Sunuş

Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar tarihyazımının yeni alanlarını, yeni yöntemlerini, yeni kuşaklarını tarihsel çalışmaların zenginleşmesine yol açacak birşekilde okuyucusuna sunmak için yapılmış bir açılımdı. Bu açılımlar genelde alana yeni adım atmış kuşaklardan beklenir. Yeni kuşakların mevcut birikimin ötesine geçmeye de eleştirel olmaya da daha meyilli olduğu düşünülür. Elinizde tuttuğunuz sayı işte bunu yanlışlıyor. Ya da bunun mutlaka öyle olmak zorunda olmadığına dair bir hatırlatmada bulunuyor. Bu sayımızda bizim kurgumuzun ve irademizin dışındaki alanlarında çok önemli çalışmalar yapmış, hem yaş hem tecrübeyi ziyadesiyle edinmiş yazarlarımız hem ampirik çalışmaya dayanan hem de çok önemli teorik ve metodolojik açılımlar içeren yazıları ile Tarih ve Toplum’da buluştular. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Bizi süreli yayınların mutat ritminin getirdiği “otomatiğe bağlayan" dergicilik eğilimine kapılmaktan kurtardıkları ve dergi çıkarmanın hâlâ entelektüel olarak beslenecek bir mecra olarak kalmasına katkıda bulundukları için. Bir akademik dergi sunuş yazısının girişi için belki garipsenecek bir iç dökülmesi olarak görülebilir bu satırlar. Ama içimizden geldi. Daha önce yazdığımız bir Sunuş yazısındaki şu ifadenin hâlâ arkasındayız: “Bu anlamda akademide puan almak amacıyla yayımlanan hakemli dergiler mecrasından kendini ayırıyordu.”

23. Bahar 2024 sayısı Fikret Yılmaz’ın 1782 Kızılbaş katliamı üzerine kaleme aldığı yazıyla başlıyor. Yılmaz’ın ince ince işlediği yazısı yüzden fazla köylünün hayatta kalmak için sığındıkları dergâhla birlikte yakılarak öldürüldüğü bir katliamı ve Emre Sultan adlı bir köyün yok edilmesini ele alıyor. Yılmaz, köylülerin Kızılbaş oldukları ve kendisini mehdi ilan eden bir şeyhin önderliğinde bir ayaklanma başlatacakları iddiasıyla katledildiklerini ancak bu gerekçenin dönemin yöneticileri tarafından üretildiğini düşünüyor. Devletin sürece müdahalesinin ve gösterdiği tepkinin altını ayrıntılarla çizen makale, değişen koşullara rağmen Sünni ve gayri-Sünni Müslüman tebaaya yıllar boyunca devletin hangi benzer saiklerle yaklaştığını da inceliyor. Yılmaz, hem olayı hem de olayın daha sonraki yıllardaki mirasını analiz ederken, Sünnileş(tir)me pratiklerini ve konunun toplumsal hafızadaki yerini de tartışıyor.
Sayımızın ikinci makalesi Nadir Özbek’in. Özbek iktisat ve maliye konularında önemli eserler vermiş Osmanlı bürokratlarının zihniyet dünyasını ve bu aktörlerin Osmanlı maliyesinin sorunlarına ilişkin düşüncelerini ve çö-
züm önerilerini inceliyor. Nadir Hoca Osmanlı-Türkiye tarihçiliğinde maliye alanında Tanzimat döneminde oluşturulan kurum ve pratiklerin en iyi ihtimalle Batı kurumlarının kötü birer kopyası olduğu ve Osmanlı bürokrat ve aydınlarının iktisadi düşünce alanında uzun vadeli perspektiften yoksun bulundukları genel kabulünü sorguluyor. Hem olgusal hem yöntemsel tartışmasıyla maliye tarihi üzerine olan tarihyazımına önemli bir açılım getiren Özbek, modern kamu maliyesini oluşturan kurum ve pratiklerin sermaye birikiminin yerel ve küresel ihtiyaçları doğrultusunda toplumsal emeğe göre el konulmasını sağlayan idari teknolojiler olduğu gerçeğini unutmadan, iktisat ve maliye tarihçiliğimizdeki örtük olmakla birlikte hâlâ canlı olan yaygın modernleşmeci ve Avrupamerkezci yaklaşımların eleştirisi yapıyor.
Dersim ve Alevilik çalışmaları ile son yılların önde gelen araştırmacılarından olan Yalçın Çakmak Tarih ve Toplum’da bir kutsal mekân ve inanç merkezi olarak Munzur’u inceliyor. Çakmak, önemi tarihsel kayıtlarla sabit olan bu kutsal mekânın isminden-efsanesine dair bugüne değin birtakım aktarımlar ve bunlardan hareketle yapılan çeşitli değerlendirmeler olsa da bunların günümüzün inananı ve modern okuruna bütünlüklü bir analiz yapma imkânı vermediği gibi kafalardaki soru işaretlerine de hâlâ tatminkâr bir cevap sunmadığını söylüyor. Çakmak’ın iddialı makalesi mevcut belge ve kayıtlardanhareketle; Munzur isminin etimolojisi başta olmak üzere, hikâyesine konu hac anlatısının farklı coğrafyalardaki muadilleriyle mukayesesi ve son olarak bu ana anlatının artık gölgesinde kalan “kurtlarla diyalog geliştiren çoban Munzur”a ait otantik, farklı bir anlatının ortaya konulmasıyla, okura farklı bir okuma ve yorum geliştirme imkânı sunulmasını amaçlıyor.
