“Modernlik, Nostalji, Entegrasyon” başlıklı bu sayımızın ağırlığını modernleşme seyirleri ve deneyimleri oluşturuyor. Modern dönemin kapanıp sona erdiğine ya da öyle veya böyle hâlâ devam ettiğine tartışmalar devam ederken, modernleşme süreçlerine, modernleşmenin sebep ve sonuçlarına, hatta “modern” olanın/olmayanın tam olarak neyi ifade ettiğine dair tartışmalar önemini koruyor.
Bu sayımızın ilk yazısında Nuray Mert “İslâm’ın siyasallaşması ve İslâmcılığın seyri” başlıklı yazı dizisine devam ediyor. Bu kez Arap milliyetçiliği ve Oryantalizm ilişkisine odaklandığı yazısında Mert, Oryantalizm eleştirisinin Batı’nın kültürel hegemonyasının eleştirisine indirgenmesinin sorunlarına ve sınırlarına dikkat çekiyor. Göze Orhon, “Modernlikten kaçış: Kolektif nostalji ve Yeni Türkiye’nin toprağa dönenleri” adlı yazısında, temelde, kıra/kıyıya göç etme yöneliminin üzerinde duruyor. Bu eğilimi, AKP döneminde modern olanın yıkıcılığına bir cevap olarak yorumlanıp bunun ütopyacı, nostaljik bir duygu yapısı olup olmadığını tartışmaya açıyor. Erol Demir, “Kasabada değişme ve modernleşme: Mübeccel B. Kıray’ın Ereğli’sine karşılaştırmalı bir bakış” adını verdiği kapsamlı ve bir o kadar da titiz çalışmasında Mübeccel B. Kıray’ın Ereğli çalışmasına bakarken aslında modernleşme, değişim/değişme, toplumsal bütünleşme literatürünü ziyaret ederek ve Kıray’ın çalışmasını Behice Boran’ın erken dönem eserleriyle karşılaştırıp ele alarak çoklu modernlikler, güdüleyici faktörler, kent-kır sürekliliği, merkez ve çevre, sınıfsal farklılaşma gibi pek çok temayı tartışmaya açıyor, anlamlı hatırlatmalarda bulunuyor. “Almanya, sportif entegrasyon ve ‘biz çatısı’” makalesinde Selim Rumi Civralı spor ve entegrasyon ilişkisini tahlil ediyor. Almanya’daki Türk göçmenler ve Almanya’nın göç politikalarında sporun nasıl bir rolü olabileceği üzerine kafa yorduğu çalışmasında Civralı, aynı zamanda spor tarihçiliğinin göçle ilgili yeni yorumuna da katkı sunuyor. Gül Yaşartürk, Senem Tüzen’in 2015 yılında gösterime giren Ana Yurdu filmini, anne-kız ilişkisini yapılandıran ve onu oluşturan şeyin ne olduğu sorusunun peşine düşerek okumayı deniyor. Bunu yaparken Ayşe Kadıoğlu, Şirin Tekeli, Serpil Sancar gibi Türk modernleşmesinde kadının konumunu tartışan ve bu anlamda literatüre ciddi katkıda bulunan yazarlardan el alarak filmdeki anne ve kızı belirleyen ortak etkenin patriyarka olduğu sonucuna varıyor.
Bu sayımızda, ayrıca, önümüzdeki sayılarda da yer vermeyi planladığımız etkinlik/ toplantı/konferans izlenimlerine ve bir de kitap eleştirisine yer verdik. Bilge Ulusman, Boğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında gerçekleştirilen etkinliğin (“Kimin Kanonu: Geç Osmanlı-Erken Cumhuriyet Döneminde Kadın Sanatçılar”) ardından izlenimlerini ve notlarını aktardı. Görmezden gelinmiş, ihmal edilmiş kadın sanatçıların izini sürerek görünürleştirme çabasının kıymetini hatırlatıyor. Yağız Ay ise, Joseph Luzzi’nin Romantic Europe and the Ghosts of Italy kitabının peşine düşüyor, hem de bu sayının da iştigal ettiği, anlaşılan o ki Luzzi’nin de epeyce önemli bulduğu bir soruyla: “Modernlik kavramıyla neden böylesine uğraşıyoruz?”