelikle Brezilya’da Kurtuluş Teolojisi’nin gelişimi ve İşçi Partisi’nin (PT) kuruluş sürecindeki rolü, ardından Tanrının Krallığı Evrensel Kilisesi (IURD) başta olmak üzere Neo-Pentekostal kiliselerin Bolsonaro’nun iktidara gelişindeki rolü incelenecektir. Makalenin temel argümanına göre, “yoksulluğun teolojisinin” yerini alan “zenginliğin teolojisi”, on üç yıllık PT iktidarının ardından aşırı sağcı bir liderin iktidara gelmesini sağlayan en temel unsurlardan biridir.

Anahtar sözcükler: Brezilya, Kurtuluş Teolojisi, neo-Pentekostalizm, evanjelik, kilise.

 

Latin Amerika’daki sol dalganın yol ayrımı: Venezuela ve Bolivya örneklerinde demokrasi deneyimleri

CELAL ORAL ÖZDEMİR

Latin Amerika ülkelerinde 21. yüzyılın ilk yıllarından itibaren peş peşe iktidar değişiklikleri yaşanmaya başlamıştır. Sol partilerin iktidara geldiği bu süreç Pembe Dalga olarak adlandırılmaktadır. Bu süreçte, iktidara gelen siyasal partiler ve liderler, 20. yüzyılın son çeyreğinde neoliberal ekonomi politikaları uygulayan siyasal aktörlere karşı, yeni bir sol deneyimi hayata geçirmeyi hedeflemişlerdir. Yeni sol siyasetin iktidar deneyimi, ülkede siyasal, ekonomik ve ideolojik dönüşümler gerçekleştirmiştir. Bu çalışmanın odaklanacağı Venezuela ve Bolivya’da iktidara gelen ve yeni sol partilerin liderleri olarak başkanlık koltuğuna oturan Hugo Chavez ve Evo Morales, bu dönüşümün ikonik isimleri olmuşlardır.

Bu çalışma, 21. yüzyılda Latin Amerika’nın iktidar değişikliklerinin sonucu olarak yaşadığı siyasal dönüşümü dört başlıkta incelemeyi hedeflemiştir. Çalışmanın ilk bölümünde, yeni sol deneyimin demokratikleşme iddiası ve demokratik gerilemesi incelenmiştir. İkinci bölümde, sosyal adaletin sağlanması için atılan adımlar ile ulusal, bölgesel ve küresel konjonktürün buna etkileri tartışılmıştır. Üçüncü bölümde ise yeni sol deneyimin yeni bir milliyetçilik anlayışını ortaya koyduğu iddia edilmiştir. Yeni milliyetçilik anlayışının iktidarın ilk yıllarında demokratikleşme süreçlerine, sonraki yıllarda ise otoriterleşme süreçlerine katkı verdiği tartışılmıştır. Çalışmanın son bölümünde ise liderin rolü ve sınırları ele alınmıştır. Venzeuela’daki yeni zengin sınıfın ülkenin demokratikleşmesi önünde bir engel oluşturduğu savunulmuştur. Bolivya’da ise toplumsal hareketlerin MAS iktidarının otoriterleşmesini durduran bir etkide bulunduğu tespit edilmiştir.

Anahtar sözcükler: Chavez, Morales, demokrasi, Latin Amerika, Pembe Dalga.

 

Tarihsel ve güncel örnekler ışığında Latin Amerika’da toplumsal hareketlerin sol partilerle etkileşimi

MERT ARSLANALP

Bu makalede Latin Amerika’da toplumsal hareketlerin sol partilerle etkileşim örüntüleri tarihsel ve karşılaştırmalı bir perspektiften incelenmektedir. 20. yüzyılın başlarından günümüze Latin Amerika, birçok sol parti ve hareketin ortaya çıktığı, iktidara gelerek toplumu dönüştürmek için mücadele ettiği bir bölge oldu. Bu partiler iktidara gelmekte başarısız olduğunda dahi, bulundukların toplumların siyasal ve toplumsal yapılarıyla girdikleri etkileşim günümüzde gözlemlediğimiz birçok siyasal sürecin arka planını oluşturdu. Latin Amerika solunun ortaya çıkış ve gelişim süreçlerini toplumsal hareketlerle etkileşimini incelemeden anlamak mümkün değil.

