Sunuş

 

Dergimizin bu sayısına Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan şehir yangınlarına dair etraflı bir makale ile başlıyoruz. Zeliha Etöz ve Taylan Esin 1914-1918 arasında Anadolu’nun farklı bölgelerinde yaşanan ve ısrarlı tesadüflerle Ermeni mahallelerinde yoğunlaşan yangınları inceliyorlar. Rastlantısallığı ile şüphe uyandıran bu yangınların Anadolu’dan adeta silinmek istenen bir cemaatin yaşadığı mahallerde nasıl yoğunlaştığını çarpıcı biçimde gözler önüne seren bu araştırma, Anadolu’da yaşanan hercümerci göstermesi açısından da tartışmalara ışık tutan bir nitelik taşıyor.

Dergimizin ikinci makalesi ise Mütareke döneminde Osmanlı İmparatorluğu’ndaki muvazzaf ihtiyat zabitlerinin yaşadıkları sıkıntıları ve bu sıkıntıları ifade etme biçimlerini ele alıyor. Malum Birinci Dünya Savaşı’nın Avrupa’daki yıkıcı etkisi geniş bir tarih araştırmaları alanını beslemiştir. Büyük yıkımın toplumların hafızasındaki yeri, tarihyazımının ve alandaki araştırmaların konusu olmuştur. “Büyük” Savaş’ın Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkisi ise ağırlıklı olarak Milli Mücadele dönemine bağlanarak gerilere itilir. Birinci Dünya Savaşı’nın etkisine maruz kalmış her toplum gibi Osmanlı toplumu da bu savaşın etkisinden azade olmadığı gibi ciddi sorunlarla boğuşmak zorunda kalmıştır. Sırrı Emrah Üçer’in ihtiyat zabitleri etrafında yürüttüğü tartışmanın, Birinci Dünya Savaşı’na dair eksik tarih için de bir katkı olarak ele alınacağını umuyoruz.

Dergimizin eleştiri-tartışma bölümünde iki önemli tartışmaya yer veriyoruz. Bunlardan ilki Cenk Reyhan’a ait. Reyhan’ın, kendisinin Osmanlı’da Kapitalizmin Kökenleri başlıklı kitabına dair Ahmet Güner Sayar tarafından kaleme alınmış eleştiriye cevap verdiği bu yazıda Osmanlı’da kapitalizmin kökenleri meselesi tartışılıyor. Hem iktisat tarihi gibi “genel” alanların hem de Osmanlı tarihi gibi “özel” alanların kesişiminde yer alan bu önemli meselenin Reyhan’ın araştırması ve bu araştırmaya yöneltilen bir eleştiri üzerinden yeniden ele alınmasının kapsayıcı bir tartışmayı da beslemesini ümit ediyoruz. Bu bölümde yer alan ikinci tartışma ise Taner Akçam’ın, Uğur Ümit Üngör ve Mehmet Polatel tarafından kaleme alınan Confiscation and Destruction: The Young Turk Seizure of Armenian Property başlıklı kitaba dair eleştirisi ile başlıyor. Akçam’ın yöntem, kaynak kullanımı ve sorunun genel çerçevesine dair eleştirisini, Üngör ve Polatel’in cevabı takip ediyor. “Ermenilerin tehcir ve imhaları sırasında mallarına nasıl el konuldu? Ve daha sonra bu mallara ne oldu?” sorularını ve bu soruların tartışılabileceği çerçeveyi çizmeleri açısından tartışmanın taraflarının ortaya koydukları soruların ve ele aldıkları cevapların önemli olduğunu düşünüyoruz.

Dergimizin son yazısı ise 13-15 Aralık 2011’de Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen “Osmanlı Coğrafyasında Alevi-Bektaşi Toplulukları: Kaynaklar, Paradigmalar, Tarih Yazıcılığı” konferansını değerlendiren İbrahim Kaya Şahin’e ait.

Dergimizde bu sayıda bir makale çağrısına yer veriyoruz. Makale çağrısı ile çeşitli sorunları tartışabileceğimiz bir bağlam ve araştırma alanı çerçevesi çizmeye çalıştık; tarihçiliğin ihtiyaç duyduğu tartışmaları kışkırtmasını umuyoruz.

 


 

 

MAKALE ÇAĞRISI

 

 

“Bir facianın tarihini yazmak”

 

Türkiye’de tarihin en zor “yüz yıl” dönümlerinden birkaçını yaşıyoruz. Osmanlı İmparatorluğu’nun son on yılının, o en uzun on yılının, “on yıllık savaş”ın geriye bıraktığı tarihsel yükün bütün ağırlığıyla bir kez daha gündemi belirlediği, o tarih üzerinden tekrar “tarih yapıldığı” bir dönemdeyiz. Tek bir yılın, tek bir günün değil, bir asrın dönümü söz konusu olan. İmparatorluktan ulus-devlete geçişin, parçalanmaların, kopmaların, sürgünlerin, kıyımların, savaşların yaşandığı bir dönemin, nüfus ve etnisite mühendisliği girişimlerinin yüzüncü yılları devriliyor. Balkan Savaşları, muhacirlerin iskânı, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımı, Çanakkale savunması, Sarıkamış faciası, Ermeni tehciri/soykırımı, Rum tehciri, nüfus mübadelesi...

Bu “felaket” tarihinin muhasebesi için bir yüzyıl değerlendirmesi kaçınılmaz artık. Bu aynı zamanda tarihçilik mesleği ve tarih yazımına dair bir çabayı da gerektiriyor.

Ulus-devlet pratikleri arasında önemli bir araç özelliğini haiz milliyetçi tarih yazımının eleştirisinin çokça yapıldığı bir dönemin ardından, tarihi başka türlü ele almanın aynı zamanda ortak bir tarihçilik sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz. Böyle bir sorumluluğu bizlere hatırlatan temel itici gücün yaklaşan 2015 olduğu açık.

Anılan felaketlerin bir muhasebesinin yapılabilmesi için, ortak bir tarihin parçaları olduğunu, ancak her zaman birbirine eşitlenmeleri mümkün olmayan, farklı nitelikler gösteren parçaları olduğunu hatırda tutan bir tarihçilik emeğine ihtiyaç var. Herhangi bir iktidarın ya da etnik-dinsel topluluğun, grubun geçmişini aklamaya/karalamaya çalışmayan bir tarihçilik emeğine.

Tarihçiliğin aynı zamanda zanaatkârca bir çaba, zanaata yakışır bir sorumluluk taşıdığını akılda tutan bir tarihçilik pratiği, aynı zamanda mesleğin geleceği açısından önümüzde bir imkân olarak duruyor. Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar’da önümüzdeki dönemde öncelikle yer vermek istediğimiz çalışmaların çerçevesini böyle çizmek mümkün. Çünkü inanıyoruz ki Türkiye’de de tarihçiliğin bir zanaat, bir meslek olduğuna ve hakkıyla yapılabileceğine inanan ve böyle çalışan tarihçiler mevcuttur.

Dergimiz gelecek sayılarında sayfalarını özellikle 1912-1922 dönemini, o dönemin yukarıda anılan boyutlarını ele alan bu tarz tarihçiliğe, tarih çalışmalarına açık tutacaktır.

 

Tarih ve Toplum Yeni Yaklaşımlar