Özetler

Fransa Büyükelçisi Achille de Harlay de Sancy’nin kaleminden bir Osmanlı sadrazamının hayatı: Relation de la vie & de la mort de Nassouf Pasha
EMİRHAN ÖZÇELİK

1611-1619 yılları arasında Fransa Büyükelçisi olarak İstanbul’da bulunan Achille de Harlay de Sancy (ö. 1646), 17. yüzyılın başından itibaren Osmanlılar ile Fransa arasında askeri müttefiklikten Akdeniz’de ticari ortaklığa evrilen ilişkilerin sürdürülmesini sağlayan önemli bir diplomattır. İki devlet arasındaki münasebetin nispeten sakin olduğu bu dönemde bir taraftan imparatorluk sınırlarından İbranice yazma eserler toplarken, diğer taraftan Osmanlıların devlet yapısı ve güncel siyasi durum hakkında raporlar hazırlamıştır. Bunlardan en dikkat çekeni Sultan I. Ahmed (1603-1617) döneminin meşhur sadrazamı Nasuh Paşa (ö. 1614) hakkında kaleme aldığı biyografik eserdi. 1612-1614 yılları arasında sadrazamlık yapan Nasuh Paşa’yı tanıma fırsatı yakalayan Harlay de Sancy, Paşa’nın ölümünden sonra Fransa kralı XIII. Louis’e (1610-1643) sadrazamın erken yaşamı, siyasi ve askeri kariyerini anlattığı “Relation de la vie & de la mort de Nassouf Pasha” başlıklı eseri kaleme almıştı. Bu makalede, Harlay de Sancy’nin bu eseri incelenerek, Nasuh Paşa’nın biyografisine yaptığı özgün katkılar vurgulanmış ve sadrazamın hayatı ve kariyeri yeni veriler ışığında tekrar ele alınmıştır. Bir Osmanlı paşasının erken kariyerinde etkin olan gelişmeler ile katledilmesinin arkasındaki sebepler hakkında Fransa elçisinin verdiği bilgiler yorumlanmış ve Osmanlı kaynaklarıyla karşılaştırılmıştır. Nasuh Paşa’nın kahra manlıktan hainliğe evrilen hikâyesi Harlay de Sancy’nin gözünden irdelenmiştir.

Anahtar kelimeler: Achille de Harlay de Sancy, Nasuh Paşa, Sadrazam, Biyografi, Safeviler

*


Babalar ve oğullar: 19. yüzyılın dönümünde Rus yurtseverliği
STANISLAV TARASOV
Yurtseverliğin bir düşünce ve duygu olarak ne olduğu ve nesiller boyunca nasıl dönüşümler geçirdiği bu makalenin cevap aradığı temel sorulardır. Bu çalışma, 18. yüzyılın sonlarından erken 19. yüzyıla dek Rus soyluluğunun yurtseverliğinin evrimini incelenerek yurtseverlik olgusuna dair bir kavramsallaştırma sunmaktadır. Analizde, iki neslin Rus yurtseverliğinin duygusal kültürünün anlamlarını nasıl yeniden düzenlediklerini incelemek için düşünceler tarihi ve duygular tarihinden faydalanılmıştır. 18. yüzyıl “babaları”na ve onların 19. yüzyıldaki “oğullarına” odaklanan araştırma, Rus “vatan sevgisi” odağının önce 1780’lerde monarktan vatana ve ortak iyiliğe, sonra da 1810’larda ulusa nasıl kaydığının takip edilmesini mümkün kılmaktadır. Bu makale aynı zamanda yurtsever kavramsal- duygusal değişimlerin sosyopolitik gerilimler yaratmadaki önemini ortaya koymaktadır. Napolyon sonrası dönemin oğullarından oluşan ve Dekabristler olarak bilinen duygusal topluluk, hükümdarı vatan sevgisi kavramından çıkartmış ve Aralık 1825’te Rus otokrasisine karşı ayaklanmıştır.

Anahtar kelimeler: Yurtseverlik, Rus duygusal kültürü, Dekabristler, vatan, nesiller arası tesir

*

1910 Münih İslâm Sanatı Sergisi’nde “Türk Savaşları” teması,
Osmanlı imgesi ve Venedik kökenli “Lepanto Deniz Savaşı” tablosu
FUNDA BERKSOY

1910 yılında Münih’te, Theresienhöhe’deki sergi alanında düzenlenen “İslam Sanatı’nın Şaheserleri Sergisi”, (Ausstellung von Meisterwerken muhammedanischer Kunst), İslam sanatı alanındaki çalışmaları yeniden şekillendiren önemli etkinliklerden birisi olmuştur. Bu sergide, seksen odada çeşitli tarihsel dönemlerde İran, Orta Asya, Suriye, Hindistan, Mısır, Kuzey Afrika, İspanya ve Osmanlı topraklarında üretilmiş olan eserler gösterime sunulmuştur. Serginin son kısmını oluşturan 12 odada, Osmanlı sanatının ürünü çeşitli objeler sergilenmiş; burada “savaş” kavramı üzerine odaklanılmış, “Türk savaşları” teması öne çıkarılmıştır. Söz konusu bölümde, silahlar, zırhlar, yeniçeri başlıkları, Avrupalı ressamların yaptığı resim ve çizimlerle birlikte yer almış; bunlar arasında kurator Friedrich Sarre’nin koleksiyonundan gelen ve Venedik’te hazırlanan büyük boyutlu Lepanto Deniz Savaşı tablosu özel bir yere sahip olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda üretilen ve 15.yüzyıl ile 19.yüzyıl arası döneme ait olan seramik, kitap sanatı ve ipekli kumaşlar gibi birçok sanat eseri ve zanaat ürünleri de kültürel-tarihî odak noktası olarak seçilen “Türk savaşları” temasını tamamlamıştır.

