Özetler

Tarihle edebiyatın kesişimselliği, postmodern sorgulamaların mantığı
MEHMET ŞAMİL DAYANÇ
Tarih ve edebiyat, modern dönemde disiplinleşme süreçleriyle birlikte farklı yönelimler kazanmıştır. Tarih, hakikatin tarafsız ve doğrusal aktarımını amaçlayan bir bilim olarak konumlanırken; edebiyat, kurmacanın estetik ve özerk yapısını merkeze alan bir alan olarak şekillenmiştir. Bu ayrım, her iki alanın da bilimsellik iddiasını vurgulayarak kendi iç mantıklarını kurmalarına yol açmıştır. Ancak yapısalcılık sonrasında gelişen eleştirel yaklaşımlar her iki disiplinin de bu iddialarını sorgulamaya açar. Postmodern kuramlar özellikle hakikat kavramını merkez alarak tarih ve edebiyat arasındaki sınırların geçirgenliğini tartışır. Tarihsel metinlerin kurmaca gibi okunabileceği, edebî metinlerin ise kültürel bir bağlamın izlerini taşıyan belgeler gibi değerlendirilebileceği öne sürülür. Bu da her iki alanın birbirinin yerine geçebileceği bir anlayışı beraberinde getirir. Böylece, başlangıçta kendi içsel özellikleriyle ayrışan bu disiplinler, postmodern sorgulamalarla birlikte iç içe geçmiş bir görünüm kazanır. Bu makalenin amacı, tarih ve edebiyatı disiplinlerarası bir bakışla birlikte değerlendirmek ve postmodern eleştirilerin bu alanlara nasıl etki ettiğini irdelemektir. Aynı zamanda bu sorgulamaların sınırlarını, geçerliliğini ve etkilerini tartışmaya açmaktır.
Anahtar kelimeler: edebiyat, tarih, kurmaca, hakikat, disiplinlerarasılık, postmodern sorgulamalar

Yazı, feminist bellek, itiraz: Edebiyat tarihine feminist müdahalenin etiği ve estetiği
OLCAY AKYILDIZ-BİLGE ULUSMAN
Bu yazı, edebiyat tarihinin erkek egemen yapısını eleştirel bir biçimde sorgularken, feminist müdahalenin bu tarihyazımındaki kurucu rolünü ortaya koymayı amaçlar. Kadın yazarların edebiyat tarihinden dışlanması, yalnızca bir görünmezlik değil, aynı zamanda sistematik bir bastırılma biçimi olarak değerlendirilebilir. Yazı, edebiyat tarihine feminist müdahalenin, sadece eksik halkaları tamamlamakla kalmayıp edebiyatın ne olduğuna dair genel kabulleri dönüştürdüğünü savunur. Joan Scott, Elaine Showalter, Sandra Gilbert & Susan Gubar, Toril Moi ve Linda Hutcheon gibi feminist kuramcıların görüşleriyle desteklenen tartışma, edebî korpusun toplumsal cinsiyet perspektifiyle yeniden tanımlanması gerekliliğini vurgular. Böylece edebiyat tarihinin yeniden yazımının yalnızca akademik değil, aynı zamanda etik ve estetik bir müdahale olduğunu öne sürer.
Anahtar kelimeler: edebiyat tarihiyazımı, feminist edebiyat tarihi, kadın yazar, kadın yazını, eril kanon

Sultan Hamid Düşerken: Roman, tarih ve tesadüf üzerine
TÜLİN URAL
Makale tarih ve edebiyat ilişkisine dair bir tartışma ile başlamakta ve bu tartışmaya Nahid Sırrı Örik’in 1933 tarihli bir denemesinde ortaya koyduğu değerlendirme de dâhil edilmektedir. Ardından roman bilhassa medeniyet dinamiği açısından içerdiği dışlama mekanizmaları etrafında okunacaktır. Bu çerçevede de romanın temelini kuran toplumsal arka plan incelenecek ve bu arka planın önünde “kimlerin kimleri, neye göre dışladıkları” sorusu yanıtlanacaktır. Bu noktada Osmanlı’da büyük evlerin damatlık kurumu etrafında yetenekli genç erkekleri daha üst toplumsal tabakalara taşımasına dayanan mekanizmanın kırılması ile birlikte ortaya çıkan siyasal ve toplumsal sonuçların roman tarafından nasıl resmedildiği incelenecektir. Öte yandan iktidar ve özgürlük arzusunun ve insan varoluşunun değişmez bir sabiti olarak kabul edilen hesapçılık dinamiğinin romanda nasıl ele alındığı da analize dahil edilmiştir. Son olarak bu çözümlemelerden yola çıkarak romanın tarihe yaklaşımı değerlendirilecektir.
Anahtar kelimeler: tarih, edebiyat, İttihat Terakki, büyük evler, hesapçılık, dışlama mekanizmaları

