Sunuş

Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar uzun bir aradan sonra geçen sonbaharda “devam” demişti, şimdi Bahar 2022 sayısıyla yeniden karşınızdayız.

Dergimizin bu sayısı Baki Tezcan’ın aynı zamanda bir kitap hüviyeti taşıyan kapsamlı makalesi ile açılıyor. Bu makale ile 18. sayının sunuş yazısında da ifade ettiğimiz gibi geçtiğimiz on yıllarda Osmanlı tarihinin daha az incelenmiş dönemlerine ilişkin son yıllarda ortaya çıkan birikime yer vermeye devam ediyoruz. Tezcan’ın makalesi ile bir başka kaygımız ve hassasiyetimizin peşinden gidiyor oluşumuz da bizi ayrıca mutlu ediyor. Zira bu makale Osmanlı tarihini dünya tarihi içinde karşılaştırılabilir bir yere koyarken, çağdaş gelişme ve dönüşümlerle olan benzerliklerinin farklılıklarından çok olduğunun altını çiziyor.

İslâmın, sufi geleneğin izlerine açık ahlak anlayışının ve bu anlayış etrafında biçimlenmiş sakınma, iman, ibadet ve inanç düzeylerindeki etkisinin, Gazzâlî’den 16. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’na nakledilirken nasıl dönüştüğüne odaklanan makale, bir yandan Sünni anlayışın –bir anlamda– “devletlu” bir yapıda inşasını ve halkın inanç dünyasını biçimlendiren ilmihal geleneğinin nasıl kurulduğunu ele alıyor. Bir yandan da İslâm’ın erken modern dönemde gerçekleşen bu dönüşümünü –Max Weber’in düşbozumu kavramıyla bazı benzerlikler içeren– yeni bir kavram ortaya atarak bir sıryitimi olarak yorumluyor ve İslâm’ın bu dönemde metinsel bir akılcılık etrafında modernleştiğini iddia ediyor. Ulema seçkinleri arasında Sünnilik’e verilen anlam ve bu anlam doğrultusunda Sünnet’e dair değerlendirmeler birbirlerinden farklılık gösterirken, seçkinler arasında gücün el değiştirmesi Osmanlı İmparatorluğu söz konusu olduğunda devletin daha çok tercih edeceği, kontrolünü sağlayacağı ve giderek halk katmanlarında da geçerli kılınabilecek yeni bir ahlâki dizge yaratılmasını sağladı. Tezcan makalesinde 1400- 1800 arasındaki zaman dilimine yayılan, değişen ve kalıcılaşan ilmihal geleneğinin nasıl kurulduğunu ve yerleşikleştiğini, dönemin siyasal çerçevesinin dışına çıkarak, nihayeti “ilmihal”e varacak yazılı kaynaklardaki değişim üzerinden inceliyor. Böylece daha “çoğulcu” bir ortamda serpilen sezgisel, sırlarla örülü ve müphem İslâm anlayışından daha “çoğunlukçu” bir yapıya yol veren akılcı ve kuralcı bir dile sahip İslâm’a geçişin izini süren Tezcan’ın daha önce yaptığı çalışmalarının devamına sayfalarımızı açmış oluyoruz. Osmanlı tarihinde siyasal ve toplumsal iktidarın “kılıçlılardan” “akçelilere” geçtiği bir zaman diliminde yaşanan bu değişimi okuyucularımızın merakla okuyacaklarını tahmin ediyoruz.

Bu sayıda yer verdiğimiz ikinci yazı Hamza Erdem’in 1890-1914 arası dönemde Beyrut’ta işçi, memur ve köylülerin direniş ve tepkilerine odaklanan makalesi. 19. yüzyılın imparatorlukta yarattığı dönüşümü merkezden ziyade taşraya odaklanan bir perspektifle ele alan Erdem emeği ve emek hareketlerini de fabrikaya münhasır görmüyor. Hizmet ve üretim sektörlerinin çok genişçe bir bölümünü ele alarak okurlarıyla paylaşıyor. Hayat pahalılığı, iktisadi bunalım, vergi, mülksüzleşme ve bu nedenlerle ortaya çıkan mağduriyetlerin nasıl ifade edildiği, hangi tepkilere yol açtığı da makalede özellikle dikkate alınıyor. Erdem’in çalışması Tezcan makalesinde olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı dönemlerde yaşadığı dönüşümün farklı veçhelerini ve yüzlerini görmemizi sağlıyor.

Dergimizde yer vermekten özellikle memnun olduğumuz bir diğer araştırma ise Akansel Yalçınkaya’nın Türkiye’deki işletme tarihyazımı literatürüne odaklanan çalışmasıdır. İktisat tarihi ile evrensel işletme tarihi arasına sıkışan ancak kendi özgün tarihyazımı metodolojisini henüz gerçekleştirememiş bir disiplini eleştirel olarak tahlil eden bu araştırma, halihazırdaki işletme tarihlerini bu gözle ele alırken bir yandan da alanın kendisi, “kendi dili, kendi terminolojisi, kapsamı, teorileri, yöntemsel, epistemolojik, ontolojik veçheleri”nin yeterince tartışılabilmesi veya oluşturulabilmesi için yeni yaklaşımlar öneriyor.

Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar’ın daha önceki sayılarında artık aramızda olmayan ancak araştırmaları ile öğrencilerine, meslektaşlarına ilham veren, literatürde kendisine yer açmış tarihçileri anmaya özen göstermiştik. Yakın zamanda kaybettiğimiz Rifa’at Abou-El-Haj için öğrencileri ve meslektaşlarının gerçekleştirdikleri “Yuvarlak Masa” bir anlamda Abou-El-Haj’ın alana yaptığı katkıyı etraflıca izleme şansı verirken insan, arkadaş, hoca ve bir biliminsanı olarak Abou-El-Haj’ı okurlarla paylaşan Gülhan Balsoy, Baki Tezcan, Cengiz Kırlı, Axel Çorlu ve Oktay Özel’e katkıları için müteşekkiriz. Bu yuvarlak masada cereyan eden sohbetin gerek Rifa’at Hoca’nın çalışmalarına gerek sorduğu çığır açan sorulara gerekse de mevcut literatüre olan etkisine dair ders niteliğinde, uzun ama sürükleyici bir söyleşi olduğunu düşünüyoruz. Okuyucularımızın bir nefeste okuyacaklarına inanıyoruz.

Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımları tekrar çıkarmayı önümüze koyduğumuzda önemsediğimiz hususlardan bir tanesi de “derdi olan” yazılar basmaktı. Tarih ve Toplum’un bu hassasiyetini devam ettirmek bize kalan önemli bir mirastı. Bu kaygı kitap eleştirilerinde ve tartışmalarında daha yakıcı bir hal alıyordu. Kitap tanıtımı ve reklamı haline gelen “eleştiri/tartışma” bölümlerinin ötesine geçerek okunabilecek ve hatta tanıtımın ötesine geçerek gerçekten tartışacak yazılar derlemek üzerine titrediğimiz bir hassasiyet halini aldı. Bu sayıda okuyacağınız iki eleştiri/tartışma yazısını sayfalarımıza taşımaktan bu anlamda çok mesuduz. Aytek Soner Alpan’ın Emilia Savanou’nun Mübadil Belleği: Tarih ve Pratik Olarak Geçmiş adlı kitabın üzerinden bizleri Mübadele çalışmalarının içine çekiyor. Alpan’ın eleştiri yazısı bir yandan konu üzerine bir literatür taraması gibi okuyucuyu alana çekerken diğer yandan bir kitap bağlamıyla, içeriğiyle, kavramsal çerçevesi ve teorik açılımlarıyla nasıl ele alınır bizlere tekrar hatırlatıyor.

Benzer bir şekilde Eren Düzgün de büyük sorularla ve eski bir meta-tartışma ile karşımızda. Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu’nun çokça tartışılan ve yakın bir zaman önce Türkçeye de çevrilen Batı’nın Egemenliği Nasıl Kuruldu? adlı kitabı üzerinden Avrupa-merkezcilik, Batı’nın egemenliğinin kuruluşu, kapitalizme geçiş tartışmaları gibi meseleleri gündemimize taşıyor. Tarihsel Sosyoloji ve Uluslararası İlişkiler literatürü üzerinden ve “Politik Marksizm” olarak bilinen ekolün temel savlarına sahip çıkarak Anievas ve Nişancıoğlu’nu eleştirel bir gözle ele alıyor. Bu çerçevede karşımızda yine sadece bir tanıtım yazısı değil tartışmayı teorik bir polemiğe taşıyan, teze karşı tez sunan bir yazı var.

Konu tarihçilik olunca ilk devam sayısında bir örneğini yayımlayamadığımız geleneksel bir başka bölüm daha var. Belge/Bağlam yani vesika bö lümü. Burada da “geleneksel” olmayacak bir şekilde belge transkripsiyonun ötesine geçen ve eleştirel bir gözle belge ele alan bir yazı Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar’ın önemsediği yayın faaliyetinin içinde yer alıyor. Hakan Mertcan ve Mahsuni Gül, Türk Tarih Kurumu Arşivi’nde buldukları Şinasi Tekin’in “Eti Türkleri”yle ilgili kısa çalışmasına dikkatimizi çekiyorlar. Türk Tarih Tezi’ni masaya yatırdıkları ve bağlamıyla tartıştıkları bu yazı umarız hem tarihyazımı tartışmaları için hem de dönem çalışanlar için önemli bir kaynak teşkil eder.

Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar’ın 19. sayısına katkıda bulunan, zaman ayıran anonim hakemlerimize ayrıca teşekkür ederiz. Tüm “kabul etmeyen ve vazgeçmeyenlere,” tarih dostlarına güzel bir bahar dileriz...