Bir yılı aşkın bir süredir devam
İlk sayı, Fikret Yılmaz’ın 16. yüzyıl Osmanlı eğlence kültürünü tartıştığı makalesiyle açılıyor. Yazı benzerlerinden farklı olarak, saray erkânının eğlence alışkanlıklarını değil, sıradan insanların boş zaman geçirme faaliyetlerini konu alıyor. Yılmaz analitik düşüncenin sınırlarını genişleten bir akıl yürütmeyle, tüketildiği düşünülen bir kaynak olan şeriye sicillerine yeni bir okuma getiriyor ve bu dönemde izleri yeni yeni görülmeye başlayan kamusal alanda vakit geçirme alışkanlıklarının getirdiği sosyal dönüşümün izini sürüyor.
Christoph K. Neumann, 17. ve 18. yüzyıllarda Osmanlı dünyasında benimsenen bilgi aktarma biçimleri üzerine zihin açıcı bir sesli düşünme turuna çıkıyor. Bilgi, insan ve kitap arasındaki ilişki ağının deşifre edilmesine önemli bir katkı sağlayan yazar, üçü arasındaki organik bağı farklı alışkanlıklar ve pratikler üzerinden örnekliyor. Makale aynı zamanda, matbaanın Osmanlı’ya “geç” girmiş olduğu yönündeki yaygın kabule, yeni bir açılım/yaklaşım getiriyor.
Işık Tamdoğan’ın makalesi, 18. yüzyılda
Bülent Bilmez, yazısında bugüne kadar Türk milliyetçiliğinin kurucu öncülerinden sayılagelmiş bir ismi, Şemsettin Sami’yi konu ediniyor ve onu bize, tarihyazımında algıda seçiciliğin çarpıcı bir örneği olarak, farklı bir açıdan sunuyor: Bilmez, Şemsettin Sami’nin Türk kültürünün ve milliyetçiliğinin gelişimindeki payını inkâr etmeksizin, Arnavutluk bağımsızlık hareketinde de temel bir rol oynadığına dikkat çekiyor. Makale, Şemsettin Sami örneği üzerinden 19. yüzyıl ortalama Osmanlı aydının çoklu kimliğini tartışması bakımından da dikkat çekici.
Belge-bağlam bölümünün ilk yazısı Cemil Koçak’a ait. Koçak makalesinde, yakın tarihimizin bilinen bir konusunu bilinmeyen bir mercekten ele alıyor. Erken Cumhuriyet dönemi azınlık politikalarının önemli bir parçası olan ve 1926-1942 yılları arasında yaygın olarak uygulanmış Türklüğü tahkir davalarını inceliyor. Koçak ayrıca söz konusu davaların tematik bir dökümünü vererek, dönem hakkında çalışma yapacak müstakbel araştırmacılara kapsamlı bir kaynak sunuyor.
Mete Tunçay’ın kaleme aldığı makale, dünyada radikal milliyetçi düşüncelerin en fazla acıya sebep olduğu bölgelerden biri olan Balkanlar’da barış tesis etmek amacıyla gerçekleştirilen bir girişime değiniyor. 1924-32 yılları arasında yayımlanan ve Balkanlar’da eşitlikçi bir federasyon kurulması fikrini savunan Balkan Federasyonu dergisi ve onun yayımcısı Dimitar Vlahov’un dergide yer alan bir makalesi, yazının konusunu oluşturuyor.
Tartışma-Eleştiri bölümünün ilk yazısı Emel Akal’a ait. Akal yazısında Barbara Evans Clements’in Bolshevik Women adlı kitabını inceliyor. Yazar Clements’in bu kitabıyla Bolşevik tarihinde ihmal edilmiş olan “kadın ihtilalciler” konusunda önemli bir açığı kapattığı tespitini yaptıktan sonra, kitapta yer alan Yelena Stasova portresini derinlemesine inceliyor. Stasova’nın, Türkiye Komünist Partisi’nin geleceği üzerinde doğrudan söz sahibi olan kişilerden biri olduğu hatırlanacak olursa, özellikle Türk komünist tarihine ilgi duyanlar açısından da ilginç bir yazı.
Kaya Şahin, 11 Eylül saldırısından sonra Batı dünyasıyla İslâm’ı uzlaştırma amacına hizmet etmek için yazılmış, “ara bulucu” kitaplardan birini ele alıyor. Richard Bulliett’ın The Case for Islamo-Christian Civilization başlıklı eseri incelerken, satır aralarındaki zorlama iyi niyetin altı çiziyor. Şahin “Hata neredeydi?” sorusunu “Gerçekte neler oldu?” sorusuyla ikame etmenin, yazarı oryantalizmin tuzağına düşmekten alıkoymadığını kesin bir şekilde gösteriyor.
Bu bölümün son yazısı yine bir kitap eleştirisi. İsviçreli tarihçi Hans-Lukas Kieser, Yusuf Halaçoğlu’nun Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918) adlı kitabını tarihyazımı açısından değerlendiriyor. Güncel uluslararası politikanın bu hassas konusu üzerine, Türkiye’nin bu konudaki tavrını belirleyen bir kurumun başkanı tarafından yazılmış bu eser, kuşkusuz benzerlerinden farklı bir konuma sahip. Kieser’in Halaçoğlu’nun tezlerini uluslararası literatürle karşılaştırmalı olarak tartıştığı yazısı, Türk tarihinin bu hayatî tabusunun konuşulmasını ve konu üzerinde düşünülmesini teşvik etmesi bakımından önemli ve anlamlı.
Haber-Değini bölümünde, Seda Altuğ 2004 yazı başlarında Beyrut ve Şam’da olmak üzere iki aşamalı olarak düzenlenen “Osmanlı döneminde Bilad al Şam üzerine son araştırmalar (1517-1918)” başlıklı konferansı, Türkiyeli bir Osmanlı tarihçisinin beklentileri ışığında değerlendiriyor. Altuğ’un değerlendirmesi, özellikle Arap topraklarında sürdürülen Osmanlı tarihi çalışmalarının Türkiye’deki paralel tartışmalara yapabileceği katkıları öne çıkararak yeni açılımlar sunuyor.
Tarih ve Toplum YeniYaklaşımlar’ın ilk sayısının oluşumuna yazıları, önerileri, hakem raporlarıyla katkıda bulunan herkese teşekkür ederiz. Biz dergiyi elimizden geldiğince özenerek, titizlenerek hazırladık ama eleştirileriniz, önerileriniz ve katkılarınızla derginin çok daha nitelikli olmasının mümkün olduğunun bilincindeyiz. Dergiye abone olarak, abone yaptırarak da katkıda bulunabileceğinizi hatırlatırız. Altı ay sonra buluşmak umuduyla, iyi okumalar...