Tarihî, siyasi, cinai, edebî ve hayati bir vaka: Abdülhamid ve Sherlock Holmes
SEVAL ŞAHİN
Kurmacanın ve gerçekliğin iç içe geçtiğinin en çarpıcı örnekleri sadece tarihsel kurmacalar değil bizzat tarihin kendisi de olabilir. Hem kurmaca hem tarih, anlatmak istediğini bir düzenle, belirli bir olay örgüsüyle sunar. Bu açıdan bakıldığında işi hem kurmaca hem de tarih olan edebiyat tarihçisinin işi bu iç içeliği katlanarak sorgulamaktır. Yervant Odyan tarafından 1911 yılında, Arevelk gazetesinde Ermenice ve Arap harfli Türkçe olarak eşzamanlı bir şekilde tefrika edilen ve 1912 yılından itibaren farklı alfabelerde ve dillerde yayımlanan, kahramanlarının, biri dünya-tarihsel gerçek bir kişilik olan Osmanlı sultanı II. Abdülhamid ve dünyanın en meşhur kurmaca kahramanlarından Sherlok Holmes olduğu bir kitap ise bu konuyu sorgulamak için tarihçilere ve edebiyatçılara yeni imkânlar sunar. Bu makalede, kurmacanın ve tarihin gerçekliğini, bu eser üzerinden edebiyat tarihçisinin işleviyle birlikte tartışıyorum. Çünkü dünya edebiyatının bu nadide örneğinin hem tarihçilere hem edebiyatçılara gerek eserin yazım şekli gerekse yayımlanma macerasıyla çok farklı bakış açıları kazandırdığını iddia ediyor, bunun edebiyat tarihçisinin tecrübesini dönüştürmesinin izlerini sürüyorum.
Anahtar kelimeler: kurmaca, tarih, Abdülhamid ve Sherlock Holmes, Yervant Odyan

1944-1969 yılları arasında Bulgaristan’daki Türkçe edebî kültüre dair bir taslak: Tarihsel sapmalar, akademik boşluklar, yeni imkânlar
AHMED NURİ
Bu makale, 1944-1969 yılları arasında Bulgaristan’da gelişen Türkçe edebî kültüre dair tarihsel ve bağlamsal bir taslak sunmaktadır. Bu alandaki akademik ilgisizliği esas alarak, Türkçe edebî üretimi Soğuk Savaş bağlamında tarihsel, kültürel ve ideolojik boyutlarıyla incelemektedir. Makalede ilk olarak, 1944 sonrası Bulgaristan’da kurulan komünist rejimin Türklere yönelik eğitim ve kültür politikaları doğrultusunda devlet denetimindeki yayıncılık faaliyetleri çerçevesinde şekillenen Türkçe edebî üretim süreci analiz edilmektedir. Sonrasında, bu dönemde yaklaşık bin Türkçe kitabın yayımlandığı, bunların yüz ellisinin Bulgaristanlı Türk yazarlara ait, büyük ölçüde tanınmayan telif eserler olduğu belirtilmektedir. Bu külliyat dokuz kategori altında sınıflandırılarak değerlendirilmektedir. Son bölümde ise, dönemin tarihsel ve siyasal bağlamı kadar, Osmanlı sonrası Balkanlar’da Türk kültürünün dönüşümü de dikkate alınarak, Bulgaristan’daki Türk edebiyatını analiz edebilmek için bazı kuramsal, kavramsal ve yöntemsel öneriler sunulmaktadır. Nihayetinde Bulgaristan’daki Türkçe edebî kültürün yalnızca yerel bir azınlık edebiyatı olmadığı, aynı zamanda Türk edebiyatı araştırmaları ve tarihyazımı için alternatif ve karşılaştırmalı bir perspektif sunduğu ileri sürülmektedir.
Anahtar kelimeler: Bulgaristan Türk Edebiyatı, sosyalist Türk edebiyatı, Türkçe matbuat kültürü, Soğuk Savaş, azınlık edebiyatı