Bu makale, sergide Osmanlı’ya ayrılan bölümün tasarımına içkin olan söylemsel anlatıyı ve siyasi rasyonaliteyi araştırmayı amaçlamaktadır. Burada öne sürüle argümana göre, “Türk savaşları”na odaklanan söz konusu tasarım –ilk defa 19.yüzyılın sonlarında Avrupa tarih yazımında kullanılan– “Türk tehlikesi” (Türkengefahr) söyleminin görsel bir tezahürüdür. Tasarıma içkin olan anlatı, Osmanlı İmparatorluğu ile ilişkilenmenin sadece “savaş” yoluyla olabileceği düşüncesini öne çıkarmıştır. Buradaki düzenleme, Osmanlıları, öncelikle, tehditkar bir karşı-iktidar odağı daha sonra ise Avrupa güçleri tarafından üstesinden gelinmiş bir “düşman”/“hasım”/“tehdit” olarak yansıtmıştır. Ayrıca yine makalede öne sürülen argümana göre, Osmanlı bölümünün tasarımı, Almanya’nın Osmanlı topraklarına, Kaiser II. Wilhelm’in uyguladığı emperyal politikalar sayesinde, nüfuz edebilmiş olmasının bir gösterisini teşkil etmiş ve hem yerel hem de uluslararası izleyiciye bölgede baskın bir varlığa sahip olduğunu ilan etmiştir.

Anahtar kelimeler: İslam Sanatı Sergisi, Osmanlı İmparatorluğu, Türk Savaşları, Türk Tehlikesi, Alman Emperyalizmi

*

Duygudaşlıktan unutmaya giden yolun dönemeçleri: Halide Edib, ‘Ayn-Tura, Osmanlı Ermenileri ve Wilson ilkeleri
BAKİ TEZCAN

Halide Edib, 1909 Adana Katliamı akabinde yayınladığı “Ölenlerle Öldürenler” adlı makalesi aracılığıyla, Osmanlı Ermenileri ile kurduğu duygudaşlığı gösterebilmiş nadir son dönem Osmanlı aydınlarından biriydi. 1920lerde ise aynı Ha lide Edib, Ermeni Soykırımı’nın unut(tur)ulması üzerine inşa edilen savunmacı ulusal kurtuluş anlatısının mimarlarından biri haline gelmiştir. Bu makalenin amacı, Halide Edib’in yaşadığı bu dönüşümü, gerçekleştiği dönemdeki gelişmeler çerçevesinde değerlendirerek, dönüşümün saiklerini teşhis etmektir.

Anahtar kelimeler: Halide Edib / Halide Edip Adıvar, Osmanlı Ermenileri, ‘Ayn-Tura Yetimhanesi, Ermeni Soykırımı, Wilson İlkeleri, mütareke dönemi

*

İtibar-ı Milli Bankası ve İş Bankası birleşmesi (1927): Bir banka birleşmesi üzerinden Müslüman/Türk burjuvazisi üzerine tarihyazımını düşünmek
Y. DOĞAN ÇETİNKAYA

1927 yılında İtibar-ı Milli Bankası ve Türkiye İş Bankası’nın birleşmesi literatürde Mustafa Kemal’e 1926 yılında gerçekleşen suikast girişimi iddiası ve İttihatçıların tasfiyesi çerçevesinde anlamlandırıldı. İttihatçıların bankası ortadan kaldırılmış ve Mustafa Kemal’in bankası Türkiye İş Bankası’na katılmıştı. Siyasi bir müdahale ile “küçük balığın büyük balığı yuttuğu” bu süreç Cumhuriyet’in genç bankası için bir “can suyu” olarak da nitelenmişti. Bu makale sürecin ayrıntılarına odaklanarak Türkiye İş Bankası ile İtibar-ı Milli Bankası’nın dönemin Milli İktisat anlayışı gereği olarak ve dönemin iktisadi rasyonalitesi çerçevesinde kıt kaynakların ve milli müesseselerin en verimli şekilde kullanılması odaklı “tekçi” anlayışıyla birleştirildiğini öne sürmektedir. Bir merkez bankasının olmadığı, ülkenin dört bir yanında iş dünyasının kredi taleplerinin yoğun olduğu
bir ortamda gündeme gelen bir siyasi girişimdi. Bu anlamda siyasi elitin devlet ve idare anlayışının bir tezahürü olduğu kadar onun toplumsal tabanı olan Müslüman/Türk girişimci sınıfın sınıfsal taleplerinin de bir ürünüydü. Bu makale bir siyasi adımın idari ve siyasi karar ve mekanizmalar ile değil, piyasa enstrümanları ve hukuki mevzuat çerçevesinde gerçekleştiğini
göstermeye çalışmıştır.