Ne iyi ki artık uzun bir süredir yaptığımız gibi yine bu sayıda da başka diyarlar vurgumuz ile övünüyoruz. Hatta geçen sayımızda Macaristan tarihi üzerine olan bir yazıyı kapağa çıkarmıştık. Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar muadillerinin aksine bir Türkiyat dergisi değil de Tarih dergisi olmaya devam ediyor. İşte bu, bu işi yapmamızdaki önemli motivasyonlarımızdan bir tanesi. Bu sayımızda bu amacımızı bir duayenin yardımıyla gerçekleştiriyoruz. Sadece Amerika Birleşik Devleti’nde ya da çalışma alanı olan Rusya çalışmalarında değil genel anlamda tarihçiliğin önde gelen isimlerinden Ronald Grigor Suny dergimize Stalin üzerine makalesiyle katkıda bulunuyor. Geçtiğimiz yıllarda Genç Stalin üzerine kaleme aldığı yeni kitabıyla adından tekrar söz ettiren Suny dergimize Stalin’in duygu dünyasının rasyonel tarafını irdeliyor ve buradan yola çıkarak duygusal eğilimler ile Bolşevizm arasında bir analiz yapıyor. Konu üzerine meraklı okuyucunun dikkatinden kaçmayacağını düşünüyoruz.
Bir sonraki yazı 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda bankacılığın gelişimi üzerine çalışmalarıyla bilinen Erol Ortabağ tarafından kaleme alındı. “Sıra Dışı Bir İşadamının Sıra Dışı Olmayan Önerileri” adlı makale okumaya merak salmış bir kişi olarak Muzaffer Halim Neyzi’yi ele alıyor. Asıl olarak da Neyzi’nin 1929 Büyük Dünya Buhranı’nın tüm dünyayı sardığı bir ortamda Türk ekonomisinde yaşanan para kıtlığı sorunu konusunda önerile-rini içeren Büyük İstirham adlı kitabını irdeliyor. Ortabağ ağustos ayında kardeş dergimiz Toplumsal Tarih’e bankacılık üzerine bir katkıda bulundu. Bu çalışmaların sermaye ilişkileri ve sermayedarlara ilişkin literatürü zenginleştirdiği şüphesiz.
Son araştırma makalesi bir fotoğraf tarihi literatürü üzerine olduğu için ona Belge/Bağlam Bölümü’nde yer verdik. İdil Çetin’in kaleme aldığı yazı Türkiye’de fotoğraf tarihinin bir ilgi konusu haline geldiği koşulları ve bu koşulların ne tür çalışmalar ortaya çıkardığını inceliyor. Çetin daha sonra bir tarihyazımı sorunsalını masaya yatırarak bu çalışmalardan türeyen hâkim anlatıların fotoğraf tarihi alanında hangi konuları göz ardı ettiğini ve görünmez kıldığını tartışıyor.
Sayımızın son yazarı Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar’a düzenli katkılarda bulunan ve mübadele çalışmalarında önemli çalışmalar kaleme alan Aytek Soner Alpan’a ait. Bu yazı, “Rodakis’i Ararken” adlı bir belgesel film üzeri- ne bir değerlendirme makalesi. Günümüzde Çatalca’daki bir köyde bir Rum mezar taşı bulunması üzerinden, mezarlıkların hafıza mekânları olarak önemini, milliyetçi pratiklerde ve ulus inşasında oynadıkları rolü değerlendiriyor. Çatalca’daki Rum mezarlığının yanı sıra Resmo’daki (Girit) Müslüman mezarlığının ve Selanik’teki Yahudi mezarlığının benzer akıbetini ve milliyetçi inşanın ne şekilde nesnesi olduklarını inceliyor. Makale, Mübadele sonrası Rum mezarlıklarının yıkımı başta olmakla birlikte, “öteki”nin mezarlıklarının yok edilişi üzerinden, Girit-Müslüman ve Selanik-Yahudi örneklerini de vererek geniş ve bütüncül bir tablo sunması açısından önemli.
2024’ün bir diğer gelişmesi de eş genel yayın yönetmenlerimizden Y. Doğan Çetinkaya’nın Foti Benlisoy ile birlikte 95.0 Açık Radyo’da dergimizde yer alan makaleleri ve tartışılan konuları gündeme getirecekleri “Hakikatin Hikâyesi: Tarih ve Toplum” adlı bir program yapmaya başlamaları. Program her pazartesi saat 14.00’de canlı olarak yayınlanacak tarih ve toplum alanındaki güncel tartışmaları da sıradan dinleyicinin dikkatine sunacak. Bu arada geçtiğimiz ay RTÜK’ün Açık Radyo’yu kapatmak üzere aldığı kararı kınıyor, basın ve yayın hürriyetinin ve program katılımcılarının söz ve ifade hürriyetlerinin sonuna kadar arkasında olduğumuzun altını çizmek istiyoruz.
Bir sonraki Güz 2024 sayısına kadar bütün tarih dostlarına biraz olsun dinlenip okumaya zaman ayırabilecekleri bir yaz geçirmelerini diliyoruz. İyi okumalar...