Mütareke dönemine sol edebiyattan bir bakış: Kan Konuşmaz örneği
ENGİN KILIÇ
İstanbul’un işgalini konu alan romanların çoğunda, Milli Mücadele’nin karargâhı olan Ankara temizliği, Türklüğü, kahramanlığı ve doğmakta olan ulus-devleti temsil ederken, işgal altındaki İstanbul sahteliği, ihaneti, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nu, hedonizmi, kozmopolitizmi ve Türk olmayan unsurları temsil eder. Başka bir deyişle, bu külliyattaki eserlerin büyük çoğunluğu işgal altındaki İstanbul’u Milli Mücadele Ankara’sının antitezi olarak sunar. Böylece Ankara merkezli direniş anlatısının kutsallığı ve yüceliği pekiştirilir. Ancak bu çerçeve Mütareke dönemini ele alan tüm eserlere uygulanamaz; kimi eserler döneme ve dinamiklerine dair alternatif perspektifler sunar. Örneğin, bu makalenin odak noktası olan Nâzım Hikmet’in Kan Konuşmaz adlı roman, bu on yıllık savaş dönemini ve özellikle Mütareke dönemi İstanbul’unu sosyalist bir perspektiften incelemektedir. Bu makale, romanın yaklaşımını ve milliyetçi anlatılarla olan karşıtlıklarını analiz edecektir.
Anahtar kelimeler: İstanbul’un işgali, Mütareke romanları, Milli edebiyat, Nâzım Hikmet, toplumcu gerçekçi edebiyat

Bir kış Godot’sunu beklerken: Yer Demir Gök Bakır’da korku, inanç ve direniş
ERKAN IRMAK
Bu makale, Köy Enstitülü yazarların “köy romanları” ile Yaşar Kemal’in “Dağın Öte Yüzü” üçlemesi arasındaki ontolojik ve tematik farklılıkları, özellikle Yer Demir Gök Bakır üzerinden incelemektedir. Zihinleri aydınlanmacı idealler doğrultusunda şekillenen Köy Enstitülü yazarlar, köyü çoğunlukla durağan birer sosyolojik vaka olarak betimlemiş, dini ve geleneksel alışkanlıkları çoğu zaman gericiliğin işaretleri olarak resmetmişlerdir. Buna karşın Yaşar Kemal, köy yaşamını evrensel insanlık mücadelelerinin içine yerleştirerek bu sınırlamaların ötesine geçer. Yer Demir Gök Bakır’ın yakından incelendiği bu çalışma, Yaşar Kemal’in korku, kolektif mit yaratımı ve direnç konularını nasıl temsil ettiğine odaklanır. Borç yükü altında ezilen ve tüccar Adil’in korkusuyla kuşatılan Yalak köylüleri, Taşbaşoğlu’nu evliya mertebesine yükselterek içine düştükleri umutsuzluğa karşı bir direniş geliştirirler. Ancak Yaşar Kemal’in anlatısı, maddi koşullar değiştikçe bu miti yavaş yavaş çözerek, Beckett’in Godot’yu Beklerken’indeki korku ve çaresizlik temalarını yeniler.
Köy romanlarındaki stereotip karakterlerin aksine, Yaşar Kemal’in kahramanları psikolojik derinlik ve özneleşme endişelerine sahiptir. Bir zamanlar yaşlı-bilgeler olarak anılan Meryemce ve Koca Halil’in iktidarlarını kaybetmeleri, geleneksel hiyerarşilerin çözülüşünü yansıtır. Köy Enstitülü yazarların edebiyatında çoğunlukla katı bir biçimde eleştirilen din, Yaşar Kemal’in metninde katı bir dogma olmaktan ziyade hayatta kalmaya yönelik esnek ve işlevsel bir araç olarak yeniden kurgulanır. Bu makale, Yaşar Kemal’in yerel hikâyeleri evrensel alegorilere dönüştürme yeteneğini vurgulayarak köyü donuk bir geleneksel yaşam pratiği olarak değil, insan kırılganlığı ve yaratıcılığının bir laboratuvarı olarak yorumlar. Böylece Yer Demir Gök Bakır, toplumcu gerçekçilikle varoluşsal sorgulamayı buluşturan ufuk açıcı bir metin olarak konumlandırılır ve Yaşar Kemal’in hem Anadolu’ya özgü hem de evrensel ölçekte yeni anlamlar üreten bir romancı olarak edebiyat gücünün altı çizilir.
Anahtar kelimeler: Yaşar Kemal, Yer Demir Gök Bakır, köy romanları, Köy Enstitüleri, toplumcu gerçekçilik, mit yaratımı, direniş, din