Anahtar kelimeler: İtibar-ı Milli Bankası, Türkiye İş Bankası, Müslüman/Türk Burjuvazi, Milli İktisat ve Kredi

*

Türkiye’de burjuvazinin gelişiminde tüccarlar: Müslüman-Türk aileler ve ticaret ağları
NESLİŞAH L. BAŞARAN LOTZ

Bu yazı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, ticaret burjuvazisinin etkinliğini Müslüman-Türk kimliğine odaklanarak ortaya koymaktadır. Yazının iddiası, geçmişi Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüzyılına uzanan, büyük ölçüde ticari faaliyetler ile zenginleşmiş, “milli” olarak da adlandırılabilecek Müslüman- Türk burjuvazinin, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ulusal hükümetin de desteğini alarak ticari ve girişimci faaliyetlerini arttırdığı ve özellikle İstanbul ve Trabzon gibi liman kentlerinde ticaret ağları üzerinden ekonomik hayatta etkili olduğudur. Bunun için, 1914’ten 1932’ye dek, 23 Müslüman-Türk tüccar ailesinin İstanbul, Ankara, İzmir, Trabzon ve Samsun’u kapsayan ticari faaliyetleri incelenmiştir. Ayrıca, Karadeniz’de önemli bir liman kenti olan Trabzon’daki Müslüman-Türk tüccar ailelerin faaliyetlerine ve Trabzon kökenli Nemlizade ailesinin ticaret ağlarına odaklanılmıştır. Nemlizade Ailesi üzerinden, Müslüman-Türk burjuvazinin ekonominin yanı sıra, siyasi ve kültürel hayattaki etkinliği de ortaya konmuştur. Yazıda Osmanlı burjuvazisinin neredeyse tamamen gayri-müslimlerden oluştuğu ve bu nedenle Cumhuriyet dönemine “milli” bir burjuvazinin devrolmadığı; İttihat ve Terakki Cemiyeti iktidarının ve sonrasında da Kemalist iktidarın bir “milli burjuvazi yaratmak” durumunda kaldığı iddiaları eleştirilmekte ve “milli” olarak adlandırılabilecek bir burjuvazinin Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden itibaren Anadolu’daki liman kentlerinde ve İstanbul’da, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren de Ankara’da ticaret ağları ve kendi arasındaki işbirlikleri üzerinden yerel bir dinamik olarak geliştiği savunulmaktadır.

Anahtar kelimeler: Burjuvazi, Nemlizade, Tüccar, Ticaret ağları, Milli Burjuvazi, Müslüman-Türk, Trabzon, Liman kenti

*


Nemlizadeler: Erken Cumhuriyet dönemi ekonomipolitiğinde milli tüccarı aramak
YAŞAR TOLGA CORA

Nemlizade ailesinin erkek üyeleri Erken Cumhuriyet döneminin en önemli tüccarları arasında yer alıyorlardı. Ailenin gücü 19. yüzyılın ortalarında Karadeniz limanlarındaki uluslararası ticarete dayaniyordu. Ailenin genç nesli Tütün ti caretindeki rolleri sayesinde Cumhuriyetin ilk yıllarında önemli yerel ve ulusal aktörleri olmaya devam ettiler. Bu nesil içinde ailenin en önemli üyesi Midhat Nemli’ydi. 1920’lerde Türkleşmesinden beri İstanbul Ticaret Odası yönetiminde bulunan Midhat Nemli, 1960’lara kadar bu görevi yürüttü. Bu dönemde Samsun Sahil Demiryolu gibi devasa projeleri üstlenen aile şirketi, gücünü 1960lar sonrası değişen Türkiye siyaset ve ekonomisine aktaramadı. Bu makale nesiller arası aktarımlara ve özellikle de Nemlizade ailesinin Cumhuriyet dönemi üyelerinin faaliyetlerine odaklanarak, o dönemdeki “Milli Tüccar”ların özelliklerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Makale, dönemin ekonomipolitiği içinde “Milli Tüccar”ların ekonomik faailiyetleri ile siyaset ve kültürel sermayeleri arasındaki ilişkileri incelemektedir. Makale Erken Cumhuriyet dönemindeki milli tüccar oluşumu üzerine olan tarih yazımından kendini ayırmaktadır çünkü bu tarih yazımı bu tüccarların imparatorluk döneminden aldıkları mirasları göz ardı etmektedir. Ayrıca makale Türkiye Cumhuriyeti iktisad tarihi yazımını, anlatıların dönemin sınıfsız toplum idealindeki milliyetçi söylemlerinin sonucu olduğunun tartışmamasından ötürü eleştirmektedir.

Anahtar kelimeler: Milli tüccar, ticaret burjuvazisi, Cumhuriyet dönemi iktisat tarihi, tütün.