Bir taraftan, hareketler partilerin tabanlarını, örgütlerini ve talep ve ideolojilerini şekillendirirken, siyasi partiler de bu hareketleri bazen aktif olarak destekledi ve amaçlarına ulaşmalarını aracılık etti, çoğu zaman da partilerin içine alarak dönüştürdü ve sönümledi. Özellikle söz konusu iktidara gelen sol partiler olduğunda parti-hareket ilişkilerinin yer yer çekişmeli bir ilişkiye çoğu zaman da tedrici bir sönümlenme sürecine evrildiğini görmekteyiz. Kısacası parti-toplumsal hareket ilişkileri tarihsel olarak dinamik özerklik ve bağımlılık, rekabet ve işbirliği ilişkileriyle şekillenmiştir. Latin Amerika solunun tarihsel gelişimi biraz da bu etkileşimlerin sonucudur ve kendini dönem dönem yenilemesini ve küresel çekiciliğini de kısmen bu etkileşimlere borçludur. Bu çalışmada Latin Amerika solunun toplumsal hareketlerle farklı etkileşim örüntüleri Büyük Buhran sonrası, 1980’lerin demokratik geçiş dönemi ve neoliberal dönüşüm sonrası olmak üzere üç önemli tarihsel dönemeçte Arjantin, Bolivya, Brezilya ve Ekvador’dan güncel ve tarihsel örnekler üzerinden incelenmektedir. Spesifik olarak dört örüntü tartışılmaktadır: hareketlerin partilerin oluşum süreçlerindeki rolü, partilerle hareketlerin özerk rekabet ve işbirliği ilişkiler ve son olarak hareketlerin partiler tarafından içerilerek sönümlenmesi. Bu süreçleri incelerken makale parti-toplumsal hareket ilişkisine dair kuramsal literatürün katkılarından faydalanmakta ve bu çalışmalara katkı sunmayı amaçlamaktadır.

Anahtar sözcükler: Toplumsal hareketler, siyasal partiler, sol, Latin Amerika.

 

Şili’de yeni anayasa yapma deneyimi

OYA YEĞEN

Şili 2019 sonbaharında yaşanan sosyal patlama sonrası bir anayasa yazma sürecine girmiştir. Bu çalışmada eylemlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunan anayasal düzen irdelenmekte ve yeni anayasa yapım süreci mercek altına alınmaktadır. Önce darbe döneminde yazılmış anayasanın değiştirilmesi ve demokratik yeni bir anayasanın yazılması için tabandan gelen talebin tarihsel boyutu verilmektedir. Daha sonra 2019-2022 yılları arası dönemde bu talebin hayata geçirilmesi için hangi yöntemlerin izlendiği ele alınarak, anayasa yapımından sorumlu olan kurucu meclisin (Convención Constitucional) çalışma yöntemleri incelenmektedir. Şili’de devam etmekte olan anayasa yapım süreci katılımcılık, kapsayıcılık ve müzakerecilik kriterlerine göre değerlendirilerek, gözlemler paylaşılmaktadır. Sonuç yerine, anayasal taslağın içeriğinden bağımsız olarak, istikrarlı ve konsolide demokrasilerde demokratik yöntemlerle anayasa yapımı konusunda Şili’nin bir kez daha adeta bir laboratuvar işlevi gördüğü ve önemli dersler sunduğu savunulmaktadır.

Anahtar sözcükler: Şili, anayasa yapım süreçleri, kurucu meclis, otoriter anayasa, yeni anayasa, müzakereci demokrasi.