30 Ağustos 1797 tarihinde Londra’da dünyaya geldi. Uzun ve zorlu bir doğumun ertesinde, yazar ve kadın hakları savunucusu annesi Mary Wollstonecraft, lohusa hummasından hayatını kaybetti. Babası Siyasi Adalet Üzerine Bir İnceleme’nin (1793) yazarı William Godwin idi. Mary, ailesinin entelektüel çevresinde William Hazlitt, Charles Lamb, Samuel Taylor Coleridge gibi aydınların etrafında büyüdü. On altı yaşındayken o sırada evli olan şair Percy Bysshe Shelley ile sevgili oldu; beraber Avrupa’ya kaçtılar. Shelley’nin eşi Harriet’ın intiharından sonra, çift 1816 yılında evlendi. İlk kızları bir haftalıkken Venedik’te öldü. Daha sonra William adında bir oğulları olduysa da, o da 1819 yılında hayatını kaybetti. Mary Shelley, Cenevre Gölü kıyısındaki Villa Diodati’de kocası Percy, aile dostları Lord Byron ve üvey kardeşi Claire Clairmont ile tatil yaparken Frankenstein’ı yazmaya başladı. Shelley’nin babası Godwin’e adadığı roman, Percy Shelley’nin imzasız bir önsözüyle 1818 yılında yayımlandı. 1818 yılında Shelley ailesi İngiltere’den ayrılarak İtalya’ya taşındı; dört yıl sonra Percy, Livorno yakınlarındaki Spezia Gölü’nde boğuldu. Percy ile çocuklarından yalnızca biri, oğlu Percy Florence, yetişkin yaşa geldi. Shelley ilerleyen yıllarda Lodore (1835) ve Falkner (1837) romanlarını kaleme aldı; diğer eserlerinin arasında 14. yüzyılda geçen bir romans olan Valperga (1823) ve insan medeniyetinin sonunun geldiği 21. yüzyılı anlatan Son İnsan (1826) bulunur. Shelley ilerleyen yaşında romancılığı bırakıp, dergilere kısa yazılar yazarak mesleğini sürdürdü; Percy’nin hayatını yazmak istediyse de bu eseri tamamlamadı. Shelley 1851 yılında henüz elli üç yaşındayken, beyin tümöründen dolayı hayata gözlerini yumdu. Babası ve annesinin yanına, Bournemouth’a gömüldü. Frankenstein Shelley’nin ölümünden sonra ün kazanmaya devam etti ve modern tarihin en önemli korku mitlerinden biri haline geldi.