“Ne kahramanlara ne de kahramanlığa inanırım”
Dr. Selim Ölçer’in Silvan’dan başlayıp, Ankara’da tıp fakültesi, Tatvan’da mecburi hizmet, yine Ankara’da Numune Hastanesi ve tabip odaları üzerinden, 2000 yılından beri Diyarbakır’da süren dopdolu hayat hikâyesi...
Özen B. Demir ve Onur Erden’in hazırladığı “Ne Kahramanlara Ne de Kahramanlığa İnanırım”, Dr. Selim Ölçer’in müstesna ve renkli kişiliğiyle okuru sahiden bir sohbet havasında tanıştırıyor. Dr. Şükrü Hatun’un ve 2019’da Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Dr. Selçuk Mızraklı’nın sunuşlarıyla.
"Lütfen Ellerinizi Kaldırır mısınız?"Bir Devrimcinin "Kamulaştırma" Anıları
Zafer, sosyalizm fikriyle nasıl tanıştığını, Kurtuluş hareketi içinde özel olarak görevlendirilip “kibar bir biçimde” yaptığı banka soygunlarını, cezaevi günlerini ve idama mahkûm edilişini şaşırtıcı bir heyecanla, mizah dozu yüksek bir dille ve macera tadında anlatıyor. “Profesyonel devrimcilik” hayatını anlatırken kişiliğinin gelişmesinde önemli yer tutan Çerkes geleneklerini, yetiştiği İnegöl’ü, aile ilişkilerini, âşık olduğu kadınları da es geçmiyor.
DDKO'nun HikâyesiTürk Solu'ndan Kopuş
Halim Demir, kendisinin bir lise öğrencisi olarak dahil olduğu DDKO’nun hikâyesini, dönemin tanıklıklarının anı ve yorumlarını aktararak anlatıyor: İsmail Beşikçi, Nusret Kılıçaslan, İhsan Aksoy, Tarık Ziya Ekinci, Ali Buran, Mümtaz Kotan, Nezir Şemikanlı ve Naci Kutlay…
"Yaram Derine Düştü"Veliköylü Devrimci Öğretmen Cengiz Aksakal
“Yaram Derine Düştü”, devrimci öğretmen Cengiz Aksakal’ın hikâyesinin etrafında halka halka yayılarak “bir zamanlar Şavşat”ı anlatıyor. Artvin-Şavşat, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde, Türkiye’de “devrimci durum”un belki en canlı hissedildiği coğrafyaydı. Sezai Sarıoğlu, “rüya zamanlar” diye hatırlanan bu deneyimi, yaşayanların dilinden göz önüne seriyor.
Zulamdaki ŞiirParça Parça Anılar
Fethiye Çetin, bu küçük, zarif kitapta, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasındaki hapishane anılarını anlatıyor. Esas olarak, işkenceyi, zulmü, faşizmi, mutlak kötülüğü anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin sebebi bu değil mi zaten? Fethiye Çetin bunu sabırla ve utanmayan adına utanmanın ahlâki gücüyle anlatıyor. Fakat galiba daha da esas olarak, bu kötülüğün gözünün içine bakarak ona manen teslim olmamanın kıymetini anlatıyor. 12 Eylül’ü unutmama gereğinin daha güçlü bir sebebi belki budur.
Yanımdasın
12 Eylül 1980 darbe rejimi altında insanlara yapılan işkence ve eziyet, olabildiğince belgelendi, anlatıldı - ne kadar anlatılsa az… Tutuklanan, işkence gören, hapsedilen “siyasiler”in deneyimleriyle ilgili az çok bir birikim oluştu. Peki ya onların yakınları, aileleri? Onlar bu zulmü nasıl yaşadılar?
Yanımdasın’da Ömer Babacan, 12 Eylül döneminde devrimci olarak gözaltında ve hapisteyken, annesinin, babasının ve kardeşinin bu deneyimi nasıl yaşadığını aktarıyor. O kâbusu, annesinin, babasının, kardeşinin gözünden, dilinden okuyoruz. Nasıl haber almaya çalıştılar, ne korkular geçirdiler, ne düşündüler, günlük hayatlarına nasıl katlandılar? Ve nasıl hep dimdik, oğullarının, kardeşlerinin yanında oldular…
Kars Kalesi ve Kızıl BayrakHasan Alıcı ile 1970'lerde Kars'ta Devrimci Mücadele
“Komünistler Kars kalesine kızıl bayrak çektiler.” Bu efsane, 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde ve sonrasında, “komünizm tehlikesi”nin ülke çapındaki simgelerinden biri olmuştur. Kars kalesine kızıl bayrak çekildiği yoktu, fakat Kars Türkiye’de devrimci sosyalist hareketin en güçlü olduğu yerlerden biriydi. Buna karşılık, bu Kars deneyiminin hikâyesi hemen hiç anlatılmamıştır.
Emin Karaosmanoğlu, 1970’ler Karsı’nda anti-faşist mücadelenin başını çekenlerden Hasan Alıcı’yla söyleşisinde, bu açığı kapatmaya dönük önemli bir adım atıyor. Kars Kalesi ve Kızıl Bayrak, 1970’ler Karsı’na dair canlı tablolar çizerken, dönemin sol hareketinin cesur bir muhasebesini de yapıyor. Meşruiyet kazanarak kitleselleşmenin etkileyici başarıları yanında, “acemilikleri”, farkındalık eksikliklerini de göz ardı etmiyor. 12 Eylül rejimi altındaki hapishane deneyimi ve bu arada tarih değerde bir işkence belgesi de yer alıyor bu anlatıda.